- Giyinişi

Adsense kodları


Giyinişi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Thu 11 August 2011, 03:54 pm GMT +0200
C) HZ. PEYGAMBER’İN (S.A) BEŞERİ TAVIRLARI

 
1) Giyinişi:

 

"Sehab = bulut" adında bir sarığı vardı, onu Hz. Ali'ye giydirdi. Sa­rık sarar, sarığın altına da kalensüve (fes, takke, başlık vb.) giyerdi. Kâh kalensüveyi sanksız giyer, kâh sarığı kalensüvesiz sarardı. Sarık sardığı za­man sarığım omuzları arasına sarkıtırdı. Nitekim Müslim, Sahih'inde Amr b. Hâris'in şöyle dediğini rivayet eder: "Allah Rasûlü'nü (s.a.) minberde hutbe okurken gördüm. Başında, iki ucunu omuzları arasına sarkıttığı si­yah bir sarığı vardı. [211]

Yine Müslim'de Câbir b. Abdullah'dan rivayet edildiğine göre Allah Rasûlü (s.a.), (Fetih Günü) Mekke'ye başında siyah bir sarıkla girdi[212]Câ-bir'in rivayet ettiği bu hadiste sarığın ucu anıimamıştır. Bu da gösterir ki, Hz. Peygamber (s.a.) sarığın ucunu daima omuzlan arasına sarkıtmazdı. Denilir ki, Hz. Peygamber (s.a.) Mekke'ye üzerinde savaş takımı ve başın­da miğferi ile girdi. O halde her yerde münasip olanı giymiştir.

Üstadımız Ebu'l-Abbas İbn Teymiye —Allah, ruhunu cennetle mu­kaddes kılsın— sarığın ucunun sarkıtılması konusunda şahane bir sebep söylemektedir ki, o da şudur: Hz. Peygamber (s.a.) Medine'de gördüğü rüyada, İzzet sahibi Allah Tebâreke ve Teâlâ Hazretlerini müşahede ettiği gecenin sabahında sarığının ucunu omuzlan arasına sarkıtmıştı. Hz. Peygamber (s.a.) anlatıyor: "Allah, bana: 'Ey Muhammedi Mele-i A'lâ hangi konuda birbiriyle çekişiyor, biliyor musun?' diye sordu. 'Bilmiyorum' de­dim. Bunun üzerine elini iki kürek kemiğimin arasına koyduk[213] Böylece gök ile yer arasında olanı bildim..."[214] Bu hadis Tirmizî'dedir[215] Buharî'-ve hadisin durumu sorulunca "sahih" cevabını verdi. Üstadımız: "İşte bu halden dolayı Hz. Peygamber (s.a.) sarığının ucunu omuzları arasına sarkıtmıştır" dedi. Bu açıklama, cahillerin lisan ve kalblerinin inkâr edece­ği ilimdendir. Sarık ucunun sarkıtıldığının söylenilmesi konusunda onun dışında bu açıklamayı yapanı görmedim.

Gömlek giymiştir. Zaten en sevdiği elbise gömlekti. Gömleğinin kolu bileğine kadardı. Cübbe, kaftana benzer(ense tarafından yırtmaçlı bir elbi­se) olan ferrûc ve ferace giymiştir. Ayrıca kaftan da giymiştir. Yolculukta yenleri dar bir cübbe giymiştir. (Belden aşağı giyilen peştemal gibi bir giye­cek olan) izâr ve (bedeni örten üsten giyilen şal gibi bir örtü olan) ridâ giymiştir. Vâkıdî diyor ki: Hz. Peygamber'in (s.a.) ridâsı ve abasının uzun­luğu altı arşın, eni üç arşın bir karış; izan ise Umman dokumalarındandı ve uzunluğu dört arşın bir karış, eni iki arşın bir karıştı.

Kırmızı hülle giymiştir. Hülle izâr ve ridâdan oluşan takıma denir. Bu iki giyecek birlikte olursa ancak o zaman hülle adını alır. Hz. Peygamber'in (s.a.) hüllesinin, başka renk katışmamış sade kırmızı olduğunu sa­nan kişi yanılgıya düşmüştür. Kırmızı hülle, diğer Yemen bürdelerinde ol­duğu gibi siyahla karışık, kırmızı desenlerle dokunmuş iki Yemen bürde-sinden oluşmaktaydı. Kırmızı çizgiler bulunması itibariyle bu adla tanın­maktadır. Yoksa sade kırmızı şiddetle yasaklanmıştır.[216] Sahih-i Buharî'dc rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.), kırmızı eğer minderini (yahut üstlük libasını) yasakladı[217]

