- Gözden Irak Gönüle Yakın

Adsense kodları


Gözden Irak Gönüle Yakın

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
rabia
Thu 22 April 2010, 04:55 pm GMT +0200
Gözden Irak Gönüle Yakın

Yal­nız Al­lah için yap­mak ve ya­pı­la­nı müm­kün mer­te­be giz­le­mek ne ka­dar övül­müş­se, gös­te­riş için yap­mak ve ri­ya­kâr­lık da o den­li ke­rih gö­rül­müş­tür. Sa­ha­bi­ler­den bi­ri Efen­di­miz s.a.v.’e sor­du: “Kur­tu­luş ne­re­de­dir, ne­de­dir?” Efen­di­miz s.a.v. ce­vap ver­di: “Yap­tı­ğı amel ile in­san­la­ra gös­te­riş et­me­mek­te­dir.”

Yal­nız O bil­se, gön­lüm­den ge­çen­ler gi­bi. Unut­tu­rul­sa, unut­sam, yal­nız O duy­sa. Ci­han kör ol­sa da yal­nız O gör­se… Ara va­kit­ler­de, bel­ki dar bir za­man­da yal­nız O’nun­la ge­çen bir da­ki­kam ol­sa. O’nu dü­şün­dü­ğüm, O’nu an­dı­ğım… Haş­ye­tin­den göz­le­rim ya­şar­sa. Yal­nız­lı­ğı­mı o den­li duy­sam da yal­nız O’na da­yan­sam. O’ndan is­te­sem, O’ndan bek­le­sem. Kı­yı­lar­da kö­şe­ler­de ver­di­ğim ama unut­tu­ğum bir lok­ma ek­me­ğim, bir yu­dum su­yum ol­sa. Kuş unut­sa, ke­di unut­sa, ben unut­sam. O bil­se, O ha­tır­la­sa. Yal­nız O’nun bil­di­ği, O’nun­la dol­du­ğum bir anım ol­sa. Rab­bim, de­sem. Ge­ce­le­re ya­zıl­sa, su­la­ra ya­zıl­sa. Gön­lüm­den ge­çen­le­ri yal­nız sen du­yar­sın ya, öy­le gö­nül­den ol­sa… O Kalptir ki…

Efen­di­miz s.a.v. uzun­ca bir ha­di­sin­de an­lat­tı­lar: “Al­lah Tea­lâ yer­yü­zü­nü ya­rat­tı­ğı za­man­lar yer­yü­zü çal­ka­lan­dı dur­du. Yer­yü­zü­nü tes­kin et­mek için ka­zık va­zi­fe­si­ni gö­ren dağ­la­rı ya­rat­tı. Bu­nu gö­ren me­lek­ler: Şüp­he­siz ki Al­lah’ın ya­rat­tık­la­rı için­de dağ­lar­dan güç­lü­sü yok­tur, de­di­ler.

Al­lah Tea­lâ son­ra de­mi­ri ya­rat­tı. De­mir dağ­la­rı yar­dı. Me­lek­ler bu se­fer: Mu­hak­kak ki de­mir dağ­lar­dan güç­lü­dür, de­di­ler.

Son­ra ate­şi ya­rat­tı. Ateş de­mi­ri erit­ti. Me­lek­ler ate­şi de­mir­den güç­lü gör­dü­ler. Su­yu ya­rat­tı son­ra. Su ate­şi sön­dür­dü. Öy­ley­se su hep­sin­den da­ha güç­lü kuv­vet­liy­di.
Rüz­gâ­rı ya­rat­tı, rüz­gâr­da su çal­ka­lan­dı.

Al­lah Tea­lâ bu şe­kil­de bir­bi­rin­den kuv­vet­li var­lık­la­rı ya­ra­tın­ca me­lek­ler han­gi­si­nin da­ha kuv­vet­li ol­du­ğu­na ka­rar ve­re­me­di­ler. Al­lah Tea­lâ’ya sor­du­lar. O bu­yur­du:

En kuv­vet­li ya­rat­tı­ğım, sağ eli­nin ver­di­ği­ni sol elin­den giz­le­yen âde­moğ­lu­nun kal­bi­dir.” Ve Efen­di­miz s.a.v. kı­ya­met gü­nü­nü an­la­tır ki, o gün Arş’ın göl­ge­sin­den baş­ka hiç­bir göl­ge­nin bu­lun­ma­dı­ğı gün­dür. O gün Al­lah Tea­lâ’nın göl­ge­len­di­re­ce­ği ye­di kı­sım in­sa­nı biz­le­re ha­ber ve­rir. Der ki:

– O in­san­la­rın ye­din­ci­si, sağ eli ile ver­di­ği­ni sol elin­den sak­la­ya­cak ka­dar giz­li­li­ğe ria­yet eden­ler­dir.

