- Haberi vahid ile istidlalde bulunanların delilleri

Adsense kodları


Haberi vahid ile istidlalde bulunanların delilleri

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sidretül münteha
Tue 14 June 2011, 03:24 pm GMT +0200
Haber-i Vahid ile İstidlalde Bulunanların Delilleri



Birçok âlim haber-i vahidin delil olduğuna ve onunla amel etmenin vücubuna dair kitap, sünnet, sahabenin uygulama ve delil olarak kabul etmesine ilişkin çeşitli örnekler zikretmişlerdir. Nitekim Şafiî er-Risâle adlı eserinde bu konuya altmış sayfadan fazla yer ayırmıştır. Onların delillerini kısaca zikredeceğiz. Çünkü bu, rivayet ve ravilerde bazı şartlar ileri sürmeleri ve tenkit konusunda ortaya koydukları ölçülere göre bazı haber-i vahidleri reddetmeleri dolayısıyla Hanefîler veya başkaları ile yapacağımız tartışmalarda temel teşkil edecektir. Şöyle ki:

a. Cenab-i Allah Kur'an'da:

"Müminlerin hepsinin toptan savaşa çıkmaları doğru değildir. Onların her kesiminden bir grup (dinî ilimlerde) geniş bilgi elde etmek ve kavimleri (savaştan) döndüklerinde onları ikaz etmek için geride kalmalıdır, umulur ki sakınırlar" [780] buyurmaktadır.

Bu âyette geçen "fırka" (kesim) kelimesi en az üç kişiyi ifade eder. "Taife" (grup) ise bir veya iki kişiden ibarettir. Dolayısıyla âyette bir grubun dinî ilimlerde geniş bilgi elde etmek ve kavimleri savaştan döndüklerinde onları sakınmaları için ikaz etmekle emrolunmaları, duyanların onların sözlerini kabul etmelerinin ve o ikaz üzerine sakınmalarının gerekli olduğuna delalet eder. Bu ise ancak onların haberlerinin bir delil olması halinde söz konusu olabilir [781].

b. Bir âyet-i kerimede "Ey iman edenler, eğer fasıkın biri size bir haber geterirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir toplulu­ğa sataşırsınız da sonra yaptığınıza pişman olursunuz" [782] buyurulmuştur.

Burada yaptığı işte adalet sahibi bir kimseye dayanan kişinin bil­meden değil bilerek iş yapmış olacağı bildirilmektedir. Ne var ki bu, dış görünüşü göz önünde bulundurmak suretiyle elde edilmiş bir bilgidir. Çünkü o zatın adaletli biri olması onun verdiği haberde doğru olma ihti­malini güçlendirmektedir. Böyle bir görünüm, hüküm verme noktasında bir delil olabiliyorsa, dinî hayatta kendisiyle amel etmek için evleviyetle delil olur [783].

c. Peygamber Efendimiz:

"Benim sözümü işitip anlayan ve ezber­leyen, daha sonra onu başkasına ulaştıran kimsenin Allah yüzünü ak etsin..." [784] buyurmuştur. Şafiî bu konuda şöyle demektedir:

"Resûlullah, hadisini dinleme, ezberleme ve aktaracak bir başka şahsa iletmeye teşvik etmektedir. Burada geçen şahıs (imrul) bir tek kişidir. Bu da kendisinden nakledilmesini emrettiği şahsın nakledeceği kişinin nazarında delil olabilecek biri olduğuna delalet eder. Zira ondan ya uyulacak bir helal ya kaçınılacak bir haram, ya uygulanacak bir ceza, ya verilip alınacak bir mal yahut da din ve dünya ile ilgili herhangi bir öğüt aktarılacaktır"[785].

d. Resûlullah:

"Sizden birinizi koltuğuna yaslanmış kendisine bir emir veya yasağını gelir, anlamam, biz Allah'ın kitabında bulduklarımıza uyarız der iken bulmayayım" [786] buyurmuştur. Bu hadis, Resûlullah'tan birtakım sahih rivayetlerin geleceği ve Allah'ın kitabında hükmü bulun­masa dahi onlara tabi olmanın gerektiğini bildirmektedir[787].

e. Kübalıların haber-i vahide dayanarak kıbleyi değiştirmeleri. Şafiî bu konu ile ilgili olarak şöyle bir açıklama yapmaktadır:

"Kübalıların, kıble konusundaki ilâhî emri, kendilerine göre bir delil teşkil eden birinin haberi olmaksızın terketmeleri doğru olmazdı. Onlar Resûlullah ile görüş­müş ve kıblenin değiştirilmesi konusunda ona indirilen âyeti dinlemiş değillerdi ki, Allah'ın kitabı ve bizzat Resûlullah'tan işittikleri hadis ile Kabe'ye dönmüş olsunlar. Onlar, sadece bir haber ile hareket ettiler, doğru olduğuna kanaat taşıdıkları birinin Resûlullah'ın kıbleyi değiştirmelerini istediği tarzındaki bir haberi üzerine kendilerine farz olan bir şeyi bıraktılar. Onlar doğru olduğunu bildikleri bir kişinin verdiği habe­rin kendilerine delil teşkil ettiğini bilmeselerdi, o haberle amel etmezlerdi" [788].