Sünen-i Ebu Davud'da yer alan rivayete göre ise Abdullah b. Ömer şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber (s.a.) üzerimde usfurla boyalı (düz desenli dikişsiz pelerin gibi bir giyecek olan - Ş.Ö.) bir rayta gördü. "Üzerindeki bu rayta nedir?" diye sordu. Yüz ifadesinden hoşlanmadığını anladım. Ai­leme geldiğimde tandır yakıyorlardı. Raytayı tandıra attım. Ertesi gün Hz. Peygamber'e (s.a.) geldim. "Raytayı ne yaptın, Abdullah?" diye sordu. Olayı anlattım. Bunun üzerine: "Hanımlarından birine giydirsen olmaz mıy­dı? Kadınların giymesinde bir sakınca yoktur" dedi.[218]

Sahih-i Müslim'de rivayet edilen bir hadiste yine Abdullah b. Ömer şöyle diyor: Hz. Peygamber (s.a.) üzerimde usfuria boyalı iki giyecek gör­dü. Bunun üzerine "Bu, kâfirlerin giy siler indendir. Onu giyme" buyur­du.[219] Yine Sahih-i Müslim'de Hz. Ali'nin (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.) usfurla boyalı elbise giymeyi yasakladı" dediği rivayet edilir.[220] Bu tür el­bisenin yalnızca, kırmızı boya ile boyandığı malumdur.

Sünenlerden birinde şu olay anlatılıyor: Hz. Peygamber (s.a.) ve ar­kadaşları bir yolculukta birlikte idiler. Hz. Peygamber (s.a.) arkadaşlarının yük develeri üzerinde kırmızı çizgili örtüler gördü. "Şu kırmızılığın sizi yenilgiye uğrattığını görüyorum, dikkat edin." buyurdu. Allah Rasulü'nün (s.a.) bu sözleri üzerine depara kalktık. Öyle ki, develerimizden biri ürküp kaçtı. Örtüleri ellerimizle tutup çekip kopardık" Hadisi Ebu Davud rivayet etmiştir.[221]

Kırmızı elbise, kumaş vs. giymenin caizliğinde şüphe gözükmektedir. Mekruhluğu ise gerçekten kuvvetlidir. Hz. Peygamber'in (s.a.) sade kırmı­zı giymiş olabileceği nasıl düşünülebilir? Hayır, hayır... Allah, onu bundan korumuştur. Şüphe yalnızca "kırmızı hülle" sözünden kaynaklanmıştır. En iyi bilen Allah'tır.

Hz. Peygamber (s.a.) gerek alemli, gerek sade hamîsa (dört köşeli, iki tarafı zencefilli bir tür siyah aba) giymiştir. Siyah elbise de giymiştir. Ayrıca kenarlarına ince ipek çekilmiş kürk de giymiştir.

İmam Ahmed ve Ebu Davud kendi senedleriyle Enes b. Mâlik'in: "Bi­zans imparatoru Hz. Peygamber'e (s.a.) ipek bir müşte hediye etti. Hz. Peygamber (s.a.) onu giyindi. Müştenin, Hz. Peygamber'in (s.a.) kolunda sallanışı, kımıldanışı hâlâ gözlerimin önünde." dediğini rivayet ederler.[222] ei-Esmaî: "Müşte, yenleri uzun kürke denir" diyor. Hattâbî der ki: "Bu müştenin, kenarları ipekle çevrilmiş olmalıdır. Zira kürkün kendisi ipek olmaz."

Hz. Peygamber (s.a.) sirval (şalvar, geniş pantolon yahut uzun-geniş külot) satın almıştır. Görünen o ki, bunu giymek için satın almıştır. Birçok hadiste sirval giydiği rivayet edilmiştir. Sahabîler de O'nun izniyle sirval giyerlerdi.

Mest ve "tâsûme" adlı ayakkabı giymiştir. Yüzük takınmıştır. "Yüzü­ğü sağ eline mi, sol eline mi takmıştır?" Bu konuda hadisler arasında ihti­laf vardır. Ama hadislerin hepsi de sahih senedlidir.

"Hûze = tolga" adlı bir miğfer ve "zerdiyye = örgülü zırh" adında bir zırh giyinmiştir. Uhud savaşında iki zırhı üstüste birbirine geçirerek giyin­miştir.

