- Güneşi görünce sevgilini hatırla !

Adsense kodları


Güneşi görünce sevgilini hatırla !

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafız_32
Wed 20 October 2010, 10:51 am GMT +0200
891. Güneşi gördüğün zaman, sevgilinin yüzünü hatırla!

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, 

(c. IV, 1944)

• Güneşi gördüğün zaman, sevgilinin yüzünü hatırla; bulutları görünce de O'nun özlemi ile döktüğüm gözyaşlarını düşün!

• Benim gibi küçülmüş, erimiş yeni ayı görünce, canın hakkı için olsun, benim zayıf ve perişan halimi hatırla!

• Gökyüzüne bak; başı dönmüş göğü seyret de, bu başsız ayaksız dönüp duran aşığın halini düşün!

• Gecenin zenci ordusunun dünyayı işgal ederek onu karanlıklar içinde bıraktığını görünce, kafir ayrılık gecesinin ele geçirdiği esirleri hatırla!

• Gökyüzünde ateşler içinde yanan Nesr-i Tair yıldızını görünce, kolu kanadı yanmış gönül kuşunun yanışını hatırla!

 

892. İman ile küfr ses sese vermiş, bir perdeden, aşk perdesinden şarkı söylüyorlar!

Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ulün

 (c. IV, 1922)

• Ey can! Biz mi daha neşeliyiz, sen mi daha neşelisin; biz mi safız, tortulardan arınmışız, yoksa midenin gönlü mü?

• Hepimiz kendi aşkımıza düşmüşüz; kendimizi seviyoruz, başkasını sevemiyoruz! Bu yüzden, gönülden de olmuşuz; gönülsüz kalmışız! Hepimiz kendi yüzümüze, kendi güzelliğimize dalmışız, hayran olup gitmişiz

"Mehmed Akif merhum bir beytinde; "Hepimiz kendimizin aşıkıyız / Sade ilanı çekilmez bu acaib aşkın" diye buyurur."

 • Biz mi daha mest olmuşuz, içinde şarap bulunan kadeh mi; biz mi daha temiziz, gönül mü, can mı?

• Bir bize bakın, bir de aşkın yüzüne bakın; hangimiz daha beğenilecek, şaşılacak haldeyiz; hangimiz daha bilgiliyiz?

• İman, aşktır; onu görmediğimiz için biz, küfürdeyiz! Sen, şimdi küfre de bak, imana da!

"Kafîr"in lügat manası, "hakikati göremeyen, hakikatin üstünü örten kişi"dir. Bu yüzden, tohumu toprağın içinde gizlediği için çiftçiye kafir derler. Mevlana'ya göre, aşkı anlamayan, inkar eden kişi de küfürdedir; yani kafirdir."

• İman ile küfür ses sese vermiş, bir perdeden, aşk perdesinden şarkı söylüyorlar!

"Hz. Mevlana Dîvan-ı Kebîr'm bir başka yerinde de şöyle buyurur:

"Sır gözü ile, gönül gözü ile mümine de bak, kafîre de; bunların herbirinde, kendi inançlarına göre; 'Ya Rabbi!' sesinden, 'Ya Hayy!' feryadından başka bir şey yoktur!" (Dîvün-ı Kebîr, c. V, nr. 2578) Yunus Emre hazretleri de; "Aşk mezhebi dindir demedi mi?

• Anlayan, bilen bile bu sözü anlamazken; bilgisiz, anlayışsız olan bu sözü nasıl anlayacak?

 

893. Sen arada olmayarak yaptığın iş, iyi bil ki, Hakk'ın işidir!

Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ulün 

(c. IV, 1925)

• Canın, aklın, imanın düşmanı olan o güzel, yine oynayarak geldi!

• Yüzbinlerce gönül yağmalayan, yüzbinlerce dükkan yıkan...

• Yüzbinlerce fitne koparan, yüzbinlerce hayranını hayran eden sevgili geldi'

• Aşkın hem dadısı, hem de afeti; canın hem dostu, hem de düşmanı olan o dilber yine geldi!

