saniyenur
Sat 19 May 2012, 02:10 pm GMT +0200
GÜVENLİK
1- Güvenlik
Güvenlik, ilkin düşman hücumundan emin olmayı, ikincisi düşmana karşı girişilen harekette planlar düşman tarafından bozulduğunda düşmanın karşı saldırısından emin olmayı gerektirir. Bütün şartlar altında savaşçıların maneviyatlarım yüksek tutmak muhakkak gereklidir. Güvenlik başarılı olarak şöyle gerçekleştirilebilir: Birincisi uygun bir savaş nîzamıyla; İkincisi, kuvvet rezervi bırakacak şekilde derinlemesine bir savunma yoluyla; üçüncüsü düşmanın hareketleri, gücü ve planları hakkında sürekli haber almayla; ve dördüncüsü, hazırlanan planlar, operasyonlar, taktikler, silahlar ve sahip olunan güç vs. konusunda gizliliği sağlayarak.
Rasulullah müslümanları dört bir yandan tehdit eden tehlikelerin, özellikle de Kureyş tehdidi tehlikesinin bilincindeydi, ve güvenlik sağlama gereğini iyi biliyordu. Bu sebeple düşmanın sürpriz hücumlarına ve karşı-hücumlarına karşı şehirlerine ve savaş alanında savaşan askerlerine güvenlik sağlayabilecek mümkün olan her tedbiri aldı. Kendisi düşmanın kuvveti, planlan ve hareketleri hakkında sürekli haberli kılacak etkili bir devriye sistemi teşkil etti. Buradan elde ettiği bilgilere göre ne zaman askerî bir savunma hareketine ihtiyaç hâsıl olsa, Rasulullah duraksamadan gerekeni yaptı. Medine çevresinde ne zaman bir düşman faaliyeti olsa, hemen bunun büyümesini önlemek için ya bizzat kendi komutası altında ya da sahabeden bir komutanın başkanlığında bir birlik düzenleyip düşmanın üzerine yürüdü. Bedir Savaşı'ndan evvel Kureyş'in düşmanca faaliyetleri hakkında haber aldığı zamanlarda böyle seferler yapıldı. Yapılan 9 seferin 4'ü kendi komutası altında, 5'i ashabdan komutanlarla düzenlendi, fakat bu seferlerin hiçbirinde çarpışma meydana gelmedi.
Bedir Savaşından sonra 7 sefer düzenlendi. Bunların da 4'ü Rasulullah'ın komutası altında 2'si sahabe komutanlarla yapıldı. Bu seferlerden ikisi Kureyşlileri takip için ve dörde de Medine'ye saldırma tehdidinde bulunan kabileleri bastırmak için yapıldı. Bu seferlerin hepsinde de düşman kaçtı ve çarpışma meydana gelmedi. Seferin birisi barış antlaşmasını bozarak Bedir'de Kureyş'e yardım eden Yahudi Benî Kaynuka'yı cezalandırmak için yapıldı. Uhud'dan sonra 4'ü Rasulullah 'ın komutasında, 5'i sahabeler komutası altında 9 sefer yapıldı. Uhud Savaşı'ndan sonra güvenlik ihtiyacı çok fazlaydı ve Medine'ye ani bir saldırı korkusundan düşman hareketleri fasılasız izleniyordu. Rasulullah ve ashabı çoğunlukla silahlı olarak uyuyorlardı. 10 ve 70 kişiden meydana gelen 2 müslüman Kur'an öğretmeni grubu, bazı aşiretlerin isteği üzerine gönderilmiş ve bunlar bu kabileler tarafından acımasızca katledilmişlerdi. Uhud'dan sonra cereyan eden bu ve buna benzer, olaylar Medine ve köylerinin güvenliği konusuna çok ciddî eğilinmesi gereğini ortaya çıkardı. Bununla beraber, Rasulullah hiçbir korku emaresi göstermedi; fakat bütün zorluklara karşı cesaret ve kararlılıkla göğüs gerdi. Medine'nin müdafaası uyanık bulunma hususunda bir an bile gevşeklik gösterilmesine müsaade etmedi. Rasulullah ve ashabı daima her türlü olaya karşı bütünüyle müteyakkız durumundaydılar. Yapılan seferlerin üçü Medine'ye saldırmak için toplanan kabilelere karşı yapıldı; biri Kureyş'i kontrol etmek için; biri diğer insanları müslümanlara karşı kışkırtan
bir yahudi liderini cezalandırmak için; biri Kur'an öğretmenlerinin katledilmesinden sorumlu olanlara karşı yapılmıştı ve iki tanesi de çok küçük seferlerdi. Müslümanlarla olan antlaşmasını bozup Kureyşle beraber entrikalar çeviren Benî Nadir'e karşı bir sefer yapıldı. Yaptıkları haince faaliyetlerle düşmanlıkları açıkça ortaya çıkan kabileler nedeniyle Medine için sürekli bir iç güvenlik tehlikesi vardı.
