sidretül münteha
Mon 13 June 2011, 02:15 pm GMT +0200
Hadis-i Kudsî:
Hz. Peygamber zaman zaman Rabbmdan nakiller yaparak as-hâb-ı kirama vaz ederdi; inzal edilmiş vahiy olmadığı için bu sözlere Kur'ân denilemezdi; onun doğrudan doğruya ve açıkça kendine isnâd ettiği bir söz olmadığı için de hadîs-i nebevi denilemezdi. Kendinin yegâne vazifesinin bu sözleri Kur'ân-ı Kerîm'in üslûbundan tamamen farklı bir ifade ile Allah'dan nakletmekten ibaret olduğunu belirtmek için Rasûl-i Ekrem, bu hadîslerin Allah'a ait olduğunu açıkça göstermek hususunda ciddî bir gayret sarfediyordu. Fakat bu hadîslerde yine de kudsî âlemin sırlarını taşıyan bir nefes, gayb âleminden bir nur ve taraf-ı ilâhîden geldiği belli olan bir heybet vardır. îşte aynı zamanda ilâhî ve rabbânî sözleri ile de ifade edilen kudsî hadîsler bunlardır.
Buna bir misâl olmak üzere Müslim'in Sahîh'inde bulunan şu kudsî hadîsi zikredelim: Ebû Zer (r.a.)' nakline göre Rasûi-i Ekrem (s.a.v.)'in Allah Taâlâ'dan rivayet ettiği bir hadîste Allah Taâlâ şöyle buyurmaktadır: "Ey kullarım, ben zulmetmeyi kendime haram ettim, onu sizin aranızda da haram kıldım, öyleyse birbirinize zulm etmeyiniz.
Ey kullarım, benim doğru yolu gösterdiklerimden başka hepiniz sapıksınız, binâenaleyh benden hidâyet isteyin ki, sizi doğru yola ileteyim.
Ey kullarım, benim doyurduklarımdan başka hepiniz açsınız, benden rızık isteyin ki, sizi doyurayım.
Ey kullarım, benim giydirdiklerimden başka hepiniz çıplaksınız, giydirmemi isteyin ki, sizi giydireyim.
Ey kullarım, siz gece-gündüz günâh işliyorsunuz; ben de bütün günâhları affederim. Binâenaleyh benden af dileyiniz ki, sizi affedeyim.
Ey kullarım, bana zarar vermek elinizden gelmez ki, zarar veresiniz. Yine bana fayda temin etmek elinizden gelmez ki, fayda veresiniz.
Ey kullarım, sizden evvelkiler ve sonrakiler, ins ve cin hepiniz en miit-takî bir insanın kalbine sahip olsalar, benim mülkümden en küçük bir şey eksilmez
Ey kullarım, geçmişiniz, geleceğiniz, ins ve cin hepiniz, bir yerde toplanıp benden dilediklerini isteseler, ben de herkesin istediğini versem, bu benim mülkümden, denize daldırılan iğnenin ondan eksilttiğinden fazla bir şey eksiltmez.
Ey kullarım, sizin için amellerinizi saklar, sonra da bunların karşılığını noksansız olarak veririm. Şu hale göre iyilik bulan Allah'a hamdetsin, kötülük bulan ise yalnız nefsini kötülesin.[41]
Daha önce de söylediğimiz gibi Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) bu kudsî
Hadîse Rasûlullah Rabbinden rivayet ettiği hadîste şöyle buyurdu. diyerek başlamıştır. Hadîs-i kudsîlerin rivayeti esnasında selefin kullandığı ifade budur. Daha sonraki âlimler ise kendilerine has bir tâbir kullanarak: Rasûlullah (s.a.v.)'ın rivayet ettiği hadîste Allah
Taâlâ şöyle buyurdu" demişlerdir. Her iki cümlede de söylenmek istenen şey aynıdır. Aralarındaki fark ise, bunların ayrı ayrı zamanlarda kullanılmış birer ıstılahtan ibaret oluşudur.
Bu nev(î kudsî hadîslerde Hz. Peygamber'in Allah Taâlâ'dan rivayette bulunduğunun ifade edilmesi, kudsî hadîslerin lâfzı Allah'a aittir, diyen âlimlere delil teşkil etmektedir. Ama ne var ki, âlimlerin çoğu kudsî hadîslerin lâfzının Hz. Peygamber'e, mânâsının ise Allah Taâlâ'ya ait olduğu görüşündedir, Ebu'1-Bekâ' da bu görüşü benimseyerek kanâatini şu sözlerle açıkça belirtmiştir: "Kur'ân-ı Kerîm'in hem lâfzı, hem de mânâsı vahy-i celî ile Allah Taâlâ tarafından inzal edilmiştir; kudsî hadîse gelince, onun lâfzı Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)'e, mânâsı ise ilham ile veya uykuda bildirmek suretiyle Allah Taâlâ'ya aittir. [42]
[41] en-Nevevî.'Riyâzu's-salîhîn, s, 73,
[42] Ebu'1-Bekâ', Külliyât, s. 288.
Dr. Subhi es-Sâlih, Hadis İlimleri ve Hadîs Istılahları, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 8-9.