ezelinur
Mon 8 February 2010, 03:21 pm GMT +0200
Hacr in lügat anlamı menetmektir. Örneğin "katele" kalıbında "hacere aleyhi hacrenf denildiğinde; bu, bir başkasını tasarruftan menetti mânâsına gelir. Hacr, "ha" harfinin fethasıyla okunduğu gibi, "hicr" şeklinde, "ha" harfinin kesresiyle de okunur. Bu nedenle Kabe´deki hatîm´e de "hicr" denilmiştir. Çünkü o, insanlarla Kabe arasında bir maniadır ve insanları Kabe´ye uzak tutar. Akla da hicr denir. Çünkü o, sahibini kötü fiilleri işlemekten alıkoyar, meneder. Cenab-ı Allah da bu anlamda şöyle buyurmuştur:
"Muhakkak bunlarda hicr (akıl) sahibi için bir ikna kuvveti vardır.[12]
Hacr´in şer´î anlamına gelince, mezheblerin buna ilişkin geniş açıklamaları aşağıya alınmıştır.
(12) Hanefîler dediler ki: Hacr, husûsî bir şahısla ilgili olarak husûsî bir tasarruftan veya bu tasarrufun geçerli kılınmasından husûsî bir şekilde menetmekten ibarettir. Hacr, yaşı küçük olan kimseyi, deliyi ve benzerlerini, -eğer sırf zarar ise- konuşma tasarrufundan menetmektir. Çocuk eşini boşar veya kölesini azad ederse, bu sözü asla tahakkuk etmez. Çünkü bu sırf zarardır. Ama sırf fayda ise, meselâ bir kimse kendi malını çocuğa hîbe eder, çocuk da: Kabul ettim" der veya buna benzer bir söz söylerse, bunda kendisi için muhakkak bir menfaat vardır. Bu sözü sahih ve geçerli olarak tahakkuk eder. Velîsinin iznine bağlı olmaz. Eğer sözü hem faydaya, hem zarara muhtemelse ve çocuk da satmanın ve satınalmamn anlamını biliyorsa, yani satın alman eşyaya karşılık bedel verildiğini, bedel vermeden eşyayı satın alamayacağını biliyorsa; satması ve satmalması velînin onayına bağlı olarak gerçekleşir. İçinde fahiş bir aldatma sözkonusu olmadığı takdirde velîsi onun alışverişini onaylayabilir. Bu, daha önce de açıklanmıştı. Ama çocuk, satma ve satınalmanın anlamım asla bilmiyorsa, bu alandaki tasarrufu, daha işin başındayken gerçekleşmez.
Fiillerdeki hacre (kısıtlılığa) gelince, bunun mûcib sebebi yaş küçüklüğü ve delilik değildir. Çocuk uyumakta olur da bir camın üzerine yuvarlanıp camı kırarsa, tazminat ödemesi gerekir. Eğer malı varsa, bu tazminat onun malından alınır. Aynı şekilde deli de bir şeyi telef ederse, o şeyin tazminatını ödemekle yükümlü olur. İşlediği fiil, hudûd ve kısas gibi şüpheyle bertaraf edilecek bir hükümle ilgiliyse, çocuk ve delideki kasıtsızlık, onların cezalandırılmalarına engel olur. Çocuk zina eder veya bir kimseyi öldürürse, hadd veya kısasa tâbi tutulmaz. Çünkü ileride de açıklanacağı gibi bunda kasıt yoktur.
Hacr, tasarruf hükmünün sabit olmaması anlamında da tefsir edilebilir. Buna göre çocuk ve deli, bu açıdan kısıtlı olurlar. Haddi gerektiren zina, kati ve benzen fiiller açısından kısıtlı (mahcur) olmazlar. Çünkü vukuundan sonra özellikle bu fiillerden onları men etmek mümkün değildir. Onlar kısıtlıdırlar, yani onların fiillerinin hükmü yoktur. İşledikleri fiil, had ve cezayı gerektirmez.
Mâlikîler dediler ki: Hacr, hükmî bir sıfattır. Şeriat bu sıfatla hükmeder. Hacr, kendisiyle nitelenen şahsın kendi gücünü aşan tasarruflarının geçersiz kılınmasını gerektirir. Nitekim malının üçte birini aşan teberru tasarrufunun da geçersiz kılınmasını gerektirir. Birinci tanıma çocuğun, delinin, sefihin, müflis ve benzerlerinin kısıtlılığı girer. Bunlar, kendi güçlerini aşan tasarruflardan menedilirler. Bunlardan birisi bir şey satar, satın alır veya teberru ederse, tasarrufu askıda kalır ve uygulanamaz. Velîsi onaylamadan geçerli olmaz. Nitekim bu, bey´ bahsinde de anlatılmıştı. İkinci tanıma -bu tanımda, onun malının üçte birini aşan teberrûunda tasarrufu menedilir demiştik- hastanın ve zevcenin hacirleri girer. Hasta ve zevce, satma ve satın alma tasarrufundan menedilmez|er. Ancak mallarının üçte birini aşan teberru tasarruflarından menedilirler. Hastanın, malının üçte birini teberru etmesi, aynı şekilde zevcenin de kendi malının üçte birini teberru etmesi sahih olur. Ama mallarının üçte birini aşacak kadar teberruda bulunmaları sahih olmaz.
Şâfiîler dediler ki: Şer´an hacr, bazı özel sebeplerden dolayı mâlî tasarrufta bulunmaktan men etmektir. "Mâlî tasarrufta bulunmaktan menetmektir" sözüyle diğer alanlardaki tasarruflar kapsam dışına çıkarılmış oldu. Bu gibi tasarruflarda hacr (kısıtlılık) yoktur. Sefihin, müflisin Ve hastanın hul talak, zihâr, cezayı gerektirici ikrar ve vâcib olsun mendub olsun bedenî ibadetler gibi hususlarda tasarrufta bulunmaları sahih olur. Bunların mâlî ibadetlerine gelince, ancak hac gibi farz olanları geçerli olurlar.
Ama nafile sadakalar gibi mendub ibadetleri geçerli olmaz. Çocuk ve deliye gelince, bunların hiç bir tasarrufları sahih olmaz.
Hanbelîler dediler ki: Hacr, mal sahibini malından tasarrufta bulunmaktan menetmektir. Bu men, şeriat tarafından olabilir. Çocuğu, deliyi ve sefihi menetmek gibi. Hâkim tarafından olabilir. Hâkimin müşteriyi, peşin bedelini ödemedikçe satın aldığı malda tasarrufta bulunmaktan menetmesi gibi.