- Günah İşleyenler İmandan Çıkar Mı

Adsense kodları


Günah İşleyenler İmandan Çıkar Mı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
saniyenur
Thu 7 July 2011, 08:46 am GMT +0200
Mes'ele (Günah İşleyenler, Günahları Sebebiyle İmandan Çıkarlar Mı?)


Ebu Mansur (r.h.) diyor ki : İnsanlar günahların yeri ve günah iş­leyenlere verilecek isim hakkında ihtilâf ettiler. Bunları bir grup şu âyeta ceîîleler ile delil getirerek imandan çıkarmak ile bir araya topladı. Ayet-i celîleler : «KimJ de Allah'a ve Peygamberine isyan eder, şeriat ve hükümlerini çiğneyip geçerse onu da içinde ebedi olarak kalmak üze­re ateşe koyar.»,[151] «AİJah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, mü­min bir erkekle mümin bir kadın için, kendi işlerinden dolayı Allah'ın ve Peygamberin hükmüne aykırı olanı seçmek hakkı yoktur.»[152] İsyan ismini gerçekleştirmek için günahların hepsi birdir.

Sapıklık isminin tahkiki ve Cehennem'de ebedi kalmasının gerek­tirmesi de buna göredir. Cenab-ı Hakk'm, «Eğer siz yasak edildiğiniz günahların büyüklerinden sakınırsanız, sizden diğer kabahatlerinizi ör­teriz...»,[153]  kavl-i celîli iki vecih üzere ifade edilir.

Birincisi: Onların günahlarının tövbe ile Örtülüp[154] bağışlanması. Zira bu hususta Cenab-ı Allah, kıyamet günü de azabı katmerleşir ve bu azap içerisinde hakir olarak ebedi kalır. Ancak tövbe eden ve iman edip te salih amel işliyen kimse müstesnadır...»,[155] «Ey iman edenler, Al­lah'a öyle tövbe edin ki, tam bir pişmanlıkla hâlis bir tövbe olsun. Olur ki, Rabb'iniz, kötülüklerinizi örter...»[156] buyurmaktadır. Bu hususta bu âyetlerden başka âyetler de varid ohnugtur.

İkincisi : örtülüp bağışlanan günahlar, sehven ve gaflet içinde vaki olan küçük günahlardır. Zira Cenab~ı Hak, «Allah sizi, yeminlerinizde-ki yanılmadan dolayı sorumlu tutmaz.»,[157] «...Bununla beraber (daha önce cehalet yüzünden) hata eliklerinizden size bir günah yoktur; fakat, kalp­lerinizin kasdı olandan günah vardır...»[158] buyurmuştur. Küçük günah­ların bağışlanacağı hakkında Hadis-i Şerif de varid olmuştur.

Sonra insanlardan bir zümre o kimse için iki yönden küfür ismini gerçekleştirmiştir. Birincisi; Cenab-ı Hakk'm beyan buyurduğu şu âyetleri ile : «İşte sizi, alevlendikçe alevlenen bir ateşle korkuttum. Girer oraya an­cak kâfir olan.»[159] «Bunu, onlara nankörlüklerinin cezası yaptık. Biz, nan­körlük edenleri ancak böyle cezalandırırız.»[160], «... Kim bir kötü iş yaparsa onunla cezalanır...»[161], «... Kim de bir günah ile gelirse, ona ancak misli ile ceza edilir. Onlar haksızlığa uğratılmaz.»[162], «Kim de zerre miktarı bir kö­tülük işlerse onun cezasını görecektir.»1[163] Bu âyetlerde Cenab-ı Hak küçük günâhlara ceza vermiyeceğini beyan buyurmuştur. Alîah-u Teâlâ, nankör­lük edenleri cezalandıracağını ve Cehennemce ancak adı geçen kâfir olan­ların gireceğini haber veriyor. Bununla beraber Cenab-ı Allah, «Şüphe yok ki, Allah'a ve Rasulü'ne eziyet verenlere Allah, dünyada ve Ahıret'te lanet etmiştir...»"[164] buyurmaktadır. Her asi olan, Allah'ın Resûlü'ne eziyet etmiştir. Kuvvet ancak Allah'tandır.

