ezelinur
Fri 5 February 2010, 06:58 pm GMT +0200
Önce verilen bilgilerden de anlaşılacağı gibi satış akdinin sahih olması için satılan mal ve bu mal karşılığında ödenen bedelin, hem satıcı ve hem müşteri tarafından bilinen şeyler olmaları şarttır. İkisi arasında anlaşmazlığa yolaçacak şekilde belirsiz ve meçhul bir satış akdi sahih olmaz. Müsamahakâr dinimiz, bu kuralı koymakla çok güzel bir amaca yönelmiştir. Çünkü İslâmiyet, insanlar arasında düşmanlıkların yayılmasını önlemeyi ve aralarındaki anlaşmazlık ve tefrikayı kesip atmayı amaçlamaktadır. Satış şartlarında da belirtildiği gibi, buraya kadar anlatılan hususlarda dört mezheb görüş birliği etmişlerdir. Ne var ki satışın, bütün yönleriyle açık ve net olmadığı, satılan malın meçhul olduğu, ancak bu meçhullük nedeniyle meydana gelecek anlaşmazlığı bir başka sebeple önlemenin mümkün olduğu bazı satışlarla ilgili olarak görüş ayrılığına düşmüşlerdir. Örneğin ortada hazır olmayan bir malı, görme muhayyerliğini şart koşarak satmak, bu tür satışlardan biridir. Ftkıhçıların büyük çoğunluğu aşağıda belirtilen tafsilât çerçevesinde bu satışın sahih olduğunu söylemişlerdir.
(147) Şâfiîler dediler ki: Satılan mal, alış veriş akdinden ayrı görünmez bir yerde de olsa, meclis içinde olup ta akdi yapanlarca görülmeyen bir yerde bulunursa, ikisinin veya birinin gıyabında bulunan ve görünmeyen bir malı satmak sahih olmaz. Satılan bu malın cinsini belirleyen bir sıfatla nitelenmesi ve nitelenmemesi arasında bir fark yoktur. Cinsini belirleyen bir sıfatla nitelenmesinin örneği, satıcının, "sana bir kile floransa veya pencuma buğdayı sattım" demesi gibidir. Cinsini belirleyen bir sıfatla nitelenmemesinin örneği ise, satıcının, floransa veya pencuma adlarım söylemeksizin, "sana bir ölçek buğday sattım" demesi gibidir. Öyle veya böyle, satılan mal, satıcıyla müşterinin görmedikleri bir yerde ise, yapılan satış akdi her halükârda sahih olmaz. Şâfiîlere göre en kuvvetli görüş budur. Bu arada, buna muhalif bir görüşe de değinmekte yarar vardır. Buna göre, birinci örnekte olduğu gibi, ortada olmayan bir malı, cinsini belirleyen bir sıfatla niteleme durumunda satmak sahih olur ki bu, müşterinin görme anında geri vermeye muhayyer olması kaydıyla cinsini belirleyen bir sıfatla nitelenen, gaipteki bir malı satmanın sahih olduğunu savunan üç mezheb imamının görüşlerine de uygun düşmektedir. Nitekim bu husus, ileride verilecek detaylı açıklamalardan da anlaşılacaktır.
Satın alınan malı görmek, tadılan ve koklanan nesnelerde, tadına ve koklama yerine geçerli olur. Sözgelimi bal, yağ ve meyve gibi şeylerin satılması, müşterinin tadıp koklamaksızin sâdece görmesiyle yetinmesi durumunda sahih olur. Ancak müşteri, bu malda bir ayıp görürse, geri verme muhayyerliğine sahiptir. Yine satın alınan malı görmek; o malın sayısını, tartısını, ölçüsünü, ölçeğini öğrenme yerine geçerli olur. Sözgelimi satıcı, "şu buğday yığınını sana sattım" der de, müşteri bu buğdayın kaç kile olduğunu bilemezse, yığını gözden geçirdikten sonra satış akdi sahih olur. Çünkü gözden geçirdikten sonra buğday yığınının miktarını sezgi ve tahmin ile anlaması mümkün olur ki bu da, satış akdinin sahih olması için yeterlidir. Ancak müşteri, bu buğday yığınının düz bir alan üzerine konulmuş olduğuna kesin olarak inandığı halde, daha sonra bu yığının bir kısmı yüksek, bir kısmı alçak bir alanın üzerine konulmuş olduğu açığa çıkarsa ve miktar tahmininde alda-nırsa, satış akdi fâsid olur. Ama satın alırken buğday yığınının düz bir alan üzerine konmuş olduğuna kesin olarak inanmaz, fakat öyle olduğunu sanarsa ve sonra bu yığının bir kısmının yüksek, bir kısmının alçak bir alan üzerine konulmuş olduğu açığa çıkarsa, buğdayı sahibine geri verme konusunda muhayyer olur. Çünkü buğday yığınını ölçekle ölçmeden satmak mekruhtur. Zîrâ yığının, sezgi ve tahminle ölçülmesi çoğu kez doğru sonuçlar vermeyebilir. Öyle olur ki, bir buğday yığını sezgi ve tahminle, on kile olarak takdir edilir. Ama bu yığının bir kısmı bir kısmının üzerine yığılmış olması nedeniyle, bir de bakılır ki altı kile imiş. Metreyle ölçülen, sayı ile sayılan, ağırlıkla tartılan mallara gelince, bunların miktarı bilinmese bile sâdece görerek satın alınmaları sahih olur.
Satılan malın, akid yapıldığı esnada görülmesi şart değildir. Akid esnasına kadar değişmeyip eski hâli üzere kalmış olması şartıyla, akid yapılmadan önce görülmesi de yeterli olur. Tarla, kap, demir, bakır ve bunlara benzer değişime uğramayan mallan satmak gibi. Bir kişi bu mallardan birini görür ve aradan bir süre geçtikten sonra tekrar görmeksizİn satın alırsa, akid sahih olur. Ama meyve ve yemek gibi çabuk bozulan ve sürekli olarak bulunduğu halde kalmayan mallara gelince, böyle bir malı gördükten sonra norma! olarak bu gibi şeylerin bozulabileceği bir sürenin geçmesini müteakiben yeniden görmeksizin satın almak sahih olmaz. Aynı şekilde satılan malın bir kısmını görmek, geri kalan kısmının evsâfına delâlet ediyorsa, tamamını görmek şart olmaz. Sözgelimi aynı harmandan yirmi kile buğday almak isteyen bir kişi, bu buğdayın bir kısmım görürse, satış akdi sahih olur. Çünkü buğdayın bir kısmım görmek, geri kalan buğdayın evsâfına delâlet eder. Bu satış, "numune ile satış" olarak bilinir. Çünkü müşteri, satıcıya, "yanındaki buğday, arpa veya darının numunesini bana göster" deyince, satıcı görmesi için o malların bir kısmını müşteriye getirir. Müşteri de onu görerek satın alır. Fikıhçılar buna, örnek anlamına gelen "nemuzec" adını verirler. Numune ile satışın sahih olması için, satılan malm cüzlerinin biribirine eşit olması ve satıcının da müşteriye, "yanımdaki buğdayı, numune ile beraber sana sattım" demesi şarttır. Numuneyi satmaksizın öylece müşteriye verir ve geri taraftaki buğdayı numûnesiz olarak ona satarsa, satış akdi sahih olmaz. Çünkü müşteri bu durumda, görmemiş olduğu bir malı satın almıştır. Aynı şekilde numuneyi ayrı, geri yandaki buğdayı da ayrı akidle aynı müşteriye satarsa, yine satış akdi sahih olmaz. Çünkü bu durumda müşteri ne tamamını, ne de numune olarak bir kısmını görmediği malı satın almış olmaktadır.
Satılan mal, yararlı kısmını örten bir kabukla örtülü olursa, bunun için bir kaç durum söz konusu olur:
1- Satılan mal, iki kabukla örtülü olur. Kabuklardan biri, yenen veya yararlanılan kısmına bitişik, diğeri debunun üzerinde bulunur ki, bu kabukların ikisi de tabiîdir. Fındık, badem ve kamış gibi. Üstteki kabuk, kendisinden sonra gelen kabuğu tümüyle örtmekteyse, o zaman, satılan mal görünmez olur. Ama kamışta olduğu gibi, üstteki kabuk, kendisinden sonra gelen kabuğu tümüyle kaplamıyorsa, satılan mal, görünmüş sayılır. Çünkü kamışın üst kabuğu, kamışın bütün budaklarını örtmez. Zîrâ malın bir kısmını görmek, geri tarafının evsâfına delâlet eder. Satın alman malın cisminin tümüne veya bir kısmına bitişik olan kabuğu görmekle yetihilebilir. Yalnızca bu kabuğun, o malm devamını sağlayan, soyulduğu takdirde o malı saklama ve depolama imkânını ortadan kaldıran bir kabuk olması şarttır. İki kabuğu olup da cismine bitişik olan kabuğunun sertleşmediği nesnelerin de üst kabuğunu görmek yeterli olur. Yeşil bakla gibi. Sertleşmeyen kabuğu, asıl gıda maddesiyle birlikte yenilebilir. Bu durumda o nesnenin üzerinde sanki bir tek kabuk varmış gibi kabul edilir.
2- Satılan malın tabiî bir kabuğu olur, ama malın kalıcı olması ve korunması bu kabuğa bağlı olmaz. Sedefindeki inci gibi. İncinin saklanıp muhafaza edilmesi, sedef içinde kalmasına bağlı değildir. Torbacığı içindeki misk de böyledir. Miskin kalıcılığı da, torbacık içinde bulunmasına bağlı değildir. Çünkü bu gibi şeylerin, kabuklarından çıkarılmadıkça satılmaları sahih olmaz. Kozası içindeki pamuk, bunlardan sayılmaz. Çünkü koza, pamuğu bozulmaya karşı korur. Ama bununla beraber kozanın açılmasından önce satılması, sahih olmaz. Çünkü koza açılmadıkça pamuğun kullanmaya elverişli olup olmadığı anlaşılamaz.
3- Satılan malın üzerindeki kabuk veya örtü, tabii değil de yapma olur ki, bunun da İki şekli vardır:
a) Kabuğun veya örtünün altında bulunan şeyin kendisini satın almak kastedilir. Yorganın içindeki pamuk gibi. Yorganı satın alırken yüzünü de-ğİl de içindeki pamuğu satın almak kastedilir. Bu durumda yorganın içindeki pamuğun tümünü veya bir kısmını görmek gerekir. Kuvvetli olan görüş budur.
b) Kabuğun veya örtünün altındaki şeyi satın almak kastedilmez. Pamukla astarlanmış palto gibi. Bu durumda palto satın alırken astarım görmek şart olmaz. Açıp bakmadan fika´ satın almak da caizdir. Fika´, kuru üzümden yapılan bir meşrubattır. Kolaylık olsun diye kutulara konur. Çünkü kapalı kutuda bulunması, fika´nm bozulmamasına yardım eder. Reçel ve benzeri şeyler de aynı hükme tabidirler.