Sahîh-i Müslim'de rivayet edildiğine göre Hz. Ebu Bekir'in kızı Esma: "İşte bu, Allah Rasulü'nün (s.a.) cübbesidir." demiş ve ipek cepli ön ve arkasının aşağı kısmındaki yırtmaçları ipek olan tran hükümdarlarına has kalın şal cübbe çıkarttı. Ardından şunları söyledi: "Bu, vefatına kadar Âişe'nin yanında idi. O vefat edince ben aldım. Hz. Peygamber (s.a.) bunu giyerdi. Şimdi ise biz, şifa bulmaları dileğiyle hastalar için yıkıyoruz."[223]

İki yeşil abası, bir siyah elbisesi, keçeden kırmızı bir elbisesi ve bir yün elbisesi vardı. Gömleği pamuktan olup kısa boylu, kısa yenli idi. Hey­be gibi sarkan şimdiki uzun-geniş yenli elbiseleri ne Hz. Peygamber (s.a.) ne de ashabından herhangi biri giymiştir. Bunlar, Hz. Peygamber'in (s.a.) sünnetine aykırıdır. Bu şekil elbiselerin giyiminin caizİiğine şüphe ile bakı­lır. Çünkü bunlar kibir cinsindendir.

Hz. Peygamber'in (s.a.) en çok sevdiği elbise gömlek ve hıbere idi. Hıbere, kırmızı desenleri bulunan (pamuk veya ketenden mamul) bir tür abadır.

En çok hoşlandığı renk beyaz idi. Buyurur ki: "Elbiselerinizin en hayırlısı beyaz olanıdır. Beyaz giyinin ve ölülerinizi onunla kefenleyin, "[224] Sahih'âe rivayet edildiğine göre Hz. Âişe, bir keçe elbise ve kalın bir izâr çıkarmış ve: "Allah Rasûİü (s.a.) ruhunu bu ikisi içinde teslim etti" demistir. [225]

Altın bir yüzük takınmış, sonra çıkarıp atmış ve altın yüzük kullan­mayı yasaklamıştır. Sonra gümüş yüzük takınmış ve onu yasaklamamıştır. Ebu Davud'un, Hz. Peygamber'in (s.a.) yasakladığı şeyleri anlatırken: "Dev­let başkanı dışındaki insanların yüzük kullanmasını yasakladı" ifadesine gelince[226] bu hadisin durumunu ve sebebini bilmiyorum. En iyi bilen Al­lah'tır.

Yüzüğünün kaşını avucunun içine gelecek şekilde takardı. Tirmizı, Hz. Peygamber'in (s.a.) tuvalete girdiği zaman yüzüğünü çıkardığını rivayet edip, bu  rivayetin  sahih olduğunu söylüyor.  Ebu Davud  ise hadisi münker;. Sayıyor.[227]                                                                                                   

Ne Hz. Peygamber'in (s.a.), ne de ashabından birinin taylesan O şal, pelerin) giyindiği nakledilmiştir. Aksine Sahîh-i Müslim'de, Enes b. Mâ-lik'den rivayet edilen bir hadiste Hz. Peygamber (s.a.), Deccâl'i anlatır­ken: "Onunla beraber, üzerlerinde şal bulunan yetmiş bin Isfahan yahudisi çıkacak" demiştir[228] Enes, üzerlerinde şal bulunan bir grup insan gördü ve "Hayber yahudilerine ne kadar da benziyorlar!" dedi. Bu yüzden selef ve haleften bir grup âlim, şal giyilmesini mekruh saymışlardır. Zira Ebû Davud'un ve Müstedrek\t Hâkim'in İbn Ömer'den rivayet ettikleri bir ha­diste Hz. Peygamber (s.a.) "Kim bir kavme benzerse, o da onlardan-dır>[229] Tirmizî'nin rivayet ettiği hadiste de: "Bizden başka bir kavme ben­zeyen bizden değildir" buyur mu ştur.[230]

Hicretin anlatıldığı hadiste Hz. Peygamber'in (s.a.) gündüzün sıcağın­da Hz. Ebu Bekir'in yanına, başına (maske gibi) bir bürgü geçirerek gel­mesi ise Hz. Peygamber'in (s.a.) o saat gizlenmek için yaptığı birşeydi. İhtiyaçtan dolayı yapmıştı. Yoksa başına bürgü bürünmek âdeti değildi. Maamafih Enes, Hz, Peygamber'in (s.a.) başörtüsünü çokça kullandığını da rivayet etmektedir. Allah daha iyi bilir ya, Hz. Peygamber (s.a.) bunu yalnızca sıcak vb. durumlar gibi ihtiyaçtan ötürü yapmıştır. Hem başörtü­sü kullanmak şal bürünmek demek değildir.