İkinci olarak denir ki, gerçekten her mümin olanın imanı ile Allah'a verdiği söz, emrettiği ve nehyettiği hususta isyan etmemesi ile yerine ge­tirilmiş olur. Kim ki Allah'a isyan ederse, o kimse imam ile verdiği sözü yerine getirmemiştir. Bununla beraber Allah-u Teâlâ'nın şu âyet-i celîle-leri ile imtihan olunmaları ile zahir olan şeye binaen onun iman ve itikatı mevkuf olur : «(Müşrikler tarafından eziyet edilen) o insanlar sandılar mı ki, 'iman ettik' demeleri ile bırakılacaklar da imtihana çekilmiyecek-ler?»[165]. Cenab-ı Hak, başka bir yerde de «Allah, iman edenleri elbette bilir ve münafıkları da elbette bilir.»[166] buyurmaktadır. Binâenaleyh, inanç ve itikadından açığa vurduğu şeyde yalanı meydana çıkması ile küfür ismine bununla müstahik olduğu sabit olur. Bakılıp düşünüldüğünde de, Allah'ın emirlerine muhalefet etmesi v eşeytanın davetine icabet[167] ve onun emret­tiğini yerine getirmek suretiyle ona itaat etmesi bunu icabettirdiğini be­yan eder. Kim ki vasfı budur, o kimse Şeytan'a kulluk etmiştir. Şeytan'a kulluk eden kimse de kâfirin ta kendisidir. Kuvvet ancak Allah'tandır.

İnsanlardan bazıları ise, günah işleyenlere kâfir değil, müşriktir di­yorlar, îş bu olana kuvvetle değil, ftUle varılmış olur. Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır. «... Onun için her kim Rabb'ine kavuşmayı arzu ederse salih bir amel işlesin ve Rabb'ine yaptığı ibadette hiç kimseyi ortak etme-sin»![168]. Allah-u Teâlâ, Şirki, amelde kılmıştır. Müşriklere de müşrik den­mesinin sebebi ibadetlerinde Allah'ın gayrını, Allah'a ortak etmeleridir. Allah-u Teâlâ'nın «Onların çoğu, ancak Allah'a ortak koştukları halde, Allah'a iman etmezler.»[169] kavl~i celîlinin manâsı da budur. Yine Cenab-ı Hak, «Doğrusu Allah, kendisine eş koşulmasını (eş koşanın günahını) ba­ğışlamaz»[170]buyurmaktadır. Biz, günahlardan bağışlananların hata ve mecburi olarak işlenen günahlar olduğunu Kur'ân-ı Kerîm'de varid olduğu gibi beyan ettik. Kuvvet ancak Allah'tandır.

İnsanlardan bazıları günahları iki kısma ayırdılar : Onlardan bazıla­rını küçük günahlar olarak isimlendirdiler ki, büyük günahlardan kaçın­mak suretiyle af, mükâfat ve benzerleri hususlarla bağışlanır. Bu hu­sustaki ifadeleri ve sözleri birbirine uymamaktadır. Bu ise, bizim küçük günahları irtikâb edenin imandan çıkarılmasının caiz olmadığını ve imanlı olanın Cehennem'de ebedi olarak kalmasının fasid ve batıl olduğunu ifade etmemizin ta kendisidir. Çünkü bu husus vaadi yerine getirmemeyi icap ettirir. Çünkü, Cenab-ı Hak, «Zira, kim, zerre miktarı bir hayır islerse onun mükâfaatım görecektir» buyurmaktadır[171]. Bu hususta daha bir çok âyetler varid olmuştur. Kim ki iyi ve güzel ameller işlerse o kimse mü­mindir. Allah'ın vadi de bu hususda varid olmuştur. Sonra hakikatte küfür ve şirk ismini men' ve reddeden bir kaç yön vardır.

