sumeyye
Wed 9 March 2011, 11:42 am GMT +0200
B- HARAM ÜLKE (MUKADDES BÖLGE) STATÜSÜ
Haram (Muhterem) olan yerlere gelince, muhtelif yönleriyle Mekke'yi kuşatan bölgedir.
Sınırları:
a) Medine tarafına doğru, Ten'im denilen aşağıda Nifar oğulları evlerinin yanından itibaren 3 mil (5556 m.)dir.
b) Irak yolundan: Seniyye Tepesinden itibaren 7 mil (12964 m.)dir.
c) Ca'ran yolundan: Abdullah b. Hâlid Aile Mahallesi, bölümünden itibaren 9 mil (16668 m.)dir.
d) Tâif yolundan: Arafat'dan itibaren Nemire vadisinden doğru 7 mil (12964 m.)dir.
e) Cidde yolundan: Aşiretlerin bulunduğu yerden itibaren 10 mil (18520 m.)dir. İşte bu sınırlarla çevrili yerleri Allah muhterem topraklar saymış, hüküm ve statü bakımından da diğer bölgelerden ayırmıştır. Cenâb-ı Hak âyet-i kerîmede:
"Hani İbrahim "Ya Rabb, burasını emniyetli bir şehir yap." demişti." (K, K 2: 126) buyurmuştur. Mekke'yi ve etrafını (Haremini) kasdetmiştir.
"Ve ahâlisinden, Allah'a ve âhiret gününe inananları
(yemiş, hububat gibi) mahsullerle rızıklandır." (K. K. 2:126) diye duâ etmiştir. Hz. İbrahim Allah Teâla dan emniyyet ve yeteri kadar rızık istemiştir. Ancak bu ikisiyle müsâid bir yaşama mümkündür. Allah da isteğine cevab vermiş, muhterem bir belde, emin bir ülke yapmıştır. Etrafından halk koşar gelir, Mekke için meyveler ve diğer yiyecekler getirirler.
İnsanlar Mekke ve civarının Hz. İbrahim'in duasından önce mi, yoksa duadan sonra mı muhterem oldu? konusunda ayrı fikirdedirler. İki görüş mevcuttur:
1- Mekke, Hz. İbrahim'in duâsıyla, ceberut, musallat olan düşmandan, zelzeleler ve ay güneş tutulmalarından kurtuldu. Hz. İbrahim Allah'dan kuraklık ve kıtlıktan kurtarmasını, meyvelerle sahiplerinin, rızıklanmasını istedi. Allah da isteğine olumlu cevap verdi. Onun duasından önce de haram bir ülke idi. Bu görüşün delili, Saîd b. Ebî Saîd'in rivayetine göre: Ebû Şurayhı'l-Huzâî'nin Resûlüllah (s.a.v)in, Mekke fetholunduktan sonra şöyle hitâb ettiğini, naklettiğini işittim:
ırEy insanlar! Allah Teâlâ, Mekke'yi yer ve gökler yaratıldığında muhterem bir yer olarak yarattı. Bu ülke haram bir yerdir. Allah'a ve âhirete inanan kimseye bir başkasının kanını dökmesi, öldürmesi, ağaç kesmesi, kıyamete kadar haramdır. Benden sonra da herhangi bir kimseye, adam öldürme helâl olmaz, bana da helâl değildir. Ancak bugün hariçtir. Çünkü bugün onlar üzerine öfkeli ve sinirliyiz. Dikkat edin, Mekke'nin muhteremliği dünkü gibi aynen mevcuttur. Yine dikkat edin, burada olan olmayanınıza bu hükümleri ulaştırsın. Bir kimse, Allah'ın Resulü (s.a.v) bu yerde birini öldürdü derse, deyiniz ki:
- Allah Teâlâ, Resulüne (s.a.v) burada adam öldürmeyi helâl etti, fakat sana helâl etmedi.'[149]
2- Bu görüşe göre, Hz. İbrahim'in duasından Önce Mekke de diğer ülkeler, beldeler gibi, helâl bir bölge idi. Hz. İbrahim'in duâsıyla emîn ve haram bir ülke oldu. Medine'nin Resûlülîah (s.a.v)'ın haram etmesiyle haram bir şehir oluşu gibi. Daha önceden herkes için serbest, helâl bir yerdi. Bu görüşün delili: Eş'as'm Nâfı'den, onun da Ebû Hureyre'den rivayet ettiği hadis-i şeriftir:
Ebû Hüreyre Resûlülîah (s.a.v)'in şöyle dediğini nakîetmiştir:
"Hakikat Hz. İbrahim, Allah'ın kulu ve dostu idi. Ben ise Allah'ın kulu ve Resulüyüm. Hz, İbrahim Mekke'yi haram etti, ben ise Medine'yi haram ettim. Dikenli ağaçları kesilemez, avları avlanamaz, adam öldürme için silâh taşınamaz, bir ağaç dalı koparılamaz, hayvana yem yapmak için olursa, bu hüküm dışındadır."[150]
Diğer ülkelerden haram yer 5 bakımdan ayrılır.