Hz. Peygamber (s.a.) ve ashabı çoğunlukla pamuk dokuma giyerlerdi. Yün ve keten dokuma giydikleri de olurdu. Şeyh Ebu İshak el-Isbahanî'nin sahih senedle Câbir b. Eyyûb'dan rivayetine göre Salt b.Râşid, üzerinde yün cübbe, yün izâr ve yün sarıkla Muhammed b. Sîrîn'in huzuruna girdi. Muhammed ondan tiksindi ve şunları söyledi: "Sanıyorum bir takım kim­seler yün giyip; 'Meryem oğlu İsa da yün giyinmişti' diyorlar. İtham ede­meyeceğim birisi bana Hz. Peygamber'in (s.a.) keten, yün ve pamuk giyin­miş olduğunu haber verdi. Peygamberimizin sünneti kendisine uyulmaya daha lâyıktır." İbn Şîrîn bu sözlerle demek istiyor ki, bir takım insanlar daima yün elbise giyinmenin, başka şeyden mamul elbise giymekten daha faziletli olduğunu sanıyorlar da, bu yüzden de yün giyinmekte diretiyorlar ve kendilerini başka elbise giymekten alıkoyuyorlar. Aynı şekilde tek tip elbise giymenin daha iyi olacağını düşünüyorlar ve bir takım şekiller, ka­lıplar ve görünümler arıyor, bunlardan dışarı çıkmayı kötülük sayıyorlar. Oysa asıl kötülük bunlarla şartlanmak; devamlı bu şekiller, kalıplar ve gö­rünümler içinde olmak ve bunlar dışına çıkmamaktır.

Doğrusu yolların en üstünü Allah Rasulü'nün (s.a.) açtığı, kendisin­den gidilmesini buyurduğu, teşvik ettiği ve kendisinin de devamlı izlediği yoldur. O'nun giyecekler konusundaki tutumu kolayına geleni giyinme şek­lindeydi. Bu yüzden kimi zaman yün, kimi zaman pamuk ve kimi zaman da keten giyinirdi.

Giyindiği giyecekler: Yemen abaları (bürd-i yemânî), yeşil aba, cübbe kaftan, gömlek, şalvar, izâr, ridâ, mest ve ayakkabı. Kimi zaman sarığının ucunu   arkasına  salıverdi   kimi   zaman  salıvermedi.   Sarığı  çene  altın dolardı.[231]

Yeni bir elbise giyindiğinde adını belirterek şu duayı okurdu:

"Allah'ım! Bu gömleği —yahut ridayı, yahut da sarığı— sen bana giydirdin. Onun hayırlı olmasını ve yapıldığı amaçta hayırla kullanılmasını Senden dilerim. Onun şerrinden ve kötü amaçla yapılmışsa bu amacın şer­rinden Sana sığınırım."[232]

Gömleğini giyinirken sağından başlardı. Siyah yünden mamul elbise giyinmişti. Nitekim Müslim, SahîH* inde Hz. Âişe'nin şöyle dediğini rivayet eder: "Allah Rasulü (s.a.) üzerinde siyah yünden mamul, deseni deve eğeri resimieriyle süslü bir elbise ile (bir sabah) dışarı çıktı."[233]Sahihayn'da. ri­vayet edilen bir hadiste Katâde diyor ki: Enes'e: "Allah Rasulü'nün (s.a.) en çok sevdiği giyecek neydi?" diye sorduk; "Hıbere idi" cevabını ver­di. [234]Hibere, bir tür Yemen mamulü abadır (süslü keten yahut pamuk­tan imal edilir). Çünkü Arapların çoğunluk giyecekleri —kendilerine yakın olduğu için— Yemen dokumalarından yapılırdı. Araplar eski Mısır yerlileri Kıbtîlerin dokuduğu bir tür keten dokuma olan kabâtî denilen giyecekte olduğu gibi zaman zaman Şam ve Mısır'dan getirilen ithal elbiseler de gi­yerlerdi. Sünen-i NesâPdeki bir rivayete göre "Hz. Aişe Hz. Peygamber'e (s.a.) yünden bir hırka ördü. Hz. Peygamber (s.a.) onu giyindi. Terleyip yünün kokusunu hissedince çıkardı. Hoş kokuyu severdi."[235] Ebu Davud'­un Sünen 'indeki bir rivayete göre İbn Abbas: "Allah Rasulü'nün (s.a.) üzerinde olabilecek en güzel bir hülle (-altlık ve üstlükten oluşan takım elbise) gördüm." diyor.[236] Nesâî'nin Sünen'indeki bir rivayete göre ise Ebu: Rimse: "Allah Rasulü'nü (s.a.) üzerinde iki yeşil bürde (^çubuklu kumaş-l tan yapılmış ihram gibi bürünülen bir tür elbise, aba) olduğu halde hutbe1 okurken gördüm" diyor.[237]                                                                     

Yeşil bürde diye —aynen kırmızı hulle'de olduğu gibi— üzerinde yeşili çizgiler bulunan bürdeye denir. "Kırmızı hülle" sözünden saf kırmızı anlayanların, "yeşil bürde" sözünden de saf yeşil anlamaları gerekir ki, böyle) diyen hiç kimse çıkmamıştır.