Birincisi : Allah-u Teâlâ, Peygamberine, kendisi için ve mümin er-kokler ve kadınlar için istiğfar etmesini emretmiştir. Sonra küfür ve ya­hut şirkin ispat edilmesi ile birlikte istiğfar etmeyi emretmek imkân ve ihtimal dahilinde olmaz. Çünkü Cenab-ı Allah, «Müşriklerin Cehennem'-lik oldukları, müminlere belli olduktan sonra, bunlar akraba bile olsalar, artık onlar için, ne peygamberin, ne de mümin olanların mağfiret dileme­leri yoktur.[172] buyuruyor. Allah-u Teâlâ, Peygamberine, müminler için bağış talebinde bulunmasını emretmiştir. Kendilerinden iman zail olduğu halde iman ismi ile bağışlanmanın talep edilmesi için emir verilmesi müm­kün değildir. Çünkü o, yalanı icabettirir. Sonra, Allah-u Teâlâ, adı geçen âyeti kerîme ile müşrikler için istiğfar edilmesini Peygamberine yasak etmiştir. Münafıklar için istiğfar edilmesini de şu âyet-i celîlelerle yasak­lamıştır : «Henüz iman kalplerinde yerleşmemiş olduğundan Hudyebiye seferinden» geri kalan bazı bedeviler, sana şöyle diyecekler : Mallarımız ve ailelerimiz bizi (seninle Hudeybiye seferine çıkmaktan) alıkoydu. Onun için bize mağfiret dile...»[173], «Onlar için mağfiret dilesen de, Mağfiret di-lemesen de haklarında müsavidir; Allah, o münafıkları asla bağışlamaz ve Allah (böyle) fasıkîar topluluğunu hidayete erdirmez[174]. Alîah-u Teâlâ, Peygamberini o mümin olmayanın cenaze namazını kılmasını menetti. Binâenaleyh kendilerinin bağışlanmasını dilemesini emretmiş olduğu kim-soîer, hakikatte iman ehli olanların ta kendileridir.

Sonra kendilerinin günahları yok iken veyahut günahları bağışlan­mışken, istiğfar etmeleri için emrolunanaları muhtemel değildir. Çünkü istiğfar, mağfiret istemek demektir. Günahı bağışlanmış olan kimse için mağfiret talebinde bulunmak, mağfiret nimetini gizlemektir ki, o da ni­mete karşı nankörlük olur. Bilakis onun hakkı hamd ve şükretmektir. Gü­nahı olmayan kimse için mağfiret talep etmek, İsmet nimetine karsı nankörlüktür. Sual etmek te caiz olmaz. Zira onun gibisini cezalandırıp azap çektirmek onun hükmünde cömertliktir.

Sonra Allah'ın Resûlü'nün ve meleklerinin istiğfar etmeleri emrolu-nan kimse için istiğfar edip, sonra dileklerinin kabul olunmasının ihtimali yoktur. Binaenaleyh bununla her günahla imanın gitmemesi ve günahlar­dan bağışlanmayan bazı günahın bulunduğu ve onun da tevbe ile bağış­lanacağı sabit olur. Zira günahkâr olmayanın istiğfar etmesinde tevbe yoktur. Bu husus mu'tezile'nin, sahibinin bağışlanmadığı her günahla, bağışlanmcaya kadar imanı gidermelerini nakzeder. Ve yine zikrettiğimiz hususlarla haricilerin öne sürdükleri şeyler nakzolur. Allah-u a'lem.

