- Gündemden

Adsense kodları


Gündemden

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Sat 23 June 2012, 12:08 pm GMT +0200
Gündemden
Selçuk Uygur • 67. Sayı / GÜNDEMDEN


İKLİM KAYMASI
Son kurban Pakistan


Küresel ısınma nedeniyle tüm dünyada etkili olan iklim kaymasının sebep olacağı sonuçlar uzun bir süredir dünya kamuoyunu meşgul ediyordu. Medyada ve dünya siyaset arenasında konunun fazlaca tartışılmasının nedeni ise yakın bir sürede dünyanın çeşitli bölgelerinde faturası oldukça ağır felaketlerin yaşanmasının beklenmesiydi. Geçtiğimiz ay itibariyle beklenen gerçekleşti ve meteorolojik verilere göre tüm dünyada son 130 yılın en sıcak günleri yaşandı. Dünyanın pek çok bölgesinde 30 derece eşiği aşılırken, özellikle Doğu Avrupa’yı etkileyen sıcak hava dalgası bilhassa Rusya’da 500 civarında yangına, 50 insanın ölümüne ve milyarlarca dolarlık maddi kayba sebep oldu. İklim kaymasının en ağır sonuçları ise Uzakdoğu’da kendini gösterdi. Pakistan ve Çin’de gerçekleşen yağışlar sonucu oluşan sel nedeniyle binlerce insan hayatını kaybederken, bilhassa Pakistan’da halkın en az yüzde 70’i yağışlardan etkilendi. Yaklaşık 2 bin insanın hayatını kaybettiği, binlerce insanın kayıp olduğu ülkede 14 milyon kişi evsiz kalırken, 40 milyon Pakistanlı da felaketten etkilendi. 6 milyon insanın açlık ve susuzlukla karşı karşıya olduğu ülkeye Birleşmiş Milletler acil yardım çağrısında bulunurken, bölgeye yapılması gereken acil gıda ve su yardımının 460 milyon doların üzerinde olduğu açıklandı. Türkiye’nin Kızılay ve çeşitli yardım kuruluşlarıyla destek verdiği ülkenin yaralarının sarılabilmesi için daha fazla yardıma ihtiyaç duyduğu açık. Bunun yanı sıra dünya genelinde ekolojik sistemdeki durumun değişmesiyle birlikte tarım, balıkçılık, ormanlar ve sosyo-ekonomik düzende de birçok değişiklik gerçekleşti. Buna örnek olarak, bir tahıl deposu olan Rusya’da kuraklık ve yangınlar dolayısıyla tahıl üretiminde büyük düşüşün ekmek fiyatlarına da ciddi olarak yansıması bekleniyor. Ayrıca Dünya Sağlık Örgütü’nün raporuna göre, iklim kaymalarından dolayı 2000 yılında 5.5 milyon insan sağlık sorunları yaşadı ve geride bıraktığımız son on yılda bu rakam katlanarak arttı. Küresel ısınma nedeniyle yaşanan bu sağlık sorunları sebebiyle bulaşıcı ve alerjik hastalıkların daha faal hale gelebileceği ihtimali ise halen geçerliliğini koruyor. Türkiye’nin dikkatini yeni yeni çekmeye başlayan iklim meselesinde, özellikle komşu Rusya’nın yaşadığı problemler dikkate alınarak gereken önlemlerin bir an önce alınması şart.