f. Peygamber Efendimiz Hz. Ebu Bekir'i hicrî dokuzuncu yılda hac emiri alarak Mekke'ye göndermişti. Yine aynı sene Hz. Ali'yi Mek­ke'ye göndermişti. O da bayram günü Tevbe sûresinin bazı âyetlerini ha­cılara okuyup tebliğ etmiş, müşriklerle daha önce yapılan anlaşmayı bo­zarak onlara belirli bir süre tanımış, bazı şeyleri yapmalarını yasaklamıştı. Resûlullah'ın, gönderdiği kimseler için delil teşkil etmeyeceğini bile bile onlara bir kişiyi göndermiş olması düşünülemez [789].

g. Resûlullah'ın az önceki iki haberde geçtiği üzere taşraya valiler, kadılar, elçi ve tahsildarlar gönderdiği mütevatir olarak bilinmektedir. Oysa o insanlar birer fert idiler [790]. Söz konusu ettiğimiz bu haberler ise birer âhâd haber olmakla birlikte, Hatem-i Tal'nin cömertliği ve Hz. Ali'nin cesurluğu gibi mâna açısından mütevatirdirler. Dolayısıyla her­hangi bir kim senin acıkıp da:

"Haber-i vahidin delil olduğunu isbat etmek için başvurduğunuz bu haberler de âhâd olup ispatınızın gerekli olması bunların delil olmasına bağlıdır. Bu ise kısır bir döngüdür" deme hakkı yoktur [791].

h. Sahabenin birçok olayda haber-i vahid ile amel etmiş oldukları mütevatir olarak bilinmektedir. Bu tür olaylar, tek tek mütevatir değilse de, bütün olarak bilgi ifade etmektedirler [792]. Sahabenin kendi görüşle­rinden Hz. Ebu Bekir'in "Peygamberler öldükleri yerde defnolunurlar"[793] tarzında ve "Biz peygamberler, miras bırakmayız. Bizim bıraktığı­mız sadakadır" [794] anlamıdaki rivayetlerine dönmeleri; Hz. Ebu Bekir'in Mugîre b. Şube ve Muhammed b. Mesleme'nin Resûlullah'ın nineye altıda bir miras verdiğini rivayet etmesi üzerine, kendi görüşünü bıra­karak nineyi mirasçı kılması, Hz. Ömer'in Dahhak b. Müzahim'in bir ri­vayeti üzerine kadına kocasının diyetinden miras vermemekten vaz geçip onu mirasçı kılması, Mecusilerden cizye alma konusunda Abdurrahman b. Avf’ın rivayetiyle amel etmesi, ashabın Hz. Âişe'nin duhul vaki olması halinde guslün gerekeceği yolundaki rivayetine dönmeleri ve daha sonra herhangi bir asırda tabiîn, tebe-i tabiîn ve fakihlerden hiçbir kimsenin itiraz etmeksizin bu şekilde uygulamaları geçmişten bugüne haber-i vahid ile yapılan amellerin bazılarıdır [795].

Zikrettiğimiz bu deliller, haber-i vahidin delil olduğunu ve onunla amel etmenin gerektiğini teyit etmektedir. Sahabe döneminden günümü­ze kadar ümmetin üzerinde ittifak ettikleri doğru tutum da budur.

Haber-i vahidin, kendisiyle amel etmeyi gerektiren bir delil olduğu isbat edildiğine göre, acaba böyle bir haberi rivayet eden bir kimsenin Resûlullah'tan rivayet ettiği hadisleri kabul etmemiz için bu ravide bu­lunması gereken şartlar nelerdir?

Bu konu bizim mevzumuz olmamakla birlikte, konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olması için kısa da olsa o şartlardan bahsetmemiz yerinde olacaktır.[796]



[780] et-Tevbe: 9/122.

[781] Serahsî. Usul, I, 322-323; ayrıca bk. Abdülaziz el-Buhârî, Keşfü'l-esrâr, II, 372; Hatîb, el-Fakih ve'l-mütefakkih, I, 98.

[782] el-Hucurat: 49/6.

[783] Serahsî, Usul, I, 327; Abdülaziz el-Buhârî, Keşfü'l-esrâr, II, 372-373.

[784] Ebû Dâvûd, îlim, 10; İbn Mâce, Mukaddime, 18; Menâsik, 76.

[785] Şafiî, er-Risâle, s. 401-403.

[786] EbÛ Dâvûd, Sünne, 5; İba Mâce, Mukaddime, 2.

[787] Şafiî, a.g.e,, s. 403-404.

[788] Şafiî, a.e., s. 406-407;

[789] Şafiî, a.e., s. 414-415; ayrıca bk. Gazzâlî, el-Mustasfâ, I, 151; Abdülaziz el-Buhârî, Keşfii'l-esrâr, II, 373.

[790] Gazzâlî, el-Mustasfâ, I, 151; Abdülaziz el-Buhârî, a.g.e., II, 373-375.

[791] Abdülaziz el-Buhârî, Kesful-esrâr, ll, 375.

[792] Gazzâlî, el-Mustasfâ, I. 148.

[793] Tirmizî, Cenâiz, 33.

[794] Buhârî, Megazi, 14, 38; Humus, 1; Ferâiz, 3.

[795] Abdülaziz el-Buhârî, Keşfü'l-esrâr, II, 374-375.

[796] Misfir B. Gurmullah Ed-Dümeyni, Hadiste Metin Tenkidi Metodları, Kitabevi Yayınları, İstanbul 1997: 241-244.