- Hakikat aynasındaki görüntüler

Adsense kodları


Hakikat aynasındaki görüntüler

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Wed 27 October 2010, 05:14 pm GMT +0200
Zulüm Denizinde Boğulanların Hakikat Aynasındaki Görüntüsü


“Kara Zulüm sardı dört bir yanı
Yaşlı dünya sıkça sarsılır oldu .
Feryat, figan ve ahlar arşa çıktı
Mazlumlara neler oldu?”

“İster Arap , ister Yahudi, ister Türk , İster Rum
Çiğnenmesin onuru insanlığın , diyorum.
Haklının yanında , haksızın karşısında olalım
“Zalimler için Cehennem var!”
Haykırıyorum.”

“Zalim!
Sanadır bu hitabım.
Yüzleşeceksin kendinle bu satırlarda.
Ve göreceksin hakikat aynasında mahiyetini.”


Yaptıkları zulümlerle günah defterleri gittikçe kalınlaşanlar, muharref Tevrat'ta bulunan şu hükümleri bile göz ardı ettiler.İnsanlık vicdanının yaptğı protestolara da kulak tıkıyorlar:

“Hükümde haksızlık etmeyeceksin; fakirin hatırını sayacaksın; ve kudretlinin hatırına itibar etmeyeceksin; ve komşuna adaletle hükmedecek- sin. Kavminin arasında çekiştiricilik edip gezmeyeceksin; komşunun kanına karşı ayağa kalkmayacaksın; ben RAB'IM... Öç almayacaksın ve kavminin oğullarına kin tutmayacaksın ve komşunu kendin gibi seveceksin, Ben RAB'IM.” (Levililer, Bab 19, 15-17) Ey adam, iyi olanı sana bildirdi; ve hak olanı yapmak, ve merhameti sevmek, ve Allah'la alçak gönüllü olarak yürümekten başka Rab senden ne ister? (Mika, Bab 6, 8) Katletmeyeceksin. Zina etmeyeceksin. Çalmayacaksın. Komşuna karşı yalan şehadet etmeyeceksin. Komşunun evine tamah etmeyecek- sin. (Çıkış, Bab 20, 13-17)

Asrımızın Kur'an müfessiri Bediüzzaman Hazretleri İsrailoğullarının ve onlar gibi yaşayanların yakın zamandaki özelliklerini anlatırken Kur'an'ın ışığında onların en temel özelliklerini sıralıyor:

“Hayat-ı içtimâiye-i beşeriyeyi sarsan ve sa'y ü ameli, sermâye ile mübâreze ettirip, fukarâyı zenginlerle çarpıştıran, muzaaf ribâ yapıp bankaları tesise sebebiyet veren ve hile ve hud'a ile cem-i mâl eden o millet olduğu gibi, mahrum kaldıkları ve dâimâ zulmünü gördükleri hükümet- den ve gàliplerden intikamlarını almak için her çeşit fesad komitelerine karışan ve her nevi ihtilâle parmak karıştıran yine o millet olduğunu, bu milletin seciyesine işleyen dünya hırsı, hile, hud'a ve ifsat komiteleri ile her nevi ihtilale parmak karıştırmaları onlara zillet ve yoksulluk damgasını vurduğunu Kur'an beyan ediyor.” ( Sözler, 25. söz 367 ) diye ifade ediyor.

İnsanın Allah'ı ve âhireti tanımamasından, O'na iman etmeyip O'nun hukukunu çiğnemesinden, insanın insana zulmünden, onun haklarına riayetsizliğinden, gemi de bîzar, deniz de bîzar, dünya da bîzar, kâinat da bîzar.

“Yaşasın zalimi, bekleyen narlar!
Gayzlanır kinlenir, durmadan parlar!
Zalimin döşeği, ateşten harlar!
Çıkamaz oradan, af olmayan fert!” (C.Şahin)


Bilindiği gibi zulüm kavramı, Kur'ân'da çok geniş bir anlam alanına sahiptir.Kur'an-ı Kerim'de zulüm insanın hukukullahı çiğnemesi, kul hakkını ve diğer mahlukatın haklarını çiğnemesi ve nihayet kendi nefsine zulmetmesi olarak üç açıdan beyan edilmektedir.

