- Gündem

Adsense kodları


Gündem

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Thu 28 June 2012, 03:42 pm GMT +0200
Gündem
Selçuk Uygur • 63. Sayı / GÜNDEMDEN


ANAYASA TARTIŞMALARI
Taslak Meclis’te


Hükümetin geçtiğimiz aylarda hazırladığı anayasa değişiklik taslağı Meclis Anayasa Komisyonu’ndan geçti ve parlamentoya geldi. AK Parti Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ, Anayasa değişikliği teklifini TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’e sundu. Teklif 26 maddeden oluşuyor ve maddelerden birisi geçici 3 maddeyi kapsıyor. Teklifte Anayasa’nın önemli bazı maddelerinin değiştirilmesiyle birlikte, geçici 15. madde yürürlükten kaldırılması da yer alıyor. Taslakta Genelkurmay Başkanı, Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri Komutanları, Jandarma Genel Komutanı ile Meclis Başkanı’nın Yüce Divan’da yargılanmasına ilişkin hüküm getiriliyor. Düzenleme yapılırken Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “Askere sivil yargı yolu açan düzenlemeyle Genelkurmay Başkanı’nın yargı önünde zırhı kalmıyor” şeklindeki değerlendirmesinin göz önünde bulundurulduğu ifade ediliyor. Paketin ilk halinde Anayasa Mahkemesi üç daire ve Genel Kurul’dan oluşuyordu. Son halinde bu fıkra değiştirilerek “Anayasa Mahkemesi, iki bölüm ve Genel Kurul’dan oluşur” ifadesi getirildi.
Mahkemenin üye sayısı da paketin ilk halindeki 19’dan 17’ye düşürüldü. Cumhurbaşkanı’nın yükseköğretim mezunu iki sade vatandaşı Anayasa Mahkemesi’ne atama yetkisi de çıkarıldı. Tartışmalar üzerine Anayasa Mahkemesi’nin Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu’na (HSYK) üye seçmesi ve Anayasa Mahkemesi raportörlerinin HSYK’ya seçilmesini öngören düzenlemelerden vazgeçildi. Adalet Akademisi Genel Kurulu’nun HSYK’ya üye seçmesine karar verildi. HSYK Başkanvekili de Adalet Bakanı’nca değil, HSYK tarafından seçilecek. Meclis görüşmeleri sırasında bazı muhalefet partisi milletvekilleri ile hükümet yetkilileri arasında sert tartışmalar yaşandı. Muhalefet partilerinin ret oyu vermelerine rağmen taslağın Meclis’ten geçeceği ifade ediliyor. Böylelikle 1982 Anayasası kısmen de olsa daha demokratik bir hüviyete kavuşacak. –Timur Karahan

DÜNYAYI SARSAN UÇAK KAZASI
Polonya Cumhurbaşkanı öldü


Dünya gündemi bu ay Polonya Cumhurbaşkanı Lech Kacizynski'nin uçağının Rusya'nın batısındaki Smolensk havaalanına inişi sırasında düşmesiyle sarsıldı. Kazada Kacizynski ve eşinin yanı sıra Polonya Genelkurmay Başkanı, Dışişleri Bakanı Yardımcısı, Meclis Başkan Yardımcısı ve bazı kuvvet komutanlarının da aralarında bulunduğu 97 kişi hayatını kaybetti. Polonya Devlet Başkanı ve beraberindeki üst düzey yetkililer, 1940 yılında SSCB tarafından 22 bin Polonyalının öldürülmesiyle sonuçlanan Katin katliamının 70. yıldönümü nedeniyle düzenlenecek anma törenine katılmak için Rusya'ya gitmişlerdi. Olayın haber alınması sonrası Rusya Başbakanı Vladimir Putin ve Polonya Başbakanı Donald Tusk kaza bölgesinde incelemelerde bulunarak, ölenlerin anısına saygı duruşunda bulundular. İki ülkenin oluşturduğu ortak heyet olay hakkında araştırmalarını sürdürürken, kazaya pilotun yoğun sis nedeniyle kuleden gelen “inmeyin” ihtarını dinlememesinin sebep olduğu belirtiliyor. Kaczynski’nin Rusya’ya yakın olmaması dolayısıyla uçağına sabotaj yapıldığı iddiası da kimi çevrelerce tartışılıyor. Hayatını komünizmle ve yolsuzlukla mücadeleye adayan 61 yaşındaki Kaczynski’nin ölümü ülkesinde derin bir üzüntüye neden olurken, bayraklar yarıya indirilerek ülke genelinde bir haftalık yas ilan edildi. Kaczynski’nin naaşı Polonya’daki ünlü Wawel Katedrali'nde yapılan cenaze merasimi sonrası, eski Polonya krallarının gömüldüğü mezarlığa defnedildi. Törene çok sayıda devlet başkanı katılırken, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül İzlanda’daki yanardağ patlaması yüzünden felç olan havayolu ulaşımının kullanılamaması sebebiyle merasime katılamazken, Türkiye ve KKTC’de ölenlerin anısına bayraklar gün boyunca yarıya indirildi.

