- Gündemden

Adsense kodları


Gündemden

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Wed 27 June 2012, 06:28 pm GMT +0200
Gündemden
Selçuk Uygur • 64. Sayı / GÜNDEMDEN


SİYASETTE DEPREM
Baykal’ın halefi Kılıçdaroğlu
     

Türkiye, Meclis’te “Anayasa değişikliği paketi”ne yönelik 2 turlu oylama sonrası yapılan genel oylama sırasında, internete düşen bir video ile sarsıldı. CHP lideri Deniz Baykal’a ait olduğu iddia edilen kasetin ortaya çıkmasının ardından Baykal, 10 Mayıs’ta istifa ettiğini açıkladı. Baykal istifasının ardından geri dönüşe açık kapı bıraksa da, başta aday olmayacağını ifade eden Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığıyla CHP’de yeni bir süreç başladı. Ülke çapındaki il başkanlarının ve milletvekillerinin çoğunun desteğini alan Kılıçdaroğlu 22 Mayıs’ta toplanan CHP Kurultayı sonrası CHP’nin yeni genel başkanı oldu. İstifasıyla birlikte hem mağdur konumuna düşeceğini, hem siyaseten gerekli olanı yapmış görüneceğini, hem de partinin desteğini alarak geri dönebileceğini düşünen Baykal’ın hesabıysa tutmadı. Merkez medyanın Kılıçdaroğlu’na verdiği destek ve öngörülen değişim rüzgârının ardından ilerleyen süreçte nasıl bir CHP’nin ortaya çıkacağı merak konusu.

28 OCAK SÖNDÜ
Zonguldak maden ocağında patlama

2009 yılının sonlarından beri maden faciaları Türkiye’nin gündeminde. Geçtiğimiz altı ay içinde üç maden ocağında toplam 63 maden işçisi yaşamını yitirdi. Son olarak geçtiğimiz ay, Zonguldak’ta yaşanan grizu patlamasıyla Türkiye derin bir üzüntüye boğuldu. Zonguldak Kilimli’de, Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun Karadon Müessese Müdürlüğü’ne ait kömür ocağında meydana gelen patlamada 28 insanımızı yitirdik. Maden ocaklarında yaşanan acı olaylar beraberinde birçok ocağı da söndürüyor. Her seferinde “Acaba bu son yolculuğumuz mu olacak?” korkusuyla yerin yüzlerce metre altına giden işçiler, kazasız bir günün ardından mesaileri sona erdiğinde bir kez daha şükrediyorlar hayatta olduklarına. Benzer kazalar sebebiyle 1941’den bu yana 4 bine yakın insan hayatını kaybetti. Bu sonuçlar sorunun üzerinde çok daha fazla durulması yönünde fikir veriyor bizlere. Maden işçileri düşük teknoloji ve emek yoğun üretim özelliği nedeniyle elverişsiz bir ortamda çalışıyorlar. İşçilerin çalışma koşulları sağlıklı bir iş ortamına uygun hale getirilmeli ve olası çözümler bir an evvel uygulanmalı. Aksi takdirde ilerleyen 50 yılda da benzeri acı olaylara tanık olacağız. – Timur Karahan

