- Giriş

Adsense kodları


Giriş

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
seymanur K
Sun 19 June 2011, 02:52 pm GMT +0200
Giriş

 

Fehmu'l-Kur'ân sadece bünyesindeki orijinal görüşlerle değil, İs­lâm Tasavvufu'nun İslâmî bir kaynaktan beslendiği, Kitap ve Sünnet'i temel aldığı tezini savunan güçlü bir eser olması nedeni ile de İslâm Tasavvuf Tarihinin en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilmiştir.

Klasik dönem araştırmacıları ve muhaddislerin çoğu tefsir, tasav­vuf ve genel anlamda İslâm düşüncesi alanlarında Hâris'in, Fehmu'l-Kur'ân'ını güvenilir bir kaynak olarak kabul etmişlerdir. Bazı araştırmacıların, Fehmu'l-Kur' ân'ın kaybolduğunu ve dağınık bir kaç sayfa dışında bu eserden hiç bir şey kalmadığını iddia etmeleri son derece il­ginçtir; bu iddianın sahiplerinden biri Üstad Massignon, diğeri de Muhâsibînin meşhur makalesi Tenbihu't-Tenbih'i değerlendirdiği çalışma­sında el-Azametu gibi bazı eserlerinde Allah'ın birliğine ilişkin delilin Fehmu'l-Kur'ân’da bulunduğunu söyleyen Muhâsibî'nin bizzat kendi ifadelerinden yola çıkarak bu değerli eseri bir çok yönünü gün ışığına çıkarmayı başarmış olmasına rağmen Dr. Abdulkerim Mahmud'dur.[585]"[586]

Tarihsiz oldukları için bu eserleri, kronolojik bir sıralamaya tâbi tutmayı amaçlayan bir çalışmanın bir ölçüde zor olduğunu düşünen Dr. Abdülhalim ile aynı kanaati biz de paylaşıyoruz. Ne var ki eserin bütünü elimizde olduğuna göre bu eserlerde verilen tarihi bilgilerle olaylar arasında bağlantı kurarak eserlerin yazılış tarihini belirlemek nisbeten kolay olabilir.

Fehmu'l-Kur'ân konusunda, biz böyle bir yönteme başvurduk. Dr. Abdülhalim Mahmud, mantıkî bir değerlendirmeden hareketle eserin, üslup açısında Muhâsibî'nin hayatındaki birinci dönem eserleri ile aynı özellikleri taşıdığını, bu dönem düşünürlerinin ilgi alanlarına giren sorunları, özellikle de Allah'ın zatı ve sıfatları ile ilgili sorunları ele aldığını göz önünde bulundurmuş ve Fehmu'l-Kur'ân’ı ilk merhale, yani 38 yaş öncesi dönemde kaleme aldığı eserler arasına koymaya çalışmıştır. [587] Biz de aynı sorunu tarihî olaylar ışığında ele aldık; bize göre bu eserin kaleme alındığı dönemde Haris, yaklaşık 50 yaşında idi. Buna göre Fehmu'l-Kur'ân hicri üçüncü asrın ilk yirmibeş yılı sonlarına doğru kaleme alınmış olmalıdır; çünkü Muhasibi bu eserde İbn-i Tahir'in Horasan valiliğinden söz etmektedir ki, el-Me'mun'un Bağdat'ta istikrarı sağladığı dönemin hemen ardından İbn-i Tahir'in Horasan valiğİ gelmektedir.

Muhasibi, Abduilah b. Tahir'in (H. 170-230) Horasan valiliğini; meşhur, herkesin bildiği bir olay gibi zikretmektedir. Böyle bir şöhret ancak onun valiliğe getirilmesinden bir süre sonrası için geçerli olabi­lir ki İbn-i Tahir'in valiliği kendisinden önce Horasan valisi olan kar­deşi Talha'nın (H. 214) vefatından sonradır.

Çünkü konuşmacı, "Horasan valisi kim?" diye sorduğunda, ken­disine “İbn-i Tahir" diye cevap verildiğine göre Hâris'in bu eseri yaz­dığı dönemde İbn-i Tahir şöhretinin zirvesinde olmalıdır. Bu durumda söylediğimiz gibi Haris bu eserini H. 111. asrın ilk çeyreği sonlarında kaleme almış olmalıdır.

Ayrıca Hâris'in bu eseri kaleme aldığı dönemi belirlememizde bi­ze yardımcı olabilecek bir başka ipucu, eserin Mutezile ve Şia karşıtı olaylardan söz etmesidir; Mutezile taraftarı olan el-Me'mun yönetime geldikten sonra o dönemde devlet kademelerinde Mutezilî fikirler ha­kimiyet kurmuş, bunun üzerine halk Mutezile'ye kin beslemeye başla­mıştı. Bu arada Mutezile ve Şia'nın el-Me'mun tarafından hararetle ve zor kullanarak desteklendiği bilinen bir gerçektir.