Satılan malın bir kısmım görmek, malın geri kalan kısmının evsâfına delâlet ediyorsa, bunun yeterli olacağı bilinse bile, bu hususun, malların durumlarının değişik olmasıyla değişeceği de bilinmelidir. Sözgelimi bir ev satın alan kişi, evin dış kısmına ve avlusuna bakarsa bu yeterli olmaz. Çünkü buralarını görmek, evin geri kalan kısımlarının evsâflarına delâlet etmez. Şu halde oda, tavan, taban, çatı, duvar ve banyo gibi evin diğer kısımlarını da görmesi gerekir. Bir bahçe satm alan kişinin, bahçenin alan ve sınırını öğrenmesi yeterli olmaz. Aksine, bu bahçenin ağaçlarını, duvarlarını, sulama kanallarını ve arklarını görmesi de gerekli olur. Bir hayvan satm alan kişinin, o hayvanın bir kısmına bakması yeterli olmaz. Aksine, her tarafını görmesi gerekir. Ama dişlerini ve dilini görmesi gerekmez. Bir kişi bir elbise satın alırken açıp da içine bakmkzsa, onu görmüş sayılmaz. Elbise nakışlı ise, onu çevirip bakmadıkça görmüş sayılmaz. Cüzleri değişik olan bütün eşyalarda hüküm budur. Çünkü bu gibi şeylerin bir kısmını görmek, geri kalan kısımlarının evsâfına delâlet etmez. Sâdece bir kısmını görerek satm alınırlarsa, tamamı görülmediği için satış akdi sahih olmaz.
Hanefîler dediler ki: Satış akdi yapılan mecliste hazır bulunsa da bulunmasa da, satıcıyla müşteri tarafından görülmeyen gaipteki malın satılması sahih olmaz. Sahih olması için iki şart vardır:
1- Satılan mal, satıcının mülkü olmalıdır.
2- Satılan malla ilgili aşırı derecedeki bilinmezliği açıklığa kavuşturacak bir açıklamayı satıcı yapmalıdır. Satılan mal, mecliste hazır bulunur da müşterinin gözüne görünmeyecek bir yerde olursa, satıcının ona işaret ederek açıklama yapması gerekir. Örneğin, "yanımda bulunan şeyi sana sattım" veya "şu sandık içindeki malı sana sattım demesi gibi.
Satılan mal, mecliste hazır bulunmazsa, satıcının o malm bulunduğu yere İşaret ederek veya niteliğini belirleyerek veya bir şeyle tanılayarak veya sınırlarını belirterek açıklamada bulunması gerekir. Malın bulunduğu yere işaret ederek açıklama yapmasına örnek olarak satıcının, "falan evdeki hayvanı sana sattım" demesini ve müşteri tarafından tanınan o evde birden fazla hayvan bulunmamasını gösterebiliriz. Niteliğini belirleyerek satmanın örneği, "bir ölçek floransa buğdayı sana sattım" demesidİr. Bu satışı yaparken kile ve ölçek gibi miktar belirleyici kelimeleri kullanmak zorunludur. Yine ölçekle ölçülen, ağırlıkla tartılan, sayı ile sayılan, metreyle ölçülen malları satarken satılan malın miktarının açıklanması ve cinsini belirleyen bir nitelikle nite-lenmesi-gerekir. Satılan malı tamlama yaparak belirlemenin Örneği, "devemi sana sattım" demesi ve bu sözü söyleyen satıcının, o deveden başka bir devesinin olmamasıdır. Sınırını belirterek satmanın örneği de, "şu taraftan şu bahçeyle sınırlı, şu taraftan da ırmakla sınırlı... tarlayı sana sattım" demesi gibidir.
Kişinin kendi mülkiyetinde olan gaip bir malı, önce de anlatıldığı gibi, aşırı derecedeki meçhullüğü giderecek şekilde açıklama yapması kaydıyla satması sahihtir. Bu durumda malla ilgili az miktardaki belirsizliğin, satış akdine bir zararı olmaz. Çünkü bu az miktardaki belirsizlik, müşterinin görme muhayyerliği ile ortadan kalkmaktadır. Zîrâ müşteri malı bu şekilde satın alınca, malı gördüğünde, satış akdini kabul veya reddetmekte muhayyerdir. Satın alırken, bu muhayyerliği şart koşmasına da gerek yoktur. Çünkü görme muhayyerliği müşteri için şartsız bir hak olarak sabit olur. Görünürde olmayan ve niteliği belirtilmeyen, meselâ satış meclisinde hazır olmakla birlikte torba içinde bulunduğu için müşteri tarafından görülmeyen bir malı satma durumunda satıcı, bu mala işaret ederek açıklamada bulunmazsa satış akdi fâsid olur. Doğru olan görüş budur. Bazı fıkihçılar, bu satışın sahih olacağını söylemişlerdir. Ama mütemed olan, birinci görüştür. Adamın biri, kendisine miras kalan bir malı görmeden başkasına satarsa, muhayyerlik hakkı kalmaz. Zîrâ satıcının, görmediği malı satmada muhayyerlik hakkı yoktur. Bununla ilgili olarak sükuti icmâ vardır. Çünkü böyle bir olay, sahabelerin hazır bulundukları bîr mecliste vukûbulmuştur ve orada hazır bulunanlardan bîrinin bu hükme muhalefet ettiği de rivayet edilmemiştir.
Görme muhayyerilği dört yerde sabit olur:
1- Zimmette bir borç olmayacak şekilde belirtilen ve lâzım olan bir malda görme muhayyerliği sabit olur. Sözgelimi bir kişi satın alma akdinden hemen sonra teslim almak koşuluyla belli miktarda buğday satın alırsa; teslim alma esnasında buğdayı görme muhayyerliğine sahip olur. Beğenirse kabul, beğenmezse reddeder. Ama satıcının araya vâde koyarak bilâhare teslim etme muhayyerliği olmaz. Çünkü bu mal, satıcının teslim etmek üzere zimmetinde bulunan bir borçtur ki, bu satış akdine selem denir. Selemde ise görme muhayyerliği yoktur. Selem akdinde alınacak eşya karşılığında bedel olarak verilen şey para dışındaki bir meta ise, satıcının bunu görme muhayyerliği vardır. Ama bu bedel, dirhem ve dinar gibi hâlis bir para ise, satıcının görme muhayyerliği yoktur. Satılan mal, gümüş veya altından yapılma bir kap ise, bunu görme muhayyerliği vardır.
2- İcar akdinde görme muhayyerliği vardır. Bir kişi, sınırlı bir tarlayı, görmeden icar ederse, icar akdini yaptıktan sonra gördüğünde beğenmediği takdirde geri vermeye muhayyer olur.
3- Kısmet (paylaşma) akdinde de görme muhayyerliği vardır. Bir kişi, bir eşyada başkasına ortak olur da görmeden o eşyayı kendisiyle paylaşırsa, bilâhare görünce geri vermekte muhayyer olur. Yalnız, ölçekle ölçülen veya kilo ile tartılan emsali mevcûd eşyaları paylaşmada görme muhayyerliği sabit olmaz. Meselâ iki ortak, niteliği belli olan bir buğdayı görmeden paylaşırlarsa, bu paylaşma sahih olmaz. Çünkü malın (buğdayın) bilinmezliğini kaldırmak için gerekli olan görme muhayyerliği, bu gibi şeylerde bir hak olarak mevcûd değildir. Bunlardan başka, emsali bulunmayan ve tek tür olan muhtelif cins ve eşyalarda görme muhayyerliği vardır. Aynı türden elbiselerde ve sadece sığır ve davar gibi mallarda görme muhayyerliği vardır.
4- Mal dâvasında, muayyen bir eşya üzerinde sulh olup anlaşmada da görme muhayyerliği vardır. Bir kişi, başkasında malı olduğunu iddia eder de dâvâlı olan kişi, davacıya görmediği bir eşya vererek sulh olurlarsa; davacı o eşyayı gördüğünde, beğenmediği takdirde geri verme muhayyerliğine sahip olur.
Görme muhayyerliği hakkı şu durumlarda düşer:
1- Satılan malda, müşterinin yanındayken bir ayıp meydana gelirse, müşteri artık onu görme muhayyerliği vesilesiyle geri veremez.
2- Satılan malda bir değişiklik meydana gelirse onu geri vermek artık imkânsız olur. Satın alınan elbiseyi, dikmek için parçalara ayırmak gibi.
3- Satın alınan mal üzerinde, feshi gayr-ı kabil bir tasarrufta bulunmakla da artık o mal, sahibine geri verilemez. Satın alınan köleyi azâd etmek gibi.
4- Satın alman mal üzerinde başkasının hakkını tesbit eden bir tasarrufta bulunmakla da artık geri vermek imkânsız olur. Satın alınan malı re-hîne koymak gibi. Bir kişi, görmediği bir malı satın alır ve bu malı ister görmeden önce, ister gördükten sonra rehîne koyarsa, artık görme muhayyerliği vesilesiyle geri verme hakkını yitirir. Aynı şekilde kendi şahsı için muhayyerliği şart koşmaksizın bu malı kesin bir satışla satar veya icara verirse, görme muhayyerliği hakkını yitirir. Bu tasarrufu, malı gördükten sonra da yapsa, görmeden önce de yapsa, muhayyerlik hakkını yitirir.
5- Satın alınan ma! üzerinde başkasının hakkını tesbit etmeyen bir tasarrufta bulunmak. Yalnız bu tasarrufun muhayyerlik hakkını düşürmesi için satın alınan malı görmezden önce değil de, gördükten sonra yapılması şarttır. Meselâ bir kişi, görmeden satın aldığı bir malı daha sonra, kendi muhayyer olması kaydıyla satar. Bu satışı, eğer o malı gördükten sonra yapmışsa görme muhayyerliği hakkını yitirir. Eğer görmeden önce satarsa hakkını yitirmez. Diyelim ki bir kişi, görmeden satın aldığı malı satışa arz eder veya bir kimseye hîbe eder de ona teslim etmez. Bu işi, malı görmeden önce yapmışsa, görme muhayyerliği vesilesiyle sahibine geri verme hakkını yitirir. Aynı şekilde bir kişi, görmediği bir araziyi satın alır. Bitişiğinde bulunan başka bir araziyi de şuf´a yoluyla satın alır. Bu ikinciyi önceki araziyi görmeden satın alırsa görme muhayyerliğini yitirmez. Ama gördükten sonra alırsa, muhayyerliği yitirir.
6- Satın alınan malı gördükten sonra teslim almakla da artık görme muhayyerliği diye bir şey kalmaz.
7- Satın alınan malı, gördükten sonra bedelini ödemekle yine görme muhayyerliği hakkı sona erer.
8- Satıcı, sattığı malın bedeli olan (parayı değil de) muayyen bir malı, kendi evine getirtmek amacıyla bir elçi gönderir ve o da getirirse, bu bedel kendi evinde bulunduğu sürece muhayyerlik hakkını yitirir. Müşterinin evine iade edince muhayyerlik hakkı yeniden doğar.
9- Bir kişi, görmeden satın aldığı bir tarlayı başkasına iğreti olarak verir de iğreti alan onu ekerse veya bir kaç tane elbise satın alan kişi, bunlardan birini giyerse, her iki durumda da görme muhayyerliğini yitirir.