SEMBOLİK TARİHTE ÖNEMLİ OYLAMA
Türkiye, 12 Eylül’de referanduma gidiyor


Türkiye gündemini uzun süredir meşgul eden “Anayasa değişliği paketi”, 12 Eylül’de yapılacak referandumla son buluyor. Değişiklik paketi geride bıraktığımız son birkaç ayda siyasi tansiyonu oldukça yükseltti. Ne var ki tartışmalar Anayasada değişikliğin öngörüldüğü maddeler yerine siyasi bir cepheleşme etrafında sürdü. Paket hatırlanacağı üzere kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve özürlüler ile şehit ve gazi ailelerine pozitif ayırımcılık, meslekten ihraca itiraz, memurlara toplu sözleşme hakkı, işçilere birden fazla sendikaya üyelik hakkı verilmesi ve grev hakkının genişletilmesi, yurtdışına çıkışın kolaylaştırılması, vatandaşların kamu denetçisi yoluyla devlet hizmetleri hakkında hakkını arayabilmesi, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı, kişisel bilgilerin korunması ve fişlenmenin tarihe karışması, sivillerin askerî mahkemelerde yargılanmasının kaldırılması, askerlere sivil yargı yolu açılması, darbecilerin yargılanmasının yolunu açması, Genelkurmay Başkanı ile Meclis Başkanı’nın Yüce Divan’da yargılanması başta olmak üzere birçok toplumsal, demokratik ve hukuki düzenlemeyi içeriyor. Paketin en önemli maddeleri ise Anayasa Mahkemesi ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısını yeniden düzenleyen maddeler. Türkiye’de son yıllarda yaşanan hukuk skandalları göz önüne alındığında, küçük bir azınlığın oyuncağı haline gelmiş hukukun ve hukuki kurumların yeniden itibar kazanması, ülkenin sivilleşmesi ve demokratikleşmesi açısından bu maddeler hayati öneme sahip. Bu haliyle paket, Türkiye’nin ihtiyaçlarını tam olarak karşılamasa da, ülkenin standartlarını yükseltecek, ihtiyaç duyulan yeni bir Anayasanın yapılmasının yolunu açıyor olması gibi önemli bir getiriye de sahip. Özellikle geçtiğimiz ay Yüksek Askeri Şura kararlarında gösterilen sivil irade, paketin onaylanmasıyla birleşirse Türkiye’nin tamamen sivil, modern bir hukuk devleti olması yönündeki engeller büyük ölçüde ortadan kalkacaktır, bunu öngörmek zor değil.

TEAMÜL MÜ, YASA MI?
YAŞ’ta sivil irade


Geçtiğimiz ay yapılan Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplantısı, önceki yıllara oranla oldukça tartışmalı geçti. Önceki aylarda medyada yer alan ve mahkemeye intikal eden “Balyoz Darbe Planı” ve “İnternet Andıcı” gibi belgelerin gölgesinde kalan toplantılar, bu belgelerde ismi geçen ve gerek tutuklu gerek savcı tarafından ifade vermeye çağrılan muvazzaf askerlerin terfilerinin gündeme gelmesiyle oldukça tartışmalı bir hâl aldı. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un terfisini teklif ettiği bazı isimlerin söz konusu plan ve andıçlarla gündeme gelmesiyle atamalarda sıkıntılar yaşandığına tanık olduk. Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, hakkında yakalama emri çıkarılan askerlerin terfilerine karşı çıkan sivil irade demokrasi adına önemli bir adım atılmasını sağlamış oldu. Süreç esnasında kimi çevrelerce “ordunun teamül sistemine karışmamak” gerektiği ifade edildi. Ülkemizde son 50 yıl içinde askerin demokrasiye müdahaleleri göz önüne alındığında, teamül olgusunun daha çok askerlerin sivillere müdahalesi şeklinde cereyan ettiği açık bir şekilde görülüyor. Ülkemizde demokrasiye müdahaleye meyilli olduğu bilinen askerlerin, eski hükümetler döneminde gerekli irade gösterilememesi dolayısıyla, YAŞ tarafından korunarak terfi ettirilmesi, ülkemizde yaşanan vahim darbe ve planlarının önünü açmış önemli bir unsurdu. Son gelişmelerle birlikte sivil iradenin yasalarca kendilerine tanınan hakları çekinmeden kullanarak atamalara itiraz edebilmesi, ülkemizde askeri vesayetin kırılması açısından son derece önemli. Süreçte yaşanmış olan tüm gelişmeler demokrasi ve yasalar çerçevesinde gerçekleşti. Tüm bunlara ilaveten, bu sürecin merkez medya tarafından “kriz” olarak nitelendirilmesi ise son derece düşündürücü.

