- Habbeyi Kubbe, Kubbeyi Habbe Yapmak

Adsense kodları


Habbeyi Kubbe, Kubbeyi Habbe Yapmak

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
rabia
Sun 28 March 2010, 02:52 am GMT +0200
Habbeyi Kubbe, Kubbeyi Habbe Yapmak

Cenab-ı Hak insana herhangi bir şeyi hem küçültme, hem de büyütme hissi ve kabiliyeti vermiştir. Bu durum, kâinatı ve hâdiseleri çok iyi kavramamıza vesile olur. Eğer bu özelliğimiz olmasaydı, atomu veya güneş sistemini anlayıp kavramamız pek mümkün olmazdı. Evet, gözle görülmeyecek kadar küçük olan atomu belli bir oranda büyütüyor ve maket ve modellerini yapabiliyoruz. Aynı şekilde Güneş'in sistem olarak, peykleriyle beraber gezegenlerin de hareketli maket ve modellerini yapabiliyoruz. Eğer böyle bir kabiliyetimiz olmasaydı, bütün derinlik ve inceliğiyle âlemi ve içindekileri idrak etmemiz mümkün olmazdı.

Ama bu durum yerinde kullanılmazsa, çok yanlış şeyler de yapılabilir. Yani bazı kimseler, bir insanın küçük bir hatasını büyük bir şey gibi gösterebilir veya dağ gibi büyük iyilikler yapmış bir kişinin bu muazzam hayrını küçültmek için göz bebeğinin üzerine sinek kadar küçük bir hatasını koyarak, bütün faziletlerini yok etmeye çalışabilir. Bu durum, insanların ve toplumların huzurunu bozar. Halbuki tam tersine Kur'anî bir usûlle, yapılan iyilikleri büyüterek, takdir ve teşvik etmek; hataları da habbe gibi küçültmek mümkündür. Bu durum ise, hayatı ve toplum yaşayışını kolaylaştırır ve güzelleştirir. Çünkü kötülüğün yolu kolay olduğu gibi taraftarları da nefis ve şeytandır. Ayrıca kötülük, tahrip cinsinden olduğu için kolay, neticesi de büyüktür.

İnsan kendi muhasebesini yaparken nefsinin avukatlığını yapma yerine, bir savcı gibi onun hata ve cürümlerini ortaya dökmeli, o hata ve cürümlerin en küçüğünü bile çok büyük ve tehlikeli bir şey gibi ele almalıdır. Çünkü bazan insanları bir günah batırabilir, bir söz veya bir harama bakış girdaba sürükleyebilir.

İnsandaki bu genişlik ve darlık, bu iniş ve çıkış, bu büyütme ve küçültme, daha önce işaret ettiğimiz gibi yerine göre faydalı, yerine göre de zararlı olmaktadır. Bu hususta Bediüzzaman Hazretleri şöyle demektedir: "İnsanın akıl ve fikir meydanı öyle bir genişliktedir ki, kuşatmak mümkün değil; o kadar dardır ki, iğneye mahal olamaz. Evet, bazan zerre içinde dönüyor, bir damla içerisinde yüzüyor, bir noktada hapsoluyor. Bazan da âlemi bir karpuz gibi eline alır ve kâinatı misafireten getirir, akıl odasında misafir eder. Bazan da o kadar haddini tecavüz eder yükseğe çıkar ki, Vâcibü'l-Vücud'u görmeye çalışır. Bazan da küçülür zerreye benzer. Bazan da semâvât, kadar büyür. Bazan da bir damla içine girer. Bazan da fıtrat ve hilkati içine alır." (Mesnevi-i Nuriye, Hubab)

Evet yerine göre kafasına takılan küçük bir meseleden kıyametler koparır, işi büyütüp beş lira için "Gururum, onurum" der, adam öldürür... Halbuki zaman olur, milyarları cömertçe sarfeder. Atomdaki iki zıddın bir araya gelişini, yani aynı anda hem çekme, hem de itme gücünü çözemez; ama Cenab-ı Hakk'a ait muazzam sırları çözmeye kalkar. Hatta aczini kabul etmez de inkâra kalkışır...

Bu hâlet-i ruhiyenin, insanı, ne hâllere indirip çıkaracağını Koca Yunus'umuz şöyle anlatıyor:

Hak bir gönül verdi bana,
Ha demeden hayrân olur.
Bir dem gelir şâdî olur,
Bir dem gelir giryân olur.

Bir dem sanasın kış gibi,
Şol zemheri olmuş gibi,
Bir dem beşârette doğar,
Hoş bağ ile bostân olur.
Bir dem gelir söyleyemez,
Bir sözü şerh eyleyemez,
Bir dem dilinden dür döker,
Dertlilere dermân olur.

Bir dem çıkar arş üzere,
Bir dem iner tahte's-serâ,
Bir dem sanasın katredir,
Bir dem taşar ummân olur.

Bir dem cehâlette kalır,
Hiç nesneyi bilmez olur,
Bir dem dalar hikmetlere,
Kalinos u Lokmân olur.

Bir dem dev olur ya peri,
Viraneler olur yeri,
Bir dem uçar Belkîs ile,
Sultan-ı ins ü cân olur.

Bir dem varur mescitlere,
Yüz sürer anda yerlere,
Bir dem varır deyre girer,
İncil okur ruhban olur.

Bir dem gelir İsa gibi,
Ölmüşleri diri kılar,
Bir dem girer kîbr evine,
Firavun ile Hâmân olur.

Bir dem döner Cebrail'e,
Rahmet saçar her mahfile,
Bir dem gelir gümrah olur,
Miskin Yunus hayrân olur.

Mühim olan, kendimizi iyi tanıyarak, büyük rehber ve mürşitlerimizin gösterdiği usûllerle muhasebe ve muhakememizi yaparak, sırât-ı müstakimde ilerleyebilmek...

Safvet SENİH