Ahzab Savaşı'ndan sonra yalnızca üçünü Rasulullah 'ın komuta ettiği yaklaşık 18 kadar sefer yapıldı. Bu seferlerin 4'ü bazı müs-lümanları öldürmüş olanları cezalandırmak için; üçü barış ve düzeni bozan bazı kabileleri durdurmak için düzenlendi. Bu seferlerin üçünde sınırlı bazı çarpışmalar meydana geldi. Diğer üç sefer önemli mahiyette değildi. Bir sefer, müslümanlarla olan antlaşmalarını bozmuş ve diğer insanları Medine-ye saldırmaya kışkırtan yahudi kabilesi Benî Kureyza'ya karşı yapıldı. Peygamber şehrine iç tehlikelere karşı kalıcı bir güvenlik sağlamak istiyordu, bu nedenle yahudi-ler davranışlarıyla savaş zamanında güvenilemeyeceklerini gösterdikleri zaman, onlara karşı böyle yaptırımlara girişti.
Hudeybiye Antlaşması'ndan sonra, Medine İslâm devleti artık düşman saldırısı tehdidi altında değildi ve herhangi bir potansiyel tehlikeye karşı kendisini müdafaa edebilecek kadar kuvvetlenmişti. Allah'ın lütfü sayesinde Rasulullah 'ın feraseti ve dehası Medine ve çevresindeki topraklara güç, istikrar ve güvenlik sağladı. Fakat yine de her hakiki veya potansiyel düşman faaliyetlerinin takibi için devriye sistemi sürdürüldü. Hudeybiye-den Hicret'in 9. yılma kadar Rasulullah tarafından değişik tipte ve farklı amaçlı yaklaşık 25 seriyye gönderildi. Artık Medine yönetiminin kontrolü altındaki bölge epeyce artmış; ülkede barış ve düzeni sürdürmek için devamlı bir devriye ve keşif sisteminde ihtiyaç hasıl olmuştu. Bununla beraber, bu devriye sistemi, Rasulullah 'a başarılı bir şekilde istihbarat temin etti. Bu istahbaratla Rasulullah savaşçılarının ve şehrinin güvenliğini sağlamada uygun tedbirler almasına yarayan bilgiler topladı.
Rasulullah , aynı zamanda savaş alanında savaşçılarının güvenliği için mümkün olan bütün tedbirleri de aldı. Güvenlik meselelerinde çok titizdi ve hiçbir şeyi şansa bırakmaz, fakat düşman saldırısına ve isyana karşı tam bir güvenlik sağlamak için mümkün olan bütün pratik tedbirleri aldı. Ne zaman bir birlikle düşman üzerine yürüse, daima bilgi toplamak için öncüler gönderirdi. Be-dir'e yürümeye hazırlanırken, Rasulullah Suriye'den dönen Ebu Süfyan'ın kervanı hakkında bilgi toplamaları için Talha b. Ubeydullah ve Sâ'id b. Zeyd'i gönderdi. Sonra, Kureyş hakkında bilgi toplamaları için iki kişiyi önden gönderdi. Bu adamlar Bedir'e vardılar ve gerekli bilgiyi elde ettikten sonra Medine'ye döndüler. Böylece, Rasulullah , Bedir'e varmadan evvel, kuvvetlerinin güvenliği ve savaş alanındaki taktik operasyonlarının başarısı için gerekli olan düşman hakkındaki bütün bilgileri elde etmiş oldu. Ayrıca bu bilgiler sayesinde düşmanın kendisine pusu kurarak sürpriz yapması ihtimalini ortadan kaldırdı. Güvenlik endişesiyle, sahabelerine parola tesbit etti. Muhacirler için parola "Ya Benî Abdurrahman", Hazrec için "ya Benî Abdullah" ve Evs için "ya Benî Ubeydullah" 'ti. (îbn Sa'd, Kitab et-Tabakat el-Kebir).
