- Gönlün huzur yurdu O'dur

Adsense kodları


Gönlün huzur yurdu O'dur

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafız_32
Tue 19 October 2010, 06:51 pm GMT +0200
1041. Peygamberleri perde gibi önüne çekmiş de; o perdenin arkasından haberler verir, sözler söyler.

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün 

(c. V, 2181)

• Gönlün de, canın da neşe yeri, huzur yurdu O'dur. Sonsuzluk koyundaki şarabın da kıvamı O'dur.

• Bütün dünyanın dili, damağı kupkuru. Herkes susuz, herkese, her şeye su veren, herkesin gıdasını temin eden O'dur.

• Gıdalar bile ondan gıda arar. Gıdalara gıda veren O'dur. Bu gıda bile buluttan suyunu onun müsaadesi ile alır.

• Biz insanlar yüzlerce azara, yüzlerce gazaba layığız. Layık olduğumuz cezanın yularını çekip kısan, acıyan, lütfeden, hak ettiğimiz cezayı bize vermeyen O'dur.

• O'nun hilminin, yumuşak davranışının yüzünden dünya küstahlaşıyor. Kul, padişahlık iddiasına kalkışıyor.

• Aşkından mahmur olanlara, her an görünmez şaraplar sunulmaktadır.

• Aşkı ile mahmur olmayanların da kulaklarını çeker, kulağın çekilmesi ne büyük bir devlettir ve devamlı bir ikbaldir.

• Peygamberleri perde gibi önüne çekmiş de, o perdenin arkasından haberler verir, sözler söyler.

• Kullar selam etmeden önce onlara selam eden O'dur. 28

  28- En'am Süresi, 6/54. Syete işaret var.

• Sabahlar da O'nundur, akşamlar da O'nundur. Ne olur, bir gece olsun, onun aşkı ile dirilsen, uyumasan.

• Ey dost! Hamlık eder, gaflete kapılır, uyursan, 0 seni ham bırakmaz.

• Küçüklüğünden, zavallılığından ötürü bu ana kadar çok yerlerde uyudun kaldın. Buna rağmen 0 seni aşağılardan yukarılara doğru çekti durdu.

• Sen toprağa, bitkiye, erlik suyuna kaçardın. 0 seni varlık oltasına düşürdü Sana hayat verdi.

• Nice yollardan, merhalelerden çekti, seni misafirliğe getirdi. Seni intikam almak için getirmedi.

• Derde düşünce O'ndan olduğunu anlarsın. 0 bir avuç toprağa varlık, benlik verdi.

• Bir güneş, ışıkları ile bütün dünyayı kaplamıştır. Hangisi diyen, O'nu hissetmeyen kişi ne kadar kördür.

• İnsan bunalınca O'ndan başkasını çağırmaz. Ama dertten kurtulunca yine çerçöpe takılır.

• Hırsız olduğu, O'ndan çok şeyler çaldığı için insana işkence gerekir, 0 yumuşaklıkla, güzellik ile yola gelmez.

• Sus! Farsça'yı bırak da Arapça söyle: "Göçmeyi onlar istemedi, benim ömrüm istedi." 29

  29- Bu beytin ikinci mısraı Arapça'dır. Arap şairlerinden "Mütenebbî"nindir.

 

1042. Ne yüzle senden başkasından söz açayım?

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün 

(c. V, 2183)

 

• Senin huzurunda tutayım da canın adını anayım. Doğru olur mu? Senin karşında tutayım da gül bahçesinin sözünü edeyim, ne yüzle?

• Sen burada hazır ve nazırken, güzellerin güzelliklerinden söz açayım, doğru olur mu? Sözlerimden utanmaz mıyım?

• Nişanı, izi belirmeyen padişah, dünyayı güzel eserlerle süsledi. Ben o güzellikler içinde şekilden, izden bahsedeyim, doğru mu?

• Mekansızlık nuru  bütün kainatı kapladı. Ben tutayım da yerden, yurttan söz edeyim, yakışır mı?

• Sonsuz sırlara aşina, eşsiz bir padişahın huzurunda gönlümden eğri büğrü sözler söyleyeyim, fikirler yürüteyim, ne yüzle?