Özetle diyebiliriz ki: Şart muhayyerliğini iptal eden her şey, görme muhayyerliğini de iptal eder. Yalnız satıcının, satın alman malı görmeden önce muhayyer olarak satışa arzetmesi ve teslim etmeksizin hîbe etmesi gibi durumlarda, şart muhayyerliğinin iptaline rağmen görme muhayyerliği sabit kalır. Şu da var ki, görme muhayyerliği bir vakitle sınırlandırılmaz. Kişi, satın aldığı malı gördükten sonra, akdi feshetme imkânı olan bir süre geçtiği halde feshetmezse, doğru olan görüşe göre görme muhayyerliğini yitirmez. Görme muhayyerliği ile yapılan satış, müşterinin "reddettim" demesiyle feshedilmiş olur. Ancak bu reddin sahih olması için, satıcının, razı olsa da olmasa da bundan haberi olması şarttır. Reddin geçerli olması için kadı´nın kararına gerek yoktur. Muhayyerlik, müşterinin satın aldığı mala sahip olmasını engellemez. Önce belirtilen şekilde, satın aldığı mal üzerinde tasarrufta bulunursa, tasarrufu geçerli olur. Tasarrufta bulunmakla muhayyerlik hakkı sona erer ve satın aldığı mahn bedelini Ödemesi gerekir. Satın aldığı ma!, elinde telef olursa veya önce belirtilen bir sebeple geri verme imkânı ortadan kalkarsa, yine muhayyerliği düşer ve bedelini ödemesi gerekir.
Satın alınan malın bir kısmını görmek, geri kalan kısmının evsâfına delâlet ederse, bir kısmını görmek yeterli olur. Bir kişi, satın alacağı malın bir kısmını akid yapmadan önce görür ve bununla da malın geri kalan kısmı hakkında bilgi sahibi olursa, artık o malla ilgili olarak görme muhayyerliğini yitirir. Çünkü bu durumda, gördüğü bir malı satın almış olmaktadır. Yalnız, satın alman mal, ölçekle ölçülen veya tartıyla tartılan ve bütün kısımları birbirine eşit olan bir mal ise, bir kısmını görmek yeterli olur. Müşteri, satın alacağı buğdayın, kuru üzümün, hurmanın, fındığın, kaymağın veya sütün numunesini görür ve bu numune üzerine satın alırsa, görme muhayyerliği hakkına sahip olamaz. Ancak geri taraftaki mal, numuneden daha düşük kaliteli olursa ve bu kalitesizlik, ayıp derecesine varırsa, malı, hem ayıp muhayyerliği, hem de görme muhayyerliği vesilesiyle geri verme hakkına sahip olur. Eğer kalitesizliği ayıp derecesine varmıyorsa, yani malın gerideki kısmı numuneye nisbetle daha az iyi ise, o zaman müşteri bu malı görme muhayyerliği vesilesiyle geri verebilir. Bundan da anlaşılıyor ki; buğday, arpa, süt, hurma, mercimek ve ölçekle ölçülen cüzleri birbirine eşit malların yığınlarının dış kısmına bakmak, görme muhayyerliğinin düşmesi bakımından yeterlidir. Ama badem, ceviz, fındık ve keçiboynuzuyla benzeri yemişleri karıştırarak meydana gelen karıştırma gibi, cüzleri birbirinin aynı olmayan bir mal yığınının dış kısmına bakmak yeterli olmaz.
Etini yemek için satın alınan koyuna el sürmek, yeterli olur. Bu amaçla satın alınan bir koyuna âmâ kişinin el sürmesi, onu görme yerine geçerli olur ve bu, görme muhayyerliği hakkının ortadan kalkması açısından yeterli olur. Ticâret için değil de yetiştirip yavru elde etmek amacıyla satın alınan koyunun görülmesi, onun vücûduna bakmakla olur. Sağmal ineği görmek, onun memelerine bakmak şeklinde olur.
Evleri görmekse onların iç kısımlarına, odalarına, şayet varsa diğer müştemilâtına bakmakla olur. Çünkü evin dış kısmına bakmak, onun içini görmüş olmaya delâlet etmez. Satın alınacak yağı ve benzeri şeyleri kavanoz dışından görmek yeterli olmaz. Nitekim satın alınacak herhangi bir malı, aynada görmek de yeterli değildir. Çünkü aynada gördüğü şey, o malın aynısı değildir. Bir kişi suda gördüğü bir balığı avlamaksızm elde edebilecek bir durumdaysa, bazıları bu/görüşün yeterli olacağını, bazılarıysa yeterli olmayacağını söylemişlerdir.
Satıcıyla müşteri, satılan malın niteliği üzerinde ihtilâf ederler. Müşteri, "mahn geri kısmını, numune ile aynı kalitede görmüyorum" der, satıcı da, "malın geri kısmı, numuneyle aynı kalitededir" derse, bu durumda numune ya mevcuttur veya zayi olmuştur. Eğer numune mevcutsa, (mahn geri kalan kısmıyla birlikte) bilirkişilere gösterilir ve durum açıklık kazanır. Numune eğer zayi olmuş ve malın geri kalan kısmı hazırda mevcut, ama bir torba içinde ise söz, satıcı için, beyyine (belge) de müşteri için olur. Çünkü bu durumda her ikisi hazırda, torba içinde bulunan satılmış mahn aynı mal olduğu üzerinde görüş birliği etmişler; yalnız, bu malın niteliği hususunda anlaşmazlığa düşmüşlerdir. Müşteri bu malın, satılan mahn kendisi olduğunu inkâr etmemektedir ki, söz kendisinin olsun. Ama satılan malın gâib olması durumunda hüküm, bunun tersinedir. Çünkü o zaman müşteri, satılan malın bu mal olduğunu inkâr etmekte ve söz de kendisinin olmaktadır.
Mâlikîler dediler ki: Bir kişi müşterinin görmediği, gâibteki bir malı satarsa, iki durum söz konusu olur:
1- Satılan mal, müşterinin gözünün görmediği bir yerde bulunmasına rağmen, akdin yapıldığı yerdedir. Satış akdinin yapıldığı mecliste torba içindeki buğday ve kutu içindeki şeker gibi. Bu durumda satın alınan mal açılıp görülmedikçe satış akdi sahih olmaz. Açılması durumunda o mal bozulacak veya kendisine bir zarar dokunacaksa açılması gerekmez.
2- Satılan mal, satış akdinin yapıldığı mecliste hazır bulunmayıp gaipte olur. Şehir dışında da olsa şehir içinde de olsa, akdin yapıldığı meclise getirmek zor da olsa kolay da olsa hüküm aynıdır. Bu durumda görmeden satılması sahih olur. Her iki durumda da, görülmeyen malın satışı şu iki şeyden biri gerçekleşmediği takdirde sahih olmaz:
a) Satılan mal, cins ve türü belirlenecek şekilde tavsif edilmelidir.
b) Müşteri, satın aldığı malla ilgili olarak görme muhayyerliğini şart koşmalıdır.
Müşteri görmeden veya gerek satıcı ve gerekse başkası tarafından malın cins ve türü müşteriye anlatılmadan, kesin olarak yapılan satış, mûtemed görüşe göre fâsid olur. Ama müşteriye tavsif edilirse, satış akdi sahih olur ve görme anında da müşterinin muhayyerliği kalmaz. Ancak mal ayıplı olur veya satıcıdan aldığından başka bir vasıfta bulunursa o başka. Ama müşterinin muhayyer olması şartıyla, vasfını anlatmaksızın bir kişi malını satarsa, satış akdi sahih olur ve görme anında da müşteri muhayyer olur. Buğday gibi misilli veya ölçekli, pamuk gibi tartılı, yumurta gibi sayılı mallardan birini satın alırken bir kısmını görmek, geri kalan kısmı da görmek yerine geçer. Misilli olmayan, yani ölçeksiz, tartısız veya sayısız olarak değerlendirmeye tâbi tutulan malları satın alırken bunların bir kısmını görmek, tamamını görmek yerine geçerli olmaz. Mâliki mezhebinin kuvvetli görüşü budur. Müşteri tarafından numunesi görülen buğdayı satmak sahih olur. Tüccarın defterinde veya katalogunda vasfı yazılı bulunan malların vasfını işitmek de numune görmek gibidir.
Satılan mal; nar, ceviz, badem, yumurta ve karpuz gibi kabuklu bir şeyse, her ne kadar içindeki kırılmadıkça anlaşılmasa bile bir kısmını görmek yeterli olur. Aldıktan sonra müşteri kırar ve İçinin dış görünüşe fazla aykırı olmadığını görürse, zaten sorun yoktur. Ama fazla derecede aykırı olduğunu görürse, muhayyer olur: Dilerse malı kabul eder, dilerse geri verir. Satın alırken baktığı kısımda bir ayıp görür de göz yumarsa; bu ayıp bütün mallarda çoğunlukla görülebilen bit gibi bir ayıp olduğu takdirde sorun yoktur. Çünkü müşteri, bunu önce görmüş ve razı olmuştur. Satın alırken baktığı kısımda ayıp görür, ama geri kalan kısmın ayıplı olmadığını zannederse; meselâ torbanın üst tarafının ıslak olduğunu, dolayısıyla da malın üst kısmının bu nedenle değiştiğini görür, ama geri kalan alt tarafın değişmediğini zanneder, ama aldıktan sonra alt tarafının da değişmiş olduğunu görürse, geri verme hakkına sahip olur. Bir kişi satın alacağı bir malı, normal olarak o malın bozulmayacağı kadar bir zaman önce görür de ondan sonra görmeden satın alır ve görme muhayyerliğini de şart koşmazsa, satış akdi sahih olur. Ama normal olarak o malın bozulacağı kadar bir zaman önce görür de ondan sonra akid esnasında görmeden satın alır ve görme muhayyerliğini şart koşmazsa satış akdi sahih olmaz. Satıcıyla müşteri bu hususta anlaşmazlığa düşerler ve müşteri, "bu malın satın aldığım zamanki vasfı değişmiştir" dediği halde satıcı, "değişmemiştir" derse, bilirkişilere başvurulur. Müşterinin bu malı, satın almazdan önce gördüğü zamanla son gördüğü zaman arasında geçen süre zarfında bu malın normal olarak bozulup bozulmayacağı bilirkişiden sorulur. Bilirkişi, bu süre zarfında bozulacağını kesin tarzda ifâde ederse, söz müşterinin, bozulmayacağını kesin tarzda ifâde ederse, söz satıcınındır. Müşteriye de satıcıya da yemin düşmez. Bu süre zarfında malın bozulmasının veya bozulmamasının muhtemel olduğu, bilirkişi tarafından ifâde edilirse yine aynı hüküm geçerli olur. Yani bilirkişi, malın bu süre zarfında bozulacağının zannedildiğini söylerse, söz müşterinindir. Bilirkişi bu süre zarfında malın bozulmayacağı zannedilir derse, söz satıcınındır. Yalnız bu durumda söz sahibi olan tarafın yemin etmesi de gerekir. Bilirkişi ne kesin, ne şüpheli, ne de ihtimalli bir ifâde kullanmazsa satıcı yemin ederek, malın müşterinin gördüğü zamandaki vasfını koruduğunu ifâde eder ve satış akdi de tamamlanmış olur.