• Geldi de; "Köyün haracını getir!" dedi! "Bu köyün haraç verecek hali yok  bu köy, yıkık bir köy!" dedim!

• Dedim ki: "Senin tufanın, şehirleri bile kırdı geçirdi; koca bir tufana karşı yıkık bir köy ne yapabilir?"

• Dedi ki: "Yıkık yer, definenin gömülü  bulunduğu yerdir!" Ey müslümanlar; orası, bizim yıkık yerimizdir!

• 0 yıkık yeri bana ver de, sen, dışarı çık! Beni kınama; yersiz ve manasız konuşma!

* Orası, senin yüzünden öyle yıkılmış; sen oradan çıkıp gidence, padişahın adaleti ile orası mamur olur, onarılır!

* Hile yapma; "Gittim!" diyerek kapının arkasında gizlenme! 

* Kendini ölü gibi gösterme ki, insan ruhu ile dirilesin!..

* Dedi ki: "Benlikten kurtulduğun, kendin aradan çıkarak söylediğin söz, kur'an'ın esrarıdır!

• Sen arada olmayarak yaptığın iş, iyi bil ki, Hakk'ın yaptığı iştir!

* Gazelin geride kalan kısmını gizlice söyleyeceğim! Çünkü bu söz;  hamların, anlayışı kıt kişilerin yanında söylenecek söz değildir!

 

894. Aşıklar, ney gibi feryad etmedeler;  aşk da, sanki ney çalan kişi!

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. IV, 1936)

• Aşıklar, ney gibi feryad etmededir; aşk ise, sanki ney çalan kişi olmuş! Bakalım bu aşk, benim neyim ile neler söyleyecek?

• Ney meydanda, ney çalan gizli; neyim, onun dudaklarının şarabından mest olmuş!

• Ney çalan, bazan neyimi okşamada, bazan da onu ısırmadadır! Ah, şu güzel sesli ney - kıran(ney-zen)dan!

• Gökyüzü, bir hırka gibi sema' ediyor; fakat, hırkanın içindeki sofu görünmüyor! Ey müslümanlar! Bedensiz bir hırkanın oynadığını kim görmüştür?

• Hırka, beden ile oynar; beden de, canla oynar! Canın boynunu da, sevgilinin aşkı bir iple bağlamıştır!

• Ey mahmur gönül; "Şarabın bana hiç tesir etmedi, beni sarhoş etmedi!" diyorsun! însan, onun keskin şarabını içer de, kendinde kalabilir mi?

 

895. Çabuk gitmek, gül bahçesindeki gülün adetidir!

Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ulün 

(c.IV, 1920)

• Ey yürüyüşü canın yürüyüşüne benzeyen sevgili; geç geldin, çabuk gitme!

• Geç gelip çabuk gitmek, gül bahçesindeki gülün adetidir!

• Bana; "Nasılsın?" diye sordun; nasıl olacağım? Kızgın kumun üstüne düşen balığın hali nasıl olur?

• Ey padişahım! Bir şehrin padişahı insafsız ve adaletsiz olursa, o şehir ne hale gelir? ben, o haldeyim!

• Ben, sensiz değilim! Fakat, sende bir gizli senlik var ya, ben senden onu istiyorum!

 

896. Ben, dünyada, gönlü sevgi ile dolu bir düşmanı hiç görmedim!

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c.IV, 1935)

• Görünüşte yabancı gibi duran, dıştan beni sevmiyormuş gibi duran dilber,  içinden beni sever! 0, bana karşı duyduğu sevgiyi gönlünde gizler; dili acı söylese de, onun ağzı şekerlerle doludur!

• Gönülden bir dost, görünüşte yabancı olan, gönlü sevgi ile dolu böyle bir düşmanı ben, dünyada görmedim!

• Aşkından bahs edersem, sevgili bana kızar; kızarsa kızsın! Ben, vefasız aşık olmam; ondan asla yüz çevirmem!

