bengisu
Tue 11 December 2007, 02:40 pm GMT +0200
Saadet-i ebediyeyi istemenin şartı, Kur'an ve Sünnete tâbi olmak ve bu kitapta anlatılan programı bünyende tatbik etmekdir. Allah-u Zülcelal Kur'an-ı Kerim’inde, nefsini heva ve hevesinden uzaklaştıranlar için şöyle buyurmuştur: "Ama kim Rabb'inin azametinden korkup ta kendini kötülüklerden alıkoymuşsa, varacağı yer şüphesiz cennettir." (Naziat; 40-41)
Allah-u Zülcelal başka bir ayet-i celilede nefsinin heva ve hevesine uyanlar için şöyle buyurmuştur: "Söylesene bana! Bir kimse hevasını ilah edinmiş, Allah da bir bilgi üzerinde kendisini şaşırtmış kulağını ve kalbini mühürlemiş, gözüne de perde çekmiş ise, artık onu Allah' dan başka kim yola getirebilir? Hiç düşünmüyor musunuz siz?” (Casiye:23)
İşte bu ayetlerden anlaşıldığı üzere, kişi kendi nefsine uyar, arkasından gider, nefsini kendine ilah edinirse, nefsi onu helak olmaya götürür. Nefsine uymaz ve Allah' tan korkarsa, o kimseye bu ayet-i kerimede cennet vaad edilmektedir. Ne mutlu o kimselere ki, cennetle müjdelenmişlerdir ...
Ey nefsim!
Cenneti ve ebedi saadeti istersen; bunun şartı, Allah ve Resülü' ne tabi olmak ve bu kitapta anlatılan programı kendinde tatbik etmekdir. Bir kimse bir Mürşid-i Kamil' e teslim olduğunda, hem tevbe etmiş ve hem de ona biat etmiştir. Şeyhin elinden tutup tevbe eden kimse, Resulullah (S.A.V)' in elini tutmuş gibidir.
Çünkü, gerçek bir şeyhin eli, hakikatte Resulullah (S.A.V)' in eli gibidir. Zira o şeyh, Resulullah (S.A.V)' in vekilidir. Bazı alimler bu konuda şöyle buyurmuşlardır: "Şeyhin eli, Resulullah (S.A.V)' in eli, O' nun eli de Allah Azze ve Celle' nin kudreti mesabesindedir. Gerçek şeyh, Resulullah (S.A.V)’ in halifesidir. Resulullah (S.A.V)' de, Allah-u Teâlâ' nın halifesidir."
Allah-u Zülcelal şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz, (Hudeybiyede) sana biat edenler ancak Allah' a biat etmişlerdir. Allah' ın (kudret) eli, onların ellerinin üstündedir. Onun için kim ahdini bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah' a verdiği sözü yerine getirirse, Allah ona büyük ecir verecektir.” (Fetih; 10)
Bütün ibadet ve taatlerden önce tevbe etmek gereklidir. İnsanın işlemiş olduğu taat ve ibadet; hayır, hasenat ve mücahade, Allah-u Teâlâ' ya tevbeden sonra arz olunursa, geri döndürülmez. Eğer böyle yaparsan amelinden fayda görürsün. Hal böyle olunca, sana da ilk defa tevbe etmek, sonra da gerekli şartları yerine getirmek gerek. İlk önce, tevbe etmezsen ve tevbe üzere bulunmazsan, bu kitaptakilerden sana bir fayda gelmez. Okusan bile yararlanamazsın. Bir kulağından girer, diğerinden çıkar gider ...
Tevbe hususunda Allah-u Teâlâ kullarına şöyle buyurmuştur: "Bütün günahlarınızdan Hak Teâlâ' ya tevbe ediniz. Ey müminler umulur ki, Allah-u Teâlâ' nın felahına ve rahmetine nail olursunuz ..." (Nur:31) Hz. Peygamber (S.A.V) bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: “İmanı kuvvetli bir mü’min, en küçük bir günahını başının üstünde tutulan kocaman bir kaya azametinde hisseder, imanı zayıf olan bir fasık ise, en büyük günahını burnuna konan bir sinek gibi hafif görür.” (İbn-i Mace, İbn-i Hıbban, Hakim)
İnsan zahiri âzâlarını pisliklerden nasıl temizliyor ise, batini hallerini de manevi pisliklerden temizlemesi vacib olur. Çünkü insanoğlu ahirette Allah' ın huzurunda kalbiyle hesaba çekilir.
Dışını temiz tutmak için itina gösterip pis olan şeylerden uzaklaşıyor ve üzerine bir pislik bulaştığı zaman temizleme usullerine başvuruyor ise manevi âzâlarını (kalbini, ruhunu, aklını, fikrini) de öylece temiz tutmaya itina gösterecek, kirlenme olduğu anda Allah' a yönelip tevbe edecektir.
Kainatın Efendisi Peygamber Efendimiz (S.A.V) her gün yüz kere tevbe, istiğfar ederdi. O Kainatın Efendisi böyle yaptığına göre, bizlerin günde bin kere tevbe, istiğfar etmemiz gerekmez mi?
