- Gündemden

Adsense kodları


Gündemden

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Tue 26 June 2012, 03:34 pm GMT +0200
Gündemden
Selçuk Uygur • 65. Sayı / GÜNDEMDEN


SICAK TEMMUZ
Bu ayın gündemine dikkat


Türkiye’de, iç ve dış politikada son aylarda yaşanan hızlı gelişmelere her geçen gün bir yenisi daha ekleniyor. Birbiri ardına yaşanan önemli gelişmeler tam bir haber ve bilgi enflasyonuna sebep olurken; kamuoyu, henüz bir gelişmeye derinlemesine odaklanamadan ve tartışamadan yeni bir gelişmeyle sarsılıyor, gündemin tamamen değiştiğine şahit oluyor. Bu hızlı tempo, içinde bulunduğumuz Temmuz ayında tam anlamıyla zirve yapacağa benziyor. Bu ayın en önemli gündem maddesi hiç şüphesiz ki, CHP’nin “anayasa değişikliği paketi”nin iptali istemiyle açtığı davada Anayasa Mahkemesi’nin vereceği karar olacak. Anayasa Mahkemesi iptal kararı almazsa, 12 Eylül’de yapılacak referandumun önü açılacak. Aksi bir kararda ise AK Parti hükümetinin önünde iki seçenek bulunuyor. Bunlardan ilki Anayasa Mahkemesi Raportörü Osman Can’ın önerisi olan “iptal kararının anayasaya aykırı olacağı ve Anayasa Mahkemesi’nin yetki aşımında bulunacağı düşüncesinden hareketle kararın resmi gazetede yayımlanmaksızın yok sayılarak referanduma gidilmesi”. Diğeri ise, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararına karşın halkın bu işe hakem kılınması amacıyla seçimlere gidilmesi. Eğer ikinci seçenek gerçekleşirse, Türkiye, Temmuz ayının ortasından itibaren bir seçim atmosferine girecek, bu durumda gündem daha da ısınacak. Bu hareketliliğe geçtiğimiz ay ivme kazanan terör olaylarındaki artışın kısa bir zamanda son bulmayacağını da eklersek, gelen her saldırı haberiyle Temmuz gündemi daha da ısınacaktır. Diğer yandan olası gelişmelere Temmuz bitimi toplanacak Yüksek Askeri Şura (YAŞ)’da görüşülecek asker atamalarını ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin komuta kademesinde gerçekleşecek terfi ve emeklilik kararlarını da eklersek, Türkiye’yi önümüzdeki birkaç yılda nelerin beklediğine dair ipuçlarını bulabileceğiz. Son yıllarda ortaya çıkan darbe yapılanmaları, planlamaları ve bu işlere ismi karışmış muvazzaf askerin durumu YAŞ’da kesinlik kazanacağı için, Şura’dan çıkacak kararlar ülkenin demokratik hukuk devleti olma yolunda kat ettiği/edeceği mesafeye ilişkin bilgiler de verecek. Tüm bunlara siyasi, sosyal, ekonomik vb. alanlarda yaşanacak diğer gelişmeleri de eklersek, gündemin hepimizi oldukça yoracağı ve dikkatle takip edilmesi gereken bir aya girdiğimiz muhakkak. – Sadık Şanlı