• Dilberin huysuzluğu, acılığı, şarabın acılığına benzer! İnsanın mizacı ile uyuşur, insanı neşelendirir ama, ağıza acı gelir!

• Onun karşısında ölmek, aşığa, şekerden tatlı gelir! Bunu, ölen bilir; sen, bu sözü dirilere söyleme!

• Aşkın huzurunda bu gazeli okuduğum gün, ne mutlu gündür; o gün, onun önünde yere kapanıp hemen can vermek isterim!

• Aşk, can kuşuna; "Kafese girmek ister misin?" diye sorar! Kuş da; "Kafesten bahs etme; onu kır gitsin! Ben, yalnız seni isterim!" der!

 

897. Yüzünden başka ne görürsem, gözümün nuru azalıyor!

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c.IV, 1946)

• Keşke benim canım, senden başkasını tanımasaydı; uyanık olan, manalar bilen canım, senden başka hiç bir şey bilmeseydi!

• Ne kimseyi reddetseydim, ne tereddüde düşseydim, ne de tereddütsüz "evet" deseydim; tehlikesiz, tuzaksız, çersiz çöpsüz kendi denizime dalıp gitseydim!

• Yüzünden başka ne görürsem, gözümün nuru azalıyor! Ey benim kirpiklerimin perdesi; kimseye yol vermeyin, yabancı bir hayali içeri sokmayın!

• Aşkın güzelliklerinden, canım inceldi, pek nazik bir hal aldı! Ondan başka her şeyden bıktım; ben, can da istemiyorum, gönül de istemiyorum! Nerede  benimki, nerede o?

• Bir an bile olsa, benden yüzünü çevirme! Çevirme de, senin derdinden ateşlerle dolu gönlümün dumanı, gökyüzünü yakıp yandırmasın, ne var ne  yoksa birbirine katmasın!

• Sustuğum zamanlar, senin gül bahçenden reyhanlar toplarım; feryada başlayınca, ah edince de, alem reyhanımın kokusu ile dolar!

• Sana karşı ben kim oluyorum? Adını koyduğun değersiz bir kölen! Fakat, sen benim neyimsin? Sen, benim sultanımsın, padişahımsın!

• Ey feryadımdan da, efganımdan da canıma daha yakın olan sevgili; feryadım da senden geliyor! Belki de, benim feryadım sensin!

 

898. Bu koku ile, baştan başa bütün dünya, zerre zerre mest oldu!

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, 

(c. IV, 1950)

• Bu hoş koku kimin kokusudur? Bu koku; güzelliği ile dünyayı süsleyen, güzelleştiren, cana canlar katan sevgilinin kokusudur! Bu koku, her şeyi dirilten ilkbaharın, o aşk bahçesinin, o gül fidanının kokusudur!

"Peygamber Efendimiz, güzel kokuyu çok severdi. Bir hadîslerinde; "Bana dünyanızdan üç şey sevdirildi: Kadın, güzel koku, gözümün nuru namaz!" diye buyurdular. Güllerin, miraçtan dönerken yere dökülen mübarek ter damlalarından bittiğinden ve; "Kim benim kokumu duymak isterse, gül koklasın!" diye bir hadîsten bahsedenler de var. Veysel Karanî hazretlerinin kokusunu duyması da, bir güzel koku sayesindedir. Keza Yusuf aleyhisselamın gömleğinin kokusu, babasının gözlerini açmadı mı?"

• Bu koku ile baştan başa bütün dünya, zerre zerre her şey mest oldu! Aslında, bu kadar güzel bir kokunun yeryüzünden gelmesine imkan yok! Bu koku; ötelerden, yücelerden, mana aleminden gelen bir kokudur!

• Göklerde bulunan yıldızlar, birbirlerine diyorlar ki: "Bu hoş kokulu, güneş gibi parlak yüzlü güzel kimdir?" Denizlerdeki balıklar da diyorlar ki:

"Yeryüzünde neler oluyor? Bu gürültüler, bu kavgalar kimin için, hangi güzel yüzünden?"