Peygamber askerlerinin savaş düzenini saflar halinde tertip etti ve bu safları eline aldığı bir okla hizaya soktu. Uhud Savaşında, Rasulullah savaş alanına ilerlemeden önce Enes ve Munis'i Önden gönderdi ve daha sonra da Hubeyb b. el-Munzir'i gönderdi. Hubeyb, Kureyşlilerin arasına karışarak Rasulullah 'a gerekli olan bilgileri toplayıp getirdi. O gece boyunca Medine çok sıkı koruma altına alındı. Ertesi gün, Cuma namazından sonra Rasulullah yola çıkacağı zaman, Allah'a güvenerek düşmanla karşılaşmaya hazırlanmalarını ve çarpışmada gayretli olmalarını teşvik eden bir hutbe verdi. Aynı zamanda, onlara, eğer düşmana karşı tahammül gösterir ve sebat ederlerse Allah'ın yardımının geleceği müjdesini verdi. (İbn Sa'd). Bu hutbe müminlere müthiş bir cesaret kazandırdı. Rasulullah her savaştan önce, İslâm davası için mücadele ruhunu aşılamak maksadıyla daima Allah'ın yardımını müjdeleyerek müslümanları cesaret-lendirirdi. Sayıca üstün düşman kuvvetiyle karşılaşmaları için savaşçıların maneviyatlarını yükseltmek gerekliydi. Savaş alanında güvenliği sağlamak maksadıyla, Peygamber savaşçılarını çok dikkatli bir şekilde düzene koyardı. Uhud Savaşı'nda Uhud dağı arkaya, Medine karşıya, Eyneyn dağıyla geçidi sola alındı. Savaş düzeninde sağ ve sol kanatlar teşekkül ettirilerek kuvvetlerin güvenliğine çok büyük dikkat gösterildi. Rasulullah müslümanları, Uhud'la Eyneyn arasındaki geçitten gelecek düşman saldırısından korumak için 50 okçu görevlendirerek onlara durum ne olursa olsun yerlerinden ayrılmamalarım sıkı sıkı tembih etti. Şunları söyledi: "Yerinizde kalınız ve bizi arkamızdan koruyunuz; bizim düşmanı yendiğimizi görseniz de; düşmanın bizi öldürdüğünü görseniz de; yardım etmek için bize katılmayın." (İbn Sa'd). Bu tedbirler, dağların arasındaki geçitten gelecek muhtemel bir düşman karşı-saldınsını önlemek için alınmıştı.
Hendek Savaşı'nda, dikkatli araştırmalardan sonra, Kureyş ve müttefiklerinin 10.000 kişilik mütecaviz ordusundan korunmak için hendek kazılması en iyi müdafaa ve güvenlik şekli olarak düşünüldü. Ashabınaitimat aşılamak ve maneviyatlarım yükseltmek için Rasulullah bizzat hendek kazma çalışmalarına katıldı. Bu, onların Muhammed 'ın şahsiyetini takdir etmelerini sağlamakla kalmadı, kalplerini de ona karşı sevgi ve muhabbetle doldurdu, Peygamber ve davası için her türlü fedakârlığa katlanmaya hazırladı.