BM’DEN MAVİ MARMARA SORUŞTURMASI
İsrail soruşturmayı kabul etti


İsrail’in 31 Mayıs’ta Gazze’ye giden Mavi Marmara gemisine Akdeniz’in uluslararası sularında barbarca saldırısının, dokuz Türkiye vatandaşının katledilmesinin ardından, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 1 Haziran’da yayımladığı başkanlık bildirisiyle acilen uluslararası standartlarda, tarafsız, şeffaf ve güvenilir bir soruşturma talep etmişti. Geçtiğimiz günlerde, BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun, İsrail'in söz konusu baskın ile ilgili Birleşmiş Milletler tarafından uluslararası bir soruşturma yürütülmesini kabul ettiğini açıkladı. İnceleme komisyonu, gemi baskınıyla ilgili hem Türkiye’nin hem de İsrail’in açtığı soruşturmaları inceleyecek. BM’den yapılan açıklamaya göre, kurulacak komisyona Yeni Zelanda eski Başbakanı ve deniz hukuku konusunda en saygın akademisyenlerden Geoffrey Palmer’ın başkanlık yapacağı açıklanırken, Kolombiya eski Devlet Başkanı Alvaro Uribe’nin ise başkan yardımcılığına atandığı duyuruldu. BM, ABD, İsrail ve Türkiye’nin de temsilci göndereceği komisyonun çalışmalarına Ağustos’un ortasında başlayacağı ve Eylül ayında çalışmalarını tamamlayacağı açıklandı. BM’den yapılan açıklamanın ardından, İsrail’in Haaretz gazetesi Benjamin Netanyahu’nun, İsrail ordusunun operasyonlarıyla ilgili BM soruşturmasını kabul eden ilk İsrail Başbakanı olacağını yazdı. Soruşturmanın Netanyahu tarafından kabul edilmesinin İsrail hükümetini birbirine düşürdüğü de gelen haberler arasında. Başbakan Netanyahu'nun Kanada'da olması nedeniyle Başbakan Vekili olarak görev yapan Moşe Ya'alon’un konuyla alakalı yaptığı açıklama ise oldukça çarpıcı. Ya’alon, Mavi Marmara baskını konusunda sorumluluğu herkesin üstüne attığı gerekçesiyle Savunma Bakanı Ehud Barak’a “yılan” benzetmesini yaparken, “Savunma Bakanı, hiç kimsenin karışmasını istemedi ve şimdi sorumluluğu herkesin üstüne atıyor” şeklinde konuştu.

ABD DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI’NDAN
110 sayfalık Türkiye Raporu


ABD’nin yurtdışındaki diplomatik faaliyetlerini denetleyen ve ABD Dışişleri Bakanlığı bünyesinde bulunan Genel Teftiş Bürosu, ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve ona bağlı bulunan İstanbul, Adana ve İzmir’deki misyon temsilcilikleriyle ilgili 110 sayfalık bir rapor yayımladı. ABD-Türkiye ilişkilerinin önümüzdeki yıllarda nasıl bir seyir izleyeceğine dair oldukça önemli ipuçları barındıran raporun en önemli ayrıntısı, Türkiye’nin hem bölgesel hem de yerel çapta yeni bir hareketlilik gösterdiğine yapılan vurgu. Raporda ayrıca, Türkiye’deki bu hareketliliğin sebep ve hedeflerini anlamanın kritik öneme sahip olduğundan bahsedilirken, eksen tartışmalarına da değiniliyor. Bu konuda Türkiye’nin Batı yöneliminden uzaklaşarak, bakışını daha kararlı biçimde Doğu’ya çevirip çevirmediği sorusunun altı önemle çiziliyor. Türkiye’nin hem İsrail hem de Ermenistan ile bağlarının, ABD açısından son derece önemli olduğunun hatırlatıldığı raporda, Batı Avrupa’nın enerji hatlarının çeşitlendirilmesi ve Rus tekelinden kurtarılması konusunda Türkiye’nin rolü de ela alınıyor. "Barack Obama ve Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen yılki karşılıklı ziyaretlerini takiben, iki ülke hükümetlerinin, aralarındaki ekonomik ve ticari ilişkileri yükseltmek için çalıştığına" da değinilen raporda, bu alandaki ilişkilerin geliştirilmesinin Amerikan firmalarının yararına olacağı, Türkiye’deki ekonomik büyümeyi artıracağı ve AB’ye katılım sürecine katkı sağlayacağı belirtiliyor. Son olarak ise Türkiye’nin dünyadaki 16’ıncı büyük ekonomi ve G-20’nin bir üyesi olduğu, ekonomisinin son 10 yıl içinde düzenli büyüme kat ettiği ve 2008-2009 küresel finansal krizini de nispeten iyi bir şekilde atlattığının altı da önemle çiziliyor. Türk halkı içinde ABD’ye olumsuz bakanların oranının yüksek olmasına da dikkat çekilen raporda, bu durumun tek bir etmene bağlanamayacağı ancak Irak savaşının Türk halkı içinde ABD’ye karşı güvensizliği artırdığı ve Türkiye’nin Batı ile ’belirsiz ilişkisinin’ de bu etmenlerden biri olduğuna yer veriliyor.