• Sevgilinin yüzünün parlaklığı, yüzleri nurlandırıyor, güneş haline getiriyor! Yüzü güneş gibi parlak olan bu ay yüzlü dilber, güzelliği ile canı bile kıskandınyor!

• Yüzyıllardan sonra, Hz. Yusufun güzelliği yine geldi; gözleri kamaştırıyor! Bu güzellik, hurilere bile şaşkınlık veriyor!

• Ey iki dünyanın emanı, ey iki alemin sığınağı, ey her zor işte elden tutan, yardım eden aziz varlık! En zor günlerde kurtuluşa da Sen kefilsin, Sen sağlarsın!..

• 0; gökyüzüne kargaşalıklarla, coşkunluklarla dolu yeni bir dönme şekli  öğretti! Allah'ım! Bu ne biçim aşktır; nasıl görülmemiş, duyulmamış bir sevdadır?

• Ey güzel sesli aziz varlık; Sen'in güzel sesin, her gönüle ulaştı! Sen, şimdi, her gönüle şunu anlat; de ki: "Bütün bu haller, bu güzellikler, o mana denizinin incileridir!"

 

899. Allah'ım! Söyleyeyim desem, söze gelmiyorsun;   
gizleyeyim desem, buna imkan yok!

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. IV, 1968 )

• Ey benim güzelim! Ben, Sen'in aşkına kapılmış, havana uymuş bir aşığınım! Sen'in aşkın, sanki bir denizdir; canım da, o denizde bulunan bir balıktır! Sen, bir an benden yüz çevirirsen, bir an Sen'i görmezsem, balığa benzeyen canım ölür gider!

• Balıklar, sudan dışarda kalınca bir an bile yaşayamazlar, ölür giderler! Aşıklar da, sevgililerinin ayrılığına sabredemezler!

• Balığın canı sudur; balık cansız, yani su olmadan yaşayabilir mi? Bir insan da, cana sabredemezse, canın canına nasıl sabredebilir?

• Sen olmayınca bana, dünya da, ahiret de zindandır! Sen benden ayrıldığın zaman, ab-ı hayat bile içsem beni diriltmez!

• Şu dünya puthanesi, Sen'in yaptığın resimlerle, yarattığın şekillerle dolu! Fakat, hiç biri Sen'in yerini tutmuyor! Şekil nerede, nişan, iz nerede, şekilsiz, nişansız olan nerede?

• Gönlümün kanının damlasını, adeta bir dünya haline getirdin! Öyle şaşırdım ki, damla ile dünyayı ayırt edemiyorum!

• Ağzıma elinle sunduğun kadehi içince öyle mest oldum ki, kadeh ile ağzımı ayırt edemiyorum!

• Ben kim oluyorum? Yeryüzünden göklere kadar her yer Hakk aşıkları ile dolu! Onlar, Sen'in şarabınla öyle mest olmuşlar ki, yerle göğü fark edemiyorlar!

• Benim gibi yüzlerce çoban, koyunlarını kurda ısmarlamış! Kime ne diyeyim; "Koyunları ne yaptın diye kime sorayım; çoban nerede?

• Söyleyeyim desem, söze gelmiyorsun; gizleyeyim desem, buna imkan yok! Muhakkak ki, çok büyük olduğun için ne dünyaya sığıyorsun, ne de giz alemine!

• Ben, Hakk aşığı olduğum için şu dünyada gizliyi sezersem, tanırsam, bilirsem, durumu açığa vuramadığım için bana "aşk mümini" deme, "kafir" de! 

"Kafir; hakikati gizleyen, Hakk'ı inkar eden kişidir. "Gizliyi bildiğim, sezdiğim halde açığa vuramadığım için beni kafir say!" demek istiyor. Araplar, tohumu toprak altında gizlediği için çiftçiye "kafir" diyorlar."