• Güneşin nuru içinde dünya, yıldızlar gibi görünmez oldu. Ben tutayım da bir hiç olan, görünmez olan şu dünya malını, şu dünyada olup bitenleri söyleyip durayım, bu sözler yersiz olmaz mı?

• Sevgiliye doğru uçup giden canı, her cansıza yaşıyor gibi görünen ölmüş kişilere anlatayırn, doğru olur mu?

• Canın bile mahrem olmadığı bir sözü dille, ağızla söylemeye kalkışayım, ne yüzle, bu olur mu?

• Allah'ım, sen yüzlerce canın, yüzlerce cihanın padişahlar padişahısın. Ben tutayım, candan laf edeyim, cihandan söz açayım, yersiz sözlerimden ötürü beni affet!

 

1043. Gönül, sevgilinin yurdu oldu.

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün 

(c. V, 2163)

• Ey benim canım! Ey benim ay yüzlü sevgilim! Senden gelen bela bana candan da tatlıdır. Bu yüzden ben, tatlı canı bıraktım. Varsın senin için yansın, yakılsın.

• Can, seni görünce kendinden utanır. Gönlüm şaşırır, ayağı balçığa saplanır. Benim gönülle alakam kalmadı. Çünkü o, gönülde yaşamaktadır. Gönül onun yeri yurdu oldu.

• Sen bir güneşsin, gönül ise bir kuyuya düşmüştür. Arada sırada ışığını kuyuya düşür. Çünkü gönül, cana canlar katan aşkınla eriyip gitmededir.

• Ben kendimde olunca bakırım. Seninle olunca altın kesilirim. Kendimde olunca taşım, seninle olunca inci haline gelirim. Senin kaftanını giymek ümidi ile aşka düşmüşüm, kemer bağlamışım.

• Ey ay yüzlüm! Dökülsem de sana muhtacım, bitsem de sana muhtacım. Senin kehribarının aşkı ile saman çöpü gibi uçar giderim.

• Ey güzel yurdum Tebriz! Şemseddin yüzünden hayhuya düştüm. Ben senin buluşma Kabe'ne "Lebbeyk" diye diye geliyorum.

 

1044. Sen burada iken, güzellerin güzelliklerinden bahsetmekten utanırım.

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün 

(c. V, 2182)

• Senın karşında "Can'ın  adını söylemek, gül bahçesinden bahsetmek saygısızlık olur.

• Sen burada iken güzellerin güzelliklerini anlatmaktan utanırım.

• Yalnız ilkbahar değil, yüzlerce bahar senden, senin güzelliğinden utanmışken ben nasıl olur da sonbahar mevsiminin hikayesini söylerim?

• Sen, yüzlerce canın, yüzlerce cihanın padişahlar padişahısın. Böyle olduğu halde ben nasıl olur da candan, cihandan bahsedebilirim?

• Senin tatlı konuşmaların canın bile ağzına sağmazken, ben nasıl olur da dilimle seni övebilirim?

• Senin ay yüzün ortaya çıkınca, dünya utancından kaybolup gider. Benim böyle bir ay'ı gizli söylememe imkan var mı?

• Bütün alem senin güzelliğinin yüzünden la'l olmuş. Ben senin önünde ne yüzle la'l ma'deninden bahsedebilirim?

• Senin yüzünden gönüller yakîn, yani tam inanç nuru ile dolmuşken, nasıl olur da ben bu inancı şüphe ile karıştırırım?

• Güzelliğinin nuru, güneş gibi yeryüzünü aydınlattı. Bu hal karşısında benim ay'dan ve yıldızlardan bahsetmem doğru olur mu?

• Tebrizli Şems'in lütfu, ihsanı haddi aşmışken, ben nasıl olur da ondan şikayet ederim, feryad ederim, buna imkan var mı?

 

1045. Ey bülbül; ey binlerce aşk masalı okuyan aşık! Bize baharın güzelliğinden bahset!

Mef'ulü, Mefa'îlün, Fe'ulün 

(c. V, 2191)

• Ey ilkbaharın parlaklığı! Bir şeyler söyle; ey lale bahçesinin neşesi, söyle! 

