- Gerçek Müslümanlığın n’idüğü ve nasıl’ı…

Adsense kodları


Gerçek Müslümanlığın n’idüğü ve nasıl’ı…

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Thu 21 June 2012, 04:40 pm GMT +0200
Gerçek Müslümanlığın n’idüğü ve nasıl’ı…
Elif TUNCA • 69. Sayı / SİNEMA


Bundan dört sene önce Takva filmiyle dinî oluşumlar ve ekonomi-siyaset ilişkisini sorgulayan Yeni Sinemacılar’ın son filmi; Çoğunluk. Yeni Sinemacılar yapısından alışkın olduğumuz üzere senaryoda Önder Çakar imzası göremiyoruz bu kez. Senaryoda ve yönetmen koltuğunda adı geçen Seren Yüce, genç bir isim, taze bir kan. Ancak film izlendiğinde de görülecek ki bu taze kan, mevcut bünye için aynı zamanda “aranan kan” nev’inden olduğundan bir uyum sıkıntısı yok ortada.

Önce ilk kez Venedik Film Festivali’nde Fatih Akın başkanlığındaki jüriden “Geleceğin Aslanı” ödülünü kazanan ve Türkiye galasını yaptığı 45. Altın Portakal Film Festivali’nden de En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Erkek Oyuncu ödülleriyle dönen filmin özetine bakalım: Mertkan, babasının inşaatlarının getir götür işlerine bakmakta, arkadaşlarıyla alışveriş merkezlerinde dolaşmaktadır. Ne zaman ki Gül ile tanışır, boşluğu ve basitliği değerlendirmek için bir fırsat çıkar karşısına. Ne var ki babası Gül’ün kökeni konusunda şüphecidir. Ayrımcılıkla karşılaştığı ilk anda ona teslim olan Mertkan, çoğunluğa uyar, babasının kendisi için çizdiği yolda bir anlam bulur.

Bu, filmin basın bültenindeki özeti. Seyrettiklerimizi de ekleyerek bu özeti biraz daha genişletmek istersek şöyle bir manzara çıkıyor ortaya: Filmin başında çocukluk haliyle görünen Mertkan, eve gelen gündelikçi kadını durduk yere tekmelemekte beis görmeyen bir tiptir. Bunu, çocukluğun vahşileşebilen doğasına verme ihtimalini, ilerleyen sahnelerde yönetmen başka olaylar göstererek ortadan kaldırıyor. Meselenin geri planında Mertkan’ın babası Kemal var. Kemal de gündelikçiyi azarlayan, evinin önüne park ettiği için bir arabanın aynasını tekmeyle parçalayan, karısına güler yüz göstermekten yoksun bir adam. Ama onun temel gerekçesi belli değil! (Gerçi bir gerekçe “öneriyor” yönetmen ama topyekûn itirazım zaten buna; birazdan geleceğiz.)

Bir müteahhit olan Kemal’in işinde başarılı olduğu, ehil olduğu bilgisi çalışanları tarafından veriliyor seyirciye; “işini bilen müteahhit”! Mertkan’sa bu noktada babasına çekmemiş; o bütün gün arkadaşlarıyla avare avare dolanıyor ve “çay” içiyor. Dağıttığı tek gece de zaten bir kaza yapıyor ve burada Kemal’i, kazaya uğrayan adamı parayla susturmaya çalışırken, sigortadan yararlanılabilsin diye polis tutanağındaki alkollü ifadesini rüşvetle değiştirirken görüyoruz. Hâlâ şüphesi olan kaldı mı? Kemal’in tutulacak yanı yok! Bu haldeyken Mertkan’ı seven (Mertkan’ın sevdiğine dair en ufak bir gösterge yok) Van’lı sosyoloji öğrencisi Gül’le ilişkisine karşı çıkıyor. Bu karşı çıkışa bir erkek erkeğe, baba-oğul konuşması ekliyor Kemal ve işin açığa çıktığı yer burası oluyor aslında. Kemal, Mertkan’a “Bak oğlum” diyor, “Biz elhamdülillah Müslümanız, elhamdülillah Türküz, bu tiplerle senin ne işin olur? Kendine uygun insanlarla takıl”.

