sumeyye
Tue 1 March 2011, 05:11 pm GMT +0200
G- HARAM VE ŞÜPHELİ İŞLERDEN MEN ETME
İnsanları, şüpheli işlerden sakındırmaktır. Hadîs-i şerifte de,
"Sana şüpheli gelen şeyi bırak, şüpheli olmayana müracaat et”[218] buyurulmuştur.
Bu nevi işlerin de önce kötülüğü belirtilir, sakınılması emredilir. Bundan sonra yapan cezalandırılır. İbrahim Nehâî'nin anlattığına göre: Hz. Ömer, erkeklerin kadınlarla birlikte tavafını yasaklamıştır. Kadınlarla birlikte namaz kılan birini görür, değnekle adamı döver. Bunun üzerine adam,
- Allah'a and ederim ki, eğer hareketim güzelse, sen bana zulmettin. Eğer hareketim kötü ise niçin bana Öğretmedin? Buna cevaben Hz. Ömer,
- Bu husustaki kararımı duymadın mı?
- Hayır. Senin kararını işitmedim, der.
Bu sözler üzerine Hz. Ömer, elindeki sopayı adama verir ve:
- Kısas et, hakkım al, der.
- Bugün kısas etmem, hakkımı almam.
- Öyleyse beni afvet.
- Afvetmem.
O gün birbirinden ayrılırlar, ertesi gün tekrar karşılaşırlar. Hz. Ömer'in rengi değişir ve adam Hz. Ömer'e:
- Ey müminlerin Emîrî! Benden olacak bir hususta senden daha gayretliyim, der.
- Evet.
- Allah şahidim olsun ki ben sende olan hakkımı afVettim, der.
Herkesin geçip gittiği bir yolda bir erkekle bir kadının beraberce bulunduğunu muhtesip görürse, bunlar hakkında şüphe çekici bir belge olamaz, cezalandırılmalarına gidilmez. İnsanlar böyle harekette mahzur görmemişlerdir. Issız, tenha bir yolda kadın erkek beraberce bulunurlarsa hareketleri iyi karşılanmaz. Yanındaki kadın nikâhı haram olan bir kadın olabileceğinden her ikisi de hemen cezalandırılmazlar. Yanındaki haram olan bir kadın ise, şüphe çekici yerlerde yalnızca bulunmaları yasaklanır. Nikâhı düşen yabancı bir kadınsa Allah'tan korkması, kötülüğe sevk edici işten kaçınması emredilir. Duruma göre de men ve zec-redilir, cezalandırılır.
Ebu'l-Ezherî'nin anlattığına göre: İbn A'şa, bir yolda kadınla konuşan erkek görür. İbn A'şa, adama:
- Kadın haramın ise insanlar arasında bu şekilde onunla konuşman kötüdür. Kadın haramın değilse o daha kötüdür. Sonra adamın yanından ayrılır. İnsanlara bir toplulukta bu olayı haber verir. O esnada evinin penceresinden bir kâğıt atılır. İçinden şu şiir çıkar:
"Şüphesiz beni meczub bir şekilde gördüğün o kadınla bir takım haberler konuşuyordum. Bana bir söz söyledi ki, nefsim sanki ona doğru akıveriyordu. Zamanların geçip gitmesiyle ağır bir nıeyalân kalbimi çekiyordu. Kirpiklerinin uçlarıyla oklar atıyordu. Halbuki karşısındakinin cevab verecek, atacak oklara tâkâtı yoktu.
Keski kulağın aramızda olsaydı da ne konuştuklarımızı bir duysaydın. Benim yaptığım işten, kötü gördükleriniz var ya. İşte o, güzel cidden güzel hem de çok güzeldi."
İbnu A'şa bu şiiri okuyunca mektubun başına Ebû Nuvas yazılmış olduğunu görür ve bunun üzerine:
- No'laydı Ebû Nuvas'm bu hareketine dokunmasaydım, önceden bir araştırma yapsaydım.
İşte bu ve benzeri hareketlerde araştırmadan sonra İbn A'şa'mn yasakladığım belirtir. Muhtesiblerin kötü kabul ettiği şeyi meşru saymak, doğru değildir. Yukarıda Ebû Nuvas'm belirttiği husus bir günâh, kötü bir harekettir. Ama Ebû Nuvas, uyanık, dikkatli birisidir. Esasında konuştuğu kadının haram bir kadın olduğunu belirtmek ister ve mes'eleyi ters yönden, biraz da alay olarak, ele alır.
Muhtesib, kötü bir iş görürse önce duruma göre o ânı değerlendirir. Hemen kötülemeye, yasaklamaya geçmez. Fiilin sebebim İyice öğrenir. Bu hususta îbn Ebî Zenâd'ın Hişam b. Urve'den naklettiği şu hikâye anlatılır:
Hz. Ömer'le Kâ'beyi tavaf ediyorduk. O esnada ensesinde (boynunda) ay kadar güzel bir kadın bulunan bir adam gördü. Adam şöyle diyordu:
"Şu kadın için sahil boyunca bir deve üzerinde inişli, çıkışlı yollardan kalkıp geldim. Onun bu şekilde taşınması yasaklanırsa, kaybolmasından, düşüp ezilmesinden korkarım. Onu böyle taşımakla da bol sevaba ulaşmak isterim."