Hâris'in, bid'atçı fırkalara cevap niteliğinde bize kadar ulaşabilen en önemli eseri Fehmu'l-Kur'ân'dır. Eserin girişinde Haris, müslüman aklın izleyeceği yöntemi ele almakta ve sağa sola yalpa yaparak yolunu bulmaya çalışan aklın gerçek akıl olamayacağı tezini savunmaktadır.

Daha sonra, sapkın fırkalara değinmekte, önceki ümmetlere ilişkin ilahî haberlerde neshin mümkün olduğunu savundukları için eleşterilerini Şia üzerinde yoğunlaştırmakta ve sonra iradelerin hudusunu ve beda'yı savunan Şia'nın görüşlerine benzer görüşlerinden dolayı, Ehl-i Sünnet mensubu bazı gafilleri eleştirmektedir. Ki bunların Haşevî hadîsçiler olduğunda şüphe yoktur. Onlar bu dönemde Hâris'i, özellikle kendilerine reddiye yazmaya itecek oranda güç kazanmışlardı.

Bundan sonra en ağır ve kapsamlı eleştirileri, bid'atçı -kendi deyi­mi ile- Mutezile'ye çevirmektedir. Yazma nüsha ölçülerinde Mutezile eleştirisine yaklaşık 10 varak ayıran müellif, nesh sorununu ele alırken, Ehl-i Sünnet'i eleştiren Mutezile'nin, selef alimleri ile Haşeviye'yi karıştırdığını ve Haşevîlerin görüşlerinden hareketle hücumlarını Ehl-i Sünnet'e teşmil ettiğini söyler. Bu ifadelerden, onun bu sorunu gırtlağından yakaladığı ve Haşeviye'ye saldırılarının gerçek nedeni anlaşılmaktadır; çünkü Haşeviye'nin içine düştüğü gaflet, Kur'ân ilimleri alanında Ehl-i Sünnet'i vurmayı amaçlayan Mutezile'ye geniş bir hareket alanı bırakmıştır.

Mutezile ile birlikte nesh konusuna giren Haris daha sonra diğer Mutezilî fırkalara da cevap vermekte, bu ifadelerin satır aralarında Hâris'in kelamı fikirleri somutlaşmaktadır:

O, zatı ve sıfatları itibariyle Allah'ın kadim olduğuna inanmakta, arşı ve arşa yükselmeyi kabul etmektedir. Daha sonra adi ve vaad-vaid konularında Mutezile'ye karşı çıkmakta, Mutezile'yi aklî katılaşma (taşlaşma) ile suçlamakta ve Mutezile'nin 'el-menzile beyne'l-menzileteyn' görüşü ile alay etmektedir. Ayrıca ahirette Allah'ın görülme­sini ve sıfatları inkara yönelik iddiaları sebebi ile onlara karşı çık­maktadır. Daha sonra onların ileri sürdükleri görüş ve delilleri Kur'ân'ı bilmemelerine bağlamakta, aynı zamanda onların nasih ve mensuhu bilmediklerini, te'vil konusunda Allah (c) ve Rasulü'nün muradına uygun hareket etmediklerini, genel hükmü (amm) özel hü­küm (hass), özel hükmü de genel hüküm gibi algıladıklarını savun­maktadır.

Eserin son bölümünde 'Kur'ân'ın Anlaşılması'na ilişkin sağlıklı bir sistematik ortaya koymaya çalışmakta ve nasih-mensuh, amm-hass hükümler sorununu ele almaktadır. İfade kopuklukları gözönüne alındığında, eserin sonunda bir ya da iki varak eksiklik olduğu söylenebilir ki eksik bölümlerin daha fazla olması da muhtemeldir; çünkü Haris el-Azametu isimli eserinde Fehmu'l-Kur'ân’da Allah'ın varlığına ilişkin delillere yer verdiğinden söz ediyor ki elimizdeki Fehmu'l-Kur'ân nüshasında söz konusu bu deliller bulunmamaktadır. [588]


[585] Dr. Abdülhalim Mahmud, el-Muhâsibî, s. 48-49; Paris 1940

[586] Aynı eser, s. 65-66

[587] Aynı eser, s. 61-65

[588] Haris El- Muhasibi, El- Akl Ve Fehmü’l Kur’an, İşaret Yayınları, İstanbul, 2003: 233-236.