hafiza aise
Sun 12 June 2011, 05:05 pm GMT +0200
2— Görüntü Aşkı:
Görüntü aşkına (ışku's-suver, mâsivâ aşkı), Allah sevgisi olmayan veya Allah'tan yüz çevirip yerine başkasını koyan kalpler müptelâ olur. Kalbe Allah sevgisi ve O'na kavuşma dolarsa, bu görüntü aşkı hastalığını defeder. Bu yüzden Yüce Allah, Hz. Yusuf hakkında şöyle buyuruyor: "İşte ondan kötülük ve fenalığı böyle engelledik. Doğrusu o bizim çok samimi kullanmız-dandır."[851] Bu âyet, samimiyetin (ihlâs), aşkı ve onun semere ve sonucu olan kötülük ve fenalığı defetme sebebi olduğunu ortaya koyuyor. Sonucu engellemek, sebebini engellemekle olur. Bu yüzden seleften biri şöyle diyor: "Aşk, boş bir kalbin hareketidir.", yani sevdiği dışındakilere boş veren kalbin. Yüce Allah, şöyle buyurur: "Musa'nın annesi gönlü bomboş sabahı etti (oğlundan başkasını düşünemiyordu). Allah'ın va'dine iyice inanması için kalbini pekiştirmeseydik, neredeyse saraya alınan çocuğun kendi oğlu olduğunu açığa vuracaktı. [852] Yani aşırı sevgi ve bağlılığı yüzünden Musa dışında herşe-ye boşvermişti.
Aşk iki şeyden oluşur: Sevdiğini beğenme ve vuslatı ümit etme. İkisinden biri olmayınca, aşk da ortadan kalkar. Aşk illeti pek çok akıllı insanı âciz bırakmıştır. Bazıları da bu konuda çeşitli sözler söylemiştir.
Deriz ki: Yüce Allah'ın yaratma ve yönetmedeki hikmeti; benzerler arasında uyum ve yakınlık, bir şeyin tabiî olarak uygununa ve benzerine meyletmesi, aykırıdan kaçınması ve ondan tabiî olarak hoşnutsuzluk duyması şeklinde ortaya çıkmıştır. Ulvî ve süflî âlemde uyum ve birleşimin sırrı, uygunluk, benzerlik ve beraberliktir. Zıtlık ve ayrılığın sırrı ise, uygunluk ve benzerliğin olmayışıdır. Yaratma ve yönetme işte buna dayanır. Benzer, benzerine meyleder ve yönelir. Zıt, zıddından kaçar ve hoşlanmaz. Yüce Allah şöyle buyurur: "Sizi bir nefisten yaratan ve gönlünün huzura kavuşacağı eşini de ondan var eden Allah'tır. "[853] Yüce Allah, erkeğin eşiyle gönlünün hoş olma sebebini, onun cinsinden ve özünden oluşa bağlamıştır. Sözü edilen gönlün hoş olma sebebi, —ki bu aşktır— kendinden oluşudur. Bunlar, her ne kadar gönlün hoş olma ve sevgi sebeplerinden iseler de gerçek sebebin, görüntü güzelliği, niyet ve maksatta, yaratılış ve davranışta uygunluk olmadığını ortaya koyar.
Sahih'tz, Rasûlullah'tan (s.a.) sabit olduğuna göre şöyle buyurmuştur: "Ruhlar toplanmış cemaatlar gibidir. Birbirleriyle tanışanlar, sevişip anlaşırlar. Tanışmayanlar anlaşamazlar.[854]'îmanı Ahmed'in MüsnecP'mûe ve başkalarında, bu hadisin sebebi olarak şu yer alır: Mekke'de bir kadın, insanları güldürürdü. Medine'ye geldi. Burada insanları güldüren bir kadına konuk oldu. [855]Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurdu: "Ruhlar, toplanmış cemaatlar gi-
Yüce Allah'ın şerîati, bir şeyin, benzerinin hükmünü alması gerekir şek-linderir. Allah'ın şerîati, benzeşen iki şeyi asla ayırmaz, iki zıddı da birleştir-mez. Bunun aksini düşünen, ya şerîati az tanır, ya da benzerlik veyahut Allah'ın otorite vermediği insanların görüşlerini şerîatine nisbet etmesi dolayısıyla böyle düşünür. Allah'ın hikmet ve adaletiyle, yaratma ve şerîati ortaya çıkmıştır. Yaratma ve şeriat de, adalet ve"dengeyle ayaktadır. Bu, benzerlere aynı hükmü, zıtlara farklı hükmü vermektir.