a) Uzaktan gelenler. Hacc ve umre maksadıyla gelenlerin ihrama girmesiyle, haram yere girmeleri helâl olur. Ebû Hanîfe'ye göre: Dışarıdan gelen, Hacc ve umre için olmazsa ihramsız girebilir. Fetih günü Mekke'ye girildiğinde helâl olduğu hususundaki hadîs-i şerifleri "Gündüzün bir an bana helâl oldu. Fakat benden başka kimseye helâl olmadı."[151] hükmünü taşır. Buna göre, Mekke'ye girenin, ihram giymesi vâcibtir. Ancak Mekkeîi halkın yararı için girip çıkması çok olanlar, oduncular, sucular, sabah gidip akşam dönenler bu hükümlerden hâriçtir. İhramsız girebilirler. Meşakkati gidermek için bu şekilde hareket edilir. Mekke alimleri böyle kararlaştırmışlardır. Sayılan özellikleri ta-şımıyanlar, Mekke'ye muhakkak ihramlı girerler. Dışardan gelen ihramsız girerse günahkâr olur, kazası ve kurban kesmesi gerekmez. Kaza yapmak imkânı kalmamış, özürlenmiştir. Çünkü kaza için dışarı çıksa ihramı yalnız şehre girmek için giymek gerekmiş olur, hükmü çıkar. Halbuki ihram o bölgenin muhteremliğine binâen kabul edilmiş, girmek maksadı için değil. Onun için kaza yapılmaz, kurban kesmek de gerekmez. Çünkü kurban ibâdetin eksiğini tamamlamak anlamını ifâde eder. Aslını tamamlayıcı değildir.
b) Haram mıntıkası halkıyla o yerde savaşılmaz.
Kesûlüllah (s.a.v) onlarla savaşı haram etmiştir. Doğruluktan ayrılır, isyan çıkarırlarsa bâzı hukukçular bu durumda da öldürülmelerinin haram olduğunu belirtmişlerdir. Yalnız isyandan vazgeçip doğru kimseler oluncaya kadar baskı altında tutulurlar. Hukukçuların ekserisi ise: İsyandan döndürülmeleri imkânı yoksa savaşılıp öldürül e bilir. Çünkü âsî ve azgınlarla savaş Allah hükümlerinden, haklarındandır. Vazgeçmek uygun olmaz. Onların öldürülmesinin haram oluşu hükmüne sarılmadan, isyankârlarla savaş hükmünü uygulamak daha çok tercih edilir.