Satıcıyla müşteri, satın alınan malın katalogda belirtilen evsâfa uyup uymadığı hususunda ihtilâf ederler. Müşteri, bu malın katalogdaki evsâfa uymadığını, satıcı da katalogdaki evsâfa uygun mal sattığını; müşterinin geri vermek için getirmiş olduğu bu malın kendi malı olmadığını söylerse, bu durumda yeminle birlikte sqz satıcınındır. Sattığı malın kataloga uygun olduğuna yemin ederse sorun^yoktur. Satıcı yemine yanaşmaz da, müşteri, geri getirmiş olduğu bu malın satıcıya âit olduğuna ve kendisinin bu malı değiştirmediğine yemin ederse, malı geri verebilir. Müşteri yemine yanaşmazsa malı kabul etmeye mecbur olur ve satıcıya da bir şey gerekmez. Bedelini peşin almayı şart koşarak hazırda bulunmayan bir malı satmak sahih olur mu olmaz mı? Ve yine hazırda bulunmayan bir malı satın alan kişinin, bedelini peşin ödeme şartı koşulmamasına rağmen, gönüllü olarak peşin ödemesi sahih olur mu, olmaz mı? Bu soruların cevâbını vermede bir kaç durumla karşılaşılmaktadır:
1- Hazırda bulunmadığı halde satılan mal bir akar olur ve satış akdi de muhayyerlik hakkı tanınmaksızm kesin olur. Bu durumda satıcının, müşterinin bedeli peşin ödemesini şart koşması caizdir. Yalnız müşterinin bu malı, satıcıdan başka birinin tavsifi üzerine almış olması şarttır. Satıcının tavsifi üzerine satın alırsa, bedeli peşin ödeme şartının satıcı tarafından koşulması sahih olmaz. Ama bedeli kendi gönül rızasıyla peşin ödemesi sahihtir.
2- Hazırda bulunmadığı halde satılan mal, bir akar olur. Ama müşteri, bu malı denemek ve muhayyer olmak şartıyla satın alır. Bu durumda, müşterinin bedeli ne gönüllü olarak, ne de satıcı tarafından şart koşulduğu gerekçesiyle peşin ödemesi sahih olmaz.
3- Hazırda bulunmadığı halde satılan mal, akardan başka bir mal olur. Bu durumda malın bedelini, peşin ödemeyi şart koşmak, üç şartla sahih olur:
a) Satış akdi, içinde muhayyerlik hakkı bulunmayan kesin bir satış akdi olmalıdır.
b) Müşteri, bu malı satın almadan önce görmüş veya satıcıdan başka birinin tavsifi üzerine satın almış olmalıdır.
c) Satın alınan malın satış akdinin yapıldığı yere, en fazla iki günlük bir uzaklıkta bulunması gerekir.
Hanbelîler dediler ki: Hazırda bulunmayan bir malı satmak, İki Şartla sahih olur:
1- Satılan mal, selem yapılması sahih olan eşyalardan biri olmalıdır. Bu eşyaları nitelikleriyle belirlemek mümkündür. Ölçekle ölçülen, tartıyla tartılan eşyalar gibi. Bunları ölçek ve tartıyla zaptedip belirlemek mümkündür. Şu halde taneleri birbirine eşit olan ve aynı tarladan yetişmiş olan buğdayda selem satışı yapmak sahih olur. Ama birimleri birbirinden değişik olan ve sayı ile sayılan nar ve elma gibi nesnelerde durum bunun tersinedir. Nar ve elmalar hep aynı eşitlikte değil, aksine kimi büyük, kimi de küçük olur. Parçalan eşit olmayan mücevherler de böyledir.
2- Hazırda bulunmayan malı satmanın sahih olması için o malı, belli ölçülere tâbi kılan sıfatlarla nitelemek şarttır. Bu sıfatların anlatılması veya anlatılmaması durumunda çoğunlukla malın bedelinde değişiklik meydana gelir. Hazırda bulunmayan bir malı satan kişinin, o malın cinsini belirtmesi gerekir. Meselâ hurma satan kişi, "sana hurma sattım" demeli ve sonra da sattığı hurmanın türünü belirtmelidir. Meselâ, "sana asyot hurması veya zağ-lulî hurma veya vahi hurması sattım" demeli, sonra da tanesinin küçük veya büyük olduğunu belirtmelidir. Bundan sonra da san veya kırmızı diye rengini söylemelidir. Selem bahsinde de anlatılacağı gibi, hazırda bulunmayan diğer malların satışında da bu yöntem uygulanır. Bir kişi görmediği veya niteliklerinin kendisine anlatılmadığı, ya da hakkında eksik bilgi verildiği bir malı satın alırsa, satış akdi sahih olmaz. Bu bakımdan satıcı da müşteri gibidir. Bir kişi, bulunduğu yerden uzak beldedeki bir mala vâris olursa, bu malı görmeden veya nitelikleri tam olarak kendisine anlatılmadan satarsa, satış akdi sahih olmaz.
Hazırda bulunmayıp ta nitelikleri belirtilerek satılan mallar, iki kısma ayrılırlar:
1- Hazırda bulunmadığı halde satılan mal, işaret veya tamlama ve benzeri şeylerle belirtilen bir mal olur. Satılan malın, satış akdinin yapıldığı meclisten uzak ve gıyapta olması ile "kayıp devemi sana sattım" demek gibi mecliste hazır ama örtülü olması arasında fark yoktur. Çuvaldaki buğday, torbadaki saman, sandıktaki şeker gibi. Bu kısımla ilgili bazı hükümler vardır ki, bunları şöylece sıralayabiliriz:
a) Müşteri bu şekilde satın aldığı malda bir ayıp görürse veya satın aldığı zaman belirtilen niteliklere uygun olmadığını anlarsa sahibine geri verme hakkını elde eder ve satış akdi böylece münfesih olur.
b) Müşterinin teslim almasından Önce bu mal telef olursa, satış akdi münfesih olur ve zayi olan mal da satıcının kesesinden gider. Müşteri bu mala karşılık, satıcjdan başka bir mal isteyemez. Çünkü onun hakkı, telef olan malda bulunuyordu. Tıpkı hazırdaki malın satışında olduğu gibi, mal telef olunca da satış akdi münfesih olur. Satıcı, "hazırda bulunmayan malı, anlattığım niteliklere uygun olmadığı takdirde aynı niteliklere sahip başka bir mal verme şartıyla sana sattım" diyerek, zayi olması durumunda o mala bedel olarak başka bir malı müşteriye vermeyi kendi üzerine şart koşarsa, satış akdi bâtıl olur.
c) İcâb ve kabulün tamamlanmasından sonra satıcıyla müşterinin malı ve bedelini teati edip teslim almadan akid meclisinden ayrılmaları caiz olur. Hazırdaki malın satışında da bu hüküm aynen geçerlidir.
2- Tamlama ve işaretle belİrtilmeyip de nitelikleri anlatılarak bir malı satmak. Bu malı satarken, selemde olduğu gibi, bütün yönlerini belirleyecek şekilde niteliklerinin anlatılması şarttır. "Sana beyaz renkli, şişman ve şu kadar yük taşıyabilen... bir deve sattım" demek gibi. Bu tür satış, vadeli olmadığı için gerçek bir selem olmayıp, selem hükmündedir ki, bununla ilgili olarak iki hüküm vardır:
a) Müşteri satın aldığı malın, alırken kendisine anlatılan niteliklere uygun olmadığını gördüğümde, geri verme hakkına sahip olur. Geri verince satış akdi münfesih olmaz^ Satıcı, anılan devenin yerine, belirtilen nitelikleri taşıyan başka bir deve verir. Çünkü satış akdi, o devenin üzerine değil de, belirtilen nitelikleri taşıyan bir deve üzerine yapılmıştır.
b) Satılan malı veya bedelini teslim almadan önce satıcıyla müşterinin akid meclisinden ayrılmaları caiz olmaz. Teslim almadan ayrılırlarsa satış akdi bâtıl olur. Çünkü bu, selem anlamındaki bir akıttır. Yine bu kısım satışlarda satışın, selem ya da selef lafzıyla yapılması da sahih olmaz. Çünkü yapılan satış, bu durumda selef olmamaktadır. Selemde, satılan mal bilahare teslim edilme şartıyla satılmadığı takdirde sahih olmamaktadır. Meğer satın alınan mal, peşin olarak değil de belli bir süre sonra teslim edilsin. Çeşitli ülkelerde tüccarlar arasında bu türden alışverişler çokça yapılmaktadır. Tüccarlar, her şeyi hakkında bilgi verilerek nitelikleri anlatılan mallan görmeden satın almaktadırlar. Bilindiği gibi bu, caizdir.
Numune ile satışa gelince; bu, satıcıdan çok az miktarda buğday isteyip baktıktan sonra, o numunenin cinsindendir diye bir kaç ölçek buğdayı görmeden satın almaktır ki, bu alış veriş bâtıldır. Çünkü bu durumda müşteri, satın aldığı malı görmüş olmamaktadır. Ama satın alınacak malın görülen bir kısmı, geri kalan kısmın evsâfına delâlet ediyorsa, o zaman hüküm bunun aksinedir; ahş-veriş sahih olur. Sözgelimi nakışlanmamış bir elbisenin dış kısmını görmek, onun iç kısmının evsâfına delâlet ettiğinden dolayı, sâdece dışına bakarak satın almak sahih olur. Ama değişik nakışlarla nakışlanmış olup bir kısmını görmenin, diğer kısımlarının evsâfına delâlet etmediği bir elbisenin dışına bakarak satın alınması sahih olmaz. Aynı şekilde bir ki-Şi, taneleri aynı olan bir buğday yığınının dış kısmına bakarsa, taneleri hep aynı olduğu için dış kısmına bakmak, geri kalan kısımlarına bakmaya ihtiyaç bırakmaz. Sâdece dışına bakmak yeterli olur. Ama fındık, badem, hurma, ceviz ve keçi boynuzu gibi değişik birimlerden oluşan bir yığının dış yüzüne bakmak, tamamına bakmış olmak için yeterli olmaz. Aksine satış akdinin sahih olabilmesi için, çevirip alt kısmına bakmak gerekir.
Satış akdinin yapılmasından bir süre önce müşteri tarafından görülmüş olan malı, (akid esnasında görmeden) satın almak sahihtir. Meselâ bir kişi, bir malı görür. Aradan zaman geçtikten sonra o malı satın alırsa sahih olur ki bununla ilgili üç şekil vardır:
1- Satın alınan mal, önceki görüşle satın alma zamanları arasında geçen süre zarfında kesin olarak bir değişikliğe uğramayan bir mal olmalıdır.
2- Satın alınan mal, önceki görüşle satın alma zamanları arasında geçen süre zarfında, görünürde değişikliğe uğramayan bir mal olmalıdır. Arada geçen süre, kendi durumu nisbetinde her şeye göre ayrı ayrı takdir edilir. Meselâ meyveler, kısa zaman içinde değişikliğe uğrarlar. Hayvanlar, meyvelere nisbetle daha uzun zaman içinde değişikliğe uğrarlar. Akarlar ise çok daha uzun zaman içinde değişikliğe uğrarlar. Bu meselenin hükmü şudur: Satın alınan mal, yakında da olsa, uzakta da olsa, satıcı, derhal teslim etmeye muktedir olmasa da satış akdi her iki durumda da sahih olur. Ama satıcının, o malı hazırlama gücünün bulunması şarttır. Sonra müşteri, malın, eskiden gördüğü hâlini koruduğunu müşahede ederse, kabul etmeye mecbur olur. Ama değişikliğe uğradığını görürse, ayıp muhayyerliğinde olduğu gibi tehirli olarak akdi feshetme hakkına sahip olur. Ancak, şart muhayyerliğinde de anlatıldığı gibi, müşterinin, malın değişmiş olduğunu gördükten sonra o maldan razı olduğuna delâlet eden bir davranışta bulunmamış olması şarttır.
