- Hakkını vermediğimiz iş yüzümüzü ağartmaz

Adsense kodları


Hakkını vermediğimiz iş yüzümüzü ağartmaz

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
ehlidunya
Sun 23 February 2014, 12:28 am GMT +0200
Hakkını vermediğimiz iş yüzümüzü ağartmaz



Allah Teâlâ, bizim bir işimizi yaparken mükemmel yapmamızı ister

Hayatı ve insanı gerçek manasıyla okuyabilmiş büyüklerimize "Ne olayım, nasıl bir iş yapayım?" diye danışsak; karakterimizi, şartlarımızı iyice süzgeçten geçirdikten sonra "Ne yaparsan yap, yeter ki iyi yap" diyerek sözlerini bağlarlar. Zira bilirler ki, hangi statüye, işe, mesleğe sahip olunursa olunsun, işin hakkını vermek insanlığımızın ve kulluğumuzun ahvalini yansıtır. Bu hakikat hala geçerli olmasına rağmen, ne yazık ki artık iş ahlakı, kul hakkı gibi erdemleri kendimizce gerekçelerle arka plana ittik. Haliyle anlayışımız değişip, "Nasıl yaparsan yap, yeter ki yap" seviyesine düştü. Böylece hayırlı iş ve meşguliyetlerimizi nimetten saymayıp, kendimizi işe nimetten sayar olduk.


NE YAPTIĞIMIZDAN ÇOK, İŞİ NASIL YAPTIĞIMIZ ÖNEMLİ

Merhum Ziya Paşa çoğumuzun bildiği bir beytinde "Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz / Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde" derken, laftan ziyade yapılan işin, kişinin akıl seviyesini ortaya koyacağını beyan etmekte. Bu veciz söz, bir yönüyle yapılan işin doğruluğuna, faydasına işaret ettiği gibi, işin nasıl yapıldığına yani hakkının verilip verilmediğine de dikkatimizi çekmekte.

"Hakkını vermek" düşüncesi ve eylemi söz konusu olunca elbette ilk hatırımıza gelen Allah Teâlâ'ya karşı kulluk vazifemizi layıkıyla yerine getirebilmektir. Lakin farz ve vacip ibadetleri aksatmadığımız halde yaratılanlarla münasebetimiz hak üzere gitmiyorsa, hak eda etmenin inceliklerini adım adım öğrenip, nefsimize tatbik etmemiz gerekmez mi? Böylece bizi asıl maksadımıza taşıyacak hiçbir hayırlı niyetten, ahlaktan, küçük ve önemsiz gibi görülen davranışlardan geri durmayız.

Bu hususta Rasul-i Zişan Efendimiz'in (s.a.v) şereflendirdiği asra gidip ilk nasihatimizi ondan alalım. "Hicretin 10. yılında Peygamber Efendimiz'in (s.a.v) küçük oğlu İbrahim vefat etmişti. Rasulullah aleyhisselam, oğlu İbrahim'in cenaze namazını Baki Kabristanı'nda kıldırdı. Kabir hazırlanmıştı. Cenaze kabre indirilirken, Peygamber Efendimiz (s.a.v) kabirde bir delik gördü. Elleriyle bir kerpiç alıp o boşluğa koydular ve açıklığı kapatıp düzelttiler. Allah Rasulü'nün (s.a.v) bu davranışı ashabın dikkatini çekmişti. Çünkü az sonra üzeri toprakla örtülecek olan kabrin içindeki bir eksikliğin ne mahzuru vardı ki, Peygamberimiz orayı düzeltme gereği duymuştu? Ashap: 'Ya Rasulallah! O delik mevtaya ne zarar verir, ne de fayda' deyince, Kâinatın Efendisi (s.a.v) şu dersi verdi: 'Evet o, ölüye fayda da vermez, zarar da. Ancak dirinin gözüne zarar verir, onu rahatsız eder. Allah, kul bir iş yapınca onu mükemmel yapmasını ister." (İbn Sa'd, Tabakat, 1, 142)

Yaşantımız içinde ayrıntı gibi duran benzer durumlar bir yana, önemli ve vazgeçilmez gördüğümüz nice işimize, meşguliyetimize karşı tutum ve davranışlarımız da bu nasihatten yeterince pay alamayabiliyor. Allah Teâlâ'nın diğer buyrukları gibi: "Ey iman edenler! Eğer siz ancak Allah'a kulluk ediyorsanız, size verdiğimiz rızıkların iyi ve temizlerinden yiyin ve Allah'a şükredin" (Bakara, 172) buyruğunu baş tacı ettiğimizden beri, işimizin, kazancımızın ve lokmamızın helal olması için çabalarız. Ancak bu şekilde namazımızın, orucumuzun, haccımızın, verdiğimiz sadakanın, ettiğimiz duanın vs. dergah-ı ilahide kabule şayan olduğunu ümit edebiliriz. Her işin muhtevası ve kuralları farklı olmakla birlikte genellikle "Faiz yemiyorum, rüşvet alıp vermiyorum" diyerek gözettiğimizi sandığımız bu helal dairesini, mühim görmediğimiz başka davranışlarla ihlal ettiğimizi fark etmiyoruz. Mesela; mesai saatlerine ehl-i keyif bir tavırla riayet etmediğimizde, "günü kurtarayım" mantığıyla elimizden daha iyisi gelebileceği halde işimizi özensiz yaptığımızda, yapmamız beklenen işi başımızdan savdığımızda yahut bize verilen işi başkasına gördürdüğümüzde, izin hakkımızı türlü bahanelerle suistimal ettiğimizde meşru olan işimizi, mesleğimizi bile harama dönüştürürüz. Ve akabinde elde ettiğimiz gelir gibi lokmamız da haram olur. "Bu kadarla kalsa yine iyi" diyemeyeceğimiz böyle bir sonucun diğer yanında ise, kul hakkına girmek gibi bir vebal var ki, bu riski almanın haklı gerekçesi ne olabilir?