İNGİLTERE GENEL SEÇİMLERİ
Muhafazakârlar yeniden iktidarda


İngiltere’de 1997 yılından beri iktidarını muhafaza eden İşçi Partisi, 6 Mayıs 2010 seçimleriyle birlikte yerini Muhafazakâr Parti ile Liberal Demokrat Parti’nin oluşturduğu koalisyon hükümetine bıraktı. Muhafazakar Parti yüzde 36.1 oy oranıyla birinci olurken, onu yüzde 29 ile İşçi Partisi ve yüzde 23 ile Liberal Demokrat Parti izledi. Muhafazakârlar 650 sandalyeli Avam Kamarası’nda 306 milletvekili, İşçi Partisi 258, Liberaller ise 57 milletvekili çıkardı. Fakat muhafazakârlar çoğunluk için gereken 326 sandalyeye ulaşamadığı için hükümeti kuramadılar. Sonrasında yapılan görüşmelerde muhafazakârlar, liberallerin seçim sistemindeki değişimi referanduma götürme isteğini kabul ettiler. Liberaller de göçmen sayısının kısıtlanmasını ve Avrupa Birliği’ne yetki devrinin referanduma bağlanmasını kabul ederek, iki partili koalisyon için mutabakat sağladılar. 44 yaşındaki Muhafazakâr Parti lideri David Cameron, 1812'de başbakan olan Lord Liverpool’dan sonra en genç başbakan olarak İngiltere tarihine geçti. Tony Blair’ın hükümetinde maliye bakanlığında gösterdiği başarıyı başbakanlığına taşıyamayan ve seçimlerden yenilgi ile çıkan İşçi Partisi lideri Gordon Brown ise ülkesine hizmet etmiş olmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirerek istifa etti. Koalisyon hükümetinin özellikle dış politikada nasıl bir tavır takınacağı şimdiden merak ediliyor. Şayet ABD’de mevcut olan ve keskin çizgilerle belirlenen Muhafazakâr-Cumhuriyetçi ayrımı Birleşik Krallık için de söz konusuysa yeni dönemde İngiltere’nin de adından çok söz ettireceği şimdiden söylenebilir.

TÜRKİYE-YUNANİSTAN İLİŞKİLERİ
Yeni bir dönem başlangıcı


Başta Ege ve Kıbrıs meseleleri olmak üzere birçok alanda sorunlu olan Türk-Yunan ilişkileri, Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu’nun Başbakan olduktan sonra ilk yurt dışı ziyaretini Türkiye’ye yapmasıyla bambaşka bir mecraya kaydı. Bu ziyaret sonrası yaşanan gelişmeler, önümüzdeki yıllarda ilişkilerin olumlu bir ivme kazanacağının sinyallerini vermişti. Geçtiğimiz günlerde Başbakan Yorgo Papandreu’nun davetlisi olarak Başbakan Tayyip Erdoğan ile birlikte 10 bakan ve 300 iş adamının zor günler geçiren Yunanistan’a gitmesiyle, Türk-Yunan ilişkilerinde adeta yeni bir sayfa açıldı. Türkiye-Yunanistan Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi Toplantısı dâhilinde başta diplomatik, ekonomik ve kültürel alanlarda olmak üzere birçok alanda 21 önemli anlaşma imzalandı. Toplantının ardından yapılan basın toplantısında iki ülkenin başbakanları, geçmişteki sorunların üstesinden gelinilmesi konusunda irade gösterileceğine ve zamanla ortaklık çizgisinde bir yol izleneceğine dair temennilerini dile getirdiler. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Türk dış politikasında yürüttüğü “komşularla sıfır problem” etkilerini son yıllardır belirgin bir şekilde gösteriyor. Bu politikanın bir ürünü olarak Suriye ve Türkiye’ye ilişkilerinde “altın çağ”ı yaşatan sürecin başlamasının ardından şimdi de aynı umutlar Yunanistan ile ilişkilerde yeşeriyor.