Yine Cenab-ı Allah, bağışlamadığı günahlar hakkında şöyle buyuru­yor : «Onlar için mağfiret dilesen de mağfiret dilemesen de haklarında müsavidir; Allah, o münafıkları asla bağışlamaz. Ve Allah fasıklar top­luluğunu hidayete erdirmez.»[175], «... Ey müminler, hepiniz Allah'a tevbe ediniz ki; dünya ve Ahıret saadetine kavuşasınız.»[176], «Ey iman edenler, Allah'a öyle bir tevbe edin ki, tam bir pişmanlıkla halis bir tevbe olsun...»[177] Cenab-ı Hak bu âyet-i celîlelerle kendilerinde, imanı ispat etmekle bera­ber tevbe etmelerinin gerektiğini beyan buyurup onları tevbe ile bağışla­yacağını haber veriyor. Bu hususta iki vecih vardır : Birincisi, Mu'tezile'-nin, kendüeri nezdinde ancak tevbe ile bağışlanan her günahta imanı gi­dermelerinde aleyhlerine olan bir delil oluyor. İkinci vecih ise, haricilerin günah işleyenlere kâfir ve müşrik demeleri ve bu hususların kendilerinde bulunması ile birlikte onlara mümin denmesinin ve imanın gayri ile de emretmenin mümkün olmadığı hakkındaki sözlerinin reddedilmesi beyan edilmektedir. Tevfik Allah'tandır.

Eğer herhangi bir şeye küfür ismi verilir ise, o, onların yaptıkları ve benzeri hususlar olması bakımından mecaz olarak bu isim verilir. Buna göredir ki kendisinin, hakikatinin anlaşılması mümkün olan şeyin, haki­katine vakıf olamayan kimseye sağır ve kör diye hitap edilir. Allah-u Te-âlâ'nın ... «Kalbi iman ile kararlaşmış olduğu halde (küfür kelimesini söylemeye) cebredilenler müstesna. Kim, Allah'a küfrederse onlara şid­detli bir azap var...»[178] âyet-i celîlesd gibi. Bununla Cenab-ı Hak, küfür kelimesini söylemeye mecbur kalan kimsede küfür   kelimesini hakikati ile değil de lafzan onda ispat etmiştir.

Çünkü onun kalbi iman ile kararlaşmıştır. Binaenaleyh karşılaşılan tehlikelerden kurtulmak için konuşulan küfür kelimesi ile mecazi olarak isim verilmesinin caiz olduğu sabit olur. Öyle ise ameller de bunun gibi­dir. Kuvvet ancak Allah'tandır.

Yine hakikaten Cenab-ı Allah «Zira kim zerre miktarı bir hayır iş­lerse onun mükâfatını görecektir.»[179] buyurmuştur. Sonra bilinir ki, o ha­yır ve şirkle beraber hayrın raükâfaatım görmez. Küfür halindeki genin cezasını da, iman ettikten sonra görmez. Çünkü Alîah~u Teâlâ, «Kim, bir fenalık yapar, yahut nefsine zulmeder de Allah'tan mağfiret dilerse Allah'ı çok bağışlayıcı, çok merhametli bulur»[180], «(Ey Resulüm), küfre­denlere de ki; eğer peygambere düşmanlıktan vazgeçerlerse, geçmişteki günahları bağışlanır.»[181], «Ancak tevbe eden ve iman edip de salih amel işleyen kimse müsnesna; çünkü bunların kötülüklerini Allah, iyiliğe çe­virir.». Hal ve durumun tahkik edilmesinden zikrettiğim hususlar, onda iki işin, ceza ve mükâfatı bulunduğuna delâlet eder. Bu hususta Mu'tezi-lenin sözüne göre, ne büyük günahlar işlendiği vakit ve ne de küçük gü­nahlar işlendiği zaman olur. Haricilerin sözleri hakkında da durum böy­ledir. Kuvvet ancak Allah'tandır.