Hz. Ömer bu adama:
- Ey Allah'ın kulu, Haccını bağışladığın bu kadın kimdir?
- Ey Halîfe, hanımımdır. O aklı kıt, düşük huylu, obur, boyu uzun, takatsiz birisidir.
Bu sözler üzerine Hz. Ömer o adama:
- Pekiyi, niçin onu boşamıyorsun?
- O, güzel bir kadındır, düşmanlık edemem, çocukları vardır, terk de edemem, der. Hz. Ömer de:
- Hayatın dâima onunla beraber olsun, bir yastıkta kocayın, Allah sizleri mes'ud etsin, der.
Ebû Zeyd der ki: Muhtelif bayağı işler araştırıldıktan sonra şüphe gidiyorsa yasaklanmaz. Ama şüphe taşıyor, kötülükler mevcutsa yasaklanır. Bir kimse yanında veya dükkanında alenen içki bulundurursa, kendisi de müslümansa, içkileri dökülür, kendisi de cezalandırılır. Zımmî ise, içkiyi açıkta bulundurduğundan ötürü cezalandırılır. Hukukçular içkilerin dökülmesi konusunda farklı görüştedirler. Ebû Hanîfe'ye göre içkiler dökülmez, içkiden olan bu mallarda kâfirlerin hakları vardır. Dökülürse tazmini gerekir. Şafiî'ye göre: Açıkta bulunan içkiler dökülür, onlarda müs-lüman, kâfir hiç kimsenin hakkı yoktur. Tazmin edilmesi de gerekmez. Hurmanın sarhoşluk vermiyen suyunun açıkta bulundurulması, Ebû Hanîfe'ye göre: Müslümanların o suyun içilebilece-ğini kararlaştırmaları sebebiyle dökülmesi ve açıkta bulundurulması cezayı gerektirmez. Şafiî'ye göre: Hurmanın sarhoş etmiyen suyu şarap gibi değildir, dökülmesi gerekmez. Hisbe işleri görevlisi duruma göre açıkta bulundurulmasını yasaklar, açıkta satıldığında cezalandıracağını bildirir. Fakat dökemez. Ancak hâkim dökülmesine karar verirse o zaman döker. Karara dayanarak dökme sonunda, tazminat da gerekmez.
Bâzı aklı giderici, sarhoşluk verici maddelerin bu durumları anlaşılırsa açıkta bulundurulması yasak edilir. Aklı giderici, hezeyanda buîundurucu maddelerin içilmesi hâlinde bu maddeleri kullanan kimseler ta'zir cezasıyla cezalandırılır. İçki içme cezası verilmez. Çünkü bu nevi ilaç ve maddelerin günlük hayatta kontrolü zor veya çok az, kullanan şahsın da aklının nisbeten bulunuşu, akıllı görünüşü söz konusudur. Şüpheli ilâçlar hakkında kat'î hüküm de bulunamamaktadır.
Haram olan oyun aletleriyle alenen oyun oynama işini Muhte-sib araştırır. Bir yaramazlık mevcutsa o oyunu yasaklar, oynayanları cezalandırır. Oyun âletleri yasak oyundan başka işler için kullanılabilirse ıslah edilir. Yoksa imha edilir.
Eğlencelere gelince, bir kötülük yoksa, çocukların terbiyesi için yapılıyorsa tedbirli hareket edilir. Bâzı ihtimâller düşünülür. Eğer çocuklar, erkeklerle kadınların putlarını heykellerini yaparlarsa böyle hareketleri kötülüğe yol açıcıdır. Tedbirler bunun yasaklanması yönünde ise yasaklanır. Duruma göre, oyunlar ve san'atlar yasaklanır. Eğer bir sakınca görülmezse müsâade edilir. Resûlüllah (s.a.v), Hz. Aişe'nin yanına girdi. Önu bir takım kızlarla oynaşır görünce, kendi hallerine bıraktı. Bu hareketi kötü görüp tenkid etmediler.[219]
Şafiî'nin dostlarından Ebû Saîdi'l-Istahrî'nin anlattığına göre: Ebû Saîd, Halîfe Muktedir zamanında Bağdat Hisbe memurluğuna tâyin edilir. Sûk-ı Dadî (İçki ve zararlı şeyler bulunan çar-şı)yı tamamen kaldırır, hurma suyunun satışını yasaklar. Oyunlar yapılan pazar yerini kaldırmaz. Ve şöyle der:
- Şüphesiz Resûlüllah (s.a.v)ın gördüğü bir zamanda Hz. Aişe, kızlarla oynamış, Resûlüllah (s.a.v) de bu hareketi kötü karşıla-mamıştır.
Buradaki oyundan maksad tasvible karşılanan, meşru, içtihada uygun bir oyundur.
