- Geleceğin toplumu ve Nur Risaleleri 2

Adsense kodları


Geleceğin toplumu ve Nur Risaleleri 2

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Tue 21 September 2010, 01:56 pm GMT +0200
GELECEĞİN TOPLUMU ve NUR RİSÂLELERİ

En iyi siyasî rejim olarak lânse edilen temsilî demokrasi, idare edenlerle edilenler arasındaki kopukluğu daha fazla gizleyememektedir. Sadece oy zamanı idareye katılan kitleler, iktidar teknisyenlerinin kendilerini fazla hesaba katmadan her istediklerini yaptıklarını ve temsilî demokrasinin neticede sadece sanayi teknolojisinin eşitsizliğini sağlayan bir mekanizma olduğunu kavramaktadır. Bugün, insanlık için en büyük tehlike, silahlar değil, çağdışı kalmış karar alma mekanizmalarından çıkartılan kararların hiç hesaba katılmayan yan tesirleridir.

ÜÇÜNCÜ DALGA SANAYİ ÖTESİ BİLGİ TOPLUMU


Bugün, bilhassa bilgi ve haberleşme teknolojisiyle, genetik mühendisliğinde meydana gelen gelişmeler, sanayi ötesi bir toplumu haber vermektedir. Bunun yanı sıra, dine ve dinî değerlere yeniden dönüş de, bu toplumun sanayi toplumundan bir başka mühim farkını ortaya koyacak husûsiyettedir.

Elektronik bilgisayarlar, artık çelik, otomobil ve malzeme bilimi sanayileri gibi, gelecekte oldukça hız kazanacağı anlaşılan sanayi dallarında yoğun şekilde kullanılmaktadır. İleride şüphesiz çok daha geniş kullanım sahası bulacak olan bilgisayarlar, sun'î zekâ çalışmaları ve bilhassa önem bakımından kimyanın yerini alacağı söylenen biyoloji ilmindeki gelişmeler, bilgi toplumunun habercileri gibidir. Egzozu kontrol edip, kirlenmeyle ilgili bilgilere göre motoru ayarlayacak bir mini-proses makinesine göndermek üzere enzimleri otomobillere yerleştirmek hayal edilmekte ve değerli madenleri bulup çıkarması için metale susamış mikroplar bulmaktan bahisler açılmaktadır. Ayrıca, bilim çevreleri, güneş ışığını elektro-kimya türünden bir enerjiye çevirebilen bakterilerden faydalanma fikrini incelemekte ve biyolojik güneş pilinde dem vurmaktadırlar.

Gittikçe gelişen fezâ teknolojisi de, pek yakında yeryüzüyle fezâ arasında haftalık programlarla insan ve eşya taşımak üzere beş sefer yapılmasının mümkün olduğunu müjdelemektedir. Ayrıca, fezada, yarı iletkenden ilaca kadar çeşitli mallar üreten te'sislerin kurulması da bugünden düşünülen çalışmalar arasındadır. Yine, denizlerin nimetlerinden faydalanma da, gelecek adına en fazla üzerinde durulan hususlardandır. Akıllıca yürütülecek bir akukültürün, yani balık ve deniz bitkileri çiftçiliğinin canlı-küreye zarar vermeden besin kıtlığına çözüm getirebileceği ifade edilmekte ve denizlerde bakır, çinko, kalay, gümüş, altın, platin gibi madenlerle, en mühimi gübre üretiminde kullanılan fosfat bulunduğu bilinmektedir. Artık, denizde yüzen platformlar ve şehirler kuran teknolojiler, birçok ülke kadar, pek çok şirketin ve özel toplulukların ilgi sahasını teşkil etmektedir. Yakın gelecekte denizlerde çok sayıda araştırma ve yerleşim merkezleri kurulacağı söylenmektedir.

Burada, bir savunma ve özür dileme psikolojisine girmeden, bütün bu olacakların Hz. Sadık-ı Masdûk tarafından ifade buyurulduğu ve peygamberlerin mûcizeleri tahtında Kur'ân tarafından kendilerine parmak basıldığının, yıllarca önce ifade edildiğini belirtelim (Bak. Said Nursî, Sözler, 20. Söz). Ayrıca, bütün bunlar ve olacak daha başka gelişmeler, yine Kur'ân'a, Rasûlullah'a ve keşfe dayanarak, muhterem Abdülfettah Şahin tarafından da ifade buyurulmuştur. Bir gün fezâda şehirlerin ve umranların kurulacağı, yer ile fezâ arasında gidip-gelmelerin sıradan bir hâdise haline geleceği, genetik mühendisliğinin gelişmesi neticesinde bir narı beş-on kişinin yiyip sonra kabuğunda gölgeleneceği, evlerin balkonlarında yetiştirilen buğdayların bir ailenin bir yıllık ekmek ihtiyacını karşılayacağı, sadece bunlardan birkaçıdır. (Bk İshak Halis, İman Dünyası, Işık yay; M. A. Şahin, Sonsuz Nur)

Ayrıca, Kur'ân-ı Kerîm'in en mühim i'caz yanını belâğat ve fesâhatinin teşkil etmesi ve Kur'ân âyetlerinin belki üçte birini kâinattan, kâinattaki hadiselerden bahsedip, insanları her hususta olduğu gibi bu hususta da tefekkür ve araştırmaya çağırması da, Ahir Zaman'da sözün ve belâğatın çok büyük bir ehemmiyet kazanacağına ve -Hz. Bediüzzaman'ın ifade buyurdukları gibi- insanlığın Ahir Zaman'da ilim ve fenne döküleceği ve dolayısıyla, bütün esaslarını akla ve ilme ispat ettiren Kur'ân-ı Kerîm'in de ilerde yegâne hakim kitap olacağına bir işaret, bir hüccettir.