3- Satın alınan mal, önceki görüşle satın alma zamanları arasında geçen süre zarfında yakinen, zannen veya şüpheyle de olsa değişikliğe uğrayan bir mal olursa, satış akdi sahih olmaz. Çünkü bu durumda müşteri, maldaki değişikliği bilmektedir. Satıcıyla müşteri, maldaki nitelik üzerinde anlaşmazlığa düşerlerse; meselâ müşteri, "bu elbiseyi Mısır dokuması diye bana sattın" der; satıcı da "hayır, Şam dokuması diye sana sattım" derse veya müşteri, "akit yapmadan önce görüp de satın aldığım bu mal, nitelik değiştirmiştir" der ve satıcı da, "eski niteliğini korumaktadır" derse, her iki durumda da yemin etmesi kaydıyla söz, müşterinindir.
(147) Şâfiîler dediler ki: Satılan mal, alış veriş akdinden ayrı görünmez bir yerde de olsa, meclis içinde olup ta akdi yapanlarca görülmeyen bir yerde bulunursa, ikisinin veya birinin gıyabında bulunan ve görünmeyen bir malı satmak sahih olmaz. Satılan bu malın cinsini belirleyen bir sıfatla nitelenmesi ve nitelenmemesi arasında bir fark yoktur. Cinsini belirleyen bir sıfatla nitelenmesinin örneği, satıcının, "sana bir kile floransa veya pencuma buğdayı sattım" demesi gibidir. Cinsini belirleyen bir sıfatla nitelenmemesinin örneği ise, satıcının, floransa veya pencuma adlarım söylemeksizin, "sana bir ölçek buğday sattım" demesi gibidir. Öyle veya böyle, satılan mal, satıcıyla müşterinin görmedikleri bir yerde ise, yapılan satış akdi her halükârda sahih olmaz. Şâfiîlere göre en kuvvetli görüş budur. Bu arada, buna muhalif bir görüşe de değinmekte yarar vardır. Buna göre, birinci örnekte olduğu gibi, ortada olmayan bir malı, cinsini belirleyen bir sıfatla niteleme durumunda satmak sahih olur ki bu, müşterinin görme anında geri vermeye muhayyer olması kaydıyla cinsini belirleyen bir sıfatla nitelenen, gaipteki bir malı satmanın sahih olduğunu savunan üç mezheb imamının görüşlerine de uygun düşmektedir. Nitekim bu husus, ileride verilecek detaylı açıklamalardan da anlaşılacaktır.
Satın alınan malı görmek, tadılan ve koklanan nesnelerde, tadına ve koklama yerine geçerli olur. Sözgelimi bal, yağ ve meyve gibi şeylerin satılması, müşterinin tadıp koklamaksızin sâdece görmesiyle yetinmesi durumunda sahih olur. Ancak müşteri, bu malda bir ayıp görürse, geri verme muhayyerliğine sahiptir. Yine satın alınan malı görmek; o malın sayısını, tartısını, ölçüsünü, ölçeğini öğrenme yerine geçerli olur. Sözgelimi satıcı, "şu buğday yığınını sana sattım" der de, müşteri bu buğdayın kaç kile olduğunu bilemezse, yığını gözden geçirdikten sonra satış akdi sahih olur. Çünkü gözden geçirdikten sonra buğday yığınının miktarını sezgi ve tahmin ile anlaması mümkün olur ki bu da, satış akdinin sahih olması için yeterlidir. Ancak müşteri, bu buğday yığınının düz bir alan üzerine konulmuş olduğuna kesin olarak inandığı halde, daha sonra bu yığının bir kısmı yüksek, bir kısmı alçak bir alanın üzerine konulmuş olduğu açığa çıkarsa ve miktar tahmininde alda-nırsa, satış akdi fâsid olur. Ama satın alırken buğday yığınının düz bir alan üzerine konmuş olduğuna kesin olarak inanmaz, fakat öyle olduğunu sanarsa ve sonra bu yığının bir kısmının yüksek, bir kısmının alçak bir alan üzerine konulmuş olduğu açığa çıkarsa, buğdayı sahibine geri verme konusunda muhayyer olur. Çünkü buğday yığınını ölçekle ölçmeden satmak mekruhtur. Zîrâ yığının, sezgi ve tahminle ölçülmesi çoğu kez doğru sonuçlar vermeyebilir. Öyle olur ki, bir buğday yığını sezgi ve tahminle, on kile olarak takdir edilir. Ama bu yığının bir kısmı bir kısmının üzerine yığılmış olması nedeniyle, bir de bakılır ki altı kile imiş. Metreyle ölçülen, sayı ile sayılan, ağırlıkla tartılan mallara gelince, bunların miktarı bilinmese bile sâdece görerek satın alınmaları sahih olur.
Satılan malın, akid yapıldığı esnada görülmesi şart değildir. Akid esnasına kadar değişmeyip eski hâli üzere kalmış olması şartıyla, akid yapılmadan önce görülmesi de yeterli olur. Tarla, kap, demir, bakır ve bunlara benzer değişime uğramayan mallan satmak gibi. Bir kişi bu mallardan birini görür ve aradan bir süre geçtikten sonra tekrar görmeksizİn satın alırsa, akid sahih olur. Ama meyve ve yemek gibi çabuk bozulan ve sürekli olarak bulunduğu halde kalmayan mallara gelince, böyle bir malı gördükten sonra norma! olarak bu gibi şeylerin bozulabileceği bir sürenin geçmesini müteakiben yeniden görmeksizin satın almak sahih olmaz. Aynı şekilde satılan malın bir kısmını görmek, geri kalan kısmının evsâfına delâlet ediyorsa, tamamını görmek şart olmaz. Sözgelimi aynı harmandan yirmi kile buğday almak isteyen bir kişi, bu buğdayın bir kısmım görürse, satış akdi sahih olur. Çünkü buğdayın bir kısmım görmek, geri kalan buğdayın evsâfına delâlet eder. Bu satış, "numune ile satış" olarak bilinir. Çünkü müşteri, satıcıya, "yanındaki buğday, arpa veya darının numunesini bana göster" deyince, satıcı görmesi için o malların bir kısmını müşteriye getirir. Müşteri de onu görerek satın alır. Fikıhçılar buna, örnek anlamına gelen "nemuzec" adını verirler. Numune ile satışın sahih olması için, satılan malm cüzlerinin biribirine eşit olması ve satıcının da müşteriye, "yanımdaki buğdayı, numune ile beraber sana sattım" demesi şarttır. Numuneyi satmaksizın öylece müşteriye verir ve geri taraftaki buğdayı numûnesiz olarak ona satarsa, satış akdi sahih olmaz. Çünkü müşteri bu durumda, görmemiş olduğu bir malı satın almıştır. Aynı şekilde numuneyi ayrı, geri yandaki buğdayı da ayrı akidle aynı müşteriye satarsa, yine satış akdi sahih olmaz. Çünkü bu durumda müşteri ne tamamını, ne de numune olarak bir kısmını görmediği malı satın almış olmaktadır.
Satılan mal, yararlı kısmını örten bir kabukla örtülü olursa, bunun için bir kaç durum söz konusu olur:
1- Satılan mal, iki kabukla örtülü olur. Kabuklardan biri, yenen veya yararlanılan kısmına bitişik, diğeri debunun üzerinde bulunur ki, bu kabukların ikisi de tabiîdir. Fındık, badem ve kamış gibi. Üstteki kabuk, kendisinden sonra gelen kabuğu tümüyle örtmekteyse, o zaman, satılan mal görünmez olur. Ama kamışta olduğu gibi, üstteki kabuk, kendisinden sonra gelen kabuğu tümüyle kaplamıyorsa, satılan mal, görünmüş sayılır. Çünkü kamışın üst kabuğu, kamışın bütün budaklarını örtmez. Zîrâ malın bir kısmını görmek, geri tarafının evsâfına delâlet eder. Satın alman malın cisminin tümüne veya bir kısmına bitişik olan kabuğu görmekle yetihilebilir. Yalnızca bu kabuğun, o malm devamını sağlayan, soyulduğu takdirde o malı saklama ve depolama imkânını ortadan kaldıran bir kabuk olması şarttır. İki kabuğu olup da cismine bitişik olan kabuğunun sertleşmediği nesnelerin de üst kabuğunu görmek yeterli olur. Yeşil bakla gibi. Sertleşmeyen kabuğu, asıl gıda maddesiyle birlikte yenilebilir. Bu durumda o nesnenin üzerinde sanki bir tek kabuk varmış gibi kabul edilir.
2- Satılan malın tabiî bir kabuğu olur, ama malın kalıcı olması ve korunması bu kabuğa bağlı olmaz. Sedefindeki inci gibi. İncinin saklanıp muhafaza edilmesi, sedef içinde kalmasına bağlı değildir. Torbacığı içindeki misk de böyledir. Miskin kalıcılığı da, torbacık içinde bulunmasına bağlı değildir. Çünkü bu gibi şeylerin, kabuklarından çıkarılmadıkça satılmaları sahih olmaz. Kozası içindeki pamuk, bunlardan sayılmaz. Çünkü koza, pamuğu bozulmaya karşı korur. Ama bununla beraber kozanın açılmasından önce satılması, sahih olmaz. Çünkü koza açılmadıkça pamuğun kullanmaya elverişli olup olmadığı anlaşılamaz.
3- Satılan malın üzerindeki kabuk veya örtü, tabii değil de yapma olur ki, bunun da İki şekli vardır:
a) Kabuğun veya örtünün altında bulunan şeyin kendisini satın almak kastedilir. Yorganın içindeki pamuk gibi. Yorganı satın alırken yüzünü de-ğİl de içindeki pamuğu satın almak kastedilir. Bu durumda yorganın içindeki pamuğun tümünü veya bir kısmını görmek gerekir. Kuvvetli olan görüş budur.
b) Kabuğun veya örtünün altındaki şeyi satın almak kastedilmez. Pamukla astarlanmış palto gibi. Bu durumda palto satın alırken astarım görmek şart olmaz. Açıp bakmadan fika´ satın almak da caizdir. Fika´, kuru üzümden yapılan bir meşrubattır. Kolaylık olsun diye kutulara konur. Çünkü kapalı kutuda bulunması, fika´nm bozulmamasına yardım eder. Reçel ve benzeri şeyler de aynı hükme tabidirler.
Satılan malın bir kısmım görmek, malın geri kalan kısmının evsâfına delâlet ediyorsa, bunun yeterli olacağı bilinse bile, bu hususun, malların durumlarının değişik olmasıyla değişeceği de bilinmelidir. Sözgelimi bir ev satın alan kişi, evin dış kısmına ve avlusuna bakarsa bu yeterli olmaz. Çünkü buralarını görmek, evin geri kalan kısımlarının evsâflarına delâlet etmez. Şu halde oda, tavan, taban, çatı, duvar ve banyo gibi evin diğer kısımlarını da görmesi gerekir. Bir bahçe satm alan kişinin, bahçenin alan ve sınırını öğrenmesi yeterli olmaz. Aksine, bu bahçenin ağaçlarını, duvarlarını, sulama kanallarını ve arklarını görmesi de gerekli olur. Bir hayvan satm alan kişinin, o hayvanın bir kısmına bakması yeterli olmaz. Aksine, her tarafını görmesi gerekir. Ama dişlerini ve dilini görmesi gerekmez. Bir kişi bir elbise satın alırken açıp da içine bakmkzsa, onu görmüş sayılmaz. Elbise nakışlı ise, onu çevirip bakmadıkça görmüş sayılmaz. Cüzleri değişik olan bütün eşyalarda hüküm budur. Çünkü bu gibi şeylerin bir kısmını görmek, geri kalan kısımlarının evsâfına delâlet etmez. Sâdece bir kısmını görerek satm alınırlarsa, tamamı görülmediği için satış akdi sahih olmaz.