En büyük zulüm , yani hukukullahın çiğnenmesi zulmü, şirk ve küfürdür. "Şüphesiz ki, şirk büyük bir zulümdür" (Lokman, 31/13) Şirk ve küfür ise , şirk ve küfür içinde , yani heva ve hevesine taparak, Allah'ı ve âhireti inkâr ederek, amelinin karşılığını Allah'tan başkasından bekleyerek, nifak, riya ve gösteriş içinde yaşayıp tövbe etmeden ölenler için affolunmayan bir günahtır. Bu zulüm, Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzmektir. O'nun ayetlerini yalanlamaktır.

İnsan ve diğer mahlukat haklarıyla ilgili zulüm ise , yeryüzünde fitne ve fesat çıkarmak- tır.Anarşi ve terörü planlamak ve uygulamaktır.Bu tür zulüm kapsamına toplumların toplumla- ra,toplumların bireylere; devletlerin devletlere, devletlerin bireylere, bireylerin toplumlara ve devlete/devletlere yaptığı zulümler de girmekte- dir.Meselâ bir kişiyi haksız yere öldürmek bütün insanlığı öldürmekle eşdeğer bir kötülüktür. Çünkü Allah katında bir insan, bütün insanlığa denk bir değer taşır. Bir kişiyi haksız yere öldüren aslında işlediği insanlık suçu ile bütün insanlığa kasdetmiş demektir. “İnsanların bizzat işledikleri yüzünden karada ve denizde fesat ortaya çıktı. Belki yaptıklarından dönerler diye Allah onlara yaptıklarının bir kısmını tattırıyor.” (Rum-41) Bu âyette “insanların yaptıklarının bir kısmının tattırılması” İlâhî beyanında Kutuplardaki buzulların erimesi, bunun sonucunda bazı ülkelerin ve bölgelerin sular altında kalacak olması, ekolojik dengenin bozulmasıyla bir çok canlı türünün yok olması, bazı bölgelerde aşırı yağışlar görülürken bazı bölgelerde canlıları tehdit eden kurak iklimin hakim olması, daha çok para kazanma amacıyla bazı bitkilerin genetik yapılarıyla oynanması, hayatımızı tehdit eden hormonlu gıdaların sebep olduğu bağışıklık sistemini çökerten hastalıkların, DNA'nın hasar görmesi sebebiyle kanser gibi hastalıkların giderek yaygınlaşması, insan neslinin bozulması amacıyla sperm bankası ve taşıyıcı anne uygulamaları gibi durumlar karada ve denizde, yani yeryüzünde fesat çıkarmanın kötü sonuçlarından ilk akla gelenlerdir.

Üçüncü tür zulüm, insanın kendi kendine zulmetmesidir, Allah'ın ona emanet olarak verdiği nimetlere nankörlük etmesi, nefsini kötülüklere daldırmasıdır, yani günahlar içinde, şirk içinde yaşaması ve kendi kendini mahvetmesidir.Bu durum Kur'an-ı Azimüşşan'da şöyle beyan edilmektedir:

"(İnkâr edenler), ille kendilerine meleklerin gelmesini, yahut Rabb'inin (azab) emrinin gelmesini mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de öyle yapmıştı. Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı" (en-Nahl, 16/33)

Zulüm, büyük günahları (inkâr ve şirk, adam öldürmek, zina yapmak, hırsızlık yapmak, yalan söylemek, iftira atmak vb. ) pervasız işlemektir.

Zulüm, zorbalıktır, dayatmadır.
Zulüm, her türlü haksızlıktır.Haddi aşmak, israf etmek, azgınlık, her türlü karanlık işlerdir.

Zulüm, hak yemek, eziyet etmek, işkence ve baskı yapmaktır.

Zulüm, insanların kendi hemcinslerine karşı işledikleri suçlar, günahlar ve haksızlıklardır.

Zulüm, başkasının malını ve canını haksız yere almak ya da malına, canına ve nâmusuna zarar vermektir. Haksız olduğu hâlde kendini haklı, başkasını haksız göstermek için karşısındakini aşağılamak; şahsiyetini,haysiyetini ve şerefini ayaklar altına almak, insanlara ezâ ve cefâ vermek, üzmek ve incitmektir.

