sidretül münteha
Wed 15 June 2011, 07:11 pm GMT +0200
Hadisin mütevatir ve âhâd olarak ayrılması:
Bir hadis, başlangıçtan son aşamaya kadar birçok yoldan geliyorsa buna mütevatir denir. Bunun dışında kalanlar ise âhâd olup sınırlı yollarla gelmişlerdir. Eğer hadis iki tarikten fazla yolla gelmiş ise meşhur (veya müstefîz); her aşamada en az iki kişiden rivayet ediliyorsa aziz; senedin bir yerinde ravi rivayetinde tek kalıyorsa buna da garîb denir.
Açıkça görüldüğü üzere bu taksim isnadla ilgilidir. Senedin bilinmesi ile bir hadisin mütevatir mi, âhâd mı, âhâd ise hangi çeşidinden olduğu ortaya çıkar. Ancak hadisin mütevatir veya âhâd olduğuna hükmetmek, onun mutlak sahih olduğunu gerektirir mi? Mütevatir olduğunun kabul edilmesi halinde kesin olarak sahih olduğuna hükmedilir. Zira yalan üzerinde anlaşmaları mümkün olmayan büyük bir çoğunluğun rivayet ettiği bir hadis, ancak sahih olur. Ne var ki, bu nevi hadislerin sayısı bütün hadisler içinde oldukça azdır. Muhaddislerin mütevatir olduğunu beyan ettikleri hadislerin çoğu lafız değil, sadece mâna olarak mütevatir olan rivayetlerdir. Tevatürüne hükmolunan hadisler az; bunlardan lafzî mütevatirler ise daha da azdır. Bu nedenledir ki, bazıları böyle bir tevatürün (lafzî) asla mevcut olmadığını söylemişlerdir [419].
Âhâd haberlere gelince; bunların içinde sahih olan hadisler de, zayıf olanlar da yer almaktadır. Hatta bir, iki ve üç yolla rivayet edilenler olduğu gibi, on tarikle rivayet olunan uydurma hadisler bile vardır. Bu tür hadislerden biri de:
"Ben ilim-şehriyim, Ali ise kapısıdır" hadisi olup birçok yolla rivayet olunmuştur. Bunlar içinde Hâkim'e göre hasen tarikli olanlar da vardır. Nitekim onun, "sahih" dediği bir hadise, güvenilir âlimler, karşı çıkarak uydurma olduğunu söylemişlerdir. Bu âlimler içinde Buhârî, Dârekutnî, İbn Hibban, İbnü'l-Cevzî, Zehebî ve diğerleri bulunmaktadır. Hadis gerçekte uydurmadır, ancak râvilerden biri bu rivayette değişiklikler yaparak rievayetin, hakkında hasen hükmü verilecek bir tarikle gelmesini sağlamıştır. Aslında bunun sebebi, râvilerin yalancılığı, seneddeki râvilerin yerlerini değiştirmeleri, ya da hadisi güzelleştirme amacıyla tedliste bulunarak aslî râvisinden çalıp başkalarına nispet etmeleridir. Nitekim İbn Hibban, "Hadisi bu metinle rivayet edenlerin tümü, her ne kadar senedde değişiklik yapmışlarsa da, onu Ebü's-Salftan çalmışlardır" demektedir [420]. Dârekutnî, Ebü's-Salt'tan hadis çalanların sayısının on kişiye kadar ulaştığını tespit etmiştir. Tuhaf olan ise İbnü'l-Cevzî'nin bu hadisin sahabeden üç râvi tarafından rivayet edilen on yedi tarikinin bulunduğunu zikrettikten sonra, mevzu olduğuna hükmetmiş olmasıdır [421]. Bu âlimler söz konusu rivayetin mevzu olduğunu söyledikleri halde, İbn Hacer tariklerinin hepsi bir araya getirildiğinde hasen seviyesine ulaştığını söylemiştir [422]. Sanki o, hiçbiri töhmetten beri olmadığı halde yollarının çokluğunu hasen olmasına delil saymıştır.
[419] Suyûtî, Tedrib, II, 179 vd. Bu görüş İbn Hibban'a aittir.
[420] İbn Hibban, el-Mecrûhin, II, 152.
[421] Îbnü'l-Cevzî, el-Mevzâât, I, 348-355.
[422] Ali el-Kârî, el-Esrârü'l-merfüa, s. 118.