SevD@_GüLü
Mon 16 May 2011, 12:09 pm GMT +0200
Gerçek Tevazu
Tasavvuf yolunun inceliklerine vakıf olmak için kişinin yapıp ettiklerine, bunların sebeplerine çok dikkat etmesi gerekir. Belki çok defa insan, doğru yapıyorum diye, birçok hataya düşer.
Tevazu konusu, işte bu en çok hataya düşülen konulardan birisidir. Çünkü nefse ve nefsin hallerine vakıf olmayı gerektirir. Nefsin halleri içinde bir tanesi vardır ki onu keşfetmek, bir hastalık olarak tespit etmek, gerçekten çok güçtür.
Buna tasavvuf ıstılahında ‘varlık’ denir. Biz buna ‘nefsin varlık iddiasında bulunması’ veya ‘varlık duygusu’ da diyebiliriz. Bunun zıddı ‘yokluk’tur. Buna da ‘Kendini bir şey görmemek’ veya ‘kendinde, Allahu Teala’dan bağımsız bir varlık görmemek’ diyelim. Nefis bu iddiasını açıkça ortaya koymadığından, görülmesi, anlaşılması son derece zordur.
Bu konuyu izah eden bir ‘hikmetli söz’ü, meşhur Hâkim, Ataullah İskenderî Hazretleri ve şerhinden okuyalım:
“Tevâzû, kibirli olmamak, kendini yok bilmektir. Binâenaleyh Allah’la bir olmak lâzım. Allah’la bir olan kendi aczini bilir ve unutmaz.”
“Bir kimsenin büyüklere hürmetli, küçüklere şefkatli olduğunu ve kendisinin tevâzu ettiğini biliyor olması kibirdir. Yani bir kimsenin kendi yaptığını hatırlayıp bilmesi kibirdir. “Tevâzu yapıyorum” demek kibirdir. Çünkü bu bir varlıktır. Varlık ise kibirdir, kibirden gelir.
Tevâzu şudur ki: Hakikat itibariyle bir varlık görmeyip her şeyi Allâh’dan bilmek, herkese hürmet etmek ve bunu bilmemektir.
Tevâzu demek, nefsini alçaltmak demektir. Binâenaleyh nefsini hiç görüp Allâh’ı bilmek ve Allâh’ı görmek, kendinin ancak kul olduğunu düşünmek lâzımdır.” (Abdulhay Ali Öztoprak; Hikemi Ataiyye Şerhi)
İzah edildiği üzere, tevazu yaptığını düşünmek ve kendini mütevazı görmek, kibrin bizzat kendisidir. Zira amelini nefsinden bilmeseydi, tevazu yapıp yapmadığını da bilemeyecekti.
Hâlbuki amelini ihlâsla, sırf Allah için yapan kişi, kendisini Allahu Teala’nın irade ve yaratmasından ayrı düşünemediği için asıl failin O olduğunu hatırından çıkar(a)maz.
Bunun benzeri bir durum da amelinin sahih olduğunu düşünmektir. Oysa insan, amelinin sonucunu, değerlendirilmesini Allahu Teala’ya bırakmalıdır. Kendi kendinin hâkimi olmamalıdır. Kula düşen, daima nefsine karşı bir savcı gibi olmak, onu hata ve noksanlarından dolayı suçlamaktır.
Kendi amelinin değerlendirmesini yapan kimse, bu amelini Allahu Teala’dan değil de kendinden biliyor ki değerlendirmesini de kendisi yapıyor.
Bu yüzden, daima Allahu Teala ile beraber olan kişi, kendini O’ndan bağımsız irade eden ve amel eden olarak göremez, bilemez.
Demek ki insanın kibirden tam manasıyla kendisini koruyabilmesi için daima Allahu Teala ile birlikte olmaya çalışmalıdır. Bu huzur hissi, ihsan idraki, meleke haline gelinceye kadar gayret etmelidir.
Eğer lütfu ilahi erişip Allahu Teala, yakınlığıyla o kişiyi şereflendirirse bu hal onda kalıcı olur. Bu ise nasip işidir; çalışmakla ele geçmez.