Zulüm, zulme rıza göstermektir.Zulme, zalime taraftar olmaktır.

Zulüm, bir kişinin sırf düşüncelerinden dolayı eziyetler görmesidir.

Zulüm, insanın çalıştıktan sonra hak ettiğinin karşılığını alamamasıdır.

Zulüm, insanların inançları nedeniyle, baskı ve tahakküme maruz kalması veya aşağılayıcı davranışlarla karşılaşması ve eğitim hakkından mahrum bırakılması gibi fiillerdir.

Zulüm, komşusunun aç olduğunu bildiği halde yardım etmemek, komşusuna, akrabasına, eşine, dostuna imkânı olmasına rağmen yardım etme- mektir.

Zulüm, bir amirin, kendisine bağlı olarak çalışan iş arkadaşları arasında ayrımcılık yapması- dır.

Zulüm, bir anne veya babanın çocukları arasında ayrımcılık yapmasıdır.Vaatlerde bulundu ğu ve bu konuda ümitler bahşettiği halde söz ve vaatlerini yerine getirmemesidir.

Zulüm, emanete hıyanet etmektir.

Zulüm, dini şahsî ve siyasî çıkarlarına vasıta yapma; mukaddes değerleri, dünyevî belli hedeflere ulaşma yolunda kullanma ve dinî değerlerle dünyayı avlama peşinde koşmaktır.

Zulüm, sıla-ı rahmin koparılmasıdır.Anne ve baba hukukunun çiğnenmesidir.

Zulüm, adaletsizlik ve merhametsizlik- tir. Haksız kazanç ( faiz, uyuşturucu alım satımı, ku- mar vb.) temin ederek bunlarla her tür karanlık senaryoları kurgulayıp uygulamaktır.

Zulüm, insanları kullanıp atmaktır.

Zulüm, sözünde durmamak ve ahde vefasızlıktır.

Zulüm, eksik ölçmek, eksik tartmak ve insanın tam yapması gereken bir işi hakkıyla yapmama- sıdır.

Bütün bu yazılan fiillerin ve yazılmayan diğerlerinin yapılması Kur'an ve Hadis'te “zulüm” olarak tanımlanmakta, bu fiilleri yapanlar, yapılmasına yardım edenler -hangi soydan gelirse gelsinler, hangi sosyal statüde bulunursa bulunsunlar- “zalim” sıfatıyla tavsif edilmektedir.

Yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak isteyen bütün zalimlerin genel karakteristik özellikleri Kur'an-ı Kerim'de şöyle ifade edilir: Bunların en belirgin özellikleri inkârcı olmalarıdır. Bunlar iş başına geldikleri zaman bozgunculuk çıkarırlar. Ekini (gıdayı) ve nesli (insan neslini) helâk ederler. Bunlar yalnızca insanların ve toplumun değil, tabiatın ve hayatın genel seyrine de müdahale eder, her şeyin dengesini bozmaya çalışırlar.

Yeryüzünün bütün zalimleri, hususen Yahudi milleti, her türlü güçlerini kullanarak insanların Allah'tan uzaklaşması için çaba gösterirler. Sonucu ne olursa olsun kendi hükümlerini yürütmek, kendi fikirlerini dayatmak için insanları baskıları altına almak isterler. Adaleti, vicdanı ve ahlâkı önemsemezler. Varlık içinde yaşarlar. Ama hayırlı işlerin gerçekleşmesi konusunda alabildiğine cimridirler.

Dünyayı kendi mülkleri gibi görürler. İktidarlarının kaynağını kuvvette görürler. Mazlumları ezer, sömürür, meşru ulusal ve uluslararası kuruluşlara, barışa, demokrasiye, hukuka saygılı olmadıkları hâlde sözde saygılıymış gibi görünerek yaptıkları haksızlıklara türlü türlü yalanlarla meşruiyet kazandırmak isterler.