Ve buy­rul­du ki:
“Eğer sa­da­ka­la­rı­nı­zı açık­tan ve­rir­se­niz ne gü­zel­dir. Ve eğer on­la­rı giz­ler de giz­li­ce fa­kir­le­re ve­rir­se­niz bu giz­le­yiş si­zin için da­ha ha­yır­lı­dır. Ve gü­nah­la­rı­mız­dan bir kıs­mı­nın af­fı­na ve­si­le olur. Hem Al­lah ne ya­par­sa­nız ha­ber­dar­dır.” (Ba­ka­ra, 271)

. . .
Unut­sam, unut­tu­rul­sa.
Şüp­he­siz ki sen ha­ber­dar­sın
Rab­bim.
Sen Rab­bim, sen ha­ber­dar
ol­duk­tan son­ra ci­han kü­çül­se, öne­mi­ni yi­tir­se…
Yal­nız se­nin bil­di­ğin ka­ba­hat­le­rim o giz­li­lik ha­tı­rı­na kim­se­ler duy­ma­dan, bil­me­den bi­rer bi­rer si­lin­se.
Sen bil­sen her şe­yi bil­di­ğin gi­bi…
Sen Bilirsin Halimi

Öy­le­le­ri var­dı ki Efen­di­miz s.a.v.’in ar­ka­daş­la­rı için­de, dai­ma Efen­di­miz’in soh­be­tin­de bu­lu­nur, O’nun il­min­den feyz alır­lar­dı. O’nun ağ­zın­dan çı­kan tek bir ke­li­me­yi ka­çır­mak is­te­mez­ler­di. Ge­ce­le­ri­ni iba­det ve Kur’an-ı Ke­rim oku­mak­la ge­çi­rir­ler­di. Ge­çim­le­ri­ni te­min için ya­ka­cak top­lar, bun­la­rı sa­tar ve yi­ye­cek­le­ri­ni alır­lar­dı.

Baş­ka ka­bi­le­le­re öğ­re­ti­ci gön­der­mek ge­rek­ti­ğin­de on­lar gi­der­di.
İs­lâm mür­şit­le­riy­di on­lar, mu­al­lim­di­ler, kur­ray­dı­lar.
Suf­fe­li­ler­di on­lar.
Sü­rek­li bir ge­lir­le­ri yok­tu.

Zar zor ge­çi­nir, ba­zen bir iki gün yi­ye­cek bu­la­maz­lar, na­maz­da ayak­ta du­ra­ma­ya­cak ha­le ge­lir, ye­re dü­şer­ler­di.

Efen­di­miz s.a.v.’e bir he­di­ye gel­di­ğin­de he­men Suf­fe­li­le­ri ça­ğı­rır, ge­len­le­ri on­lar­la pay­la­şır­dı. Ken­di­le­ri­ne ve­ri­len, ge­len dı­şın­da kim­se­den bir şey is­te­mez­ler­di. Bel­ki ço­ğun­luk­la bi­lin­mez­di hal­le­ri.

İş­te bu sı­ra­da, söz­süz ve ta­kat­siz ka­lın­dık­ta Hak dev­re­ye gi­rer, söz olur­du. İh­ti­ya­cı­nı hal­ka du­yur­mak­tan çe­ki­nen­ler için Hak Tea­lâ bu­yu­rur­du:
“Sa­da­ka­la­rı­nı­zı, ken­di­le­ri­ni Al­lah yo­lu­na ada­mış, yer­yü­zün­de do­la­şa­ma­yan­la­ra, ha­yâ­la­rın­dan do­la­yı ken­di­le­ri­ni ta­nı­ma­yan­la­rın zen­gin san­dık­la­rı yok­sul­la­ra ve­rin. On­la­rı yüz­le­rin­den ta­nır­sın. İn­san­lar­dan yüz­süz­lük edip de bir şey is­te­mez­ler. Sarf et­ti­ği­niz her hay­rı Al­lah el­bet­te bi­lir.” (Ba­ka­ra, 273)