MEDVEDEV TÜRKİYE’DEYDİ
Rusya ile yakınlaşma


Rusya Başbakanı Putin’in geçen yıl Türkiye’ye yaptığı ziyarette Başbakan Erdoğan ile yaptığı anlaşmalar, iki ülke arasında gelecekte yaşanacakların habercisiydi adeta. Geçtiğimiz ay Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün resmî davetlisi olarak Ankara'ya gelen Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev, Başbakanlık'ta Başbakan Erdoğan'la yaklaşık 2 saat süren bir görüşme yaptıktan sonra nükleer enerjiden tarıma 17 önemli anlaşmaya imza atınca, bu öngörü doğrulanmış oldu. İmzalardan sonra yapılan basın toplantısında konuşan Medvedev, “Bu çalışmaların neticelerinden son derece memnunum. Bunlar bir kez daha gösterdi ki Türkiye ile Rusya sözde değil, gerçekten stratejik birer partnerdir" dedi. Erdoğan ise “Güney Akım, Mavi Akım, Samsun-Ceyhan petrol boru hattı gibi projelerin büyük ehemmiyeti olduğunu ” ifade ederek, bu adımların atılmasıyla birlikte Türkiye'nin özellikle doğalgazda transit bir üs haline geleceğini ve stratejik önemini daha da kuvvetlendireceğini vurguladı. Ziyarete damgasını vuran en önemli hususlardan biri de 30 güne varan turistik vizelerin karşılıklı olarak kaldırılması oldu. Şüphesiz Türkiye yüzyıllardan beri hasım olduğu Rusya’yla Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ilişkilerin geliştirilmesi açısından şart olan tarihî bir fırsat yakaladı. Daha da önemli olansa Türkiye’nin bu tarihî fırsatı değerlendirmede göstereceği başarı. 1950’lerde geliştirilmeye çalışılan Türkiye-SSCB ilişkileri yaşanan darbe süreçleriyle birlikte sekteye uğramıştı. O yıllardan bu yana ilk kez başlayan yakınlaşma süreci, yalnızca bölgesel güç olma özelliği taşıyan Türkiye için değil, Rusya için de önem arz ediyor. Gelecek günler Türkiye-Rusya ilişkilerinin geliştirilmesi adına yeni ve daha önemli adımların atılacağı günler olacak.

TRAFİĞE ÇÖZÜM
Boğaz’a üçüncü köprü projesi


İstanbul’la ilgili hemen her konuşmada onun imparatorluk başkenti olma özelliğine vurgu yapılır. 2010’da “kültür başkenti” olarak ilan edilen bu kentte yaşayanların en büyük derdi trafik sorunu. Coğrafi olarak çok da büyük bir yerleşime sahip olmamasına rağmen bünyesinde barındırdığı ortalama 20 milyon insanın her gün bir kıtadan diğerine gidip gelmesi ve sürekli yer değiştirme ihtiyacıyla oluşan sorunu çözmek için bugüne kadar değişik çözüm önerileri geliştirildi. Tüp geçit projesi de bunlardan bir tanesiydi. 2012’de bitirilmesi hedeflenen tüp geçitle trafik sorunu bir nebze de olsa azalacak. Ancak sorunu büyük oranda çözmek için yalnızca tüp geçit projesini hayata geçirmek yetmiyor. Köklü ve nihai çözüm üretmek amacıyla hali hazırda iki köprüsü bulun İstanbul Boğazı’na üçüncü bir köprü yapılması kararlaştırıldı. Köprü Garipçe ile Poyrazköy mevkileri arasında yapılacak. Toplam maliyetinin 6 milyar dolar, kamulaştırma maliyetinin ise 1,5 milyar dolar olacağı üçüncü köprüyle birlikte İstanbul’da varolan araç trafiğinin rahatlatılması hedefleniyor. Hazırlanması aşamasında yeşil alanların yok edileceği endişesiyle eleştirilen projeyle iddia edildiği gibi bir yeşil alan kıyımının yapılmayacağı, yeşil arazide meydana gelecek küçük çaplı hasarın da yeni ekimlerle telafi edileceği vurgulanıyor. Üçüncü köprünün geçeceği yerde bulunan gayrimenkullerin değerinin artacağı da konuşuluyor. Köprünün trafik sorununu ne kadar çözeceği ise inşasının ardından ortaya çıkacak. – Timur Karahan

TÜRKİYE-İSRAİL İLİŞKİLERİ
Türkiye’den İsrail’e OECD jesti!


Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler geride bıraktığımız iki yıl içerisinde İsrail’in Filistin’e karşı uyguladığı insanlık dışı operasyon ve yaklaşımlar nedeniyle kopma noktasına gelmişti. Geçtiğimiz günlerde Türkiye’den gelen beklenmedik bir jest ilişkilerin iki ülke arasındaki diyalog sürecini yeniden başlattı. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ile 2007 yılından bu yana müzakereler yürüten İsrail’in örgüte üyeliği Türkiye tarafından veto edilmedi. Buna göre İsrail’in üyeliği Estonya ve Slovenya ile birlikte 27-28 Mayıs'ta Paris’te gerçekleşecek toplantıda resmen hayata geçecek. Filistin yönetimi ise aralarında Türkiye’nin de bulunduğu OECD ülkelerinin bütününe “İsrail’in Filistin halkına yönelik eziyeti dolayısıyla İsrail’in üyeliğini veto etmeleri” için mektup göndererek çağrıda bulunmuştu. İslami İnsan Hakları Komisyonu (IHRC) Genel Başkanı Mesud Şadcare da, Ankara’da Başbakan Erdoğan ile görüştüğünü fakat Türkiye’nin veto etmeyeceğini öğrenmelerinden üzüntü duyduklarını “Bizi asıl üzen şey, bütün Avrupa ülkelerinin insan haklarından bahsederken bu konuda hiçbir şey yapmamalarıdır” cümleleriyle dile getirdi. İsrail Maliye Bakanı Youval Steinitz ise devlet radyosuna yaptığı açıklamada, İsrail’in örgüte kabulünü “tarihî başarı” olarak nitelendirdi.

NÜKLEER GERİLİMDE BÜYÜK GELİŞME
Türkiye ve Brezilya, İran’ı razı etti


Geçtiğimiz günlerde İran, Türkiye ve Brezilyalı yetkililerin sürdürdüğü görüşmelerin ardından, İran sahip olduğu uranyumun yurtdışında zenginleştirilmesini kabul eden anlaşmayı imzaladı. Dünya kamuoyunca büyük bir gelişme olarak ifade edilen bu anlaşmaya göre İran’ın düşük seviyede zenginleştirilmiş 1200 kg uranyumu nükleer yakıt karşılığında Türkiye'ye göndereceği açıklandı. Anlaşma, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi bünyesinde İran'a karşı dördüncü bir yaptırım paketi uygulanması konusunda görüşmelerin sürdüğü bir döneme denk düşmesi bakımından da ayrı bir öneme sahip. Anlaşmanın ardından Türkiye ve Brezilya’nın dış işleri bakanları Birleşmiş Milletler’e bir mektup göndererek, ek yaptırımların düşünülmemesi gerektiğini vurguladılar. Başta ABD olmak üzere Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi daimi üyesi ülkeler ise, anlaşmayı yeterli görmediklerini ve İran’ı güvenilir bulmadıklarını ifade ettiler. Beyaz Saray Sözcüsü Bill Burton, gazetecilerin sorularını yanıtlarken, “Mümkün olan her tür yolla baskıyı sürdüreceğiz” diyerek, ABD’nin tavrının değişmeyeceğini ve çekincelerinin halen İran tarafından tatmin edilmediğine işaret etti. Türkiye ve Brezilya ise, niyet okuyuculuk yapmak yerine İran’ın samimiyetini vurgulayan cümlelerle hazırlanan yaptırım paketinin dondurulmasını talep ettiler. İran'ın nükleer ya da füze programıyla ilgili yük taşıdığından şüphelenilen gemilerinin durdurulup aranması ve bu ülkeye tank, savaş uçakları, saldırı helikopterleri ve savaş gemisi gibi ağır silahların satılmasına yasak getirilmesi gibi maddeleri kapsayan yaptırım paketi henüz kabul edilmese de, ibrenin bu yönde olduğu bir gerçek. Fakat unutulmamalı ki, bu konuda asıl tepki İran’a değil, Türkiye ve Brezilya’ya. Obama’nın, Türkiye ve Brezilya’nın yapıcı tavrı ve böylesi bir anlaşmaya İran’a imza attırmasına “yaptırımları baltalayabilecek bir girişim” olarak tepki göstermesinin altında yatan sebep de bu. Başbakan Erdoğan’ın Obama’ya verdiği cevapsa Türkiye’nin artık daha dik bir duruş sergileyebildiğini gösteriyor. Bu gelişme, yükselen bölgesel süper güç adayı ülkelerin mevcut küresel güçlere karşı tomurcuklanmaya başlayan mücadelesinin de bir tezahürü.