seymanur K
Fri 19 August 2011, 01:16 pm GMT +0200
Hakların Meydana Geldiği Ve Ortadan'kalktığı Zamanın Belirlenmesi
Hakların meydana gelmesi ve ortadan kaldırılması çoğunlukla fiili sebeplere veya sözlü sebeplerden bir sözcüğün telaffuz edilmesine bağlıdır.
Şahitlik, ikrar, davalının yeminden kaçınmasından sonra davacının yemin etmesi gibi muzhır (ispatlayıcı / ortaya koyucu) deliller, hakkın sebebi-ne bağlı olarak sabit olmasının düşünülebileceği bir zaman diliminden az önce hakkın meydana geldiği veya ortadan kalktığını gösterirler.
Delilin meydana gelmesini veya ortadan kalkmasını eski bir zamana dayandığı hak, delilin ileri sürdüğü ve bu konuda doğru söylediğini düşündüğümüz zamandan az öncesinde sabit olur. Delil herhangi bir zamanla sınır-lamaksızın mutlak olarak hakkın meydana geldiğinden bahsederse delilin ortaya çıkmasından hemen önce hak sabit olur. Bu, delilin sözünü tasdik etmenin zorunlu kıldığı bir durumdur. Bu zamandan önce hak sabit olmaz. Çünkü buna dair şer'î bir delil ortaya çıkmamıştır.
Satılan malda hak sahibinin bulunduğuna dair şahidin ortaya çıkması yukarıda belirttiğimiz kuraldan istisna edilmiştir. Bu durumda alıcı, ödediği bedeli geri alır. Hak sahibinin, şahidin ortaya çıkmasından önce ortaya çıktığı var sayılmaz. Bunu var saydığımızda hak sahibine rnah nakleden alıcı olmuş olur. Aslolan ise malı alıcının nakletmemesidir. Bu yüzden o, ödediği bedeli geri alır.
Eğer "aslolan malı satıcının da nakletmemesidir" denirse buna şöyle cevap veririz: Evet öyledir, ancak satıcının bedeli alıcıya geri vermesi gerekir. Çünkü iki nakilden biri diğerinden daha öncelikli değildir. Şüphe olduğu halde bedeli alması caiz değildir. Haklar ancak dış görünüşte geçerli sebeplerle alınır. Burada alıcı satıcıya şöyle demiş olmaktadır: "Bedeli ancak şer'î bir delille alman caizdir. Senin bir delilinin olmadığı ortaya çıktı. Çünkü hak sahibi olmadığın bir malı bana sattıysan bedeli bana geri vermen gerekir. Eğer mal, hak sahibine nakledilmeden önce senin haklan idiyse şu anda mal sende de bende de değildir. Onu nakleden sen de olabilirsin ben de. Aslolan ikimizin de nakletmemesidir. Şüphe var iken bedeli alman caiz değildir. Çünkü bedeli ancak, malı nakledenin ben olduğu farz edilirse alman caiz olur. Oysa benim nakletmem seninkinden daha üstün değildir. Ortada şüphe varken senin bedeli alman caiz değildir". Allah en doğrusunu bilir.