START ve NÜKLEER GÜVENLİK ZİRVESİ
Dünya nükleer silahları konuştu


Nisan ayında ABD'nin başkenti Washington'da 47 ülkenin katılımıyla bir nükleer güvenlik zirvesi gerçekleşti. Bu zirvenin bir hafta öncesinde ise ABD Başkanı Barack Obama ve Rusya Devlet Başkanı Dimitriy Medvedev nükleer silahların azaltılmasını öngören START anlaşmasını Çek Cumhuriyeti'nin başkenti Prag'da imzalamıştı. Anlaşmayla iki ülke, stratejik nükleer silah başlıklarında üçte birlik, nükleer başlık taşıyan füze, denizaltı ve bombardıman uçaklarının sayısında ise yüzde elliden fazla azaltmaya gideceklerini kabul ettiler. Verilere göre şu an dünyada toplam 18 bin civarı nükleer silah olduğu ifade edilirken Rusya ve ABD bunların yüzde 90’ına sahip durumda. Washington’daki zirvenin sonuç bildirisinde ise nükleer terörizm tehdidinin dünya güvenliği açısında en zorlu tehditlerden biri olduğu vurgulanılırken, bu tehlike için önlemler alınmasının önemine işaret edildi. Obama İran’a karşı yeni yaptırımlar için destek isterken, Türkiye ve Brezilya bu konuda ciddi bir karşı duruş sergiledi. Bilhassa Erdoğan, Ankara’nın Ortadoğu’da nükleer silah görmek istemediğinin altını çizerken, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması'nı tanımayan ve 200 civarında nükleer silaha sahip olduğu ifade edilen İsrail’e karşı İran benzeri bir tutum sergilenmemesini eleştirdi. Buna karşılık ABD’nin, bir süre önce İran’a karşı bütün seçeneklerin hâlâ masada olduğunu söylemesi üzerine İran, ABD’yi BM’e tehdit edildiği gerekçesiyle şikayet etti. Şüphesiz nükleer silahların kaldırılması bütün insanlığın huzur ve bekâsı için bir zorunluluk, fakat dünyayı iki defa havaya uçurabilecek kadar nükleer silaha sahip olan bir ülkenin ötekilere bu konuda külhanbeylik taslamasının ne kadar kabul edilebilir bir durum olduğu yeterince açık.

SIRBİSTAN PARLAMENTOSU’NDAN BİR İLK
“Srebrenitsa katliamını kınıyoruz”


Geçtiğimiz Aralık ayında AB’ye üye olmak için başvuruda bulunan Sırbistan’ın üyelik sürecini ilerletebilmek için Miloşeviç rejiminin gerçekleriyle yüzleşmesi ve kabullenmesi gerektiği herkesçe kabul edilen bir konuydu. Bu sebepten dolayı, samimiyetsiz ve isteksiz de olsa Sırbistan, 1995 yılında Bosna Hersek'in Srebrenitsa kasabasında 8.000 Müslüman’ın Sırp güçler tarafından katledilmesini resmen kınadı. Srebrenitsa katliamı, Avrupa’da II. Dünya Savaşı’ndan bu yana gerçekleşmiş en büyük katliam ve Avrupa’da hukuksal açıdan ilk defa belgelenmiş bir soykırım olması açısından önem taşıyor. Sırp parlamentosu, kurbanların ailelerine başsağlığı ve onlardan özür dileyen karar tasarısını az bir oy farkıyla kabul etmesine rağmen katliamı soykırım olarak nitelendirmedi. Lahey kentindeki Birleşmiş Milletler Uluslararası Ceza Mahkemesi ise 2004 yılında olayı soykırım olarak tanımıştı. Şüphesiz bu önemli bir adım. Diğer yandan olaylar öncesinde BM tarafından “güvenli bölge” olarak ilan edilen Srebrenitsa’yı koruyan Hollanda birliklerinin çekilerek, şehri, katliamı yapan Mladiç ve birliklerine teslim etmesi hususunda Hollanda hükümeti hâlâ sorumluluktan kaçıyor. Buna ilaveten savaş suçlusu Mladiç’in hâlâ firari olması da, Srebrenitsa kurbanlarının mezarlarında tamamı ile rahat uyumaları için daha atılması gereken adımların başında olunduğunu gösteriyor.