Hayber seferinde, Rasulullah yine güvenlik gerekçesiyle parola tesbit etti. Bu seferin bütün planlarını, Hayber önlerine varıncaya kadar gizli tuttu. Aynı şekilde, Mekke-nin fethi planı da çok sıkı bir gizlilik İçinde tutuldu. Rasulullah şöyle dua etti: "Ya-rab, beni, Kureyş'in gözünden sakla, gözlerini kör et. Bizi iş olup bittikten sonra görsünler ancak'' Rasulullah gizlice Zahran'a kadar yürüdü. Burası, Mekke-Medine arasında bir yerdi. Müslümanların sayısı 10.000'i buluyordu. Henüz Kureyş'in hiçbir şeyden haberi yoktu. Kureyş yine de bir sürprizle karşılaşacağını umuyordu ve bu yüzden Ebu Süfyan'ı iki kişiyle birlikte müslüman-lardan haber toplamak üzere göndermişlerdi. Bu heyet Merrîzahran'a varınca muazzam bir ateş gördüler. Rasulullah 'ın ileri gözcüleri onları yakaladılar. Rasulullah 'ın huzuruna çıkardılar. Ebu Süfyan orada müs-Iüman oldu. Daha sonra Rasulullah Mekke'ye doğru harekete başlarken Abbas'a dedi ki: "Ebu Süfyan'ı götür, ana geçidin ağzında durdur. Allah'ın ordusunu, Önünden geçerken seyretsin." Kabileler bölük bölük bayraklarını çekerek Ebu Süfyan'ın Önünden geçerken, onların güç ve kudretinden çok etkilendi ve Abbas'a şöyle dedi: "Ey Ebâ FadI (Abbas'ın lakabı), bu güce kimsenin karşı durma ihtimali yoktur." Sonra Abbas, ona: "Git, kavmini kurtar?' dedi. Ebu Süfyan koştu, Rasulullah oraya ulaşmadan, Mekke1 ye girip son sesiyle bağırmaya başladı: "Hey Kureyşliler, işte gelen Muhammed'dir. Öyle bir güçle geliyor ki karşı koymaya imkânınız yok. Kİm benim evime sığınırsa emniyette olacak, yine kim evine kapanır oturursa, kim Kabe'ye sığınırsa emniyettedir?' (Muhammed Huseyn Heykel, The Life of Muhammed, sf. 404-405).
Artık Mekke ele geçirilmişti ve ona karşı direnecek hiçbir kuvvet yoktu, fakat Rasulullah tedbirlerini sürdürdü ve güvenlik düzenlemelerini gevşetmedi. Ordusunu dörde ayırıp, dört taraftan Mekke'ye girmelerini ve karşı koyan olmadıkça çarpışmaya girmemelerini emretti. Zübeyr'in komutası altındaki sol kanada şehre kuzeyden girmeleri emredildi; Halid b. Velid'in komuta ettiği sağ kanada güneyden girmesi emredildi. Kays b. Sa'd komutası altındaki Ensar'a Batı'dan; ve Ebu Ubade komutası altındaki Muhacirlere Hind dağının yanından kuzeyden girmesi emredildi. Bu kuvvet gösterisi, Rasulullah 'ın baş düşmanı Kureyş'e karşı, bir komutan, bir lider ve bir peygamber olarak üstünlüğünü tesis etti.
Fakat, Rasulullah 'ın şefkatli, merhametli, hoşgörülü ve dostça davranışı onların kalbini kazandı ve kadın, erkek bütün Mekke-İllere kendini sevdirdi. Rasulullah onların geçmişte işlediği bütün suçlarım, zulümlerini ve eziyetlerini affetti, onlara kardeş olarak muamele etti. Ebu Süfyan ve diğer Mekke ileri gelenlerine: "Sizle ben, Yusuf 'm kardeşlerine söylediği gibiyiz. Allah sizi affetsin, ve O merhametlilerin en affedici olanıdır." (İbn Sa'd). Rasulullah 'ın bu alicenaplığı o kadar çok sevgi ve muhabbet doğurdu ki, bütün Mekkeliler onu en yakınlarından daha çok sevmeye başladılar. Ve Mekke gençleri, müslüman ordusunun bel kemiğini teşkil ettiler.