Tevbenin asıl manası, insanı şeytana yaklaştrıp Allah' tan uzaklaştıran yoldan dönmektir. Peygamber Efendimiz (S.A.V) şöyle buyurmuştur: "Günahtan tevbe eden, sanki hiç günah işlememiş gibidir." (İbn-i Ebi’d-Dünya)
Allah-u Zülcelal başka bir ayet-i celilede nefsinin heva ve hevesine uyanlar için şöyle buyurmuştur: "Söylesene bana! Bir kimse hevasını ilah edinmiş, Allah da bir bilgi üzerinde kendisini şaşırtmış kulağını ve kalbini mühürlemiş, gözüne de perde çekmiş ise, artık onu Allah' dan başka kim yola getirebilir? Hiç düşünmüyor musunuz siz?” (Casiye:23)
İşte bu ayetlerden anlaşıldığı üzere, kişi kendi nefsine uyar, arkasından gider, nefsini kendine ilah edinirse, nefsi onu helak olmaya götürür. Nefsine uymaz ve Allah' tan korkarsa, o kimseye bu ayet-i kerimede cennet vaad edilmektedir. Ne mutlu o kimselere ki, cennetle müjdelenmişlerdir ...
Ey nefsim!
Cenneti ve ebedi saadeti istersen; bunun şartı, Allah ve Resülü' ne tabi olmak ve bu kitapta anlatılan programı kendinde tatbik etmekdir. Bir kimse bir Mürşid-i Kamil' e teslim olduğunda, hem tevbe etmiş ve hem de ona biat etmiştir. Şeyhin elinden tutup tevbe eden kimse, Resulullah (S.A.V)' in elini tutmuş gibidir.
Çünkü, gerçek bir şeyhin eli, hakikatte Resulullah (S.A.V)' in eli gibidir. Zira o şeyh, Resulullah (S.A.V)' in vekilidir. Bazı alimler bu konuda şöyle buyurmuşlardır: "Şeyhin eli, Resulullah (S.A.V)' in eli, O' nun eli de Allah Azze ve Celle' nin kudreti mesabesindedir. Gerçek şeyh, Resulullah (S.A.V)’ in halifesidir. Resulullah (S.A.V)' de, Allah-u Teâlâ' nın halifesidir."
Allah-u Zülcelal şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz, (Hudeybiyede) sana biat edenler ancak Allah' a biat etmişlerdir. Allah' ın (kudret) eli, onların ellerinin üstündedir. Onun için kim ahdini bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah' a verdiği sözü yerine getirirse, Allah ona büyük ecir verecektir.” (Fetih; 10)
Bütün ibadet ve taatlerden önce tevbe etmek gereklidir. İnsanın işlemiş olduğu taat ve ibadet; hayır, hasenat ve mücahade, Allah-u Teâlâ' ya tevbeden sonra arz olunursa, geri döndürülmez. Eğer böyle yaparsan amelinden fayda görürsün. Hal böyle olunca, sana da ilk defa tevbe etmek, sonra da gerekli şartları yerine getirmek gerek. İlk önce, tevbe etmezsen ve tevbe üzere bulunmazsan, bu kitaptakilerden sana bir fayda gelmez. Okusan bile yararlanamazsın. Bir kulağından girer, diğerinden çıkar gider ...
Tevbe hususunda Allah-u Teâlâ kullarına şöyle buyurmuştur: "Bütün günahlarınızdan Hak Teâlâ' ya tevbe ediniz. Ey müminler umulur ki, Allah-u Teâlâ' nın felahına ve rahmetine nail olursunuz ..." (Nur:31) Hz. Peygamber (S.A.V) bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: “İmanı kuvvetli bir mü’min, en küçük bir günahını başının üstünde tutulan kocaman bir kaya azametinde hisseder, imanı zayıf olan bir fasık ise, en büyük günahını burnuna konan bir sinek gibi hafif görür.” (İbn-i Mace, İbn-i Hıbban, Hakim)
İnsan zahiri âzâlarını pisliklerden nasıl temizliyor ise, batini hallerini de manevi pisliklerden temizlemesi vacib olur. Çünkü insanoğlu ahirette Allah' ın huzurunda kalbiyle hesaba çekilir.
Dışını temiz tutmak için itina gösterip pis olan şeylerden uzaklaşıyor ve üzerine bir pislik bulaştığı zaman temizleme usullerine başvuruyor ise manevi âzâlarını (kalbini, ruhunu, aklını, fikrini) de öylece temiz tutmaya itina gösterecek, kirlenme olduğu anda Allah' a yönelip tevbe edecektir.
Kainatın Efendisi Peygamber Efendimiz (S.A.V) her gün yüz kere tevbe, istiğfar ederdi. O Kainatın Efendisi böyle yaptığına göre, bizlerin günde bin kere tevbe, istiğfar etmemiz gerekmez mi?
Tevbenin asıl manası, insanı şeytana yaklaştrıp Allah' tan uzaklaştıran yoldan dönmektir. Peygamber Efendimiz (S.A.V) şöyle buyurmuştur: "Günahtan tevbe eden, sanki hiç günah işlememiş gibidir." (İbn-i Ebi’d-Dünya)