“Hem daire-i insaniye içinde her milletten ziyade hırsla dünyaya yapışan ve aşk ile hayat-ı dünyeviyeye bağlanan Yahudi milleti, pek çok zahmetle kazandığı, kendine faydası az, yalnız hazinedarlık ettiği gayr-ı meşru bir servet-i ribâ ile bütün milletlerden yedikleri sille-i zillet ve sefalet, katl ve ihanet gösteriyor ki, hırs maden-i zillet ve hasârettir.” ( Mektûbat, s. 262 )

Kur'an-ı Kerim'de “Onlara yeryüzünde bozgunculuk yapmayın dendiği zaman biz yalnızca ıslah edicileriz derler.” (Bakara-11) “Sen Yahudîleri, hayata karşı insanların en hırslısı olarak bulursun.” (Bakara Sûresi: 96.) “Onların çoğunun günaha, zulme ve haram yemeye koşuştuklarını görürsün. Ne kötü bir şeydir o yaptıkları!” (Mâide Sûresi: 62.) “Onlar yeryüzünde hep bozgunculuğa koşarlar. Allah ise bozguncuları sevmez.” (Mâide Sûresi: 64

Aşk ve gönül çağlayanı Hz. Mevlana da bunlara “Ey zulümle bir kuyu kazan! Sen kendin için tuzak hazırlıyorsun.”diyerek zulüm yapanla- rın aslında kendilerine kötülük ettiklerine dikkat çekmektedir.

Şair Servet Yüksel de şu hüzünlü mısralarıyla zalimlerin yaptıklarıyla zulüm denizinde boğulacaklarını ve özgürlük güneşinin Filistinli, Gazzeli ve diğer mazlum milletlerin çocuklarının gözlerinde doğacağını, gerçeklerin üstünün hiç bir zaman örtülemeyeceğini haykırmaktadır:

“Sen ağla, sen ağla Filistinli kız,
Zalimleri gözyaşların boğacak.
Bu karanlık devir geçmez sancısız,
Güneş senin gözlerinden doğacak...
Ne yakılır, ne gömülür gerçekler,
Düş görürken kurşunlandı bebekler,
Kundaklasın gül kokulu melekler...
Dünya utanmayı bilir mi sandın?
Çağırsan imdada gelir mi sandın?
Sağır, dilsiz duvar olmuş vicdanlar,
Yürek yakan feryadını kim anlar?”


Yüreği yananın feryadını hiç şüphe yoktur ki Allah u Azimüşşan duymaktadır.Çünkü bizim inancımızda, bizim kültürümüzde mahlukat içinde insan en yüce makamdadır. Her şey insan için yaratılmıştır. O, “eşref-i mahlûkât”tır. Kâinatın gözde varlığıdır. Yeryüzünde Allah"ın halîfesidir.Hz. Mevlânâ: “İnsan, değer bakımından “arş”tan da üstündür; insan çok yüce bir varlıktır.” der. Mesnevî'de ifade edildiğine göre: “İnsan cevherdir, gökyüzü ise ona arazdır; her şey, parça-buçuktur, basamaktır; maksatsa insandır.”

Bu kadar büyük meziyetlerle donatılan insanoğlunun sorumluluğu da şüphesiz. ağır olacaktır.
Nitekim göklerin, yerin ve dağların taşımaktan korkup kaçındığı “emanet”i insan yüklenmiştir.
Peki nedir bu emanet diyeceksiniz? Bu emanet başta “âdil olmak”tır. Zulümden kaçınmaktır. İyiyi kötüden, haklıyı haksızdan ayırabilmektir. Yani bu emânet sorumluluk duygusu taşımaktır.

Hz. Mevlânâ, zâlimlerin yaptıkları haksızlıklardan dolayı karşılaşacakları akıbeti şöyle dile getirir: “Bir mazluma karşı elinden bir zulüm çıktı mı o zulüm bir ağaç olur, o ağaçtan zakkum biter.Kızgınlıkla gönüllere ateş saldın mı cehennem ateşinin aslı oldun gitti.Ateşin burada nasıl insanları yakarsa ondan meydana gelen eser de orada seni yakar. O, yılana, akrebe benzeyen sözlerin yılan ve akrep olur da seni kuyruğundan yakalar.”(Mesnevi Şerhi)

“Zâlimlerin zulmü karanlık bir kuyudur; bütün âlimler böyle dediler:Daha ziyâde zâlim olanın kuyusu, daha korkunçtur. İlâhi adâlet “Daha kötüye, daha kötü ceza verilir” buyurmuştur.“Ey zulümle bir kuyu kazan! Sen kendin için kazıyorsun.”