* Ey bülbül! Ey binlerce aşk masalı okuyan aşık! Baharın güzelliklerinden, vasıflarından bir şeyler söyle!

• Ardıcın ve çınarın üstüne kon da, uzun boylu selvinin salına salına yürüyüşünü, gülün yüzünün güzelliğini anlat!

• Sonbahar geçti gitti. Gül, güzel yüzünü gösterdi. Selvinin üstüne kon da  çekinmeden gülü methet!

• Sana "Üzümün canı nasıldır?" diye sorarlarsa yaprağına bakmadan söyle!

• Özrünün kabul edilmesini istiyorsan, sen bize güzel yüzlü çiçeklerden bahset!

• Mest olmuş aşıkları kararsız kılmak istiyorsan, onlara mahmur nergisin gözlerini methet!

• Biz bugün şarap içmek istiyoruz. Haydi ey güzel, sen bize saki ol, güpe gündüz şarkılar söyle!

• Sarhoşluk geldi; bıkma, usanma gitti. Artık yüz kere söyle, bin kere söyle!

• Ey Hakk arifi sevaba girmek, Hakk'ın rahmetini kazanmak istiyorsan; bi şeyler söyle! Bize Hakk'tan, hakîkatten, aşktan bahset!

• Ey arif! Seni bekliyoruz. Çabuk gel, bizi bekletme! Ateşine yakma, hemen söyle!

 

1046. Dertlerle, ağrılarla dolu olan bu toprak, baştan başka manevî bir baş elde eder.

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ulün

(c. V, 2213)

• Mest olarak salına salına ona doğru giden can, ne mutlu bir candır. 0, beden eşeğinden kurtulmuş, sevgiliye yalnız can olarak gitmektedir.

• 0, iki na'lini de ayağından çıkarır, böylece dünyadan da, kendinden de vazgeçer. Hz. Musa gibi sıdk, doğruluk ayağını sevgilinin kapısına basar.

• Cercis gibi onun aşkı ile yüz kere şehit olur, yahut îshak gibi onun hançeri ile kesilir. 30

  30 Bir peygamber olan Cercis yetmiş kere şehit edildi. Her öldürülüşte Allah onu diriltti. İsmail'in (a.s.) değil de İbrahim(a.s.)'ın oğlu îshak'ı Allah'a kurban etmek istediğini yazanlar da var. 

• Dertlerle, ağrılarla dolu olan bu toprak, baştan başka bir baş elde eder. Mağfiret; kendi miğferini onun başına kor.31

  31 Hz. Mevlana, başka bir gazelinde şöyle buyurmuştu:

  "Fakat sizin iki başınız vardır. Biri dünyaya ait toprak baş, öbürü göğe ait tertemiz, ruhanî baş." (Dîvan-ı Kebîr c. I, 463)

• Anası, babası, yakınları onu toprağa gömdükleri zaman, o bir balık halini alır. Anası, babası da deniz olur.

• Aşk, kıyısı, dibi olmayan bir hayat deryasıdır. Onun en değersiz armağanı, ölümsüz bir yaşayıştır.

• Güneşle ay her gece yatarlar, sanki gurub mezarına gömülürler. Fakat, büyük Yaratıcı'nın cevherinin parlaklığı, mezarda onlara yeni bir nur, yeni bir parlaklık verir.

• Onun mahşerinden haberi olan, onun mahşerini gören ölüm meleği Azrail, onun canını yüzlerce nazla, niyazla alır.

• Halkın gözünde bedenimiz, mezarda toprak altında uyumaktadır. Ama aslında ruhumuz onun yeşilliğinde, gül bahçelerinde selviler gibi salına salına yürümektedir.

• Bedenin uyuduğu mezar çöplüğünde cana binlerce bağ, bahçe var. Hal böyle iken can mezardan niçin korkar durur?

• Cenab-ı Hakk, kanı, saf şarap gibi cana gıda olarak lutfetmiştir. Sen şimdi insanın nurlarla dolu bedenine, kırmızı yüzüne bak!