HEM GÖNÜLLÜ HEM YÜKÜMLÜYÜM

Herhangi bir işin hakkını vermek sadece maddi bir karşılığının, menfaatinin bulunmasından kaynaklanmıyor. Gönüllülük esasına dayanan her türlü hizmetimizin, uğraşımızın da bu ahlak ve sorumluluktan nasibini alması gerekir. Bilhassa hayır umarak katkıda bulunduğumuz dernek ve vakıf çalışmalarında daha titiz olmamız beklenir. Zira ekseriyetle maddi karşılık bulunmayan bu tür meşguliyetlerde "Mükâfatını Rabbimden bekliyorum, niyetim iyilik etmektir, kimsenin hakkını zayi etmeyeceğim..." demiş oluruz. Bunun aksine "Nasılsa cebime bir katkısı yok, rızkımı temin etmiyorum" düşüncesiyle hareket ettiğimizde ise gönüllü olmakla keyfi davranmayı karıştırmış oluruz.

Hizmet gönülsüz, zorla yapılmayacağı gibi keyfiyete de tabi değildir. Hemen her iş sahasında olduğu gibi kendine özgü düsturları vardır. Hizmetin evveli "Hak için halka hizmet" niyetidir. Bu doğrultuda diğer amel ve ibadetlerinin yanında halkın ihtiyacını giderme, yardımına koşma gayesini ve fedakarlığını önceleyen bir müminin, hizmeti bilerek eksik yapması, ihmal etmesi, yavaşlatması, vakıf malına zarar vermesi vs. mümkün olmasa gerek. Niyetimiz ile gidişatımız bu şekilde örtüştüğü müddetçe "hizmet eri" kimliğimizle bizden yana olan "özverilidir, hak-hukuk bilir, sorumluluk bilinci taşır, elinden gelenin en iyisini yapar" türü beklentileri de boşa çıkarmış olmayız. Dahası ettiğimiz hizmetten faydalananların memnuniyetiyle Allah Teâlâ'nın inayetini, sevdiğimiz zatın himmetini daha çabuk üzerimize çekip manen rızıklanmamız umulur.

Kaynak: Serhaber

8/A
Sun 23 February 2014, 02:01 pm GMT +0200
ESSELAMÜ ALEYKÜM VE RAHMETULLAHİ VE BERAKATÜH...
Annem herzamn boş durmamamı bir şeyler yapmamı söyler...
Öğreneğin ona yardım etmemi istediği zaman:Sana verilen nimetlerin hakkını ver. der hep...

Hanife 8.D
Sun 23 February 2014, 03:25 pm GMT +0200
Ve aleyküm selam rahmetullahü ve berakatuhü;
Benim annemde hiç boş durmamı istemez özellikle babamın..
Babam bilgisayardan oyun oynadığı zaman annem babama boş zaman geçireceğine kur'an oku, namaz kıl ya da bana yardım et derrrr  :) :) :)

semanur6d
Sun 23 February 2014, 04:46 pm GMT +0200
Allah bizden güzel iş yapmamızı ve kötülerden kaçınmamızı ister.çünkü Allah bizim güzel iş yaptığımızda çok sevinir.Aynı zamanda yaşlılara yardım ettiğimizde Allah yine çok sevinir ve sevap defterimize o sevabımızın karşılığını yüzümüze gösterir

semanur6d
Sun 23 February 2014, 04:50 pm GMT +0200

 :DAllah her işe başladığımızda bizim BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM dememizi istemiştir

cerendemir
Sun 23 February 2014, 05:26 pm GMT +0200
Rabbim her şeyi hakkıyla yapmayı bizlere nasip etsin.Onun istediği gibi Peygamber efendimize uygun bir ümmet olmayı bizlere nasip etsin inşallah.

saniyenur
Sun 23 February 2014, 09:55 pm GMT +0200
Amin Ceren nur kardeşim.