Yastığı tabaklanmış deriden olup dolgu maddesi lif idi. Allah'ın mu­bah kıldığı giyeceklerden, yiyeceklerden ve kadınlardan, zahidlik yapmak ve kendini ibadete vermek amacıyla yüz çevirenlerin zıt kutbunda onlara karşı bir grup vardır ki, bunlar da yalnızca en kıymetli giyecekleri giyiyor,' en hoş yiyecekleri yiyorlar; katı giyinme ve yemeyi kibir ve böbürlenme^ olarak görmüyorlar. Her iki grubun davranışı da Hz. Peygamber'in (s.a.)j tutum ve davranışlarına aykırıdır. Bundan dolayı seleften bazıları: "Eskit ler şu iki tür şöhret elbisesini hoş görmezlerdi: 1- Lüks, 2- Adî," demişler^ dir. Sünen'de İbn Ömer'den gelen bir rivayete göre Hz. Peygamber (s.a.): "Kim şöhret elbisesi^ giyerse. Allah ona kıyamet günü zillet elbisesi[238] giydirir, sonra da onun içerisinde ateşe atılır." buyurmuştur.[239] Kişinin bu şekil cezalandırılmasının sebebi, onun bu tür elbise giyinmekle kibir ve bö­bürlenme kastını taşımasıdır. İşte bu yüzden Allah, tersi ile cezalandırıp onu küçük düşürecektir. Nitekim elbisesini kibirinden uzatan kimseyi de ceza olarak yerin altına geçirmiş, şimdi o, kıyamet gününe kadar orada dibe doğru inmektedir. Sahihayn'da İbn Ömer'den gelen bir rivayette Al­lah Rasûlü (s.a.): "Bir kimse çalım satarak eteklerini yerde sürürse, Allah kıyamet günü onun yüzüne bakmaz." buyurmuştur.[240] Sünen1 de yine İbn Ömer'den gelen rivayette ise Hz. Peygamber (s.a.): "Giyeceklerde uzatı­lanlar gömlek, izâr ve sarıktır. Eğer bir kimse bunlardan birini çalım sat­mak için yerde sürürse Allah kıyamet günü, onun yüzüne bakmaz." bu­yurmuştur[241] Sünedeki bir rivayete göre yine İbn Ömer: "Allah Rasu-lü (s.a.) izâr hakkında ne demişse, aynen gömlekte de geçerlidir" de-miştir.[242]

Aynı şekilde adi elbise giymek de bir yerde kınanmış, bir yerde övül­müştür: Şöhret ve çalım satmak için olursa yerilmiş, tevazu ve alçak gönül­lülükten giyinilmişse övülmüştür. Nitekim pahalı elbiseler giyinmek şayet kibir, böbürlenme ve çalım satmak içinse yerilmiş, güzelleşmek ve Allah'ın nimetini göstermek içinse övülmüştür. Müslim'in Sahih'mdekı bir rivayette İbn Mes'ûd anlatıyor: Allah Rasûlü (s.a.) "Kalbinde hardal tanesi ağırlı­ğında kibir bulunan kimse cennete giremez. Kalbinde hardal tanesi ağırlı­ğında iman bulunan kimse de cehenneme girmez" buyurdu. Bunun üzerine bir adam: "Ey Allah'ın Rasûlü! Doğrusu ben, elbisemin ve ayakkabımın güzel olmasını severim. Bu da mı kibirdir?" diye sordu. Hz. Peygamber (s.a.) cevaben buyurdu ki: "Hayır. Allah güzeldir, güzelliği sever. Kibir, gururdan dolayı hakkı kabullenmemek ve insanları hor görmektir.'[243]


[211] Müslim, 1359; Ebu Davud, 4077; Nesâî, 8/211; İbn Mâce, 1104 ve 2821; Ahmed, 4/307.

[212] Müslim,  1357; Tirmizî,  1679 ve 1735; Ebu Davud, 4076; Nesâî, 5/201 ve 8/2U; tbn Mâce, 2822; Ahmed, 3/363 ve 387.

[213] Allâme Alî el-Kârî diyor ki: Bu söz, Allah'ın yalnız Hz. Peygamber'e (s.a.) mahsus olacak şekilde fazlaca lütfetmesinden ve O'na feyz ve ihsanından kinayedir. Çünkü çok sevdiği kişiye, centilmence davranıp iyilik yapmak isteyen biri, bu davranışıyla ona saygınlık kazandırdığını ve destek sağladığını göstermek için eiini o kişinin iki kürek kemiği arasına kor.

[214] Yani Allah, O'na gök ile yer arasında var olan melekleri ve sair yaratıkları bildirdi. Bu, Allah'ın Hz. Peygamber'e (s.a.) verdiği ilmin enginliğinden kinayedir. Yoksa Hz. Peygamber (s.a.) göklerde ve yeryüzünde bulunan bütün varlıkları bilirdi, demek doğru değildir.