Bu, dünyada olduğu gibi, âhirette de böyledir. Yüce Allah şöyle buyurur: "Zulmedenleri, onlarla işbirliği edenleri ve Allah'ı bırakıp da taptıklannı derleyin. Onları cehennem yoluna koyun."[856]
Hz. Ömer ve daha sonra İmam Ahmed şöyle demiştir: "Bu âyette Hecen 'işbirliği edenleri' (ezvâc), benzerleri demektir."
Yüce Allah şöyle buyurur: "Canlar bedenlerle birleştirildiği (zuvvicet) zaman."[857] Yani her iş sahibi benzerine yakınlaştığı zaman, Allah için sevenler cennette, şeytana itaat için sevenler cehennemde birleştirilir. Kişi, sev-diğiyle beraberdir. Hâkim'in Müstedrek'inde ve daha başka kaynaklarda Rasûlullah'tan (s.a.) şu hadis rivayet edilir: "Kişi, ancak sevdikleriyle birleş-tirilir."[858]
Sevginin birçok çeşidi vardır: En üstünü ve yücesi, Allah uğruna ve Allah için sevmektir. Bu, Allah'ın sevdiğini sevmeyi, Allah ve Peygamber sevgisini gerektirir.
Tarikat, din, mezhep, fırka, akraba, meslek veya herhangi bir istekte birleşmeden doğan sevgi de vardır.
Sevdiğini; bulunduğu makam, malı, ö"ğretimi ve yönlendirmesi, bir arzusunu gidermesi gibi bir gayeye ulaşmak için de seven vardır. Bu, sebebi ortadan kalkınca, kendisi de ortadan kalkan geçici sevgidir. Çünkü seni bir gaye dolayısıyla seven, bu yerine gelince senden uzaklaşır.
Seven ile sevilen arasındaki benzerlik ve uygunluk dolayısıyla ortaya çıkan sevgi, sürekli sevgidir; ancak geçici bir sebeple ortadan kalkar. Aşk işte bu türden bir sevgidir. Çünkü o, ruhî bir beğenme, nefsânî bir uyuşmadır. Aşktan doğan vesvese, zayıflık, aklın takılması ve telef olma gibi durumlar hiçbir sevgi türünden doğmaz.
Burada şöyle bir itiraz yapılabilir: Madem ki aşkın sebebi, belirttiğiniz ruhî beraberlik ve uygunluktur, öyleyse neden daima iki taraftan doğmuyor, çoğu kez yalnızca seven tarafında sözkonusudur. Şayet sebebi ruhî birleşme ve uygunluk olsaydı, sevgi aralarında ortaklaşa olurdu.
Buna şöyle cevap verilebilir: Bir şartın bulunmaması veya bir engel bulunması dolayısıyla sebep, bazan sonucu doğurmayabilir. Sevginin diğer tarafta doğmaması, şu üç sebepten biri dolayısıyladır:
1) Sevgiden doğan sebep: Bu sürekli değil, geçici bir sevgidir. Geçici sevgide ortaklık gerekmez, hatta bazan sevilen taraf nefret eder.
2) Huyu, yaratılışı, tutumu, eylemi, görünüşü vb. dolayısıyla sevenin, sevilen tarafından da sevilmesini engelleyen bir durumun bulunması.
3) Sevilende, sevmesine engel olan bir durumun ortaya çıkması. Bu engel olmasaydı, tıpkı seven gibi sevilen de severdi. Engeller ortadan kalkarsa sevgi sürekli olur. Bu, mutlaka iki taraftan olur. Şayet kâfirlerde kibir, haset, liderlik ve düşmanlık engeli olmasaydı, peygamberleri kendilerinden, ailelerinden ve mallarından daha çok severlerdi. Emrindekilerin kalblerinden bu engel kalkınca, peygamberi kendileri, aileleri ve mallarından daha çok severlerdi. [859]
[851] Yusuf, 12/24
[852] Kasas, 28/10.