PKK TERÖRÜ TIRMANIŞTA
Terörle mücadele sürüyor


Türkiye uzun süren bir sessizliğin ardından yeniden artış gösteren terör olaylarıyla sarsıldı. Son bir ayda Hakkari, İskenderun, Osmaniye, Elazığ ve İstanbul Halkalı gibi farklı merkezlerde gerçekleşen terör saldırılarında yaklaşık 50 asker ve sivil vatandaş teröre kurban gitti. İmralı’dan gelen “31 Mayıs’tan sonrasına ben karışmam” açıklamasından sonra terör olaylarında ciddi bir artış görülmesi, konunun uzmanları tarafından “ PKK’nın açılım sürecine Öcalan’ı da dahil ettirmek ve örgüt liderinin hapis koşullarını iyileştirmek için uyguladığı bir strateji” olarak yorumlandı. Türkiye’nin son 26 yılına damgasını vuran terör olaylarının bitirilmesini hedef alan demokratik açılımın kesintiye uğramasıyla artan terör olaylarına muhalefet partilerinin yorumu, “Demokratik açılımla başlayan süreçte AKP’nin terörle mücadelede başarısız olduğu” sözleriyle olurken, Başbakan Erdoğan ise “muhalefeti şehit cenazeleri üzerinden rant elde etmeye çalışmakla” suçlayıp, açılımların süreceği mesajı verdi. Meclis’teki muhalefet partileriyle konuyu görüşen Cumhurbaşkanı Gül ise, “Türkiye’nin en önemli meselesinin terör sorunu olduğu ve terörle topyekûn mücadele edilmesi gerektiğini” dile getirirken, “Terör örgütleri bazen kullanılır, bazen motive edilir, bazen de ihale alır.” sözleriyle terörün ardındaki odaklara da dikkat çekti. Gül’ün açıklamalarından da anlaşılıyor ki, ülke içinde yapılan çeşitli reformlarla ve dış siyasetteki aktifliğiyle bölgesinde ve dünyada yükselişe geçen Türkiye, birtakım iç ve dış mihrakları rahatsız ediyor. Bu gerçeği unutmadan, iktidarıyla, muhalefetiyle, tüm devlet organlarıyla ve halkıyla Türkiye’nin kenetlenerek bu oyunu bozması ve alacağı politik, ekonomik ve askeri önlemlerle bir an önce bu sorunu çözmesi gerekiyor.

İSRAİL HAYDUTLUĞU
Mavi Marmara’ya kanlı baskın


31 Mayıs’ta, artık sıradanlaşmış İsrail’in sivil katliamlarına bir yenisi daha eklendi. Sivil inisiyatifle yola çıkan ve amacı Gazze’ye insani yardım götürmek olan “Rotamız Filistin Yükümüz Özgürlük” filosu, Akdeniz’in uluslararası sularında, uluslararası hukuk çiğnenerek İsrail ordusunca saldırıya uğradı. Saldırıya uğrayan filoda toplam 6 gemi ve 33 ülkeden 600’ü aşkın sivil bulunuyordu. Saldırının ana hedefi ise, içinde yolcuların büyük kısmının bulunduğu Mavi Marmara isimli Türk gemisi idi. Aralarında bir Nobel Barış Ödülü sahibi, 17’si Avrupa’dan olmak üzere birçok parlamenter, gazeteci, din adamı ve aktivistlerin bulunduğu gemide 9 Türk yolcu şehit olurken, 50’ye yakın yolcu da yaralandı. Filo denize açılmadan önce uluslararası denetçiler tarafından kontrol edilmiş ve içinde çeşitli gıda ve sağlık malzemeleri, oyuncaklar ve inşaat malzemeleri bulunduğu kayıtlara geçmişti. Buna rağmen İsrail, kendi varlığı ve güvenliğini tehdit ettiği gerekçesiyle gemilere saldırmaktan çekinmeyerek, tüm dünya kamuoyunun gözü önünde haydutluk yapmaktan çekinmedi. Saldırı sonrası filodaki gemiler zorla alıkonarak Aşdod limanına götürülürken, yolcular ise tartaklanıp kelepçelenerek hapishanelere gönderildi. Olayın akabinde Türkiye ve İsrail arasında büyük bir kriz çıkarken, acil oturumla toplanan Birleşmiş Milletler ile Avrupa Parlamentosu olayı kınadı. Son dönemde gerilen Türkiye-İsrail ilişkilerinin ardından gerçekleşen bu baskın sonrası konuşan uzmanlar, saldırıyı Ortadoğu ve dünya siyasetinin yükselen yıldızı Türkiye’ye bir gözdağı olarak yorumlarken, İsrail’in bölgedeki tek müttefiki Türkiye’yi de kaybetmesiyle birlikte daha da saldırganlaşabileceğine dikkat çekildi. İsrail ise saldırı sonrası dünya kamuoyundan gelen baskılara karşın Gazze’deki ambargonun hafifleteceğini dile getirse de henüz somut bir adım atmış değil. Bu saldırı sonrası kesin olan bir şey var ise, onun da Türkiye-İsrail ilişkilerinin geldiği dönüm noktası ile Ortadoğu’daki durumun bundan sonra eskisi gibi olmayacağı ve Türk yetkililerin ısrarla vurguladığı “bu işin peşinin bırakılmayıp, İsrail’e bir bedel ödetileceği” gerçeği.