RUSYA
Moskova Metrosu’na saldırı


Rusya’nın başkenti Moskova’da bulunan metroda 29 Mart pazartesi günü meydana gelen iki ayrı patlamada 39 kişi ölmüş onlarca kişide yaralanmıştı. Saldırıların sorumluluğunu ise Çeçen isyancıların liderlerinden Doku Umarov üstlendi. 11 Şubat'ta Rus kuvvetlerinin Arshty kenti yakınlarında Çeçen ve İnguş sivilleri öldürmesinin intikamını aldıklarını belirten Doku Umarov, Rusya'daki şehirlere yönelik yeni saldırılar düzenleneceği uyarısında da bulunarak, "Savaş sokaklarınıza gelecek." şeklinde konuştu. İncelemeler sonucu ise intihar eylemcilerinin “Kara Dullar” örgütüne mensup olduğu belirledi. Dağıstan, İnguş Cumhuriyeti ve Çeçenistan'da Rus askerlerince öldürülen Çeçen direnişçilerin eşleri “Kara Dullar” olarak adlandırılıyor. Kara Dullar, daha önce de Moskova ve Kuzey Kafkasya’da yaptıkları saldırılarla gündeme gelmişlerdi. Dünya devletlerince kınanan saldırılar kimi çevrelerce ise Rusya’nın Çeçenistan’da işlediği büyük insanlık suçlarının ve katlettiği insanların intikamı olarak yorumlanıyor. Saldırılar hakkında alternatif bir görüş ise Rus istihbarat birimlerinin bu kadar aciz olmadığı ve Putin’in Kuzey Kafkasya’yı yumruğunun altına alabilmesi için eylemlere bilerek göz yumduğu şeklinde. Rusya’nın Kuzey Kafkasya politikaları Şeyh Şamil’in çarpıştığı II. Aleksandr’dan Putin’e kadar bir değişiklik göstermiş değil. Lakin kesin olan bir gerçek varsa, o da mevcut politikaların tarafları herhangi bir çözüme yaklaştırmış olmadığı. Çeçenistan’ı elinden kaçırmamak konusunda kararlı olan Rusya’nın, süregelen çözümsüzlük statükosundan beslendiği ve fayda elde eden taraf olduğu ise aşikâr.

KIRGIZİSTAN VE DEVRİM
Bakiyev gitti, Otunbayeva geldi


1991 yılında dağılan Sovyetler Birliği’nden kopan ülkelerin en fakirlerinden biri şüphesiz Kırgızistan. Ülkede mart başından bu yana yoksulluk, enflasyon ve yolsuzluk iddiaları dolayısıyla başlayan kargaşa sonucu göstericiler ile güvenlik güçleri arasında çıkan olayların büyüyerek ülke çapındaki çatışmalara dönüşmesi sonucu Bakiyev hükümeti devrilerek yerine geçici bir hükümet kuruldu. Olayların öncesinde birçok muhalif politikacının tutuklanmasının oluşturduğu gerilimin olayları bu noktaya taşıdığı ise bir gerçek. Siyasi istikrarsızlığın durulmadığı ülkede, daha önce 2005 yılında da benzer olaylar yaşanmış ve renkli devrimlerin etkisinin Orta Asya’ya ulaşmasının da etkisiyle Başkan Aksar Akayev tutuklanmıştı. Şimdilik, devrik lider Bakiyev’in ülkesini terk ederek Kazakistan’a gitmesi ve istifa ettiğini bildirmesiyle olaylar durulmuş görünüyor. Şüphesiz ki Kırgızistan söz konusu olduğunda en temel başlıklardan biri her zaman askerî üslerdir. Bölgede gittikçe büyüyen bir güç oluşturan Şanghay İşbirliği Örgütü’nün Rusya ve Çin önderliğinde bölgede Amerika üslerinin kaldırılması için giriştiği mücadelenin ardından Özbekistan’daki K2 üssünü kaybeden Amerika’nın başlıca üssü Kırgızistan’daki Manas üssü olmuştu. Fakat Manas’taki üssün varlığından Rusya ve Çin son derece rahatsızlar. Haliyle ABD’ye sırtını dönmeyen Bakiyev’in düşmesi dolayısıyla Moskova’nın Kırgızistan’daki gelişmelerden memnun olduğu biliniyor. Medyedev’in tavrını Kırgız muhalif liderlerinden Otunbayeva’yı Manas’ın kapatılması hususunda netleştirmesi ve Bakiyev’in devrilmesine sebep olanın Manas olduğunu söylemesi ise Orta Asya’da görünenlerin ardında bir süper güç satrancı olduğunu görmeye yetiyor.

