Sevdacık
Fri 3 September 2010, 09:24 am GMT +0200
Gök kuşağı hikayesi Dünyanın bütün renkleri bir araya toplanmışlar.
Hangi rengin en önemli ve en özel olduğunu tartışmaya başlamışlar.
Yeşil söze başlamış:
- Elbette en önemli renk benim.
Ben yaşamın ve umudun rengiyim!
Çimenler, yapraklar, ağaçlar için seçilmişim.
Yeryüzüne şöyle bir bakın, her taraf
benim rengimle kaplı değil mi? ...
Mavi oradan atılmış:
-Sen sadece yeryüzünün rengisin,
ya ben?
Ben hem denizin hem gökyüzünün
rengiyim. Gökyüzündeki mavi, insanlara
huzur verir ve huzur olmadan da siz
hiçbir şey yapamazsınız!
Sarı söze karışmış:
- Siz dalga mı geçtiğinizi
sanıyorsunuz?
Ben güneşin rengiyim,
bu dünyaya sıcaklık verenim. Ben
olmasam hepiniz soğuktan
donardı!
Turuncu onun sözünü kesmiş:
- Ya ben? Ben direncin ve sağlığın
rengiyim. İnsanın yaşaması için gerekli
vitaminler benim rengimde bulunur.
Portakalı, havucu düşünün. Pek
ortalarda görünmeyebilirim ama güneş
doğarken ve batarken gökyüzüne o
güzelim rengi veren benim, unutmayın!..
Kırmızı dayanamayıp sözü almış:
-Ben hepinizden üstünüm!
Ben kan rengindeyim! Kan olmadan yaşam
olur mu? Hem ben cesaret ve tehlikenin
rengiyim! Savaş ve ateş rengindeyim! Aşk
ve tutku benimledir! Bensiz bu dünya
bomboş kalırdı!..
Mor ayağa kalkmış:
-Hepinizden üstün olan benim!
Ben gücün ve asaletin rengiyim. Bütün
liderler ve krallar beni seçmişler. Otorite
ve bilgeliğin rengi benim. İnsanlar beni
sorgulamaz.
Aksine dinler ve itaat ederler.
Ve bütün renkler bir ağızdan konuşmaya devam edip
kavgaya tutuşmuşlar. Her biri diğerini itip kakıyor ve; 'En
üstün benim... ' diyormuş.
Derken bir anda şimşekler çakmaya ve yağmur damlaları
gökten inmeye başlamış... Bütün renkler neye
uğradıklarını şaşırıp korkuyla birbirlerine sarılmış ve
“YAĞMUR”un sesi duyulmuş...
'Sizi aptal renkler... Bu kavganızın anlamı ne? Bu
üstünlük kavganız neden? Siz bilmiyor musunuz ki her
biriniz farklı bir görev için yaratıldınız, birbirinizden
farklısınız ve her biriniz çok özelsiniz... Haydi, simdi el ele
tutuşup bana gelin!..
Renkler bu sözlerden çok utanmışlar. El ele tutuşup
gökyüzüne doğru havalanmışlar ve bir yay şeklinde oraya
yerleşmişler.
Yağmur; 'Bundan sonra her yağmur yağdığında siz
birleşip bir renk cümbüşü olarak gökyüzünden yeryüzüne
doğru uzanacaksınız. İnsanlar sizi gördükçe huzur
duyacak güç bulacaklar. İnsanlara yarınlar için bir umut
olacaksınız... Gökyüzünü bir kuşak gibi saracaksınız ve
size GÖKKUŞAĞI diyecekler. Anlaştık mu, dedi.
Bu yüzden ne zaman dünyamızı yağmur yıkasa ardından
gökkuşağı belirir. Biz de gökkuşağındaki o renkler gibi
birbirimizden farklı ve hepimiz çok özeliz. Bunun farkında
olmalı ve uyum içinde yaşamalıyız…
İslam düşüncesinde ortaya çıkan yorumlar kendi içinde,
insicamlı ve özel olabilir. Ancak bunlar Allah’ın insanlığa
gönderdiği rahmeti olan Kur’an’ın ışığında birer
zenginlik demektir. Bu yorumlar ve mezhepler Kur’an’a
bağlı kaldıkları ve onun ışığından faydalandıkları sürece
bir gökkuşağı oluşturabilirler.