BM GÜVENLİK KURULU KARARI
İran’a yeni yaptırımlar uygulanacak


Uzun bir süredir Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin gündeminde olan İran’a uygulanacak yeni yaptırımlarla ilgili paket geçtiğimiz ay oylanarak yürürlüğe girdi. Brezilya ve Türkiye’nin “hayır”, Lübnan’ın “çekimser” oyu kullandığı oylama 12 ülkenin "evet" oyuyla kabul edildi. Amerikan yönetimi, İran'a uyguladığı yaptırımları, nükleer programıyla bağlantılı oldukları gerekçesiyle çok sayıda şirket ve bireyi kapsayacak şekilde genişletti. Yeni yaptırımlar, Amerikalıların “kara liste”ye alınan şirket ve bireylerle ticari ilişki içine girmesini yasaklıyor ve bunların ABD'nin yetki sınırları içine girebilecek mal varlıklarını donduruyor. ABD Hazine Bakanlığı’nın açıklamasına göre, açıklanan son tedbirler çerçevesinde, “nükleer silahların yayılmasına” desteğinden ötürü İran Post Bankası da kara listeye alındı. Böylece ABD'nin yaptırım listesindeki İran bankalarının sayısı 16'ya çıktı. Kara listeye alınanlar arasında, “balistik füzelerin geliştirilmesi konusundaki faaliyetlerinden ötürü” İran Devrim Muhafızları’nın hava gücü ve füze komutanları da yer alıyor. ABD Hazine Bakanlığı Müsteşarı Stuart Levey yeni yaptırımların, İran Devrim Muhafızları Komutanı Muhammed Ali Caferi ve üst düzey komutanlardan Muhammed Rıza Nakdi'yi de hedef aldığını, ayrıca İran'ın içinde ve dışında bulunan, İran yönetiminin sahip olduğu ya da kontrol ettiği 22 petrol, enerji ve sigorta şirketinin yaptırım listesine eklendiğini bildirdi. Karara, İran’dan gelen tepki ise oldukça sert oldu. İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, yaptırım kararının hiçbir değer taşımadığını ve "kullanılmış bir mendil gibi çöpe atılması gerektiğini" söyledi. İran’ın Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu Temsilcisi Ali Asgar Sultaniye ise, kararla hiçbir şeyin değişmeyeceğini, uranyum zenginleştirme işlemine devam edeceklerini açıkladı.

