hafiza aise
Thu 27 September 2012, 01:51 pm GMT +0200
GELİNLİK KIYAFETİ GİYMENİN DİNİ HÜKMÜ NEDİR
Hanım okuyucum diyor ki:
? Gelinlik giyme âdeti nereden geldi bize? Böyle bir mecburiyet söz konusu mu bizim geçmişimizde? Bunun ekonomik durumla da alâkası var mı?
Okuyucuma hemen arzetmeliyim ki, gelinlik giyme âdeti diye bir olay görünmüyor bizim geçmişimizde...
Bu, böylesine güzel bir günümüzde güzel bir giyimimiz olmayacaktır, demek değildir.
Tam aksine, böylesine, güzel ve mutlu bir günde giyimlerin en güzelini giymek mümkündür. Ancak burada en güzel giyimi tarif etmemiz gerekmektedir.
En güzel giyim, Hıristiyanların bir kısım yerleri açık saçık şekilde benimsedikleri giyim değildir. Bu, onlar için en güzel giyim olabilir, ama bizim için değildir. Bizim için en güzel giyim, ana baba ve kardeşlerle birlikte damadın ve diğer akrabaların baktıklarında hicab duymayacakları, aksine iftihar edecekleri giyimdir.
Bu ise tesettürü tam temin eden giyimdir. Bugünkü gelinlik giyimlerinde ise teşhir esastır. Zavallı kızcağızı merasimdekilere teşhir esas alınmaktadır. Böyle bir gelinlik anlayışı bizim ne mantığımıza, ne de meşruiyet anlayışımıza uygun düşmektedir. İştirak ettiğim düğünlerde Hıristiyanlardan alınan giyimi asla hatıra getirmeyen gelinlikler giyilmektedir. Bu da günlük kıyafetten çok uzak değil. Tam aksine, günlük giyimin en kıymetlisi, en nadidesidir. Böyle bir uygulama şunu hatıra getirmektedir. Gelinlik denen özel giyim, en çok bir iki saatliğine kullanılmakta, sonra bunca masrafa rağmen bir köşeye bırakılarak verilen para boşa gitmektedir. Ama diğer günlerde de giyilecek bir kıyafet tercih edilse; yerinde bir seçim olur. Ona ne kadar para verilmiş olsa, ne kadar pahalı alınsa göze batmamaktadır. Çünkü günlük giyimde kullanılmak suretiyle, lüzumsuzluktan kendini kurtarmış olmaktadır.
Aslında bu konu basit değildir. Kuvvetli bir iman, sağlam bir şuur, dağ gibi de bir şahsiyet istemektedir. Bu vasıflara sahip olan genç, avamın tesirinden kurtulur, aklın, mantığın ve imanın icabını istemekte asla çekingenlik duymaz, komplekse girmez. Aksine, eline bayrağı alarak öne düşmüş mücahidin cesaretini duyar, şerefine denk bir şeref duygusu içinde bulunur. Kilise giyimini taklid etmemenin verdiği iftihar duygusu onu mesud ve bahtiyar kılar.
Ancak bu duyguyu sıradan kimseler duyamaz. Sağlam bir İslâm kültürü, kuvvetli bir iman şuuru sonunda çıkılır bu yüce makama. Bu konuyu şöyle hükme bağlayabiliriz:
? Ya günlük hayatta da giyilecek cinsten bir gelinlik modeli geliştirip, onunla bu ihtiyacı karşılamalıdır...
Yahut da, Hıristiyanlardan gelen modeli Müslümanlaştırıp, onunla durumu geçiştirmelidir.
Birincisine muvaffak olamayanlar, ikincisinde çare arayacaklar.
Bu da ancak, el, yüz dışında tesettürü tam temin eden ölçüde olan gelinliktir. Şekil olarak kiliseden geleni hatırlatsa da tesettürü temin edeceğinden dolayı mahzur yok denebilir.
Ancak böylesine ciddi bir meseleyi sadece kızcağıza yüklemek haksızlık olur. Onu akrabaların iki tarafı da teşvik edip desteklemelidir.
Zaten evlilikteki bir şart da tarafların birbirine denk olmasıdır. Yani (küfüv) olmak. İki tarafın da düşünceleri, inançları biribirine yakın olmaktır.
Böyle bir denkliğin varlığı ise lafla olmaz. İşte böyle konularda açık seçik ortaya çıkar.
Kimde ne kadar kuvvetli iman, sağlam kültür, millî ve manevî zemin var, kimde bunlardan nasip az, ya da hiç yok?..
Buna siz manevî imtihan da diyebilirsiniz. Altınımızla bakırımızı meydana çıkaran imtihan... ....
ahmet şahin