[215] Tirmizî, 3233. Tirmizî: "Bu hadis hasen-sahihtir." diyor. İmam Ahmed, Müsnecfdt (5/243) sahih senedle rivayet etmiştir. Taberânî, Hâkim, Muhammed b. Nasr, v.s. muhaddisler de bu hadisi kitaplarında rivayet etmişlerdir. Hadis bütün bu kaynaklar­da Muaz b. Cebel'den (r.a.) rivayet edilmektedir. Ayrıca Tirmizî (3231) ve Ahmed (1/368) İbn Abbâs'tan; Dârimî ve Beyzavî (Şerhu's-Sünneyde) Abdurrahman b. Âiş'-den rivayet etmişlerdir.

Mele-i A'lâ (=Yüce topluluk), mukarreb meleklerdir. Onların çekişmesi ise ya bu amelleri kaydetmek ve semaya yükseltmek için koşuşturmaları, ya da bunların fazilet ve şerefleri konusunda birbirleriyle tartışmaları demektir. Allah buna "çekişme" adı­nı verdi. Çünkü, soru-cevap şeklinde gelmiştir. Bu da çekişme ve tartışmaya benzer. Bu yüzden burada "çekişme" kelimesinin söylenmesi hoş kaçmıştır. Hafız İbn Raceb el-Hanbelî bu hadis hakkında "İhtiyâru'l-Evlâ fî Şerhi Hadisi Îhlisâmî'l-Melei'l-A'lâ" adıyla bir kitap yazmıştır.

[216] İmam Şevkânî diyor ki: "İbnü'l-Kayyim, kırmızı hulle'nin siyahla karışık, kırmızı desenlerle dokunmuş iki Yemen bürdesinden oluştuğunu, sade kırmızı olduğunu söy­leyenlerin yanıldığını iddia edip: 'Bu şekildeki huile, bu isimle bilinir, demiştir. Oysa sana da gizli kalmayacağı gibi lisana vâkıf biri olan sahabî bu hülleyi 'kırmızı' diye nitelemiştir. Bu sözü, gerçek anlamına yani sade kırmızı anlamına almak gereklidir. İcap ettirecek herhangi

bir durum olmaksızın bu sıfat, mecazî anlama alınamaz, yani bir kısminin kırmızı bir kısmının başka renkte olduğu söylenîlemez. Şayet (İbnü'l-Kayyim), kırmızı hülle sözü, lügatte bu anlamdadır, demek istemişse lügat kitapların­da buna şahit olacak birşey yoktur. Eğer bu meselede şer'î hakikat budur demek istemişse, şer'î hakikatler sırf iddia ile sabit olmaz. Şu halde bu sahabînin sözünü Arapçadaki kullanımında'almak vâcibtir. Çünkü Arapça, onun ve toplumunun dili­dir. Yok eğer —sade kırmızı idi diyenleri açıkça sert dille eleştirmesine bakılacak olursa sözünün bu şekil anlaşılmaya müsait olmamasına rağmen— delillerin arasını bulmak amacıyla bu şekil tefsir ettiğini söylemek istemişse, yukarıda söylediğimiz gibi buna gerek kalmaksızın da aralarını bulma imkânı olduğundan tutunacağı bir dal yoktur. Hem 'kırmızı hülle' sözünü söylediği anlama alması da, anlatımı esnasın­da delil olarak kullandığı Hz. Peygamber'in (s.a.), yük develeri üzerinde kırmızı çiz­gili örtüler bulunduğunu görerek deve sahiplerini bundan menettiği yolundaki hadisle çelişmektedir. Bu hadiste (kırmızı) çizgiler bulunanın mekruh olduğuna delil vardır ki, bu hülle de onun yorumuna göre aynen bu şekildedir." Neylü'l-Evtâr, 2/108-109. Kırmızı giyinme konusunda detaylı bilgi verip delil ve görüşleri enine boyuna tartı-* şan İmam Şevkânî, Hz. Peygamber'in (s.a.) Veda Hacc'ından sonra hayatının son günlerinde de kırmızı giyindiği yolundaki sahih hadislere ve aslî helâlliğe (berâat-i asliyye) dayanmanın gerekliliğini savunuyor. Geniş bilgi için, bk. Neylü'l-Evtâr, 2/104-110.