Cenab-ı Hak kullarına asla zulmetmez.İnsanlar ne yapıyorsa kendi elleriyle yapmaktadırlar.

Bir ülkede zulüm yaygınlaştıkça ve bu gidişe dur deme durumunda olanlar da vazifelerini hakkıyla yapmazlar da seyirci kalırlarsa zalimlerle aynı kaderi paylaşırlar:

“Rabbin kullarına zulmedici değildir.” (Fussilet, 46)

"Biz ahâlîsi zâlim olan memleketlerden başkasını helak edici değiliz." (Kasas, 59)

Zalimler için atasözlerimiz arasında yer alan şu söz zalimlerin sonunu ne güzel ifade etmektedir: “Zulüm ile âbad (mâmur) olanın akıbeti berbat olur.”

Bu dünyada bazı zalimler hemen cezalarını görmemektedir. Kur'an-ı Azimüşşan bunun sebebini şöyle açıklamaktadır:

"Allah zalime mehil üstüne mehil verir, bir kere de onu derdest etti mi, artık iflâh etmez."

Peygamber Efendimiz (s.a.v) de bu konuya aynı şekilde açıklık getirme gayesiyle:

Ebû Musa (r.a)'dan nakledildiğine göre, “ Âllah, zalime (bir müddet) mühlet verir. Onu bir defa yakaladığı vakit de, felâh vermez" Ondan sonra da: "İşte Rabb'in, zulmeden şehirlerin (halkını) yakaladığı zaman, böyle yakalar. Çünkü O'nun yakalaması çok acı ve çok çetindir" (Hud,11/102) meâlindeki âyeti okumuştur (Buhârî, Tefsir sre 11, 5; Müslim, Birr, 62; İbn Mâce, Fiten, 22).

Kur`an-ı Azimüşşan, tarihin bütün çağlarında mahvedilen bütün medeniyet ve ülkelerin zulüm yüzünden mahvolduğunu birçok ayetinde dile getirmektedir.

Ancak bir kısım zulümler vardır ki onların cezaları bu dünyada değil ahirette verileceğini Üstad Bediüzzaman Hazretleri şöyle ifade ediyor: “Küfür ve küfür hesabına yapılan zulüm ise, ayetin ifadesiyle büyük bir cinayettir. Büyük cinayetler ve kabahatler ise büyük mahkemelere bırakılır. Küfür ve dinsizlik hesabına yapılmayan zulümler ise inkâr ve şirke nisbeten daha küçük olduğundan cezası dünyada peşin veriliyor. Nasıl ki, küçük kabahatleri işleyenlerin nahiyelerde cezaları verilir, büyük kabahatleri de büyük mahkemelere gönderilir. Öyle de, ehl-i îmânın ve has dostların hükmen küçük hataları, çabuk onları temizlemek için, kısmen dünyada ve sür'aten verilir. Ehl-i dalaletin cinayetleri o kadar büyüktür ki, kısacık hayat-ı dünyeviyeye cezaları sığışmadığından, mukteza-i adalet olarak alem-i bekadaki Mahkeme-i Kübraya havale edildiği için, ekseriyet- le burada cezaya çarpılmıyorlar. ”(Lem'alar 10. Lem'a)

Peygamber Efendimiz mazlumun beddua- sından sakınılması gerektiğini de şu hadisiyle ifade etmektedir: "Mazlumun duasından sakınınız, çünkü onunla Allah arasında perde yoktur." (Buhârî, Cihâd, 180) Atasözümüz bu ayetin meali gibidir: “Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste.”
Elhâsıl: “Fena ve fâni bir adamın, güzel ve bâki şöyle bir sözü” var:
“Zulmün topu var, güllesi var, kal'ası varsa,
Hakk'ın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır.
Göz yumma güneşten, ne kadar nûru kararsa
Sönmez ebedî, her gecenin gündüzü vardır.” (T.Fikret)
Evet, bir yandan duaya devam ederken bir yandan da hak ve hukukumuzu demokratik yollardan hukuk içinde kalarak aramalıyız.Zira Hz. Ali Efendimizin de ifade ettiği gibi
“Haksızlık önünde eğilmeyiniz.
Çünkü hakkınızla beraber şerefinizi de kaybedersiniz.”



Bekir OKUTUCU