sumeyye
Sun 18 September 2011, 02:15 pm GMT +0200
7. Hadisin İmkansız (müstehîl) ve Kabuledilemez (Münker) Bazı Bilgileri içermesi
Bu nedenle tenkidçi alim İmam İbnü'l-Cevzî şöyle demiştir: "Her ne zaman aklî ölçülere muhalif veya temel dinî prensiplere aykın bir hadis görürsen bil kî o hadis uydurmadır. Mesela bir rivayete göre Peygamberimiz (S.A.V.)'e "Rabbİmiz neden (yaraülmış)dir?" diye sorulunca O da "O ne yerden ne de göktendir. O, önce bir at yaratmış, sonra onu koşturmuş, at da terlemiş, işte Allah kendi nefsini o terden yaratmıştır. [506]
Bu uyduruk haber imkansız şeyleri gerektirmekle beraber söz olarak da bozuk ve çirkindir. Bunu ancak dinsiz biri uydurmuş olabilir.
Yine İbnü'l-Cevzî konuyla ilgili şöyle der[507] "Buna benzer hadislerde ravilerin muteber olup olmadığına bakılmaz direk reddedilir. [508]
Konuyla ilgili bir başka rivayet şudur: "Yeryüzü bir kayanın, o kaya da bir öküzün boynuzlan üzerindedir. Öküz, boynuzlarını hareket ettirince yeryüzü de hareket etmektedir. İşte zelzele de bundandır.[509]
Bu zikrettiğimiz kıstaslar, sahasında uzman muhaddislerin metin tenkidi için oluşturdukları kriterlerden sadece bir kaçıdır. Bunların tamamını bir araya getirmek, ciltlerle ifade edilebilen hacimli çalışmalar gerektirir. Çağdaş yazar ve alimlerden bir grup, bunları bir araya getirme yönünde çalışmalarda bulunmuşlardır. Biz burada bu yedi kritere temas etmekle iktifa ettik. Bu kısa çalışmamız da zaten bunu yapmak İçin yeterli değildir. [510]
[506] el-Mevzûât, 1/105
[507] el-Mevzûât, 1/105
[508] Ibnu'l-Cevzî'nin bu açıklamasında görüidüğü gibi muhal ve münker muhteva taşıyan veya bu türden bir sonuca götüren hadislerin isnadı nasıl olursa olsun içeriğine bakılarak Peygamber (S-A.V.)'e ait olmadığına hük-mediiir. Binaenaleyh "yerleşik usûlde isnada rağmen hadisin Kur'an öğretilerine, tarihî gerçeklere, tecrübeye ve yaşanan gerçekliğe aykırı olup olmadığına bakmadan bir hadisin Peygamber'e aidiyetini inceleme faaliyetinin olmadığını" ileri süren tezler vakıayı yansıtmamaktadır. Ancak bu faaliyet, mu'terizlerin istedikleri oranda ve mahiyette değildir ve olması da gerekmiyor. Yerleşik telakkide isnada nisbetle metin tenkidi sübjektif bir mahiyet taşıdığı için sened bakımından sahih olan ve muhteva bakımından da makûl ve makbul bir izahı yapılabilen hadisler olumsuz anlamda bir tenkide konu olmazlar. Mesela sened bakımından sağlam ancak günün hakim veri ve değerlerine uymayan rivayetler bu anlamda bir tenkide konu olmamıştır. Bir hadisin alışılmışa aykırı olmasıyla sarih ve kat'î verilere aykırı oluşu arasında fark oiduğu bilinciyle hareket edilmiştir. Bu nevi hadisler sadece metne bakılarak değerlendirilmemiştir. Sadece ka'tî olarak temel kıstaslarla çelişen rivayetler, isnada bakılmaksızın reddedilmiştir. Ibnul-el arrak, Tenzîhu'ş-Şerîati'l-Merfûa adlı eserinde bu hususu şöyle ifade eder: "Bir rivayetin, te'vil edilmeyecek derecede akla aykırı olması; his, müşahede ve âdetin reddettiği bir mana taşıması; Kitab'ın kat'î delâletine, mütevatir