Rasulullah sonra Huneyn üzerine, daha sonra da Taif üzerine yürüdü. Hevazin ve Sa-kif'in büyük bir toplantı yaptıkları haberini alınca, Abdullah b. Ebî Haccr el-Eslemî'yi düşman arazisine gönderdi ve ona düşman arasına karışmasını, planları ve kuvvetleri hakkında toplayabildiği kadar bilgi toplamasını emretti. Abdullah istenen bütün bilgiyi elde edince dönerek, Rasulullah 'a aktardı. Bunun üzerine, Rasulullah , 12.000 kişilik bir orduyla Huneyn'e yürüdü. Dar bir vadiden geçerken aniden Hevazin okçuları müslümanların üzerine ok yağdırmaya başladı. Müslümanlar sürprize uğradılar ve geri dönerek bozgun halinde ve panik içinde kaçmaya başladılar. Müslüman ordu kaçıyordu ve alcaltıcı bir yenilgiyle karşı karşıyaydı. Fakat Rasulullah 'ın cesareti ve kararlılığı onların tekrar toplanmasını ve durumu kurtaracak bir karşı-atak başlatmasını sağladı. Düşmanın saldırısına cesaretle karşı duranlar Rasulullah ve bir avuç sa-habesiydi. Rasulullah bineğinin üzerinde, düşmanın saldırısının şiddetini kesmek için ileri atılıyor ve sahabelerini çağırıyordu: "Ey Allah'ın kulları, bu yana gelin. Şüphesiz ben peygamberim. Ey Ensar topluluğu, ey Muhacirler topluluğu." Abbas, Rasulullah 'ın çağrısını gür sesiyle tekrarladı. İnsanlar, bu çağrı üzerine dört bir yandan gelerek Rasulullah 'ın etrafında toplandı ve tekrar saflar halinde savaş düzenini alarak düşman üzerine saldırdılar. Düşman bütün eşyalarını ve mallarım müslümanların ellerine bırakarak kaçtı. En kritik ve namüsâit bir askerî durumda bir karşı-atak başlatmak Rasulullah 'ın cesaret ve şevkinin gerçek bir mucizesiydi. Bu, Rasulullah 'ın savaş alanındaki büyüklüğünü gösterir; O, zamanında yaptığı taktik karşı saldırısı sayesinde açık bir yenilgiyi tam ve topyekûn bir zafere çevirdi.
Rasulullah 'ın son büyük seferi Tebük üzerineydi. Bizanslıların, Medine'nin kuzey bölgelerine saldırmak için bir ordu hazırladığını haber aldı. Yeni İslâm devletine yönelen tehdidin önemine binaen, güvenlik ve emniyet nedenlerinden düşmanla müslüman topraklarının dışında karşılaşmaya karar verdi. Kavurucu yaz sıcağında 30.000 kişilik bir orduyla yola koyuldu. Bu savaş için, müminlerin yaptıkları savaş hazırlıkları ve Rasulullah 'ın çağrısına katılmak için bütün mallarını ve konforlarım feda etmeleri, onların Peygamber 'a ve getirdiği dine olan büyük sevgi ve muhabbetlerini gösterir. Ashab'ın Rasulullah 'a olan muhabbetinin yoğunluğu, bu sefere gecikmeyle katılan birinin şu söylediklerinden kolayca anlaşılabilir: "Rasulullah güneş altında, fırtınada ve sıcaktayken, Ebu Heyseme serin bölgede, hazır yemek ve güzel kanlarıyla malının başında bulunuyor. Yakışıyor mu? Vallahi bu insafa sığmaz. Vallahi ben hiçbirinizin çardağına girmem. Dönüp Rasulullah 'a yetişmem lâzım. Çabuk bana azık^fcazırlayın." Sonra da ok gibi fırlayıp yola kovuldu. Bizanslılar, Rasulullah 'ın ordusunu haber alınca korkuya kapıldılar ve ülkelerinde emin bir bölgeye geri çekildiler. Peygamber çevre bölge yöneticileriyle çeşitli barış antlaşmaları yaparak sınırlarının güvenliğini sağlamayı başardı. Antlaşma yaptıkları arasında, Eyle meliki, el-Cerhâ, Ezrûh, Şam, Yemen, vs. emirleri vardı. Rasulullah Tebük'te 25 gün kaldıktan sonra Medine'ye geri döndü.
Peygamber , büyük bir dikkatle düşmanın kuvvetini, planlarını, mevkiini, hareketlerini iyice bilerek ve kendi kuvvetlerinin korunması için gerekli tüm düzenlemeleri hakkıyla yaparak bütün askerî seferlerini tamamladı. Çıktığı her seferde, yürümeden önce, düşman hakkında taze bilgi toplamak için öncü birlikleri gönderdi. Ve aldığı savaş düzenleri, düşmanın kuvveti, mevkisi ve arazi yapısına bağlı olarak tasarlanırdı. Stratejik avantajı sağlamak için aynı düşmana karşı savaş düzenini asla iki defa uygulamadı. Peygamber kuvvetlerinin güvenlik meselesine çok büyük önem verdi ve sürpriz bir hücumdan ve pusudan korunmak İçin mümkün olan bütün tedbirleri aldı. Ve şahsî örneğiyle, seferlerin her safhasında ashabının maneviyatlarını doruklara yükseltti. Rasulullah 'ın ashabı onu dünyadaki herşeyden daha çok severdi ve yalnızca bir işaretiyle onun her istediğini yerine getirirlerdi.