KANDAHAR OPERASYONU
Kabil - Washington hattında derinleşen çatlaklar


Bir süre önce ABD’li bir askerî yetkili, Taliban militanlarının kalesi durumunda olan Kandahar’a, Haziran ayında bir operasyon düzenleneceğini bildirmişti. Bundan kısa bir süre sonra ise Kandahar kenti yakınında NATO askerlerinin "terör unsurundan kuşkulanıldığı" gerekçesiyle bir otobüse ateş açması sonucu 4 masum sivil hayatını kaybederken, 12 yolcu da yaralandı. Kandahar Valiliği yetkilisi Zelmay Eyyubi, ölenlerin iki kadın, bir çocuk ve bir erkek yolcu olduğunu açıkladı. Daha önce de benzeri olaylar gerçeklemiş ve Devlet Başkanı Hamid Karzai de koalisyon güçleri tarafından sivillere yöneltilen saldırılar ve ölümler yüzünden sorumlulara ağır eleştirilerde bulunmuştu. Bu olaydan sonra zaten Karzai’nin tam olarak destek vermediği operasyonun tehlikeye girmiş olduğu belirtiliyor. Karzai özellikle operasyon başlatılmadan önce Kandahar’daki aşiret büyüklerine danışılacağını bildirmişti. Olaydan sonra konuşan aşiret büyüklerinden Hacı Veli Can ise NATO'ya zaten çok az olan inançlarının buharlaştığını ifade etti. "Operasyon daha başlamadı bile ama her gün sivilleri öldürüyorlar" diyen Veli Can, "Onların da artık bir otobüste sivillerin olduğunu bilmeleri gerek değil mi? Bir otobüs onları bu kadar korkutuyorsa, Kandahar'da dev bir operasyonu nasıl yürütecekler peki?" diyerek haklı bir soruyu dile getirdi. Times gazetesinin verdiği bilgilere göre ise Ocak ve Şubat aylarında Afganistan’da 163 sivil hayatını kaybetti. ABD Başkan yardımcısı Joe Biden ve bölge temsilcisi Richard Holbrook ile sert tartışmalara girmiş olan Karzai’nin, önümüzdeki günlerde nasıl bir tavır alacağını göreceğiz. Liderliğini korumak niyetinde olan Karzai, popülist yaklaşımlarla koalisyon güçlerinin mevcut hareketlerine göz yummak durumunda. Kendisinin koltuğuna ne denli tutkun olduğunu çeşitli vasıtalar dolayısıyla biliyoruz. Fakat sonuç olarak Kabil ile Washington arasındaki zoraki ittifak ciddi şekilde çatırdamakta.

"TÜRKİYE OKUYOR MERSİN OKUYOR"
Mersin’de Kitap Okuma Rekoru Kırıldı


Geçtiğimiz günlerde Mersin’de, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından başlatılan “Türkiye Okuyor” kampanyası çerçevesinde kitap okuma rekoru kırıldı. Mersin Valiliği, İl Milli Eğitim Müdürlüğü, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı ve NT Mağazaları tarafından düzenlenen "Türkiye Okuyor Mersin Okuyor" etkinliklerinde kitap okuma rekorunu kırmak için binlerce öğrenci velileriyle birlikte Tevfik Sırrı Gür stadına geldi. Öğrencilere ve velilere girişte noter görevlileri tarafından sayılarının belirlenmesi için fişler verildi. Rekor denemesinden önce konuşma yapan Vali Aksoy, ülkede okuma alışkanlığının çok düşük olduğunu ifade etti. Her 100 kişiden 4.5’inin kitap okuduğuna dikkat çeken Aksoy, Türkiye’nin gelişen uygar dünyanın içinde yer alması için bu sayının kesinlikle arttırılması gerektiğini ve bu çeşit aktivitelere destek verilmesi gerektiğinin altını çizdi. Noter tarafından, Guinness Rekorlar Kitabı’na alınması için başvurulan etkinliğe 15.000 kişinin katıldığı, fakat tam rakamın sayımdan sonra yapılacağı açıklandı. Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim Raporu’na göre ise Türkiye kitap okuma oranında 173 ülke arasında 86. sırada bulunuyor. Şüphesiz kitap okuma-yazma oranının arttırılması için bu tarz aktivitelerin devlet ve millet olarak desteklenmesi ve yaygınlaştırılması gelecek adına hayati önem taşıyor.