 

1047. Bana ayrılığını gösterme, ayrılığın pek taş yüreklidir.

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ulün

 (c. V, 2215)

• Göz de, akıl da, can da giderse gitsin, sen gitme! Bence seni görmek, onlardan daha iyidir. Yeter ki, sen gitme!

• Güneş de, gök de senin gölgene sığınmışlardır. Eğer şu gökyüzü, şu yıldızlar giderse gitsinler, yeter ki, sen gitme!

• İman ehlinin hepsi de son nefeslerinde imanlarından ayrılmaktan korkarlar. Ey iman padişahı! Benim korkumsa, senin gitmendendir. Ne olur sen gitme!

• Sen gitme, gidersen benim canımı da al beraber götür. Eğer beni bu sofradan alıp kendinle beraber götürmeyeceksen, gitme!

• Ben seninle beraber olunca, cihanın her cüz'ü bana bahçedir, bostandır. Sonbaharda bahçenin, bostanın güzellikleri gitse bile sen gitme!

• Bana ayrılığını gösterme, ayrılığın pek taş yüreklidir. Ey güzelliği yüzünden taşın bile la'l olduğu sevgili, sen gitme.

• Zerre de kim oluyor ki; "Ey güneş gitme!" desin? Kul da kim oluyor ki;  "Padişahım gitme!" demeğe cesaret edebilsin?

• Fakat sen ab-ı hayatsın. Bütün insanlar da o ab-ı hayatın içinde yüzen balıklardır. Keremin pek boldur. İhsanına son yoktur. Merhamet et, kerem buyur da gitme!

 

1048. Herkes aşık olamaz, aşık olan kişiye dert gerek.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. V, 2206)

• Kardeşim! Herkes aşık olamaz. Aşık olan kişiye dert gerek, dert nerede? Aşık olan kişinin sabırlı olması, aşkına sadık kalması lazımdır. Böyle bir er nerededir? Gerçek aşık nerededir?

• Ne zamana kadar böyle yersiz, manasız düşüncelere kendini kaptıracaksın? Ne zamana kadar "Ben" düşüncesine saplanıp kalacaksın? Hani ateşli naralar, nerede sararmış yüzler ?

• Ben kimya ve altın aramıyorum. Altın olmaya istidadı bulunan bakır nerede? Aşka doğru hararetli hararetli, hızlı hızlı gideni kim bulmuştur. Yarı hararetli, yarı soğuk yol alan nerede?

 

1049. Ey canımın canı; bensiz gitme!

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. V, 2195)

• Ey canımın canı! Ne de hoş salına salına gidiyorsun. Bensiz gitme, ey dostların hayatı, ey dostların canına can katan, gül bahçesine bensiz gitme!

• Ey gök, bensiz dönme, ey ay bensiz parlama, ey yeryüzü bensiz yeşerme, bitki bitirme, ey zaman bensiz geçme!

• Bu dünya da seninle hoş, güzel, o dünya da; bu dünyada da bensiz olma, o dünyaya da bensiz gitme!

• Ey apaçık bilinen, görünen; bensiz bilme! Ey dil; bensiz okuma! Ey göz;  bensiz görme! Ey ruh; bensiz gitme!

• Gece ay ışığında yüzünü ak görür. Ben geceyim. Karanlığımı gideren, aydınlatan sen, bana bir aysın. Gökyüzünde bensiz yürüme!

• Diken güle sığındı, onun sayesinde ateşten emin oldu, kurtuldu. Sen bir gülsün, ben de senin dikeninim. Gül bahçesine bensiz gitme!

• Bu yola iz bilmeden düşene yazıklar olsun. Benim aradığım, izinde olduğum sensin. Ey izi görünmez dost, bensiz gitme!

• Bu Hakk yoluna bilgisiz düşene yazıklar olsun. Ey yolu izi bilen! Benim bilgim sensin, bensiz gitme!

• Başkaları sana "aşk" diyorlar. Halbuki ben sana "aşk sultanı" diyorum. Ey şunun bunun aklına, vehmine sığmayacak kadar yüce varlık! Bensiz gitme!