[853] A'raf, 7/189.
[854] Buharî, 7/263, ta'likan Hz. Âişe'den; Müslim, 2638, mevsûlen Ebu Hureyre'den.
[855] Ahmed, 2/295, 527; Ebu Davud, 4834. İsnadı sahihtir. Ancak hadisin vürûd sebebi zikre-dilmemiştir. Bunu Ebu Ya'lâ el-Mavsılî, Amra bt. Abdirrahman'dan rivayet eder: Mekke'de hoş bir kadın vardı. Medine'de kendisine benzeyen bir kadına konuk oldu. Bu, Hz. Âİşe'ye ulaştı. Şöyie dedi: Rasûüllah'ın "Ruhlar, toplanmış cemaatler gibidir." buyurduğunu işittim.
[856] Saffât, 37/22.
[857] Tekvîr, 81/7.
[858] Ahmed, 6/145, 160; Nesâî, Hz. Âişe'den Rasûlullah'ın şöyle buyurduğunu rivayet eder: Üç kişi hakkında yemin ederim. Allah, İslâm'da payı olanı, olmayan gibi kılmaz. İslâm'ın paylan namaz, oruç ve zekâttır. Allah bir kulu dünyada dost edindiğinde, onu kıyamet günü başkasına havale etmez. Bİr topluluğu seveni Yüce Allah onlarla beraber kılar. Dördüncüsü için yemin etsem, günaha girmeyeceğimi umarım. Allah, dünyada örtmediği bir kulu kıyamet günü örter." Râvileri, Urve'den rivayet eden Hudârî (Müsned'de Hadrâmî şeklindedir) dışında sikadır. İbn Hİbbân'dan başkası onu sika kabul etmez. Ancak Ebu Ya'lâ'nın İbn Mes'ûd'dan, Taberânî'nin Ebu Ümâme'den rivayet ettiği şahidleri vardır, bunlarla beraber sahihtir.
[859] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 4/473-476.
Görüntü aşkına (ışku's-suver, mâsivâ aşkı), Allah sevgisi olmayan veya Allah'tan yüz çevirip yerine başkasını koyan kalpler müptelâ olur. Kalbe Allah sevgisi ve O'na kavuşma dolarsa, bu görüntü aşkı hastalığını defeder. Bu yüzden Yüce Allah, Hz. Yusuf hakkında şöyle buyuruyor: "İşte ondan kötülük ve fenalığı böyle engelledik. Doğrusu o bizim çok samimi kullanmız-dandır."[851] Bu âyet, samimiyetin (ihlâs), aşkı ve onun semere ve sonucu olan kötülük ve fenalığı defetme sebebi olduğunu ortaya koyuyor. Sonucu engellemek, sebebini engellemekle olur. Bu yüzden seleften biri şöyle diyor: "Aşk, boş bir kalbin hareketidir.", yani sevdiği dışındakilere boş veren kalbin. Yüce Allah, şöyle buyurur: "Musa'nın annesi gönlü bomboş sabahı etti (oğlundan başkasını düşünemiyordu). Allah'ın va'dine iyice inanması için kalbini pekiştirmeseydik, neredeyse saraya alınan çocuğun kendi oğlu olduğunu açığa vuracaktı. [852] Yani aşırı sevgi ve bağlılığı yüzünden Musa dışında herşe-ye boşvermişti.
Aşk iki şeyden oluşur: Sevdiğini beğenme ve vuslatı ümit etme. İkisinden biri olmayınca, aşk da ortadan kalkar. Aşk illeti pek çok akıllı insanı âciz bırakmıştır. Bazıları da bu konuda çeşitli sözler söylemiştir.