HANTEPE, HERON, İHMÂL
Şehit ailelerinden ihmallere tepki


20 Temmuz’da Hakkari’nin Çukurca ilçesi Hantepe mevkiinde meydana gelen terör saldırısında 7 asker haince şehit edilmişti. Geçtiğimiz ay medyada yer bulan iddialara göre, saldırı öncesinde hava aracı Heronlar bölgeye sızan teröristleri ve bir saat süren çatışma anını tespit etti. İddialara göre saldırı görüntüleri aynı anda Genelkurmay’la birlikte 30 farklı birime gönderildi, buna rağmen gerekli önlemleri alınmadı. İddialar karşısında Genelkurmay’ın uzun süre sessiz kalması ise kamuoyunda çeşitli tepkilere neden oldu. Başta Hantepe olmak üzere ihmallerle gündeme gelen çeşitli saldırılar sonucu evlatları şehit düşen aileler Genelkurmay Başkanlığı’nın önünde gösteri yaptılar. Ayrıca Hukukçular Derneği'nin girişimiyle Afyonkarahisar, Gaziantep, Hatay ve Antalya'dan İstanbul'a gelen şehit yakınları da, ilgililer hakkında suç duyurusunda bulundular. Heron görüntülerine rağmen Hantepe'de yaşanan baskına komutanların göz yumduğu iddialarına 17 gün cevapsız kalan Genelkurmay ise 21 Ağustos günü bir açıklama yaparak iddiaları reddetti. Yapılan açıklamada, Heronların yaptığı çekimlerin çatışmadan önce değil sonra başladığı ve bölgeye yardım için gönderilmesi gereken helikopterlerin yine hava şartlarından dolayı bölgeye intikal edemediği belirtildi. Fakat Genelkurmay’ın açıklaması tatminkâr bulunmadı. Silahlı kuvvetleri şaibe altında bırakan bu açıklamalar yerine, saldırıya uğrayan bu karakolların şartlarının acilen iyileştirilmesi, kurulması düşünülen profesyonel birlikler yoluyla terörle mücadele edilmesi ve silahlı kuvvetleri yıpratmaktan başka bir işe yaramayan bu ihmallerin son bulması tüm ülkenin temennisi.

ABD ASKERLERİNİ ÇEKİYOR
Irak işgali sona eriyor


ABD ve müttefiklerinin Nisan 2003’te Irak’ı işgal etmelerinden bu yana geçen zaman içerisinde ne Irak’ın altyapısında, ne de demokrasisinde kayda değer bir gelişme yaşanmadı. Üstelik bu işgalde yaklaşık 3 milyon Iraklı sivil hayatını kaybetti, bunun iki katı Iraklı yaralandı. Petrol üretimi beklenen seviyeye çıkmayan ve ekonomisinde ciddi bir düzelme görülmeyen ülkede, Ebu Garib Cezaevi başta olmak üzere işgal kuvvetlerinin işledikleri insanlık suçları da müttefik kuvvetlerin imajlarının dünya genelinde sarsılmasına sebep oldu. Tüm bunların yanı sıra işgal sebebiyle ABD ekonomisinin aldığı darbe, ABD’nin Irak’tan çekilmesini zorlu hale getirdi. Bush’un koltuğunu devralan Obama, içeride kötü giden ekonomi ve 5.000’i ölen, 30.000’i de yaralanan ABD askerlerinin ailelerinden ve kamuoyundan gelen tepkilere kulak vererek, seçim vaadinde “Ağustos ayının sonunda bütün muharip güçlerin çekileceği” vaadinde bulunmuştu. Sözünü tutan Obama’nın, muharip olan 40 bin askeri 19 Ağustos günü Irak topraklarından çektiği açıklandı. Geriye kalan 56 bin ABD askerinin ise düzenin bozulmaması ve lojistik faaliyetlere destek için 2011 Ekim’ine kadar bölgede kalacağı duyuruldu. Konu hakkında bir açıklama yapan Irak Genelkurmay Başkanı Babekir Zebari ise, Amerikan askerlerinin 2020’ye kadar bölgede kalması gerektiğini söyleyerek, çekilme için henüz çok erken olduğunu belirtti. Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari de bir İtalyan gazetesine verdiği demeçte, Amerika’nın çekilmesine sitem ederken, komşu ülkelerin Irak siyasetine müdahale edeceklerinden kaygı duyduğunu açıkladı. Özellikle Türkiye’nin son dönemde Ortadoğu’da aktif bir siyaset izleyerek etkisini arttırma arayışlarında olduğunu belirten Zebari, bu etkinin mutlaka dengelenmesi gerektiğini belirtti. Uzmanlar ise Irak’ın önümüzdeki yıllarda komşu devletleri de içine çekebilecek bir Şii-Sünni-Kürt çatışması için patlamaya hazır bir bomba gibi olduğunu belirtiyorlar.