hafiza aise
Tue 4 September 2012, 11:22 am GMT +0200
HARAMDAN KAÇANI ALLAH NASIL KORUR
H. 779’da dünyaya gelen Türk Hükümdarı Şahıruh, babası Emir Timur’un vefatından sonra (47) yıl hükümdarlık etmiş, (850) Zilhicce’sinde de Nişabur’da vefat etmiştir.
Şahıruh, (kayıtlardan anlaşıldığına göre) babasının aksine âlimlere hürmet eder, mâneviyat büyüklerine saygı beslerdi. Ancak, mizacındaki sertlik, zaman zaman onu, mâneviyat büyüklerini imtihana sürükler, içindeki şüphelerini bir takım olaylar tertipleyerek halletme yolunu tercih ettirirdi.
Nitekim arzedeceğim olay, böyle bir şüphenin neticesinde vukubulmuştur.
Şahıruh’un zamanında Nimetullah adında hem büyük bir şâir, hem de aynı zamanda tasavvuf ehli bir zât herkes tarafından bilinip sevilmekteydi.
Şahıruh bir gün bu zâtı ziyarete geldiğinde ona mânâlı bir ifâdeyle takılır:
– İşittiğime göre, gönderilen hediyelerden yiyormuşsunuz. Halbuki hediyelerin bazılarının haram maldan kazanılmış olma ihtimali kuvvetlidir. Bu haramlardan nasıl yersiniz?
Nimetullah Hazretleri şu cevabı verir:
– Bize helâl tarafı gelir, haram yemeyiz. Allah haramlardan kaçan kulunu korur, ona haram yedirmez! Yeter ki o kul, haram yememek azminde olsun.
Şahıruh, Nimetullah Efendi’nin, bu sözünün zayıflığını isbat etmek için, adamlarına gizlice emir verir. Hemen koşarlar. Şehrin dışında elindeki tek kuzusunu otlatan bir kadıncağızı dövme tehdidiyle korkutarak kuzusunu alıp saraya götürürler.
Kuzu orada hemen kesilir, güzelce kebap yapılır. Ziyafete haram yemeyen Nimetullah Efendi’yi de dâvet ederler.
Hazret dâveti reddetmez, hemen kabul eder. Saraydakiler de az sonra mahçup olacağı düşüncesiyle neticeyi heyecanla beklerler.
Şahıruh, Nimetullah’ı sofraya buyur eder. Birlikte otururlar, vezir-vükelâ, hepsi de önlerindeki kuzu etinden iştiha ile yerler. Tabii ki, Nimetullah Efendi de aynı iştiha ile yer, hem de arada sırada Allah’ın helâl nimetine şükür bile eder.
Yemekten kalkanlar, ellerini yıkarlar, sedir üzerine oturup işin sonunu beklerken, Şahıruh tebessüm ederek konuşur:
– Hazret-i Allah haramdan kaçan kullarını korur, haram yedirmez, diyordunuz. Bak işte, haramı bal gibi sen de yedin. Allah seni korumadı.
– Allah beni korudu. Çünkü benim yediğim helâldi. Haramı siz yediniz.
– Nasıl olur? Senin yediğin bu kuzuyu adamlarımız kırda bir kadının elinden zorla aldılar. Gasben alınan bu kuzunun haram etinden sen de bizimle birlikte yedin. Bunun te’vil ve tefsir tarafı yok ki?
– Te’vil, tefsir değil gerçeğin tâ kendisinden söz ediyorum. Bu kuzu benim için helâldi. Sizin içinse haram. İsterseniz kuzuyu elinden zorla aldığınız kadını bulun ve sorun.
Şahıruh’un adamları koşarlar, elinden zorla aldıkları kuzuyu ne için otlattığını kadıncağıza sorarlar.
Herşeyden habersiz kadıncağız aynen şöyle cevab verir:
– Burada Nimetullah Efendi adında bir büyük zâttan bahsediyorlardı. Kuzumu ona götürüyordum. Fakat sizler elimden aldınız. O büyük zâtın hakkını yediniz. Size haramdır!
Böylece haramdan kaçanı Allah’ın koruduğunu ibretli bir olayla göstermiş olan Nimetullah Efendi, Şahıruh’un zamanında Kirman’da vefat etmiştir. Türbesi Mahan’dadır. Allah rahmet eylesin.
Ahmet Şahin