- Gönül aynamiz eskimeyen musikîmiz

Adsense kodları


Gönül aynamiz eskimeyen musikîmiz

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Fri 3 September 2010, 12:44 pm GMT +0200
GÖNÜL AYNAMIZ ESKİMEYEN MÛSİKÎMİZ

Son asrın en büyük şairlerinden Yahya Kemal “Çok insan anlayamaz eski musikimizden / Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden.”  diyor. Gerçekten “eski musikimiz” olan Türk Sanat/ Tasavvuf Müziği ile türkülerimizi barındıran Türk Halk Müziği, milli kültürümüzün aynası olarak “biz”i anlatırlar. Aşklarımız, gurbetlerimiz, ayrılık ve acılarımızla, sevinç ve zaferlerimizle kısaca her yanımızla türkü ve şarkılarımızda biz varız.

 

Türkülerimiz; inançlı, yürekli, hassas milletimizin geniş yürek coğrafyasında analarımızın temiz ve mübarek sütü gibi saf duygularla mayalanmış, Müslüman milletimizin ruh kökünden filizlenmiş olup bazen çağlayanlar gibi akıp gönülleri coşturmuş, bazen volkan gibi yakıp tutuşturmuş, bazen bâd-ı sabâ gibi gönülleri ferahlatmıştır. A.Hamdi Tanpınar’ın dediği gibi “ Türk insanının yazılmayan romanı türkülerde saklıdır.”

 

“Musikisinde bir tarafta din/ Bir taraftan bütün hayat akmış.” “Nice seslerle, gök ve yerlerimiz/ Hüznümüz, şevkimiz, zaferlerimiz/ Bize benzer o kâinat akmış.”(Y.Kemal)

                             

İlim, adalet, ahlâk, aşk ve güzellikle inşâ edilmiş büyük bir medeniyetin bânisi olan milletimiz “Müzik, ruhun gıdasıdır.” sözünü haklı çıkaracak bir mûsikî meydana getirmiştir. Selçuklu ve Osmanlı döneminde müzikle tedavinin adı olan “müzikoterapi” başarıyla uygulanmıştır. Selçuklu döneminde Kayseri Darüşşifası’nda, Osmanlı döneminde ise Tunca Nehri kenarındaki Darüşşifa’da bu usül başarıyla kullanılmıştı. Aynı dönemlerde akıl hastaları içlerine şeytan girdi diye Avrupa’da yakılırken bizde musiki ve su şırıltısıyla hastalar tedavi ediliyordu.

 

Bir zamanlar mûsıkî ile şifa dağıtan, dünyanın ilk uygulamalı tıbbiyesi olan “ Gevher Nesibe Medresesi” şimdi mahzun bir müze durumunda. Avusturya’da ise bugün Türk Mûsıkîsi ile tedavi yapılıyor. Türk Sanat Müziği’nin değişik makamlarıyla her yıl yaklaşık 1000 hasta şifa buluyor. Meselâ “rast” makamının spastik ve otistik hastalara, “İsfahan” makamının ateşli hastalıklara, “hüseyni” makamının karaciğer ve kalp iltihaplarına, “nihavent” makamının ise baş, boyun, bel ağrısı ve hipertansiyon hastalıklarına iyi geldiği söyleniyor. Depresyon, panik atak, parkinson, epilepsi, stres, uyuşturucu bağımlılığı, her çeşit ağrıda ve sarsıntıda Türk Musikisi’nin desteği alınıyor.

 

Biz ise, Nurullah Genç’in ifade ettiği gibi: “Kaybettik bütün hazinesin ceddin.” Y.Kemal’in dediği gibi  “O eserler bugün define midir?/ Ebediyette bir hazine midir?/ Bir bilen var mı? Neredeler şimdi?” Bizim öz musikimizin pîri Itri’nin saltanatlı Tekbir’i nerede? “Işıklı danteleler bestekârı” Hafız Post, Seyyid Nûh, Dede Efendi, Tanbûri Cemil Bey, Saadettin Kaynak nerede?  Entel barlarda meze oldu sanat/ Dede efendi, Itrî hatırlanmıyor artık. Modernizmin ürettiği popüler kültürün işgaliyle beyinleri uyuşturulmuş neslimizin ruhunu beslediği/ zehirlediği müzik türleri ise pop müzik ve arabesk.

 

Pop müzik, çıktı ışıklı vitrinlere/ Beyaz türküler söylenmiyor artık/ Arabesk acılar işgal etti yürekleri/ Yanık türküler yakılmıyor artık.

 

İlâhileri, nefesleri, samahları, divanları, zikir ilahileriyle bütün tasavvufî repertuarımız uydurma bir müziğin yozlaştırıcı tesiri altında. Türk Sanat Müziği  “ eski, gerici, yobaz, çağdışı, anlaşılmaz” yaftalarıyla can çekişiyor.

 

Türkülerimiz ise son zamanlarda biraz revaçta olsa bile  “ticarî metâ” olarak kullanılmakta; ezgisiyle, sözleriyle, armonisiyle, orijinal tavır ve üslûbuyla aslî hüviyetine kavuşamayıp yozlaştırılmakta. Buram buram türkü kokarken Türkiye’m/Şimdi baş tacı pop, arabesk; türkü yem! Bozlakları, deyişleriyle meşhur Muharrem Ertaş’ı kim biliyor veya dinliyor? Müzik programlarında Âşık Veysel, Nida Tüfekçi, Neriman Altındağ, Muzaffer Akgün, Ahmet Sezgin, Neşet Ertaş gibi türkü ustalarına ne kadar yer veriliyor?

 

Biz, Avusturyalı besteci Mason Mozart ile Alman besteci Beethoven’in senfoni ve konçertolarıyla “çağdaşlaştık” zannederken onlar bizim müziğimizle şifa bulmaya çalışıyorlar.

“ Çok saatler geçince hicranda/ Düşülür bir hayâle, zevk alınır:/

Belki hâlâ o besteler çalınır,/ Gemiler geçmeyen bir ummanda.”

 (Y. KEMAL)



Ahmet SEZGİN