Rüveyha
Sun 23 February 2014, 11:43 pm GMT +0200
Gerçekten de öyle hakkını vermedğimiz bir işin yüzümüzü ağırtamaz..Mevlam her işin hakkını vererek yapmayı nasip eylesin inşaAllah.Böylelikle hem hakkın huzurunda, hem de kul  katında değerimiz artıcaktır inşaAllah..

yagmur_7-c
Mon 24 February 2014, 01:36 pm GMT +0200
ESSELAMÜ ALEYKÜM VE RAHMETULLAHİ VE BERAKATÜH.
şin hakkını vermek insanlığımızın ve kulluğumuzun ahvalini yansıtır. Bu hakikat hala geçerli olmasına rağmen, ne yazık ki artık iş ahlakı, kul hakkı gibi erdemleri kendimizce gerekçelerle arka plana ittik. Haliyle anlayışımız değişip, "Nasıl yaparsan yap, yeter ki yap" seviyesine düştü. Böylece hayırlı iş ve meşguliyetlerimizi nimetten saymayıp, kendimizi işe nimetten sayar olduk.

  :) Allah bizlerimizin işlerini adabıyla, en iyi şekli ile yapmamızı istiyor.Bunu başarabilir veya başarmayabiliriz.Önemli olan Allah katında yücelmektir. Peygamber efendimiz de(sas) buna rivayet ediyor.Allah bizleri yüceltsin.  :)

7/C
Mon 24 February 2014, 02:06 pm GMT +0200
Ve aleyküm selam rahmetullahü ve berakatuhü;
Bir insan boş durduğunda onun yediği her şey haram sayılıyor...
Bir şey almak istiyorsan para lazım oluyor o para için de emek vermen gerekir...

DİLAN 8-D
Mon 24 February 2014, 04:22 pm GMT +0200
hear işe başladıgımızda  BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM  deyip devam etmeliyiz

Rabia nur kaplan 8.D
Mon 24 February 2014, 06:26 pm GMT +0200
Ve aleyküm selam rahmetullahi;
Öncelikle emeğinize,ellerinize sağlık bizlere bu bilgileri verdiğiniz için
Eğer bir işe başlayacaksak öncelikle o işin doğru olup olmadığına karar vermeliyiz sonrada besmele çekip yapmalıyız...

damla6d
Mon 24 February 2014, 07:05 pm GMT +0200
ALLAH Teâlâ, bizim bir işimizi yaparken mükemmel yapmamızı ister

Ben bu sözden Allahu Teala'nın bizim işimizi en ama en güzel şekilde yapmamızı istediğini anlıyorum

Hafsa Nur 6.D
Mon 24 February 2014, 07:19 pm GMT +0200
ben de anlıyorum.tek anlayan sen değilsin...

mevlüdekalınsaz
Mon 24 February 2014, 08:29 pm GMT +0200
Çok güzel bir hatırlatma olmuş.Emeğinize sağlık...Rabbim razı olsun...

Müslümanın yaptığı her işi hayırdır.O hayır söyler,hayır yapar,hayra gider, yani o tam bir hayır adamıdır.
Paylaşımda da görüldüğü gibi dinimiz yaptığımız işin hakkını vererek yapmamızı ister.
İnsanlığın yararına olan her iş önemlidir.Ve her önemli iş hayra dönüştürülebilir ama en önemli şartı hakkını verebilmektir.
Peki nasıl?Bu konuda Peygamber Efendimiz(s.a.v)in söylediği bir söze göz atalım.Diyor ki:

"Besmele çekilmeden yapılan her iş güdüktür,eksiktir,hayrı kesiktir."
Yani ilk dikkat etmemiz gereken şey işe besmele ile başlamak,Sonrasında ise çektiğin besmeleyi kalbinde hissederek hayır niyetini sağlamlaştırmaktır inşALLAH....
Yaptığımız işlere dilde zikr,kalpte ihlas ile başlarsak ALLAH'ın izniyle ,işin hakkını vermiş ve yüzümüzü ağartmış oluruz...
Rabbim başta ibadetlerimiz olmak üzere , yaptığımız her hayırlı işin hakkını verebilmeyi nasip etsin....

Rukiye Çekici
Wed 26 February 2014, 06:50 pm GMT +0200
Hayatı ve insanı gerçek manasıyla okuyabilmiş büyüklerimize "Ne olayım, nasıl bir iş yapayım?" diye danışsak; karakterimizi, şartlarımızı iyice süzgeçten geçirdikten sonra "Ne yaparsan yap, yeter ki iyi yap" diyerek sözlerini bağlarlar. Zira bilirler ki, hangi statüye, işe, mesleğe sahip olunursa olunsun, işin hakkını vermek insanlığımızın ve kulluğumuzun ahvalini yansıtır. Bu hakikat hala geçerli olmasına rağmen, ne yazık ki artık iş ahlakı, kul hakkı gibi erdemleri kendimizce gerekçelerle arka plana ittik. Haliyle anlayışımız değişip, "Nasıl yaparsan yap, yeter ki yap" seviyesine düştü. Böylece hayırlı iş ve meşguliyetlerimizi nimetten saymayıp, kendimizi işe nimetten sayar olduk.
  Evet gerçektende böyle düşünmemeliyiz. Burda yazanlar çok doğru. :)