Deriz ki: Yüce Allah'ın yaratma ve yönetmedeki hikmeti; benzerler arasında uyum ve yakınlık, bir şeyin tabiî olarak uygununa ve benzerine meyletmesi, aykırıdan kaçınması ve ondan tabiî olarak hoşnutsuzluk duyması şeklinde ortaya çıkmıştır. Ulvî ve süflî âlemde uyum ve birleşimin sırrı, uygunluk, benzerlik ve beraberliktir. Zıtlık ve ayrılığın sırrı ise, uygunluk ve benzerliğin olmayışıdır. Yaratma ve yönetme işte buna dayanır. Benzer, benzerine meyleder ve yönelir. Zıt, zıddından kaçar ve hoşlanmaz. Yüce Allah şöyle buyurur: "Sizi bir nefisten yaratan ve gönlünün huzura kavuşacağı eşini de ondan var eden Allah'tır. "[853] Yüce Allah, erkeğin eşiyle gönlünün hoş olma sebebini, onun cinsinden ve özünden oluşa bağlamıştır. Sözü edilen gönlün hoş olma sebebi, —ki bu aşktır— kendinden oluşudur. Bunlar, her ne kadar gönlün hoş olma ve sevgi sebeplerinden iseler de gerçek sebebin, görüntü güzelliği, niyet ve maksatta, yaratılış ve davranışta uygunluk olmadığını ortaya koyar.
Sahih'tz, Rasûlullah'tan (s.a.) sabit olduğuna göre şöyle buyurmuştur: "Ruhlar toplanmış cemaatlar gibidir. Birbirleriyle tanışanlar, sevişip anlaşırlar. Tanışmayanlar anlaşamazlar.[854]'îmanı Ahmed'in MüsnecP'mûe ve başkalarında, bu hadisin sebebi olarak şu yer alır: Mekke'de bir kadın, insanları güldürürdü. Medine'ye geldi. Burada insanları güldüren bir kadına konuk oldu. [855]Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurdu: "Ruhlar, toplanmış cemaatlar gi-
Yüce Allah'ın şerîati, bir şeyin, benzerinin hükmünü alması gerekir şek-linderir. Allah'ın şerîati, benzeşen iki şeyi asla ayırmaz, iki zıddı da birleştir-mez. Bunun aksini düşünen, ya şerîati az tanır, ya da benzerlik veyahut Allah'ın otorite vermediği insanların görüşlerini şerîatine nisbet etmesi dolayısıyla böyle düşünür. Allah'ın hikmet ve adaletiyle, yaratma ve şerîati ortaya çıkmıştır. Yaratma ve şeriat de, adalet ve"dengeyle ayaktadır. Bu, benzerlere aynı hükmü, zıtlara farklı hükmü vermektir.
Bu, dünyada olduğu gibi, âhirette de böyledir. Yüce Allah şöyle buyurur: "Zulmedenleri, onlarla işbirliği edenleri ve Allah'ı bırakıp da taptıklannı derleyin. Onları cehennem yoluna koyun."[856]
Hz. Ömer ve daha sonra İmam Ahmed şöyle demiştir: "Bu âyette Hecen 'işbirliği edenleri' (ezvâc), benzerleri demektir."
Yüce Allah şöyle buyurur: "Canlar bedenlerle birleştirildiği (zuvvicet) zaman."[857] Yani her iş sahibi benzerine yakınlaştığı zaman, Allah için sevenler cennette, şeytana itaat için sevenler cehennemde birleştirilir. Kişi, sev-diğiyle beraberdir. Hâkim'in Müstedrek'inde ve daha başka kaynaklarda Rasûlullah'tan (s.a.) şu hadis rivayet edilir: "Kişi, ancak sevdikleriyle birleş-tirilir."[858]
Sevginin birçok çeşidi vardır: En üstünü ve yücesi, Allah uğruna ve Allah için sevmektir. Bu, Allah'ın sevdiğini sevmeyi, Allah ve Peygamber sevgisini gerektirir.
Tarikat, din, mezhep, fırka, akraba, meslek veya herhangi bir istekte birleşmeden doğan sevgi de vardır.
Sevdiğini; bulunduğu makam, malı, ö"ğretimi ve yönlendirmesi, bir arzusunu gidermesi gibi bir gayeye ulaşmak için de seven vardır. Bu, sebebi ortadan kalkınca, kendisi de ortadan kalkan geçici sevgidir. Çünkü seni bir gaye dolayısıyla seven, bu yerine gelince senden uzaklaşır.