Sonra Allah-u Teâlâ : «Doğrusu Allah, kendine eş koşulmasını (eş koşanın günahını) bağışlamaz. Ondan başkasını, dilediği kimse için ba­ğışlar...»[182] buyuruyor. Gerçekten sirkin tevbe ile bağışlanması bilinmek­tedir. Böylece Kur'ân-ı Kerîm'in taksim ettiği şey için kelâm eden kimse­nin sözü batıl olur. Tevbesiz büyük günahların bağışlanmasını iptal eden kimsenin sözü yersiz ve batıl olur. Zira Cenab-ı Zülcelâl hazretleri, mağfiretin dilenmesini kendi satı için kılmıştır. Bu da hikmette olan şey hakkındadır. Fakat[183], onun reddedilmesi aptallıktır. Cenab-ı Allah, bu gibi sıfatlardan yücedir; berî ve münezzehtir. Binâenaleyh, zikrettiğim her iki sözün hepsi de lâsam gelir.

Sonra haricilerin küçük günah işleyenlerin kâfir olduklarım ifade eden sözleri Peygamberler ve velilerin imtihan olarak müptelâ oldukları husus nakzediyor. Küfür icabettiren şey, nübüvveti ve veliliği iskat eder. Bu husustandır ki, onun imanının vasfolunnıası peygamberler iledir. O ise peygamberleri inkâr edip kâfir olmuştur. Onlar günahları büyütüp tazim etmekte peygamberleri tekfir etme haddine ulaştılar. Bu hal ise günah­ların en büyüğüdür. Bu da, hükümde Allah'ın kanunlarının sınırını teca­vüz eden, Allah'ın dini hakkında azgınlık gösteren o kimsenin hakkı, kendi katında kurtulma sebeblerinden olandan helak olmasının daha faz­la beklenmesini gerektirir[184]. Kuvvet ancak Allah'tandır.

Bu husustaki Mu'tezile'nin sözüne göre : Allah-u Teâlâ, Peygamber­lerini kendisine içtenlikle, gizli, nıükâfaatmı tamah edip azabından kor­karak dua etmeleriyle ve kendilerinden sadır olan ayak kayma tabiri ile ifade edilen hatalardan dolayı ağlamaları, sızlanmaları ve kendisine dua­ları kabul olunup istedikleri verilinceye kadar niyazda bulunmaları ile vasfetnıiştir. Eğer onarın hataları Allah'ın ilminde onların azaplanma-larına sebeb olmamış olsaydı veyahut peygamberlerde bu hatalardan do­layı azap görme korkusu bulunmamış olsaydı, bu hususta haddi tecavüz etme, cömertlikle vasfetme ve ondan da tecavüz etme hususu bulunurdu ki, bu ise hataların en büyüğüdür. Binâenaleyh, bu husus, mağfiretin kü­çük günahlarda bulunmasını ve cezalandırma fiilinin hikmetten çıkarıl­masındaki Mu'tezile'nin sözünü ve haricilerin iman isminin ondan çıka­rılmasını nefyeder. Kuvvet ancak Allah'tandır.

Sonra küçük günahları küfre, şirke veyahut onun cezası olarak Ce~ hennem'de baki kılınmaya sebeb kılınması hakkındaki söz terkedilmiş, kenara itilmiş bir sözdür. Çünkü bu gibi ifade Allah-u Teâlâ'ya affedici, acıyıcı ve bağışlayıcı, isimlerinin verilmesinin manâsını yok eder. Çünkü tevbesiz bir hatânın ve bir günâhın, affetmesi için Allah'ın gücü yetmez. Bu Allah'ı affedici, bağışlayıcı ve kerem sahibi olduğunu bilmesinden sonra onun hüküm ve hikmetlerine tecavüzü icabettirir. Bunun içindir ki, kendisinden bu isimi izale edip, her leîm olan ve katı kalbli olmakla vasfo lunan kimse gerçekten Allah'ın hükümlerine tecavüz etmiştir. Bununla «Zira bu günahların en büyüğüdür. Çünkü onlar, Allah'ın sıfatıdır.» di­yenin sözüne müstahik olur. Sonra peygamberlerin müptela oldukları hu-«uslarla peygamberleri, o hallerde tekfir ediyor. Bir vakitte   peygamberi