sünnete veya kat'î icmaa aykırı olması onun uydurma olduğunun alametidir... Tabiî bütün bunlar telif imkanının olmadığı durumlarda sözkonusudur. Aksi halde te'lif yolu tercih edilir." (a.g.e, s. 6) Bundan dolayı İmam Şafiî sadece metne bakılarak reddedilen hadislerin sened tenki-diyle reddedilen hadislere oranla daha az olduğunu belirtmektedir: "Genelde hadislerin doğru ya da uydurma olduğu, onları aktaranların doğruluğu ve yalancılığıyla bilinir. Ancak Özel ve sayıca az bazı hadislerde durum böyle değildir.|Yani ravinin doğruluğu ve yalancılığından hareketle haber değerlendirilmez, bizzat haberin muhtevasına bakılarak hadis değerlendirilir.] Bu gibi hadislerin doğruluğuna veya uydurma olduğuna ravinin, gerçekleşmesi imkansız olan bir şeyi aktarmasıyla yahut aktardığı hadise muhalif olan hususların sağlamlık ve doğruluğuna dair delâletlerin daha çok oluşuyla delil getirilir." (er-Rîsâle, madde:1099)
Ancak günümüzde özellikle akademik çevrelerde, makûl bir izahla kabul edilebilecek bir çok hadis de bu kapsama dahil edilmek istenmektedir. Aslında bu mantıkla bakıldığında Kur'an'da da muhteva olarak sıkıntı oluşturacak epey âyet vardır. Ancak Kur'an, subût bakımından bir şüphe taşımadığı için Kur'an'a karşı inkarcı bir tavır yerine tarihselci veya ailegorik bir yorum benimsenmektedir.
Mesela Kur'an'da yer alan ve Hz. Nuh'un kavmi arasında dokuz yüz elli sene kaldığını (Ankebut, 14) anlatan ayet bir problem teşkil etmezken, Hz. Adem'in boyunun altmış zira' olduğunu ifade eden Buhârî hadisi problem olarak algılanmaktadır.
Nâşize kadının durumunu ifade eden ilahî beyan (Nisa, 34) tarihsel yorumlarla izah edilmeye çalışırken aynı içerikteki hadisler temel ilkelere aykırılık adına rahatlıkla inkar edilebilmektedir.
İnsanların bir tek nefisten yaratıldığını, sonra da o nefisten eşinin var edildiğini beyan eden Kur'ânî hitab (Nisa, 4; A'raf, 189; Zümer, 6) akla ve dilin en bedihî verilerine ters düşen yorumlarla geçiştirilirken daha açık bir şekilde Hz. Havva'nın Hz. Âdem'den yaratıldığını Söyleyen sahih hadisler mevzuat nitelemesiyle rahatlıkla bloke edilmektedir.
İnsanı Allah'ın emriyle koruyan (Ra'd, 11) ve Cenab-ı Hakk'ın tavzifiyle insan ruhunu kabzeden meleklerin bulunduğunu bildiren ayetler (En'âm, 61; Secde, 11} tevhid inancıyla uyumlu bir şekilde yorumlanıyor, ama ebdâlın varlığından bahseden hadisler tevhid inancına aykırı bulunmaktadır. Gök taşlarının ve kayan yıldızların semadan haber dinlemek isteyen şeytanları taşlayan ateş huzmeleri olduğunu söyien ayetler bir sıkıntı oluşturmazken buna muadil hatta modern bakış ve kültürle şekillenmiş aklın daha rahat anlayabileceği hadisler gerçeklerle İlgisiz olarak nitelenip reddedile-bitmektedir.
Bazı taşların Allah korkusundan yuvarlandıklarını bildiren ayet-i kerime (Bakara, 74) sebep-sonuç açısından ilgisiz bulunmazken, benzer nitelikteki hadisler mesela Peygamber mescidindeki hurma kütüğünün Peygamber'in ayrılığından dolayı ses çıkardığını anlatan Buhari hadisi İlgisiz bulunabilmektedir.