[217] Buhârî, 77/28, 77/36, 77/45, 23/2, 46/5, 67/71, 74/28, 75/4, 78/124, 79/8, 83/9; Müslim, 2066; Tirmizî, 2810; Nesâî, 4/54; Ahmed, 4/287 ve 299. Ancak Tirmizî ve Nesâî'nin rivayetlerinde "kırmızı" kelimesi yoktur. Yasaklanan "kırmızı eğer min­deri", acemlerin ipekten yaptıkları minderdir. Kırmızı diye belirtilmesi ipek sözünün kapsamlı anlamından daha özet anlam taşır; bu durumda minder ipek olursa hadisin anlamı imkansızlaşır. (Çünkü kırmızı olmayan ipek minderler helâl sayılacaktır). Şa­yet ipek olması yanında bir de kırmızı ise yasak kuvvetlenir.

[218] Ebu Davud, 4066; Ibn Mâce, 3603; Ahmed, 2/196. İsnadı hasendir.

[219] Müslim, 2077: Nesâî, 8/203; Ahmed, 2/162,  164,  193, 207, 211.

[220] Müslim, 2078; Ebu Davud, 4042, 4045, 4047, 4050, 4051; Nesâî, 8/204.

[221] Ebu Davud, 4070; Ahmed, 3/463. Senedi zayıftır.

[222] Ahmed, 3/251;  Ebu Davud, 4047. Senedi zayıftır.

[223]

[224] Ebu Davud, 3878, 4061; Tirmizî, 994; İbn Mâce, 1472; Ahmed, 1/247, 274, 328, 353, 363. Tirmizî: "Bu hadis hasen-sahihtir." diyor. Ayrıca Tirmİzî (2811), Nesâî (8/205), İbn Mâce (3567) ve Ahmed (5/12, 21) hadisi Semûre b. Cündüb'den (r.a.): "Beyaz giyinin. Çünkü beyaz en temiz ve en hoş giyecektir, ölülerinizi onunla kefen­leyin." metniyle rivayet ediyorlar.

[225] Buharı", 77/19, 56/89; Müslim, 2080; Tirmizî, 1733; Ebu Davud, 4036; İbn Mâce, 3552; Ahmed, 6/32,  131.

[226] Ebu Davud, 4049; Nesâî, 8/143. Hadisin peşinde Ebu Davud: "Bu hadiste yüzüğün belirtilmesi şâzdir." diyor. Hadisin senedi zayıftır. Yüzük diye tercüme ettiğimiz hâ-tem kelimesi, arapçada ayrıca mühür anlamına da gelir. Hz. Peygamber'in (s.a.) yüzüğü aynı zamanda mührüdür.

[227] Tirmizî, 1746; Ebu Davud, 19; Nesâî, 8/178; İbn Mâce, 303; îbn Hibbân, 125; Hâ­kim: Hadis zayıftır. Buna rağmen Tirmizî: "Bu hadis hasen-sahihtir" demişse de Nevevî: "Bu sözü merduttur" diyerek ona karşı çıkmıştır.

[228] Müsüm, 2944. Taylesan, omuza alınan ve bütün bedeni kuşatan biçilmeden ve dikil­meden, giyinmek için dokunulan bir tür giyecektir. Bizim şal dediğimiz giyecek ola­caktır. Pelerin diye anlamak da mümkündür.

[229] Ahmed, 2/50, 92; Ebu Davud, 4031. Senedi hasendir. Müellifin, hadisi Hâkim'in de rivayet ettiğini söylemesi bir yanılgıdır.

[230] Tirmizî, 2696. Senedinde zayıf bir râvî olan İbn Lehîa varsa da, bir önceki hadisin şahidliği ile hasen derecesine çıkar.

[231] İbn Kudâme, ei-Muğnî'de (1/301) diyor ki: "Sank üzerine meshetmenin caiz olabil­mesi için, sarığın bir kısmının çene altına gelmesi suretiyle müslümanîann sarıkları­nın özelliğini taşıması şarttır. İşte bu şekilde, diğerlerine göre daha iyi örten ve çıkar­tılması da zor olan arap sarıkları üzerine meshetme caizdir; ister bu sarıkların sarkan ucu bulunsun ister bulunmasın durum aynıdır. Bunu Kadı söylemiştir. İster küçük, ister büyük olsun durum yine aynıdır. Şayet hem çene altına gelen bir kısmı hem de sarkan ucu bulunmazsa, zimmîlerin sarıklarının özelliğini taşıdığından ve de çıkar­tılması zor olmadığından böyle sarıklar üzerine meshetmek caiz değildir.

Çene altına dolamaksizın sarık sarmanın mekruhluğu konusunda pek çok İslâm âliminden sözler aktarılmıştır: İmam Ebû Bekir et-Tartûşî: 'Bu çirkin bir bid'attir, ama İslâm ülkelerinde yaygınlık kazanmıştır'; Ibn Habîb Kitâbu'l-Vazıha adlı eserin­de: 'Çene altına dolamamak, Lût kavminin sarıklarının artakalanlarındandır.'; Kadı Abdülvehhab, Kitâbu'l-Meûne'de: 'Çene altına dolamaksızın sarık sarmak gibi Arap (İslâm) kıyafetine aykırı olan ve Acem kıyafetine benzeyen şeyler mekruhtur' diyor." Daha başka örnekler ve daha detaylı bilgi için bk. Şevkânî, Neytü'l-Evıâr, 2/121-122.