tekfir eden kimse, hiç şüphe yoktur ki, kendisi kâfir olur. Sonra bu, Al­lah'ın cömertlik vasfıdır. Çünkü kendisinde hata işlemekle sevap­ların iptali vardır. Adalet, Cenab-ı Hakk'ın kereminden izhar ettiği şeyle iyi amele karşı mükâfat, kötü amele karşı da ceza vermesidir. Sonra peygamberlikle vazifelerine salür olan ve emaneti yerine getiren kimseyi, sonra ondan başka bir kimsenin bulunmadığını bilmemekle techil edilir. Bu zikrolunanlarda güç ve takatin yetmiyeceği şeyle teklif vukubulınus. olur. Sonra, ondan korku ve ümitli olma hali kesilir. Emin olma ve ye's üzere bulunmuş olur. Bunlann üzerine sapıklık ve küfürle şahadet edilir. Kuvvet ancak Allah'tandır.

Sonra, biz büyük günahlar hakkında edilen kelâmları beyan ederiz. Çünkü büyük günahlar, bağışlanma ihtimalinde bulunduğuna göre onla­rın küçüğü olan günahların bağışlanması daha evlâdır. Büyük günahlar hakkındaki sözlerle vukubulan ihtilâfın islâm ümmetinin üzerinde açik olarak görülen eseri vardır, sözünü oraya sarfetmek daha doğru ve ger­çek olur. Tevfik ancak Allah'tandır. [185]



[151] En-Nisâ, âyet 14.

[152] EI-Ahzab, âyet 36.

[153] En-Nisâ, âyet 31.

[154] Kitabın aslında «yükefferu» kelimesi şekilsizdir.

[155] El-Furkân, âyet 70.

[156] Et-Tahrîm, âyet 8

[157] El-Bakara, âyet 225 ve El-Mâide, âyet

[158] El-Ahzab, âyet 5.

[159] El-Leyl, âyet 15, 16.

[160] Es-Sebe', âyet 17.

[161] En-Nisâ, âyet 123

[162] El-En'âm, âyet 160.

[163] Ez-Zelzele, âyet 8.

[164] El-Ahzab, âyet 57.

[165] El-Ankebût, âyet 2.                           

[166] El-Ankebût, âyet 11.

[167] Kitabın aslında «mucîbu» kelimesi noktasızdır.

[168] El-Kehf, âyet 110.

[169] Yusuf, âyet 106

[170] En-Nisâ, âyet 48, 116.

[171] Ez-Zelzeîe, âyet 7.

[172] Et-Tevbe, âyet 113.

[173] El-Feth, âyet 11.

[174] El-Münâfikûn, âyet 6.

[175] EI-Mü^âfikûn, âyet 6.

[176] En-Nûr, âyet 31.

[177] Et-Tahrîm, âyet 8.

[178] En-Nahl, âyet 106,

[179] Ez- Zelzele ayet 7.

[180] En- Nisa ayet 110.

[181] El- Enfal ayet 38.

[182] En-Nisa ayet 48.

[183] Kitabın aslında lakin kelimesi dip not olarak varid olmuştur.

[184] Kitabın aslında <ercâ» kelimesi noktasız 'ha' harfi ile yazılmıştır.

[185] İmam Matüridi, Tevhid, Hicret Yayınları: 492-499.

Bilal2009
Tue 1 January 2019, 07:59 pm GMT +0200
Esselamu aleyküm Rabbim bizleri doğru işler yapanlardan eylesin Rabbim paylaşım için razı olsun

Sevgi.
Wed 2 January 2019, 01:07 am GMT +0200
Aleyküm selam insanlar bu dünyada günah işlerler yaratılışları bu şekildedir hata yaparlar burası imtihan yeridir ancak bu günahlara tövbe ederlerse affedilirler inşaAllah