Selman Sadık
Gülistan dergisi
Tasavvuf yolunun inceliklerine vakıf olmak için kişinin yapıp ettiklerine, bunların sebeplerine çok dikkat etmesi gerekir. Belki çok defa insan, doğru yapıyorum diye, birçok hataya düşer.
Tevazu konusu, işte bu en çok hataya düşülen konulardan birisidir. Çünkü nefse ve nefsin hallerine vakıf olmayı gerektirir. Nefsin halleri içinde bir tanesi vardır ki onu keşfetmek, bir hastalık olarak tespit etmek, gerçekten çok güçtür.
Buna tasavvuf ıstılahında ‘varlık’ denir. Biz buna ‘nefsin varlık iddiasında bulunması’ veya ‘varlık duygusu’ da diyebiliriz. Bunun zıddı ‘yokluk’tur. Buna da ‘Kendini bir şey görmemek’ veya ‘kendinde, Allahu Teala’dan bağımsız bir varlık görmemek’ diyelim. Nefis bu iddiasını açıkça ortaya koymadığından, görülmesi, anlaşılması son derece zordur.
Bu konuyu izah eden bir ‘hikmetli söz’ü, meşhur Hâkim, Ataullah İskenderî Hazretleri ve şerhinden okuyalım:
“Tevâzû, kibirli olmamak, kendini yok bilmektir. Binâenaleyh Allah’la bir olmak lâzım. Allah’la bir olan kendi aczini bilir ve unutmaz.”
“Bir kimsenin büyüklere hürmetli, küçüklere şefkatli olduğunu ve kendisinin tevâzu ettiğini biliyor olması kibirdir. Yani bir kimsenin kendi yaptığını hatırlayıp bilmesi kibirdir. “Tevâzu yapıyorum” demek kibirdir. Çünkü bu bir varlıktır. Varlık ise kibirdir, kibirden gelir.
Tevâzu şudur ki: Hakikat itibariyle bir varlık görmeyip her şeyi Allâh’dan bilmek, herkese hürmet etmek ve bunu bilmemektir.
Tevâzu demek, nefsini alçaltmak demektir. Binâenaleyh nefsini hiç görüp Allâh’ı bilmek ve Allâh’ı görmek, kendinin ancak kul olduğunu düşünmek lâzımdır.” (Abdulhay Ali Öztoprak; Hikemi Ataiyye Şerhi)
İzah edildiği üzere, tevazu yaptığını düşünmek ve kendini mütevazı görmek, kibrin bizzat kendisidir. Zira amelini nefsinden bilmeseydi, tevazu yapıp yapmadığını da bilemeyecekti.
Hâlbuki amelini ihlâsla, sırf Allah için yapan kişi, kendisini Allahu Teala’nın irade ve yaratmasından ayrı düşünemediği için asıl failin O olduğunu hatırından çıkar(a)maz.
Bunun benzeri bir durum da amelinin sahih olduğunu düşünmektir. Oysa insan, amelinin sonucunu, değerlendirilmesini Allahu Teala’ya bırakmalıdır. Kendi kendinin hâkimi olmamalıdır. Kula düşen, daima nefsine karşı bir savcı gibi olmak, onu hata ve noksanlarından dolayı suçlamaktır.
Kendi amelinin değerlendirmesini yapan kimse, bu amelini Allahu Teala’dan değil de kendinden biliyor ki değerlendirmesini de kendisi yapıyor.
Bu yüzden, daima Allahu Teala ile beraber olan kişi, kendini O’ndan bağımsız irade eden ve amel eden olarak göremez, bilemez.
Demek ki insanın kibirden tam manasıyla kendisini koruyabilmesi için daima Allahu Teala ile birlikte olmaya çalışmalıdır. Bu huzur hissi, ihsan idraki, meleke haline gelinceye kadar gayret etmelidir.
Eğer lütfu ilahi erişip Allahu Teala, yakınlığıyla o kişiyi şereflendirirse bu hal onda kalıcı olur. Bu ise nasip işidir; çalışmakla ele geçmez.
Selman Sadık
Gülistan dergisi