[232] Ebu Davud, 4020; Tirmizî,  1767; Ahmed, 3/30, 50. İsnâd sahihtir, tbn Huzeyme (1442) ve Tirmizî sahih olduğunu söylemişlerdir.

[233] Müslim, 2081; Tirmizî, 2814; Ebu Davud, 4032.

[234] Buharı, 77/18; Müslim ,2081; Tirmizi, 1788; Ebu Davud, 4060; Nesâî, 8/203; Ahmed, 3/134,  184, 251, 291.                                                             

[235] Müellifin (r.h.) kaydettiği gibi Sünen-i Nesâfde bulamadık. Herhalde el-Kübrâ'ûa olacaktır. Hadisi, Ebu Davud (4074) ve Ahmed (6/132, 144, 219, 249) sahih senedle rivayet etmişlerdir.

[236] Ebu Davud, 4037. Senedi hasendir. Hâkim (4/182) sahih saymış, Zehebî de ona ka­tılmıştır.

[237] Nesâî, 8/204; Ebu Davud, 4206; Tirmizî, 2813; Ahmed, 2/227, 228 ve 4/163. tsnâd, sahihtir.

[238] Şöhret elbisesi; Renginin insanların giydiği elbiselerin renklerinden farklı oluşu sebe­biyle halk arasında dikkat çekip göze çarpan, insanların başlarını çevirip baktıkları, sahibine kibir ve kendini beğenmişlik hissi veren elbisedir. Şevkânî, Neytü'l-Evtâr, 2/126.

[239] Ebu Davud ,4029; İbn Mâce, 3606; Ahmed, 2/92. İsnadı hasendir. tbn Mâce (3608) ile Ebu Nuaym {Hılye, 4/190, 191) Ebu Zer'den naklen Hz. Peygamber'in (s.a.): "Kim şöhre telbisesi giyerse Allah, ondan elbiseyi cikanncaya kadar —ne zaman çıkarırsa ta o zamana kadar— yüz çevirir'"buyurduğunu rivayet etmişlerdir. Beyha-kî'nin (3/273), tabiî Kinâne b. Nuaym'dan rivayet ettiğine göre "Hz. Peygamber (s.a.) iki tür şöhretten menetmiştir: 1- Kendisine baktıracak kadar lüks elbise, 2-Kendisine baktıracak kadar âdi yahut pejmürde elbise". Hadisin senedi sahihtir, ama mürseldir.

[240] Buharî, 77/5, 77/1, 77/2, 62/5, 78/55; Müslim, 2085; Tirmizî, 1730; Ebu Davud, 4085; Nesâî, 8/206; İbn Mâce,  3607.

[241] Ebu Davud, 4094; Nesâî, 8/208;  tbn Mâce, 3576. Senedi hasendir.

[242] Ebu Davud, 4095. îsnâdı güçlüdür.

[243] Müslim hadisi(91) yukarıdaki gibi değil şu iki ayrı metinle rivayet etmiştir: 1- Hz. Peygamber (s.a.): "Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse cennete giremez * bu­yurdu. Bir adam: "Kişi .elbisesinin ve ayakkabısının güzel olmasını sever" dedi. Hz. Peygamber (s.a.): "Allah güzeldir, güzelliği sever. Kibir, gururdan dolayı hakkı ka­bullenmemek ve insanları hor görmektir." karşılığını verdi. 2- "Kalbinde hardal ta­nesi ağırlığınca iman bulunan hiç kimse cehenneme girmez. Kalbinde hardal tanesi ağırlığınca kibir bulunan hiç kimse de cennete giremez." Hadis yukarıdaki metinle şu kaynaklarda rivayet edilmiştir: Ebu Davud, 4091; tbn Mâce, 4173; Ahmed, 1/399, 412, 416, 456.

Hadisin "Kalbinde harda! tanesi ağırlığınca iman bulunan hiç kimse cehenneme girmez" kısmıyla kastedilen, kâfirlerin girmesi ki, onlar orada ebedî kalacaklardır. Çünkü sahih hadislerde sabit olduğu üzere pekçok günahkâr cehenneme girip orada azaplarını çektikten sonra şefaatla oradan çıkacaklardır. Dolayısıyla orada, kalbinde zerre ağniğınca iman bulunan hiç kimse kalmayacak.

İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 1/125-134.