Hanefîler dediler ki: Satış akdi yapılan mecliste hazır bulunsa da bulunmasa da, satıcıyla müşteri tarafından görülmeyen gaipteki malın satılması sahih olmaz. Sahih olması için iki şart vardır:
1- Satılan mal, satıcının mülkü olmalıdır.
2- Satılan malla ilgili aşırı derecedeki bilinmezliği açıklığa kavuşturacak bir açıklamayı satıcı yapmalıdır. Satılan mal, mecliste hazır bulunur da müşterinin gözüne görünmeyecek bir yerde olursa, satıcının ona işaret ederek açıklama yapması gerekir. Örneğin, "yanımda bulunan şeyi sana sattım" veya "şu sandık içindeki malı sana sattım demesi gibi.
Satılan mal, mecliste hazır bulunmazsa, satıcının o malm bulunduğu yere İşaret ederek veya niteliğini belirleyerek veya bir şeyle tanılayarak veya sınırlarını belirterek açıklamada bulunması gerekir. Malın bulunduğu yere işaret ederek açıklama yapmasına örnek olarak satıcının, "falan evdeki hayvanı sana sattım" demesini ve müşteri tarafından tanınan o evde birden fazla hayvan bulunmamasını gösterebiliriz. Niteliğini belirleyerek satmanın örneği, "bir ölçek floransa buğdayı sana sattım" demesidİr. Bu satışı yaparken kile ve ölçek gibi miktar belirleyici kelimeleri kullanmak zorunludur. Yine ölçekle ölçülen, ağırlıkla tartılan, sayı ile sayılan, metreyle ölçülen malları satarken satılan malın miktarının açıklanması ve cinsini belirleyen bir nitelikle nite-lenmesi-gerekir. Satılan malı tamlama yaparak belirlemenin Örneği, "devemi sana sattım" demesi ve bu sözü söyleyen satıcının, o deveden başka bir devesinin olmamasıdır. Sınırını belirterek satmanın örneği de, "şu taraftan şu bahçeyle sınırlı, şu taraftan da ırmakla sınırlı... tarlayı sana sattım" demesi gibidir.
Kişinin kendi mülkiyetinde olan gaip bir malı, önce de anlatıldığı gibi, aşırı derecedeki meçhullüğü giderecek şekilde açıklama yapması kaydıyla satması sahihtir. Bu durumda malla ilgili az miktardaki belirsizliğin, satış akdine bir zararı olmaz. Çünkü bu az miktardaki belirsizlik, müşterinin görme muhayyerliği ile ortadan kalkmaktadır. Zîrâ müşteri malı bu şekilde satın alınca, malı gördüğünde, satış akdini kabul veya reddetmekte muhayyerdir. Satın alırken, bu muhayyerliği şart koşmasına da gerek yoktur. Çünkü görme muhayyerliği müşteri için şartsız bir hak olarak sabit olur. Görünürde olmayan ve niteliği belirtilmeyen, meselâ satış meclisinde hazır olmakla birlikte torba içinde bulunduğu için müşteri tarafından görülmeyen bir malı satma durumunda satıcı, bu mala işaret ederek açıklamada bulunmazsa satış akdi fâsid olur. Doğru olan görüş budur. Bazı fıkihçılar, bu satışın sahih olacağını söylemişlerdir. Ama mütemed olan, birinci görüştür. Adamın biri, kendisine miras kalan bir malı görmeden başkasına satarsa, muhayyerlik hakkı kalmaz. Zîrâ satıcının, görmediği malı satmada muhayyerlik hakkı yoktur. Bununla ilgili olarak sükuti icmâ vardır. Çünkü böyle bir olay, sahabelerin hazır bulundukları bîr mecliste vukûbulmuştur ve orada hazır bulunanlardan bîrinin bu hükme muhalefet ettiği de rivayet edilmemiştir.
Görme muhayyerilği dört yerde sabit olur:
1- Zimmette bir borç olmayacak şekilde belirtilen ve lâzım olan bir malda görme muhayyerliği sabit olur. Sözgelimi bir kişi satın alma akdinden hemen sonra teslim almak koşuluyla belli miktarda buğday satın alırsa; teslim alma esnasında buğdayı görme muhayyerliğine sahip olur. Beğenirse kabul, beğenmezse reddeder. Ama satıcının araya vâde koyarak bilâhare teslim etme muhayyerliği olmaz. Çünkü bu mal, satıcının teslim etmek üzere zimmetinde bulunan bir borçtur ki, bu satış akdine selem denir. Selemde ise görme muhayyerliği yoktur. Selem akdinde alınacak eşya karşılığında bedel olarak verilen şey para dışındaki bir meta ise, satıcının bunu görme muhayyerliği vardır. Ama bu bedel, dirhem ve dinar gibi hâlis bir para ise, satıcının görme muhayyerliği yoktur. Satılan mal, gümüş veya altından yapılma bir kap ise, bunu görme muhayyerliği vardır.
2- İcar akdinde görme muhayyerliği vardır. Bir kişi, sınırlı bir tarlayı, görmeden icar ederse, icar akdini yaptıktan sonra gördüğünde beğenmediği takdirde geri vermeye muhayyer olur.
3- Kısmet (paylaşma) akdinde de görme muhayyerliği vardır. Bir kişi, bir eşyada başkasına ortak olur da görmeden o eşyayı kendisiyle paylaşırsa, bilâhare görünce geri vermekte muhayyer olur. Yalnız, ölçekle ölçülen veya kilo ile tartılan emsali mevcûd eşyaları paylaşmada görme muhayyerliği sabit olmaz. Meselâ iki ortak, niteliği belli olan bir buğdayı görmeden paylaşırlarsa, bu paylaşma sahih olmaz. Çünkü malın (buğdayın) bilinmezliğini kaldırmak için gerekli olan görme muhayyerliği, bu gibi şeylerde bir hak olarak mevcûd değildir. Bunlardan başka, emsali bulunmayan ve tek tür olan muhtelif cins ve eşyalarda görme muhayyerliği vardır. Aynı türden elbiselerde ve sadece sığır ve davar gibi mallarda görme muhayyerliği vardır.
4- Mal dâvasında, muayyen bir eşya üzerinde sulh olup anlaşmada da görme muhayyerliği vardır. Bir kişi, başkasında malı olduğunu iddia eder de dâvâlı olan kişi, davacıya görmediği bir eşya vererek sulh olurlarsa; davacı o eşyayı gördüğünde, beğenmediği takdirde geri verme muhayyerliğine sahip olur.
Görme muhayyerliği hakkı şu durumlarda düşer:
1- Satılan malda, müşterinin yanındayken bir ayıp meydana gelirse, müşteri artık onu görme muhayyerliği vesilesiyle geri veremez.
2- Satılan malda bir değişiklik meydana gelirse onu geri vermek artık imkânsız olur. Satın alınan elbiseyi, dikmek için parçalara ayırmak gibi.
3- Satın alınan mal üzerinde, feshi gayr-ı kabil bir tasarrufta bulunmakla da artık o mal, sahibine geri verilemez. Satın alınan köleyi azâd etmek gibi.
4- Satın alman mal üzerinde başkasının hakkını tesbit eden bir tasarrufta bulunmakla da artık geri vermek imkânsız olur. Satın alınan malı re-hîne koymak gibi. Bir kişi, görmediği bir malı satın alır ve bu malı ister görmeden önce, ister gördükten sonra rehîne koyarsa, artık görme muhayyerliği vesilesiyle geri verme hakkını yitirir. Aynı şekilde kendi şahsı için muhayyerliği şart koşmaksizın bu malı kesin bir satışla satar veya icara verirse, görme muhayyerliği hakkını yitirir. Bu tasarrufu, malı gördükten sonra da yapsa, görmeden önce de yapsa, muhayyerlik hakkını yitirir.
5- Satın alınan ma! üzerinde başkasının hakkını tesbit etmeyen bir tasarrufta bulunmak. Yalnız bu tasarrufun muhayyerlik hakkını düşürmesi için satın alınan malı görmezden önce değil de, gördükten sonra yapılması şarttır. Meselâ bir kişi, görmeden satın aldığı bir malı daha sonra, kendi muhayyer olması kaydıyla satar. Bu satışı, eğer o malı gördükten sonra yapmışsa görme muhayyerliği hakkını yitirir. Eğer görmeden önce satarsa hakkını yitirmez. Diyelim ki bir kişi, görmeden satın aldığı malı satışa arz eder veya bir kimseye hîbe eder de ona teslim etmez. Bu işi, malı görmeden önce yapmışsa, görme muhayyerliği vesilesiyle sahibine geri verme hakkını yitirir. Aynı şekilde bir kişi, görmediği bir araziyi satın alır. Bitişiğinde bulunan başka bir araziyi de şuf´a yoluyla satın alır. Bu ikinciyi önceki araziyi görmeden satın alırsa görme muhayyerliğini yitirmez. Ama gördükten sonra alırsa, muhayyerliği yitirir.
6- Satın alınan malı gördükten sonra teslim almakla da artık görme muhayyerliği diye bir şey kalmaz.
7- Satın alınan malı, gördükten sonra bedelini ödemekle yine görme muhayyerliği hakkı sona erer.
8- Satıcı, sattığı malın bedeli olan (parayı değil de) muayyen bir malı, kendi evine getirtmek amacıyla bir elçi gönderir ve o da getirirse, bu bedel kendi evinde bulunduğu sürece muhayyerlik hakkını yitirir. Müşterinin evine iade edince muhayyerlik hakkı yeniden doğar.
9- Bir kişi, görmeden satın aldığı bir tarlayı başkasına iğreti olarak verir de iğreti alan onu ekerse veya bir kaç tane elbise satın alan kişi, bunlardan birini giyerse, her iki durumda da görme muhayyerliğini yitirir.
Özetle diyebiliriz ki: Şart muhayyerliğini iptal eden her şey, görme muhayyerliğini de iptal eder. Yalnız satıcının, satın alman malı görmeden önce muhayyer olarak satışa arzetmesi ve teslim etmeksizin hîbe etmesi gibi durumlarda, şart muhayyerliğinin iptaline rağmen görme muhayyerliği sabit kalır. Şu da var ki, görme muhayyerliği bir vakitle sınırlandırılmaz. Kişi, satın aldığı malı gördükten sonra, akdi feshetme imkânı olan bir süre geçtiği halde feshetmezse, doğru olan görüşe göre görme muhayyerliğini yitirmez. Görme muhayyerliği ile yapılan satış, müşterinin "reddettim" demesiyle feshedilmiş olur. Ancak bu reddin sahih olması için, satıcının, razı olsa da olmasa da bundan haberi olması şarttır. Reddin geçerli olması için kadı´nın kararına gerek yoktur. Muhayyerlik, müşterinin satın aldığı mala sahip olmasını engellemez. Önce belirtilen şekilde, satın aldığı mal üzerinde tasarrufta bulunursa, tasarrufu geçerli olur. Tasarrufta bulunmakla muhayyerlik hakkı sona erer ve satın aldığı mahn bedelini Ödemesi gerekir. Satın aldığı ma!, elinde telef olursa veya önce belirtilen bir sebeple geri verme imkânı ortadan kalkarsa, yine muhayyerliği düşer ve bedelini ödemesi gerekir.