Ve Efen­di­miz s.a.v. bu­yur­muş­lar­dır:
“Ha­ni o sa­da­ka için ka­pı ka­pı do­la­şıp, hal­kın ken­di­si­ne bir iki lok­ma, bir iki hur­ma ver­di­ği di­len­ci sı­nı­fı yok mu? Bun­lar düş­kün de­ğil­dir.
Bel­ki ger­çek düş­kün, ken­di­ni ge­çin­di­re­cek ma­lı ol­ma­yan ve ken­di­si­ne sa­da­ka ver­mek için halk ta­ra­fın­dan muh­taç­lı­ğı bi­lin­me­yen, ken­di­si de kal­kıp halk­tan sa­da­ka is­te­me­yen if­fet­li, ne­zih kim­se­dir.”
Bir tek Hak bi­lir hal­le­ri­ni.
O’ndan is­ter, O’na da­ya­nır­lar.
O’na arz eder­ler de hal­le­ri­ni,
Hak bil­di­rir on­la­rın hal­ka hal­le­ri­ni.

Kim İçin?

Yal­nız Al­lah için yap­mak ve ya­pı­la­nı müm­kün mer­te­be giz­le­mek ne ka­dar övül­müş­se, gös­te­riş için yap­mak ve ri­ya­kâr­lık da o den­li ke­rih gö­rül­müş­tür.

Sa­ha­bi­ler­den bi­ri Efen­di­miz s.a.v.’e sor­du:
– Kur­tu­luş ne­re­de­dir, ne­de­dir?

Efen­di­miz s.a.v. ce­vap ver­di:
– Yap­tı­ğı amel ile in­san­la­ra gös­te­riş et­me­mek­te­dir.
Ve yi­ne ar­ka­daş­la­rıy­la yap­tı­ğı bir soh­bet es­na­sın­da bu­yur­du:
– Si­zin için en çok kork­tu­ğum şey kü­çük şirk­tir.

Ar­ka­daş­la­rı me­rak­la sor­du­lar:
– Kü­çük şirk ne­dir ey Al­lah’ın Ra­su­lü?

Bu­yur­du ki:
– Kü­çük şirk ri­ya­dır. Al­lah Tea­lâ her­ke­si ame­li­ne gö­re mü­kâ­fat­lan­dı­ra­ca­ğı kı­ya­met gü­nü ri­ya­kâr­la­ra: “Dün­ya­da ki­me gös­te­riş yap­mış ise­niz gi­din ba­kın, on­la­rın si­ze vereceği bir mü­kâ­fat var mı?” bu­yu­ra­cak­tır..

Ve yap­tık­la­rı amel kar­şı­lı­ğın­da in­san­lar­dan bir kar­şı­lık, yar­dım ya da övün­me bek­le­yen­le­re ağır bir ih­tar ge­li­yor. Ne­bi s.a.v. bu­yur­du­lar:
“Kı­ya­met gü­nü Al­lah Tea­lâ ri­ya­kâr­la­ra bu­yu­ra­cak ki: Si­ze alış­ve­riş­te ko­lay­lık gös­te­ril­me­di mi? Si­ze, siz se­lam ver­me­den se­lam ve­ril­me­di mi? İh­ti­ya­cı­nız gi­de­ril­me­di mi? Siz mü­kâ­fa­tı­nı­zı al­dı­nız, si­ze ecir yok!”

Ve yi­ne bu­yur­du­lar:
“Kı­ya­met gü­nü iş güç­leş­ti­ği za­man erkek kadın her mü­min Rab­bi­nin aza­me­ti­ne sec­de eder. Yal­nız dün­ya­da hal­ka gös­te­riş yap­mak için sec­de eden­ler sec­de­siz ka­lır­lar. Ger­çi o ri­ya­kâr­lar da sec­de et­me­ye ça­lı­şır­lar, fa­kat eği­lip sec­de ede­mez­ler.”

. . .
Gön­lü­ne bak, gön­lü­nü yok­la, gön­lü­ne sor… Ni­çin, kim için? Bek­len­tim ne­dir?
Rı­za, rı­za, rı­za di­ye­bil­mek dua­sıy­la.. Bir fe­rah­lık var­dır, ge­lir:
Sa­ha­be­den bi­ri Ne­bi s.a.v.’e sor­du:
– Ey Al­lah’ın Ra­su­lü, ben ame­li­mi giz­li ya­pa­rım, du­yul­ma­sı­nı is­te­mem. Fa­kat du­yu­lur. Du­yu­lun­ca da se­vi­ni­rim. Ne bu­yu­rur­su­nuz?
Ne­bi s.a.v. ce­vap­la­dı:
– Se­nin için iki kar­şı­lık var­dır. Bi­ri ame­li­nin, di­ğe­ri de du­yul­ma­sı­nın mü­kâ­fa­tı­dır.
Ay­na­da bir an gü­zel gö­rü­ne­bil­mek adı­na ebe­di gü­zel­li­ği­mi­zi kay­bet­mek ne acı. Ay­na­lar­da kay­bo­lur, akar gi­der her gü­zel­lik.