Hangi rengin en önemli ve en özel olduğunu tartışmaya başlamışlar.
Yeşil söze başlamış:
- Elbette en önemli renk benim.
Ben yaşamın ve umudun rengiyim!
Çimenler, yapraklar, ağaçlar için seçilmişim.
Yeryüzüne şöyle bir bakın, her taraf
benim rengimle kaplı değil mi? ...
Mavi oradan atılmış:
-Sen sadece yeryüzünün rengisin,
ya ben?
Ben hem denizin hem gökyüzünün
rengiyim. Gökyüzündeki mavi, insanlara
huzur verir ve huzur olmadan da siz
hiçbir şey yapamazsınız!
Sarı söze karışmış:
- Siz dalga mı geçtiğinizi
sanıyorsunuz?
Ben güneşin rengiyim,
bu dünyaya sıcaklık verenim. Ben
olmasam hepiniz soğuktan
donardı!
Turuncu onun sözünü kesmiş:
- Ya ben? Ben direncin ve sağlığın
rengiyim. İnsanın yaşaması için gerekli
vitaminler benim rengimde bulunur.
Portakalı, havucu düşünün. Pek
ortalarda görünmeyebilirim ama güneş
doğarken ve batarken gökyüzüne o
güzelim rengi veren benim, unutmayın!..
Kırmızı dayanamayıp sözü almış:
-Ben hepinizden üstünüm!
Ben kan rengindeyim! Kan olmadan yaşam
olur mu? Hem ben cesaret ve tehlikenin
rengiyim! Savaş ve ateş rengindeyim! Aşk
ve tutku benimledir! Bensiz bu dünya
bomboş kalırdı!..
Mor ayağa kalkmış:
-Hepinizden üstün olan benim!
Ben gücün ve asaletin rengiyim. Bütün
liderler ve krallar beni seçmişler. Otorite
ve bilgeliğin rengi benim. İnsanlar beni
sorgulamaz.
Aksine dinler ve itaat ederler.
Ve bütün renkler bir ağızdan konuşmaya devam edip
kavgaya tutuşmuşlar. Her biri diğerini itip kakıyor ve; 'En
üstün benim... ' diyormuş.
Derken bir anda şimşekler çakmaya ve yağmur damlaları
gökten inmeye başlamış... Bütün renkler neye
uğradıklarını şaşırıp korkuyla birbirlerine sarılmış ve
“YAĞMUR”un sesi duyulmuş...
'Sizi aptal renkler... Bu kavganızın anlamı ne? Bu
üstünlük kavganız neden? Siz bilmiyor musunuz ki her
biriniz farklı bir görev için yaratıldınız, birbirinizden
farklısınız ve her biriniz çok özelsiniz... Haydi, simdi el ele
tutuşup bana gelin!..
Renkler bu sözlerden çok utanmışlar. El ele tutuşup
gökyüzüne doğru havalanmışlar ve bir yay şeklinde oraya
yerleşmişler.
Yağmur; 'Bundan sonra her yağmur yağdığında siz
birleşip bir renk cümbüşü olarak gökyüzünden yeryüzüne
doğru uzanacaksınız. İnsanlar sizi gördükçe huzur
duyacak güç bulacaklar. İnsanlara yarınlar için bir umut
olacaksınız... Gökyüzünü bir kuşak gibi saracaksınız ve
size GÖKKUŞAĞI diyecekler. Anlaştık mu, dedi.
Bu yüzden ne zaman dünyamızı yağmur yıkasa ardından
gökkuşağı belirir. Biz de gökkuşağındaki o renkler gibi
birbirimizden farklı ve hepimiz çok özeliz. Bunun farkında
olmalı ve uyum içinde yaşamalıyız…
İslam düşüncesinde ortaya çıkan yorumlar kendi içinde,
insicamlı ve özel olabilir. Ancak bunlar Allah’ın insanlığa
gönderdiği rahmeti olan Kur’an’ın ışığında birer
zenginlik demektir. Bu yorumlar ve mezhepler Kur’an’a
bağlı kaldıkları ve onun ışığından faydalandıkları sürece
bir gökkuşağı oluşturabilirler.