KIRGIZ-ÖZBEK ÇATIŞMASI
Kırgızistan alevler içinde


Kırgızistan'daki gerçekleşen şiddet olayları, Kurmanbek Bakiyev'in Nisan ayı sonunda devrilmesi ve Roza Otunbayeva tarafından geçici hükümetin kurulmasından bir ay sonra patlak vermişti. 11 Haziran'da ülkenin güney kesiminde başlayan çatışmalar bölgede yaşayan Kırgız ve Özbek asıllı vatandaşları karşı karşıya getirdi. Oş ve Celalabad merkezli olaylarda birçok Özbek vatandaş hayatını kaybederken, birçok Özbek mahallesi de saldırıya uğrayarak tamamen yakıldı. Ülkede 18-50 yaş arasındaki vatandaşların seferberlik ilanıyla silah altına alınmasından kısa bir süre sonra tansiyonun kısmen düştüğü bildirildi. Çatışmalar sırasında birçok ülke vatandaşının da hayatını kaybetmesi üzerine ilgili ülkeler vatandaşlarını ülke dışına tahliye ettiler. Kazakistan ise Kırgızistan sınırındaki asker sayısını arttırdı. Olayların yatışmasından sonra Kırgız yetkililer ölü sayısının 192 olduğunu belirtse de, bölgedeki uzmanlar rakamın bunun çok üstünde olduğu konusunda hemfikir. Özbekistan ise bölgeden kaçan 75 bine yakın Özbek mülteci için 50 kadar mülteci kampı açmış olmasına rağmen, bu kamplarda ilaç ve gıda tedariki neredeyse yok denecek kadar az. Gerçekleşen bu kanlı olayların ardında ülke üzerinde Rusya ve Amerika arasında gerçekleşen askerî üs pazarlığının yattığı söyleniyor. Bilindiği üzere iktidardan devrilen Kurmanbek Bakiyev ABD yanlısıyken ve ülkenin güneyinde yaşayan Özbeklerin arasında taraftar bulurken, Kırgızların hâkim olduğu Kuzey ve orta bölgelerde ise iktidarı devralan Rusya yanlısı Roza Otunbayeva yoğun destek görüyor.

BELÇİKA’DA HARİTA DEĞİŞEBİLİR
Seçimlerin galibi ayrılıkçı parti


Belçika’da 13 Haziran’da yapılan genel seçimlerin sonuçlarına göre, bölünme yanlısı partilerin aldıkları yüksek sonuçlar Avrupa’da büyük bir şaşkınlığa sebep oldu. Federe sisteme sahip olan ülkede nüfusun yüzde 60’ının yaşadığı ve Hollandaca konuşulan Flaman bölgesinde ayrılıkçı Flaman partisi N-VA, seçimden birinci parti olarak çıkarak parlamentodaki koltukların yüzde 17’sine sahip oldu. Bart de Wever'in liderliğindeki parti, Flamanca konuşanların yaşadığı kesimle Fransızca konuşanların yaşadığı Valonya bölgesinin tamamen ayrılmasını istiyor. N-VA’nın ardından gelen liberaller ve sosyalistler ise düşük oylarla sandıktan çıkarken ciddi bir yenilgiye uğradılar. Bunların yanı sıra Müslümanların ülkeden kovulmasını isteyen aşırı sağcı parti VB ise oylarını yüzde 13 oranına çıkardı. Fransızca konuşan ve nüfusun yüzde 40’ını oluşturan Valon bölgesinde ise sosyalistler seçimden zaferle çıkarken, koltukların yüzde 13’ünü alarak parlamentodaki ikinci parti oldu. Uzmanlar, Fransızca konuşan dört milyon kişinin yaşadığı daha yoksul Valonya'ya sürekli hükümet yardımları yapılmasının Flaman çoğunluğu kızdırdığını ifade ediyorlar. Temmuz ayında Avrupa Birliği Dönem Başkanlığı'nı da devralacak Belçika, Avrupa’nın en yüksek kamu borçlarına sahip üçüncü ülkesi olarak da göze çarpıyor. Hem bölünmeyi tartışan, hem de iç borçlarla uğraşan Belçika’nın geleceğinin geleceği ise merak konusu. Ülkenin yaşayacağı olası bir bölünmenin Avrupa’nın iç dengelerini değiştireceğinden, federasyonla yönetilen ülkelerde de yakın zamanda bir hareketliliğin yaşanacağından korkuluyor.