Al­lah yap­tık­la­rı­mız­dan ha­ber­dar­dır. Ne­yi, ne için, kim için yap­tı­ğı­mız­dan da.

Gön­lüm, sen ne der­sin bu işe?

Karıncanın Ayak Seslerinden
Şed­dad b. Evs r.a. bir gün Ne­bi s.a.v.’i ağ­lar va­zi­yet­te gör­dü. Sor­du:
– Ne ol­du ya Ra­su­lal­lah, ni­çin ağ­lı­yor­su­nuz? Ne­bi s.a.v. bu­yur­du:
– Üm­me­tim için ağ­lı­yo­rum. On­la­rın şir­ke düş­me­sin­den kor­ku­yo­rum. Ger­çi üm­me­tim pu­ta, aya, ta­şa tap­maz­lar. An­cak on­lar amel­le­ri ile ri­ya eder­ler. Ya­ni in­san­la­ra gös­te­riş ya­par­lar. Amel­le­ri yal­nız Al­lah için de­ğil­dir. İn­san­la­ra her­han­gi bir dün­ya­lı­ğı he­def­le­ye­rek iba­det eder­ler. Ve Efen­di­miz s.a.v. ka­rın­ca­nın ayak ses­le­rin­den da­ha giz­li ola­rak ta­rif edi­yor­lar.

Ve bir kud­sî ha­dis­le­rin­de bu­yu­ru­yor­lar:
“Al­lah Tea­lâ bu­yu­rur: Be­nim için bir amel iş­le­yip baş­ka­sı­nı bu­na or­tak eden kim­se­nin bu ame­li ta­ma­men ken­di­si için­dir. Ben bu amel­den uza­ğım. Bu or­tak­lık­tan en uzak, en müs­tağ­ni ola­nım.”

. . .
Ri­ya, gös­te­riş ne ka­dar kor­ku­tu­yor­sa, yal­nız Al­lah’ı mu­rat et­mek de o den­li müj­de­li…
Mak­su­du­muz sen­sin ya İlâ­hi! Mat­lu­bu­muz sen. Di­li­miz bu zik­ri söy­ler. Gön­lü­müz doğ­ru­lar bir gün. Dua­mız bu­dur.

Huşu Kalptedir

Efen­di­miz s.a.v. bu­yur­du­lar:
“Her kim iş­le­di­ği bir hay­rı dün­ya­lık ge­le­ce­ği için hal­ka du­yu­rur­sa, Al­lah onun giz­li iş­le­ri­ni du­yu­rur. Her kim de iş­le­di­ği hay­rı gös­te­rir, ri­ya­kâr­lık eder­se Al­lah da onun ri­ya­kâr­lı­ğı­nı teş­hir eder, gös­te­rir.”

Ada­mın bi­ri İbn Mes’ud r.a.’a şöy­le de­di:
– Ben ge­ce Ba­ka­ra Su­re­si’ni oku­dum.
İbn Mes’ud r.a.
– İş­te, oku­du­ğun­dan na­si­bin bu­dur, de­di.
Hz. Ömer r.a. boy­nu­nu bük­müş bir ada­mı gö­rün­ce onu şöy­le uyar­dı:
– Ey eğik baş­lı, ba­şı­nı kal­dır!
Hu­şu bo­yun bük­mek­te de­ğil, kalp­te­dir.

O’nun Yanında Saklı

Ge­ce sim­si­yah ör­tü­süy­le ört­tü­ğün­de üze­ri­mi­zi, ki­mi­le­ri uy­ku­da, ki­mi­le­ri fi­kir­de, ki­mi­le­ri zi­kir­de­dir.

Ki­mi­le­ri­nin ise gü­na­hı­na ör­tü olur ge­ce­ler. Ya­ra­dan ta­nık­tır bir tek, ge­ce­ler kim­ler ne­ler iş­ler?