Satın alınan malın bir kısmını görmek, geri kalan kısmının evsâfına delâlet ederse, bir kısmını görmek yeterli olur. Bir kişi, satın alacağı malın bir kısmını akid yapmadan önce görür ve bununla da malın geri kalan kısmı hakkında bilgi sahibi olursa, artık o malla ilgili olarak görme muhayyerliğini yitirir. Çünkü bu durumda, gördüğü bir malı satın almış olmaktadır. Yalnız, satın alman mal, ölçekle ölçülen veya tartıyla tartılan ve bütün kısımları birbirine eşit olan bir mal ise, bir kısmını görmek yeterli olur. Müşteri, satın alacağı buğdayın, kuru üzümün, hurmanın, fındığın, kaymağın veya sütün numunesini görür ve bu numune üzerine satın alırsa, görme muhayyerliği hakkına sahip olamaz. Ancak geri taraftaki mal, numuneden daha düşük kaliteli olursa ve bu kalitesizlik, ayıp derecesine varırsa, malı, hem ayıp muhayyerliği, hem de görme muhayyerliği vesilesiyle geri verme hakkına sahip olur. Eğer kalitesizliği ayıp derecesine varmıyorsa, yani malın gerideki kısmı numuneye nisbetle daha az iyi ise, o zaman müşteri bu malı görme muhayyerliği vesilesiyle geri verebilir. Bundan da anlaşılıyor ki; buğday, arpa, süt, hurma, mercimek ve ölçekle ölçülen cüzleri birbirine eşit malların yığınlarının dış kısmına bakmak, görme muhayyerliğinin düşmesi bakımından yeterlidir. Ama badem, ceviz, fındık ve keçiboynuzuyla benzeri yemişleri karıştırarak meydana gelen karıştırma gibi, cüzleri birbirinin aynı olmayan bir mal yığınının dış kısmına bakmak yeterli olmaz.
Etini yemek için satın alınan koyuna el sürmek, yeterli olur. Bu amaçla satın alınan bir koyuna âmâ kişinin el sürmesi, onu görme yerine geçerli olur ve bu, görme muhayyerliği hakkının ortadan kalkması açısından yeterli olur. Ticâret için değil de yetiştirip yavru elde etmek amacıyla satın alınan koyunun görülmesi, onun vücûduna bakmakla olur. Sağmal ineği görmek, onun memelerine bakmak şeklinde olur.
Evleri görmekse onların iç kısımlarına, odalarına, şayet varsa diğer müştemilâtına bakmakla olur. Çünkü evin dış kısmına bakmak, onun içini görmüş olmaya delâlet etmez. Satın alınacak yağı ve benzeri şeyleri kavanoz dışından görmek yeterli olmaz. Nitekim satın alınacak herhangi bir malı, aynada görmek de yeterli değildir. Çünkü aynada gördüğü şey, o malın aynısı değildir. Bir kişi suda gördüğü bir balığı avlamaksızm elde edebilecek bir durumdaysa, bazıları bu/görüşün yeterli olacağını, bazılarıysa yeterli olmayacağını söylemişlerdir.
Satıcıyla müşteri, satılan malın niteliği üzerinde ihtilâf ederler. Müşteri, "mahn geri kısmını, numune ile aynı kalitede görmüyorum" der, satıcı da, "malın geri kısmı, numuneyle aynı kalitededir" derse, bu durumda numune ya mevcuttur veya zayi olmuştur. Eğer numune mevcutsa, (mahn geri kalan kısmıyla birlikte) bilirkişilere gösterilir ve durum açıklık kazanır. Numune eğer zayi olmuş ve malın geri kalan kısmı hazırda mevcut, ama bir torba içinde ise söz, satıcı için, beyyine (belge) de müşteri için olur. Çünkü bu durumda her ikisi hazırda, torba içinde bulunan satılmış mahn aynı mal olduğu üzerinde görüş birliği etmişler; yalnız, bu malın niteliği hususunda anlaşmazlığa düşmüşlerdir. Müşteri bu malın, satılan mahn kendisi olduğunu inkâr etmemektedir ki, söz kendisinin olsun. Ama satılan malın gâib olması durumunda hüküm, bunun tersinedir. Çünkü o zaman müşteri, satılan malın bu mal olduğunu inkâr etmekte ve söz de kendisinin olmaktadır.
Mâlikîler dediler ki: Bir kişi müşterinin görmediği, gâibteki bir malı satarsa, iki durum söz konusu olur:
1- Satılan mal, müşterinin gözünün görmediği bir yerde bulunmasına rağmen, akdin yapıldığı yerdedir. Satış akdinin yapıldığı mecliste torba içindeki buğday ve kutu içindeki şeker gibi. Bu durumda satın alınan mal açılıp görülmedikçe satış akdi sahih olmaz. Açılması durumunda o mal bozulacak veya kendisine bir zarar dokunacaksa açılması gerekmez.
2- Satılan mal, satış akdinin yapıldığı mecliste hazır bulunmayıp gaipte olur. Şehir dışında da olsa şehir içinde de olsa, akdin yapıldığı meclise getirmek zor da olsa kolay da olsa hüküm aynıdır. Bu durumda görmeden satılması sahih olur. Her iki durumda da, görülmeyen malın satışı şu iki şeyden biri gerçekleşmediği takdirde sahih olmaz:
a) Satılan mal, cins ve türü belirlenecek şekilde tavsif edilmelidir.
b) Müşteri, satın aldığı malla ilgili olarak görme muhayyerliğini şart koşmalıdır.
Müşteri görmeden veya gerek satıcı ve gerekse başkası tarafından malın cins ve türü müşteriye anlatılmadan, kesin olarak yapılan satış, mûtemed görüşe göre fâsid olur. Ama müşteriye tavsif edilirse, satış akdi sahih olur ve görme anında da müşterinin muhayyerliği kalmaz. Ancak mal ayıplı olur veya satıcıdan aldığından başka bir vasıfta bulunursa o başka. Ama müşterinin muhayyer olması şartıyla, vasfını anlatmaksızın bir kişi malını satarsa, satış akdi sahih olur ve görme anında da müşteri muhayyer olur. Buğday gibi misilli veya ölçekli, pamuk gibi tartılı, yumurta gibi sayılı mallardan birini satın alırken bir kısmını görmek, geri kalan kısmı da görmek yerine geçer. Misilli olmayan, yani ölçeksiz, tartısız veya sayısız olarak değerlendirmeye tâbi tutulan malları satın alırken bunların bir kısmını görmek, tamamını görmek yerine geçerli olmaz. Mâliki mezhebinin kuvvetli görüşü budur. Müşteri tarafından numunesi görülen buğdayı satmak sahih olur. Tüccarın defterinde veya katalogunda vasfı yazılı bulunan malların vasfını işitmek de numune görmek gibidir.
Satılan mal; nar, ceviz, badem, yumurta ve karpuz gibi kabuklu bir şeyse, her ne kadar içindeki kırılmadıkça anlaşılmasa bile bir kısmını görmek yeterli olur. Aldıktan sonra müşteri kırar ve İçinin dış görünüşe fazla aykırı olmadığını görürse, zaten sorun yoktur. Ama fazla derecede aykırı olduğunu görürse, muhayyer olur: Dilerse malı kabul eder, dilerse geri verir. Satın alırken baktığı kısımda bir ayıp görür de göz yumarsa; bu ayıp bütün mallarda çoğunlukla görülebilen bit gibi bir ayıp olduğu takdirde sorun yoktur. Çünkü müşteri, bunu önce görmüş ve razı olmuştur. Satın alırken baktığı kısımda ayıp görür, ama geri kalan kısmın ayıplı olmadığını zannederse; meselâ torbanın üst tarafının ıslak olduğunu, dolayısıyla da malın üst kısmının bu nedenle değiştiğini görür, ama geri kalan alt tarafın değişmediğini zanneder, ama aldıktan sonra alt tarafının da değişmiş olduğunu görürse, geri verme hakkına sahip olur. Bir kişi satın alacağı bir malı, normal olarak o malın bozulmayacağı kadar bir zaman önce görür de ondan sonra görmeden satın alır ve görme muhayyerliğini de şart koşmazsa, satış akdi sahih olur. Ama normal olarak o malın bozulacağı kadar bir zaman önce görür de ondan sonra akid esnasında görmeden satın alır ve görme muhayyerliğini şart koşmazsa satış akdi sahih olmaz. Satıcıyla müşteri bu hususta anlaşmazlığa düşerler ve müşteri, "bu malın satın aldığım zamanki vasfı değişmiştir" dediği halde satıcı, "değişmemiştir" derse, bilirkişilere başvurulur. Müşterinin bu malı, satın almazdan önce gördüğü zamanla son gördüğü zaman arasında geçen süre zarfında bu malın normal olarak bozulup bozulmayacağı bilirkişiden sorulur. Bilirkişi, bu süre zarfında bozulacağını kesin tarzda ifâde ederse, söz müşterinin, bozulmayacağını kesin tarzda ifâde ederse, söz satıcınındır. Müşteriye de satıcıya da yemin düşmez. Bu süre zarfında malın bozulmasının veya bozulmamasının muhtemel olduğu, bilirkişi tarafından ifâde edilirse yine aynı hüküm geçerli olur. Yani bilirkişi, malın bu süre zarfında bozulacağının zannedildiğini söylerse, söz müşterinindir. Bilirkişi bu süre zarfında malın bozulmayacağı zannedilir derse, söz satıcınındır. Yalnız bu durumda söz sahibi olan tarafın yemin etmesi de gerekir. Bilirkişi ne kesin, ne şüpheli, ne de ihtimalli bir ifâde kullanmazsa satıcı yemin ederek, malın müşterinin gördüğü zamandaki vasfını koruduğunu ifâde eder ve satış akdi de tamamlanmış olur.
Satıcıyla müşteri, satın alınan malın katalogda belirtilen evsâfa uyup uymadığı hususunda ihtilâf ederler. Müşteri, bu malın katalogdaki evsâfa uymadığını, satıcı da katalogdaki evsâfa uygun mal sattığını; müşterinin geri vermek için getirmiş olduğu bu malın kendi malı olmadığını söylerse, bu durumda yeminle birlikte sqz satıcınındır. Sattığı malın kataloga uygun olduğuna yemin ederse sorun^yoktur. Satıcı yemine yanaşmaz da, müşteri, geri getirmiş olduğu bu malın satıcıya âit olduğuna ve kendisinin bu malı değiştirmediğine yemin ederse, malı geri verebilir. Müşteri yemine yanaşmazsa malı kabul etmeye mecbur olur ve satıcıya da bir şey gerekmez. Bedelini peşin almayı şart koşarak hazırda bulunmayan bir malı satmak sahih olur mu olmaz mı? Ve yine hazırda bulunmayan bir malı satın alan kişinin, bedelini peşin ödeme şartı koşulmamasına rağmen, gönüllü olarak peşin ödemesi sahih olur mu, olmaz mı? Bu soruların cevâbını vermede bir kaç durumla karşılaşılmaktadır:
1- Hazırda bulunmadığı halde satılan mal bir akar olur ve satış akdi de muhayyerlik hakkı tanınmaksızm kesin olur. Bu durumda satıcının, müşterinin bedeli peşin ödemesini şart koşması caizdir. Yalnız müşterinin bu malı, satıcıdan başka birinin tavsifi üzerine almış olması şarttır. Satıcının tavsifi üzerine satın alırsa, bedeli peşin ödeme şartının satıcı tarafından koşulması sahih olmaz. Ama bedeli kendi gönül rızasıyla peşin ödemesi sahihtir.