Seven ile sevilen arasındaki benzerlik ve uygunluk dolayısıyla ortaya çıkan sevgi, sürekli sevgidir; ancak geçici bir sebeple ortadan kalkar. Aşk işte bu türden bir sevgidir. Çünkü o, ruhî bir beğenme, nefsânî bir uyuşmadır. Aşktan doğan vesvese, zayıflık, aklın takılması ve telef olma gibi durumlar hiçbir sevgi türünden doğmaz.
Burada şöyle bir itiraz yapılabilir: Madem ki aşkın sebebi, belirttiğiniz ruhî beraberlik ve uygunluktur, öyleyse neden daima iki taraftan doğmuyor, çoğu kez yalnızca seven tarafında sözkonusudur. Şayet sebebi ruhî birleşme ve uygunluk olsaydı, sevgi aralarında ortaklaşa olurdu.
Buna şöyle cevap verilebilir: Bir şartın bulunmaması veya bir engel bulunması dolayısıyla sebep, bazan sonucu doğurmayabilir. Sevginin diğer tarafta doğmaması, şu üç sebepten biri dolayısıyladır:
1) Sevgiden doğan sebep: Bu sürekli değil, geçici bir sevgidir. Geçici sevgide ortaklık gerekmez, hatta bazan sevilen taraf nefret eder.
2) Huyu, yaratılışı, tutumu, eylemi, görünüşü vb. dolayısıyla sevenin, sevilen tarafından da sevilmesini engelleyen bir durumun bulunması.
3) Sevilende, sevmesine engel olan bir durumun ortaya çıkması. Bu engel olmasaydı, tıpkı seven gibi sevilen de severdi. Engeller ortadan kalkarsa sevgi sürekli olur. Bu, mutlaka iki taraftan olur. Şayet kâfirlerde kibir, haset, liderlik ve düşmanlık engeli olmasaydı, peygamberleri kendilerinden, ailelerinden ve mallarından daha çok severlerdi. Emrindekilerin kalblerinden bu engel kalkınca, peygamberi kendileri, aileleri ve mallarından daha çok severlerdi. [859]
[851] Yusuf, 12/24
[852] Kasas, 28/10.
[853] A'raf, 7/189.
[854] Buharî, 7/263, ta'likan Hz. Âişe'den; Müslim, 2638, mevsûlen Ebu Hureyre'den.
[855] Ahmed, 2/295, 527; Ebu Davud, 4834. İsnadı sahihtir. Ancak hadisin vürûd sebebi zikre-dilmemiştir. Bunu Ebu Ya'lâ el-Mavsılî, Amra bt. Abdirrahman'dan rivayet eder: Mekke'de hoş bir kadın vardı. Medine'de kendisine benzeyen bir kadına konuk oldu. Bu, Hz. Âİşe'ye ulaştı. Şöyie dedi: Rasûüllah'ın "Ruhlar, toplanmış cemaatler gibidir." buyurduğunu işittim.
[856] Saffât, 37/22.
[857] Tekvîr, 81/7.
[858] Ahmed, 6/145, 160; Nesâî, Hz. Âişe'den Rasûlullah'ın şöyle buyurduğunu rivayet eder: Üç kişi hakkında yemin ederim. Allah, İslâm'da payı olanı, olmayan gibi kılmaz. İslâm'ın paylan namaz, oruç ve zekâttır. Allah bir kulu dünyada dost edindiğinde, onu kıyamet günü başkasına havale etmez. Bİr topluluğu seveni Yüce Allah onlarla beraber kılar. Dördüncüsü için yemin etsem, günaha girmeyeceğimi umarım. Allah, dünyada örtmediği bir kulu kıyamet günü örter." Râvileri, Urve'den rivayet eden Hudârî (Müsned'de Hadrâmî şeklindedir) dışında sikadır. İbn Hİbbân'dan başkası onu sika kabul etmez. Ancak Ebu Ya'lâ'nın İbn Mes'ûd'dan, Taberânî'nin Ebu Ümâme'den rivayet ettiği şahidleri vardır, bunlarla beraber sahihtir.
[859] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 4/473-476.