On­dan­dır ki Efen­di­miz s.a.v. bu­yur­du­lar:
“Üm­me­ti­min hep­si af­fo­lun­muş­tur. Yal­nız açık gü­nah­kâr­lar de­ğil. Bu gü­nah­kâr de­li­ler­den öy­le­le­ri var­dır ki, ki­şi ge­ce­le­yin bir gü­nah iş­ler son­ra, şöy­le şöy­le bir iş iş­le­dim, di­ye­rek du­yu­rur. Hal­bu­ki Rab­bi onun bu gü­na­hı­nı gör­mez­den gel­miş­ti. Fa­kat bu de­li Al­lah’ın ört­tü­ğü per­de­yi aça­rak sa­bah­lı­yor, fıs­kı­nı gös­te­ri­yor.”

Rab­bim son­suz rah­me­tiy­le ka­ran­lık ge­ce­ler­de yal­nız ken­di­si­nin bil­di­ği ha­ta­la­rı­mı­zı, gü­nah­la­rı­mı­zı sak­lı­yor, aç­mı­yor biz aç­ma­dık­ça.

Ya yal­nız O’nun bil­di­ği zi­kir­le­ri­miz, şü­kür­le­ri­miz…

Efen­di­miz s.a.v. giz­li zi­kir için: “Baş­ka­la­rı­nın duy­ma­dı­ğı ses­siz zi­kir ses­li zi­kir­den yet­miş kat üs­tün­dür.” bu­yur­muş, bu zik­rin Al­lah ile ku­lu ara­sın­da bir sır ol­du­ğu­nu, onu me­lek­le­rin da­hi bil­me­di­ği­ni, mü­kâ­fa­tı­nın da yi­ne Al­lah Tea­lâ’nın ya­nın­da sak­lı ol­du­ğu­nu bi­ze ha­ber ver­miş­ler­dir..

Arş’ın göl­ge­sin­den baş­ka bir göl­ge­nin kal­ma­dı­ğı deh­şet gü­nün­de Al­lah’ın göl­ge­sin­de göl­ge­le­ne­cek­le­ri an­la­tır­ken de, bir ri­va­ye­te gö­re ye­din­ci sı­ra­da şu ki­şi­yi vas­fe­di­yor:
– O, ten­ha­lar­da dil­le ya da kal­ben Al­lah Tea­lâ’yı zik­re­dip de gö­zü do­lup ta­şan ki­şi­dir.

Seher Vakitlerinde
“On­lar Rab­le­ri için sec­de ve kı­yam­la ge­ce­ler­ler.” (Fur­kan, 64)

Ge­ce­ler­de sak­lı sec­de­ler, kı­yam­lar… Tüm göz­ler­den uzak… Bi­len­le­rin bil­me­sin­den ırak…

Ge­ce­nin ıs­sız­lı­ğın­da O’nun­la do­lup taş­mak… El ayak çe­kil­dik­te O’nun elin­de ol­du­ğu­nu duy­mak, his­set­mek bel­ki hiç duy­ma­dı­ğı­mız ka­dar…

Ne­bi s.a.v. ge­ce na­ma­zı için de­miş­tir ki:
– Onun gü­zel­li­ği­ni ve uzun­lu­ğu­nu sor­ma­yın.
Ge­ce vak­ti olun­ca hüc­re-i saa­det­le­rin­de na­maz kı­lar­lar­dı. Hüc­re­nin du­va­rı al­çak ol­du­ğu için in­san­lar na­maz kıl­dı­ğı­nı gör­dü­ler. Ba­zı­la­rı na­ma­za du­rup ken­di­si­ne uy­du­lar, ta­bi ol­du­lar. Sa­bah olun­ca da bu yap­tık­la­rı­nı Ne­bi s.a.v.’e arz et­ti­ler.

Er­te­si ge­ce tek­rar na­ma­za kalk­tı. Yi­ne ba­zı ki­şi­ler ken­di­si­ne uya­rak ge­ce na­ma­zı kıl­dı­lar. Bu iş iki ya da üç ge­ce sür­dü. Son­ra­ki ge­ce Ne­bi s.a.v. evin­de otur­du ve na­ma­za çık­ma­dı.
Sa­bah olun­ca se­be­bi­ni sor­du­lar. Ne­bi s.a.v. bu­yur­du:
– Ge­ce na­ma­zı si­ze farz ola­cak di­ye kork­tum.

Son­ra şöy­le de­di:
– Yap­tı­ğı­nı­zı gör­dü­ğüm bu işi be­ğen­dim. Ama yi­ne de bu na­fi­le na­ma­zı evi­niz­de kı­lın. Zi­ra na­ma­zın ef­da­li in­sa­nın ken­di evin­de kıl­dı­ğı na­maz­dır. Fa­kat farz na­maz baş­ka… Onu mes­cit­te ce­ma­at­le kıl­mak ef­dal­dir.