Cezaların haram olan ülkede infaz edilişi ise, Şafiî'ye göre: Haram dâhilinde veya hâricinde suç işleyip haram bölgeye gelen suçluya cezası verilir ve infaz edilir. Bölgenin haram bölge oluşu, cezanın tatbik edilmesine engel olmaz. Ebû Hanîfe'ye göre: Haram bölge içinde suç işlemişse cezası infaz edilir. Ama kişi haram bölge dışında suç işlemiş de haram ülkeye sığınmışsa ceza tatbik edilmez. Çıkışı beklenir. Haram ülkeden çıkınca, ceza da uygulanır.
c) Dışarıdan gelen veya haram ülkenin halkından olanlar ihramlı veya ihramsız avlanamazlar. Avı yakalamışsa bırakması vâcibtir. Şayet öldürmüşse cezasını vermek gerekir. Aynı şekilde bir kimse haram mıntıkadan bir ava ateş açsa, av hayvanı haram bölge toprağı dışında da olsa avcının, cezasını ödemesi gerekir. Çünkü, kendisi haram bölgededir. Bir şahıs haram ülke dışından, haram bölgedeki av hayvanına ateş açsa ve öldürse, yine cezasını ödemesi gerekir. Zira Öldürülen hayvan, haram bölge toprağında vurulmuş ve ölmüştür. Bir şahıs haram bölge dışında, serbest topraklarda avlanırken yaralı hayvan haram bölge toprağına girse, Şafiî'ye göre: Av hayvanı avcıya helâldir. Ebû Hanîfe'ye göre: Haramdır. Bununla beraber haram bölgedeki mala, cana, sıhhate zarar veren yırtıcı hayvanları, haşerâtı ve sâireyi öldürmek yasak değildir.
d) Kendiliğinden büyüyüp, yetişen (Hüdâi nâbit) ağaçları kesmek yasaktır. İnsanların ekip yetiştirdikleri ağaçları kesmek yasak değildir. Ehlî hayvanları, otlaklarda otlayan hayvanları kesmek yasak değildir. Kesilmesi yasak olan ağaçları keserse cezası gerekir. Büyük ağaç kesmişse bir sığır, küçük ağaç kesmişse bir koyun ceza öder. Dallar kesilmişse ceza asıllarına bakılarak tâyin edilir. Büyük ağaç dalı ise 1 sığır, küçük ağaç dalıysa 1 koyun vermek gerekir. Aslın cezası verilince ayrıca dalların cezasını vermek gerekmez.
e) Şafiî ve ekseri hukukçulara göre: İslama muhalif dinlere mensub olanlar zımmi de olsa ikamet için veya seyahat sebebiyle de olsa muhterem ülkeye giremezler. Bu hususta âyette:
"Müşrikler ancak bir necîstir. Onun için bu yıllarından sonra onlar Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar." (K. K. 9: 28)
Duyurulmuştur. Bu âyet-i kerîmenin hükmü, müslümanların dx-şındakileri önlemektedir. Şayet müşrik izinsiz girerse ta'zir cezası verilir, öldürülemez. İzinle girerse ta'zir cezası da verilemez. Ona izin veren iyi harekette bulunmamış olur. Giren müşrikin durumu ta'zir cezasını gerektiriyorsa, ta'zir cezası verilir. Hemen yasak bölgeden çıkarılır. Bir müşrik müslüman olmak için muhterem bölgeye girmek isterse izin verilmez. Ancak müslüman olduktan sonra girebilir. İzinle giren müşrik yasak bölgede Ölürse, yasak bölgenin dışına çıkarılır, serbest topraklara defnedilir.
Şayet defnolunmuşsa serbest bölgeye çıkarılır oraya taşınır. Ama kokmuş, çürümüşse yerinde bırakılır. Girişleri alış-veriş veya yatıp kalkmak içinse izin verilmez, uzaklaştırılırlar. Mâlik'e göre: Mescidleri gezmek maksadıyla da olsa izin verilmez.[152]
[149] îbn Mâce, menâsik 104. İbn Mâce, menâsik 103. vs.
[150] İbn Mâce, menâsik 104. Müsned-i Ahmed, 1/253, 2593 315,316. vs.
[151] Buharı, ilim 37, 39. Ebu Davud, menâsik 89. Tirmizî, hacc 1. Neseî, menâsik 111.120 v.s.
[152] El-Ahkâmu’s-Sultaniyye, Ebu’l-Hasan Habib, Bedir Yayınevi, 1/ 310-315.