Dadî çarşısını kapatmasının sebebi, burada çoğunlukla hurma suyunun satılışıdır. Ebû Saîd bunu satmayı ve içmeyi kötü görmüş ve satışını yapan çarşıları kapatmıştır. Bâzan ilaç olarak kullanılacağına cevaz vermişse de bu çok uzak bir ihtimâl ve is-naddır. Mahzur görmeyen muhtesiblerce de sarhoş etmiyen hurma suyunu satmak serbesttir. Ebû Saîd'in yasak edişi, bu suyun haram oluşundan değil, âmme için faydasının olmayışı, zararlı oluşunun ihtimâl dahilinde bulunuşudur. Bu nevi hurma suyunu haram kabul eden, muhtesib de olsa satışı caizdir. Çünkü kullanılabileceği hususunda görüşler vardır. Genel duruma göre de satışı mekruhtur. Bâzı mubah işlerin açıkça yapılması kötü karşılanabilir. Meselâ kocaların câriyeleriyle alenen şakalaşması yasaklanabilir.
Mahzurlu şeylerin açıklanmıyanları konusunda muhtesib araştırma yapamaz. Kapalı şeyin kapalılığını açmakla belki bir daha bu kötü olan şeyin önüne geçemez. Resûlüllah (s.a.v) da şöyle buyurmuştur.
"Şu pislikleri kim görür, karşılaşırsa Allah'ın örtüsünden münâsib bir örtü örtsün. Kim o pis işlerin yüzünü (üstünü) açarsa Allah'ın cezasını onun hakkında tatbik ederiz.”[220]
Bir topluluk yaptığı işlerde emare ve belirtileri gizlemek isterse, yapılan bu gizleme gayreti iki ihtimâl taşır:
1- Bu gizleme haram olan bir şeyin yayılmaması, öğrenilme-mesi içinse, söz gelimi, kendisine güvenilir birisi "Bir adam zina yapmak için birisiyle baş başa kaldı", "Bir adam birisini Öldürmek için tenha bir yere gitti" sözlerini söylemesi için o hususları araştırması, aslını öğrenmesi gerekir. Çünkü sözüne güvenilir birisi olması sebebiyle, araştırmadan söylerse bir takım yanlış işlerin yapılmasına, dedi-kodulara yol açar.
Bunun gibi, bir topluluk dinî bir mes'elede haber işitirse bu haberin iyilik veya kötülüğüne karar vermesi gerekir. Hemen kabullenmek veya reddetmek olmaz. Muğire b. Şu'be'nin yaptığı iş gibi:
Anlatıldığına göre, Ümmü Cemil binti'l-Mihcem b. il-Efkâm isimli Hilâl oğullarından bir kadın, Basra'da Muğire b. Şu'be'ye kaçar. Kadının, Sakîf kabilesinden Haccac b. Ubeyd isimli kocası vardır. Bu durum Ebû Bekir b. Mesruh'a, Sehl b. Ma'bed'e, Nâfı b. Harise, Ziyâd b. Ubeyd'e ulaşır. Kadını gözetirler. Muğire'nin evine girince baskın yaparlar. Esas maksatları, bu iş için Hz. Ömer'e şahitlik etmektir. Fakat Hz. Ömer, onların şahitlikte kusurlu çıkmaları sebebiyle, zina iftirası-cezasına çarptırdıysa da hareketlerini kötülemedi.
2- İşin görünen durumu ne ise ona göre ceza vermek, daha fazla derinleştirip kapalı hususları araştırmamaktır. Anlatıldığına göre: Hz. Ömer sokaklarda gezerken sazlıktan yapılmış bir evin içinde ateş yakıp içki içen topluluğa rastlar ve onlara:
- İçki içmek yasak olduğu halde sizler içki içiyorsunuz. Sazlık evlerde ateş yakmayı yasakladım, sizler ateş yakıyorsunuz der. Adamlar da:
- Ey Halîfe, Allah sana araştırmayı, tecessüsü yasakladığı ve sen de evlere izinsiz girmeyi yasak ettiğin hâlde niçin tecessüste bulundun? İzinsiz olarak eve girdin? derler.
- İşte bu iki şey cidden birer bühtandır. Kötü huydur, diyen Hz. Ömer oradan ayrılır. Daha fazla üzerlerine varmaz ve şöyle der:
- Bir evde kötü sesler işitilir, evdekiler yüksek sesle evin dışın-dakileri rahatsız ederlerse, onların evlerine baskın yapılmaz. Kötülük olanı ile ortadadır, ne ise ona göre cezaları verilir. Ayrıca se-beblerini araştırmaya mahal yoktur.[221]
[218] Buharî, büyü 3. Tirmizî, kıyâme 60. Neseî, kuzât 11 vs.
[219] Müslim, fezâilû's-sahâbe 81. Müsned-i Ahmed, 6/333. Buharî, edeb 81. vs.
[220] Muvatta, hudûd 12.
[221] El-Ahkâmu’s-Sultaniyye, Ebu’l-Hasan Habib, Bedir Yayınevi, 1/ 464-470.