Ve bu­yur­du­lar:

“Ge­ce­nin son çey­re­ği kal­dı­ğın­da, Rab­bi­miz key­fi­ye­ti biz­ce meç­hul bir hal­de dün­ya se­ma­sı­na te­cel­li ede­rek bu­yu­rur­lar ki:
‘Ha­ni ba­na kim du­a eder, du­ası­na ica­bet ede­yim!’
‘Ben­den kim bir şey is­ter, ona is­te­di­ği­ni ve­re­yim.’
‘Ben­den kim af di­ler, onu af­fe­de­yim.’ ”

. . .
Ceb­ra­il a.s. “Arş tit­rer.” di­yor se­her va­kit­le­rin­de. Sen­den is­te­sek, sa­na ya­kar­sak, se­ni bil­sek o va­kit­ler­de.
Ge­ce bi­le uy­ku­da ol­sa, sen duy­san, ‘bu­yur ey ku­lum’ de­sen.
“On­lar ge­ce­le­yin ya­tak­la­rın­dan kal­kar­lar, kor­ku ve ümit için­de Rab­le­ri­ne du­a eder­ler ve ken­di­le­ri­ne ver­di­ği­miz rızk­lar­dan hay­ra har­car­lar.” (Sec­de, 16)

Sadaka Taşları
İki met­re boy­la­rın­da mer­mer bir sü­tun. Üs­tün­de bir çu­kur var.
Bu çu­ku­ra ha­li vak­ti ye­rin­de bir adam al­dı­ğı ne­fe­sin şük­rü­nü eda eder­ce­si­ne sa­da­ka­sı­nı bı­ra­kı­yor. Bir baş­ka­sı ge­lip; “Al­la­hım sen­den bi­li­rim. Ve­si­le olan­dan ra­zı ol..” dua­sıy­la ih­ti­ya­cı ka­da­rı­nı alı­yor. Ve­ren ver­me­nin gu­ru­run­dan uzak. Alan al­ma­nın ezik­li­ğin­den uzak.
O mer­mer taş­lar mer­ha­me­ti fı­sıl­dı­yor. Te­va­zu­yu, ne­za­ke­ti…

“On­la­rın yap­mış ol­duk­la­rı amel­le­re mü­kâ­fat ola­rak göz ay­dın­lı­ğın­dan ne­le­rin giz­len­mek­te ol­du­ğu­nu şim­di hiç­bir kim­se bi­le­mez.” (Sec­de, 17)

sümeyra
Sat 3 March 2012, 07:20 am GMT +0200


    Yal­nız O’nun bil­di­ği, O’nun­la dol­du­ğum bir anım ol­sa. Rab­bim, de­sem. Ge­ce­le­re ya­zıl­sa, su­la­ra ya­zıl­sa. Gön­lüm­den ge­çen­le­ri yal­nız sen du­yar­sın ya, öy­le gö­nül­den ol­sa…

    İnşaallahu Teala...

saniyenur
Sun 4 March 2012, 04:36 pm GMT +0200


    Yal­nız O’nun bil­di­ği, O’nun­la dol­du­ğum bir anım ol­sa. Rab­bim, de­sem. Ge­ce­le­re ya­zıl­sa, su­la­ra ya­zıl­sa. Gön­lüm­den ge­çen­le­ri yal­nız sen du­yar­sın ya, öy­le gö­nül­den ol­sa…

    İnşaallahu Teala...
Amin gönülden bir amin. Tek duamız bu ablam tek isteğimiz bu..

Hadice
Tue 3 July 2012, 05:10 pm GMT +0200
Ri­ya, gös­te­riş ne ka­dar kor­ku­tu­yor­sa, yal­nız Al­lah’ı mu­rat et­mek de o den­li müj­de­li…
Mak­su­du­muz sen­sin ya İlâ­hi! Mat­lu­bu­muz sen. Di­li­miz bu zik­ri söy­ler. Gön­lü­müz doğ­ru­lar bir gün. Dua­mız bu­dur.

Amin inşaallh..Sen gönlümüzü senden başkasına kaydırma allahım..

sümeyra
Sun 5 August 2012, 12:25 pm GMT +0200


  Matlubumuz,maksudumuz SEN ol Ya Rabbi..Rabbim gönle indirsin..kelimeler olmadan söyleyenlerden olalım inşaallah..