EN BÜYÜK ÇEVRE FELAKETİ
BP Meksika Körfezi’ne gömüldü


Geçtiğimiz Nisan ayında İngiliz petrol devi British Petrol’ün (BP) Meksika Körfezi’ndeki "Deepwater Horizon" isimli petrol çıkarma platformu bir süre sızıntı yaptıktan sonra gerçekleşen büyük bir patlamayla körfezin sularına gömülmüştü. Patlamanın akabinde milyonlarca varil petrol, okyanusa yayılıp büyük bir çevre felaketine sebep olurken, patlamada 11 kişi de hayatını kaybetmişti. Facianın ardından petrol sızıntısının haftalarca durdurulamaması, 21 yıl önce gerçekleşen “Exxon Valdez” petrol tankeri kazasının yol açtığı boyutları da geride bırakarak insan eliyle meydana gelmiş en büyük doğa kirliliği olarak tarihe geçti. Felaketin ardından BP hisseleri üçte bir oranında değer kaybederken, şirketin piyasa değerini de 67 milyar dolar düşürdü. Meksika Körfezi’nde gerçekleşen bu çevre felaketine yol açan petrol sızıntısından sorumlu tutulan BP’nin CEO’su Tony Hayward Amerikan Kongresi’nde ifade verirken, BP yetkilileri ise bu felaketin mağdurlarına 20 milyar dolar ödeme yapacakları vaadinde bulundu. Öte yandan BP’nin oluşan bu sızıntıdaki zararı ve denize sızan petrolün temizlenmesiyle birlikte doğacak maliyetler sebebiyle beş yıl içinde batma olasılığının yüzde 35 olduğu belirtiliyor. Bu gelişmelerle birçok kredi kuruluşu BP’nin kredi notunu düşürürken, şirketin geleceği ve bu felaketin uzun vadede insanlığa ve doğaya vereceği zarar en büyük merak konusu.

İNTERNET YASAKLARI SÜRÜYOR
Türkiye’den Google’a yasak


Dünyanın bir numaralı arama motoru Google’ın YouTube ile ortak kullandığı internet protokolü adreslerine, “hukuksal nedenlerden dolayı” erişim engellendi. Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın (TİB) 15 adrese getirdiği yasak, internet ulaşım hızında ve bazı sitelere girişte büyük sorunlara sebep oldu. Yasak hem bireysel hem de ticari kullanıcıları ciddi şekilde mağdur etti. Bu arada İnternet Teknolojileri Derneği (INETD), TİB kararıyla Google'a ait servislere kısıtlama getirildiği gerekçesiyle yürütmenin durdurulması ve iptali istemiyle dava açtı. Yeni uygulamayı ''5 Mayıs 2008'de alınan mahkeme kararının yeniden yorumlanması'' olarak açıkladığını ifade eden INETD Başkanı Doç. Dr. Mustafa Akgül; ''BTK'nın 2 yıl önceki mahkeme kararını yeniden yorumlama gibi bir yetkisi yoktur. Mahkemenin herhangi bir kararını değiştirmek ya da yeni bir uygulama yapmak istiyorlarsa yeniden mahkeme kararı gereklidir. Bu kararı kendi başlarına uygulayamazlar'' diyerek düşüncelerini dile getirdi. Karara tepki gösteren Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ise yasağı bir internet sitesi olan Twitter’daki hesabına yazdığı mesajlarla eleştirdi. Gül mesajında, “Türkiye’nin YouTube’u yasaklayan, Google’a erişimi engelleyen ülke kategorisinde olmasını tasvip etmem. Bu konuda yasal yollar bulunmalı. Türkiye dünya ile bütünleşmiş bir ülke. Bu tür yasaklar dünyayla bütünleşmeyi engeller. Üniversitelerin de bilime erişimi bu yollarla olacak. Bu tür yasakları sakıncalı görüyorum.” dedi. Öte yandan Atatürkçü Düşünce Derneği de, Google üzerinden ulaşılan bazı siteler aracılığıyla “Atatürk’e hakaret edildiği” iddiasıyla Google’a erişimin tümden yasaklanması üzerine mahkemeye başvurdu.