Kemal’in, kimlik vurgulayarak yaptığı konuşma elbette sadece Mertkan-Gül ilişkisine bakışını değil onun bütün yaptıklarının dayanağı olarak sunuluyor. Çıkan sonuç; Kemal’in bütün bu pervasızlıkları bir Müslüman olarak yaptığı! Ki sonraki sahnelerde baba-oğulu Cuma namazında görüyoruz. Kemal aynı zamanda –cumadan cumaya da olsa– alnı secdeye giden bir adam! Bu noktada filmin adını düşündüğümüzde maalesef filmin söyleminin “bidon kafalar”dan çok da uzağa düşmediğini idrak ediyoruz esefle.

Şahsî kanaatim; kendini Müslüman diye tanımlayan hatta alnı secdeye giden birinin de filmde gösterilen olumsuzlukları yapabileceği. Zira bu memlekette Müslümanlık, –tıpkı filmdeki gibi– babadan oğula devredilen bir âdet gibi algılanmak üzere kaderine terk edildi. Ancak “çoğunluk” adı verilerek ve filmde aksi hiçbir veri olmaksızın bu türden bir genellemenin “kaide” gibi sunulmasını en hafif tabiriyle elbette “haksızlık” olarak görüyorum.

Burada durup eleştiriden özeleştiriye geçme zamanı: Bu haksızlığı sadece geçekten de hep böyle tiplerle karşılaştığını samimiyetle söyleyen genç yönetmen mi yapıyor? Hayır, bu haksızlığı bizzat kendi annelerimiz-babalarımız hatta büyükannelerimiz-büyükbabalarımız yaptı. Kültür Müslümanlığı diye de adlandırılan bu sakil etiketi üzerimize yapıştıran herkesin vebali, bu etiketten rahatsız olan yeni nesillerin de bundan kurtulmak için gayret gösterme borcu var. Aslında en doğru ifadesi, üstad Necip Fazıl’ın “Gençliğe Hitabesi”nde mevcut. Sözü, söz ustasına bırakalım:

“…Emekçiye ‘Benim sana acıdığım ve seni koruduğum kadar sen kendine acıyamaz, kendini koruyamazsın! Ama sen de, zulüm gördüğün iddiasıyla, kendi kendine hakkı ezmekte ve en zalim patronlardan daha zalim istismarcılara yakanı kaptırmakta başıboş bırakılamazsın!’ diyecek… Kapitaliste ise ‘Allah buyruğunu ve Resûl ölçüsünü, kalbinin ve kasanın kapısına kazımadıkça serbest nefes bile alamazsın!’ ihtarını edecek… Kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin, aşkına, vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrâkine sahip bir gençlik… Bugün, komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı, demagog politikacısı, çıkartma kâğıdı şehri, muzahrafat kanalı sokağı, fuhuş albümü gazetesi, şaşkına dönmüş ailesi, hâsılı kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldığı zehirli tesiri üzerinden atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, destanlık bir meydan savaşı içinde ve bu savaşı mutlaka kazanmakla vazifeli bir gençlik… Annesi, babası, ninesi ve dedesi de içinde olsa, gelmiş ve geçmiş bütün eski nesillerden hiçbirini beğenmeyen, onlara ‘siz güneşi ceket astarı altında kaybetmiş marka Müslümanlarısınız! Gerçek Müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başımıza gelmezdi!’ diyecek ve gerçek Müslümanlığın n’idüğünü ve nasıl’ını gösterecek bir gençlik…”

Çoğunluk
Yönetmen: Seren Yüce
Oyuncular: Bartu Küçükçağlayan, Settar Tanrıöğen, Esme Marda, Nihal Koldaş