2- Hazırda bulunmadığı halde satılan mal, bir akar olur. Ama müşteri, bu malı denemek ve muhayyer olmak şartıyla satın alır. Bu durumda, müşterinin bedeli ne gönüllü olarak, ne de satıcı tarafından şart koşulduğu gerekçesiyle peşin ödemesi sahih olmaz.
3- Hazırda bulunmadığı halde satılan mal, akardan başka bir mal olur. Bu durumda malın bedelini, peşin ödemeyi şart koşmak, üç şartla sahih olur:
a) Satış akdi, içinde muhayyerlik hakkı bulunmayan kesin bir satış akdi olmalıdır.
b) Müşteri, bu malı satın almadan önce görmüş veya satıcıdan başka birinin tavsifi üzerine satın almış olmalıdır.
c) Satın alınan malın satış akdinin yapıldığı yere, en fazla iki günlük bir uzaklıkta bulunması gerekir.
Hanbelîler dediler ki: Hazırda bulunmayan bir malı satmak, İki Şartla sahih olur:
1- Satılan mal, selem yapılması sahih olan eşyalardan biri olmalıdır. Bu eşyaları nitelikleriyle belirlemek mümkündür. Ölçekle ölçülen, tartıyla tartılan eşyalar gibi. Bunları ölçek ve tartıyla zaptedip belirlemek mümkündür. Şu halde taneleri birbirine eşit olan ve aynı tarladan yetişmiş olan buğdayda selem satışı yapmak sahih olur. Ama birimleri birbirinden değişik olan ve sayı ile sayılan nar ve elma gibi nesnelerde durum bunun tersinedir. Nar ve elmalar hep aynı eşitlikte değil, aksine kimi büyük, kimi de küçük olur. Parçalan eşit olmayan mücevherler de böyledir.
2- Hazırda bulunmayan malı satmanın sahih olması için o malı, belli ölçülere tâbi kılan sıfatlarla nitelemek şarttır. Bu sıfatların anlatılması veya anlatılmaması durumunda çoğunlukla malın bedelinde değişiklik meydana gelir. Hazırda bulunmayan bir malı satan kişinin, o malın cinsini belirtmesi gerekir. Meselâ hurma satan kişi, "sana hurma sattım" demeli ve sonra da sattığı hurmanın türünü belirtmelidir. Meselâ, "sana asyot hurması veya zağ-lulî hurma veya vahi hurması sattım" demeli, sonra da tanesinin küçük veya büyük olduğunu belirtmelidir. Bundan sonra da san veya kırmızı diye rengini söylemelidir. Selem bahsinde de anlatılacağı gibi, hazırda bulunmayan diğer malların satışında da bu yöntem uygulanır. Bir kişi görmediği veya niteliklerinin kendisine anlatılmadığı, ya da hakkında eksik bilgi verildiği bir malı satın alırsa, satış akdi sahih olmaz. Bu bakımdan satıcı da müşteri gibidir. Bir kişi, bulunduğu yerden uzak beldedeki bir mala vâris olursa, bu malı görmeden veya nitelikleri tam olarak kendisine anlatılmadan satarsa, satış akdi sahih olmaz.
Hazırda bulunmayıp ta nitelikleri belirtilerek satılan mallar, iki kısma ayrılırlar:
1- Hazırda bulunmadığı halde satılan mal, işaret veya tamlama ve benzeri şeylerle belirtilen bir mal olur. Satılan malın, satış akdinin yapıldığı meclisten uzak ve gıyapta olması ile "kayıp devemi sana sattım" demek gibi mecliste hazır ama örtülü olması arasında fark yoktur. Çuvaldaki buğday, torbadaki saman, sandıktaki şeker gibi. Bu kısımla ilgili bazı hükümler vardır ki, bunları şöylece sıralayabiliriz:
a) Müşteri bu şekilde satın aldığı malda bir ayıp görürse veya satın aldığı zaman belirtilen niteliklere uygun olmadığını anlarsa sahibine geri verme hakkını elde eder ve satış akdi böylece münfesih olur.
b) Müşterinin teslim almasından Önce bu mal telef olursa, satış akdi münfesih olur ve zayi olan mal da satıcının kesesinden gider. Müşteri bu mala karşılık, satıcjdan başka bir mal isteyemez. Çünkü onun hakkı, telef olan malda bulunuyordu. Tıpkı hazırdaki malın satışında olduğu gibi, mal telef olunca da satış akdi münfesih olur. Satıcı, "hazırda bulunmayan malı, anlattığım niteliklere uygun olmadığı takdirde aynı niteliklere sahip başka bir mal verme şartıyla sana sattım" diyerek, zayi olması durumunda o mala bedel olarak başka bir malı müşteriye vermeyi kendi üzerine şart koşarsa, satış akdi bâtıl olur.
c) İcâb ve kabulün tamamlanmasından sonra satıcıyla müşterinin malı ve bedelini teati edip teslim almadan akid meclisinden ayrılmaları caiz olur. Hazırdaki malın satışında da bu hüküm aynen geçerlidir.
2- Tamlama ve işaretle belİrtilmeyip de nitelikleri anlatılarak bir malı satmak. Bu malı satarken, selemde olduğu gibi, bütün yönlerini belirleyecek şekilde niteliklerinin anlatılması şarttır. "Sana beyaz renkli, şişman ve şu kadar yük taşıyabilen... bir deve sattım" demek gibi. Bu tür satış, vadeli olmadığı için gerçek bir selem olmayıp, selem hükmündedir ki, bununla ilgili olarak iki hüküm vardır:
a) Müşteri satın aldığı malın, alırken kendisine anlatılan niteliklere uygun olmadığını gördüğümde, geri verme hakkına sahip olur. Geri verince satış akdi münfesih olmaz^ Satıcı, anılan devenin yerine, belirtilen nitelikleri taşıyan başka bir deve verir. Çünkü satış akdi, o devenin üzerine değil de, belirtilen nitelikleri taşıyan bir deve üzerine yapılmıştır.
b) Satılan malı veya bedelini teslim almadan önce satıcıyla müşterinin akid meclisinden ayrılmaları caiz olmaz. Teslim almadan ayrılırlarsa satış akdi bâtıl olur. Çünkü bu, selem anlamındaki bir akıttır. Yine bu kısım satışlarda satışın, selem ya da selef lafzıyla yapılması da sahih olmaz. Çünkü yapılan satış, bu durumda selef olmamaktadır. Selemde, satılan mal bilahare teslim edilme şartıyla satılmadığı takdirde sahih olmamaktadır. Meğer satın alınan mal, peşin olarak değil de belli bir süre sonra teslim edilsin. Çeşitli ülkelerde tüccarlar arasında bu türden alışverişler çokça yapılmaktadır. Tüccarlar, her şeyi hakkında bilgi verilerek nitelikleri anlatılan mallan görmeden satın almaktadırlar. Bilindiği gibi bu, caizdir.
Numune ile satışa gelince; bu, satıcıdan çok az miktarda buğday isteyip baktıktan sonra, o numunenin cinsindendir diye bir kaç ölçek buğdayı görmeden satın almaktır ki, bu alış veriş bâtıldır. Çünkü bu durumda müşteri, satın aldığı malı görmüş olmamaktadır. Ama satın alınacak malın görülen bir kısmı, geri kalan kısmın evsâfına delâlet ediyorsa, o zaman hüküm bunun aksinedir; ahş-veriş sahih olur. Sözgelimi nakışlanmamış bir elbisenin dış kısmını görmek, onun iç kısmının evsâfına delâlet ettiğinden dolayı, sâdece dışına bakarak satın almak sahih olur. Ama değişik nakışlarla nakışlanmış olup bir kısmını görmenin, diğer kısımlarının evsâfına delâlet etmediği bir elbisenin dışına bakarak satın alınması sahih olmaz. Aynı şekilde bir ki-Şi, taneleri aynı olan bir buğday yığınının dış kısmına bakarsa, taneleri hep aynı olduğu için dış kısmına bakmak, geri kalan kısımlarına bakmaya ihtiyaç bırakmaz. Sâdece dışına bakmak yeterli olur. Ama fındık, badem, hurma, ceviz ve keçi boynuzu gibi değişik birimlerden oluşan bir yığının dış yüzüne bakmak, tamamına bakmış olmak için yeterli olmaz. Aksine satış akdinin sahih olabilmesi için, çevirip alt kısmına bakmak gerekir.
Satış akdinin yapılmasından bir süre önce müşteri tarafından görülmüş olan malı, (akid esnasında görmeden) satın almak sahihtir. Meselâ bir kişi, bir malı görür. Aradan zaman geçtikten sonra o malı satın alırsa sahih olur ki bununla ilgili üç şekil vardır:
1- Satın alınan mal, önceki görüşle satın alma zamanları arasında geçen süre zarfında kesin olarak bir değişikliğe uğramayan bir mal olmalıdır.
2- Satın alınan mal, önceki görüşle satın alma zamanları arasında geçen süre zarfında, görünürde değişikliğe uğramayan bir mal olmalıdır. Arada geçen süre, kendi durumu nisbetinde her şeye göre ayrı ayrı takdir edilir. Meselâ meyveler, kısa zaman içinde değişikliğe uğrarlar. Hayvanlar, meyvelere nisbetle daha uzun zaman içinde değişikliğe uğrarlar. Akarlar ise çok daha uzun zaman içinde değişikliğe uğrarlar. Bu meselenin hükmü şudur: Satın alınan mal, yakında da olsa, uzakta da olsa, satıcı, derhal teslim etmeye muktedir olmasa da satış akdi her iki durumda da sahih olur. Ama satıcının, o malı hazırlama gücünün bulunması şarttır. Sonra müşteri, malın, eskiden gördüğü hâlini koruduğunu müşahede ederse, kabul etmeye mecbur olur. Ama değişikliğe uğradığını görürse, ayıp muhayyerliğinde olduğu gibi tehirli olarak akdi feshetme hakkına sahip olur. Ancak, şart muhayyerliğinde de anlatıldığı gibi, müşterinin, malın değişmiş olduğunu gördükten sonra o maldan razı olduğuna delâlet eden bir davranışta bulunmamış olması şarttır.
3- Satın alınan mal, önceki görüşle satın alma zamanları arasında geçen süre zarfında yakinen, zannen veya şüpheyle de olsa değişikliğe uğrayan bir mal olursa, satış akdi sahih olmaz. Çünkü bu durumda müşteri, maldaki değişikliği bilmektedir. Satıcıyla müşteri, maldaki nitelik üzerinde anlaşmazlığa düşerlerse; meselâ müşteri, "bu elbiseyi Mısır dokuması diye bana sattın" der; satıcı da "hayır, Şam dokuması diye sana sattım" derse veya müşteri, "akit yapmadan önce görüp de satın aldığım bu mal, nitelik değiştirmiştir" der ve satıcı da, "eski niteliğini korumaktadır" derse, her iki durumda da yemin etmesi kaydıyla söz, müşterinindir.