Kıyamet günü Rabbin arşının sekiz melek tarafından taşınacağını anlatan ayet (Hakka, 17) te'villi veya te'vilsiz bir şekilde izah edilirken, buna benzer nitelikteki müteşabih hadisler antropomorfik (teşbih içeren} bir usîûp taşıdığı gerekçesiyle isrâîlî rivayetler listesine dahil edilebilmektedir. Bu ifadelerden mezkûr ayetlerin problemli ve kabul edilemez nitelikte olduğunu söylemek istediğimiz şeklinde yanlış bir sonuç çıkarılmamalıdır. Biz, ister ayet, ister hadis olsun vahye dayalı veya vahyin onayına mazhar olan bütün nebevi beyanatın îman vasfının bir gereği olarak tereddütsüz bir şekilde kabul edilmesi gerektiğine inanıyoruz. Burada sadece ayetlerle aynı veya benzer içerik taşıdığı halde hadisleri reddeden mantık erbabı açısından bir paradoks ve tutarsızlık bulunduğunu belirtmek istiyoruz. Öyle anlaşılıyor ki örneklerini verdiğimiz bu ve benzeri ayetler şayet senedi sağlam bir nebevî hadis formunda gelseydi tarihsel ve ailegorik yorum külfetine de ihtiyaç duyulmadan reddedilecekti. Halbuki tutarlı bir tutum her ikisini de kabul etmeyi gerektirmektedir. Birini te'vil ederek veya tarihselci yorumlarla izah edip kabul ederken muhteva bakımından buna muadil olan hadisleri reddetmek doğru ve tutarlı değildir.
Kur'an'ın subût bakımından kat'î olduğunu, hadislerin ise genelde âhâd yolla geldiğini ileri sürerek mezkur tezi mâzûr göstermek de doğru değildir. Daha Önce belirtildiği gibi bu hadisler sübûttan dolayı değil, içerik nedeniyle tenkit edilmektedir. Aynı veya benzer içerik Kur'an ayetlerinde de yer aîdığına göre ve bu da tevilli veya teviİsiz bir şekilde izah edilip kabul edildiğine göre aynı durumun hadisler için söz konusu olmaması için hiç bir neden yoktur. Bütün bunlar problemin subût meselesi olmadığını, bilakis meselenin delâlet meselesi olduğunu göstermektedir. Subûta gelince, ilmî ve tutarlı bir davranış, her şeyin hakkettiği konumunda ele alınmasını gerektirmektedir. Tevatürle sabit olan yukarıdaki ayetlerin subûtunu kabul eden biri, âhâd yolla gelen ve benzer bir içerik taşıyan sahih hadisleri de kabul etmelidir. Şu farkla ki bunlardan birincisini kat'î bir bilgiyle benimserken, ikincisini (karine olmaması durumunda) zann-ı galip düzeyinde bir bilgi ve kanaatle kabul etmek durumundadır. Metnin içeriğini ve delâlet ettiği anlamı ileri sürerek hadisi reddetmek tutarlı bir tavır değildir. Zira aynı veya buna muâdil denebilecek muhteva ayetlerde de mevcuttur. Aslında bu hadislerin kat'î olması durumunda da muhatablanmız açısından bir şeyin değişmeyeceği açıktır. Zira subûtu ve delâleti kat'î olan Kur'an ayetleri bile sonuçta tarihî ve temsilî yorumlarla işlevsiz hale getirilip belirleyici olmaktan uzaklaştırıldığına göre hadislerin subût bakımından kat'î olması halinde de aynı akıbete duçar olacakları açıktır. -Çeviren
[509] el-Mevzûât, 1/125
[510] Muhammed Salih Ekinci, Hüccet Değeri ve Tedvin Açısından Sünnet, Rağbet Yayınları: 213-216.