Evet, Din'in yani İslâm'ın birbirini tamamlayan iki yüzü vardır; bunlardan biri, ferdî ve içtimâî günlük hayatimizi tanzim eden esaslar bütünü, diğeri de kâinatta geçerli İlâhî Kanunlar mecmuası olan yüzüdür. İslâm tarihinde din, bu her iki yüzüyle birlikte ilk beş asır hemen hemen tam ma'nâsıyla hüküm-fermâ olmuş; daha sonra ise, bilhassa kâinata bakan yüzü ihmal edilmeğe başlanmıştır. Bu ihmale, birinci yüzündeki esasların ihmali de eklenince, bütün İslâm dünyası olarak son üç yüz yıllık izmihlâlimiz yaşanmıştır. Müslümanlar olarak yeniden yeryüzünde Allah'a tam ma'nâsıyla halife olabilmemiz ve bunun lâzımı olarak, yeryüzünde karar merciinde bulunmamız, Dini her iki yüzüyle birlikte ikameye bağlıdır. Batı, son üç asırda Din'in kâinata bakan yüzünü -bir başka gayeyle de olsa- büyük çapta ikame ettiğindendir ki, bize galip gelmiştir. Fakat, Din'in asıl birinci yüzünü tamamen ihmal ettiğinden ve bilimler, ma'nâdan ve nefsî tezkiyeden alabildiğine uzaklaştığından, insanlığın başına saadet getirmenin ötesinde büyük felâketler açmıştır. Şu anda, husûsiyle Türkiye topraklarında ve büyük bir kadirşinaslıkla bütün Türkî Cumhûriyetlerde Dini her iki yüzüyle ikame için girişilen eğitim faaliyetleri ve yetişen yeni nesiller, Toffler'in doğru, fakat eksik bir adlandırmayla ifade ettiği Bilgi ve İman Toplumu'nun müjdecileridir. Toffler'in bir batılı gözüyle de olsa şimdiden haber verdiği bu toplum, pek çok husûsiyetleriyle Asr-ı Saâdet İslâm toplumuyla kesişmekte ve geleceğe ait ümidlerimizi daha bir pekiştirmektedir.

Toffler'e göre, Bilgi Toplumu'nda yenilenme ihtiyacı kendini çok şiddetli biçimde hissettirecek ve dolayısıyla değişim, hiper hıza ulaşacaktır. Çok yönlülük ve ekip çalışması önem kazanacak, üretim, yeniden tüketim için olacaktır. Güneş, hidrojen ve rüzgâr gibi temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarından faydalanma, herkese uygun mal ve hizmet üretimi, ucuz ve hızlı ulaşım, serbest bilgi akışına hız kazandıracak sistemler, dengeli büyüme ve verimlilik, ekonomik ve teknolojik hayatın en mühim unsurları olmaya adaydır.

Geleceğin Bilgi Toplumu'nda bilim, sınırlarını bilecek, yeniden hikmete dayalı hale gelecek ve manevî yanı ağırlık kazanacaktır. İzafî doğrular arasında dengeli sentezler yapılacak, mekanistik sebepliliğin yıkılmasıyla determinizm ile belirsizlik arasında yeni bir kombinasyon oluşacak ve yeniden tabiatla uyum sağlanacaktır. İdarî yapıda çok katılımlı mozaik demokrasisi esas olacak; aile hayatı, içtimaî münasebetler ve fertler arası yakınlaşmalar, yeniden önem kazanacaktır. Madde ile ma'nâ, ruh ile beden arasındaki denge yeniden te'sis edilecek ve dinî ve ahlâkî değerler, hayata hâkim hale gelecektir.

Toffler'in haber verdiği toplum, batıda asırlardır birbirinden kopmuş bulunan dinle bilimin barışmasını gerekli kılmaktadır. Aslında İslâm'da din ve ilim düalitesine gitmek mümkün değildir; çünkü, yukarıda ifade edildiği gibi, ilim hüviyetini kazanmış bilimler, Din'in bir yüzüdür ve Din'den ayrı mütalâa edilemez. Batıda Hristiyanlığın tabiatı inkârı ve ilmi küçümsemesi, bilimlerin maneviyattan kopmasına ve neticede materyalizmi doğurmasına yol açmıştır. Ama artık, materyalizm bugün çökmüş durumdadır. Bugün, bilimin bizatihi hakikatin kaynağı değil, sadece hakikatin tanıtıcı tayfları olabileceği artık anlaşılmış bulunmaktadır. Bilimin bütün mu'taları ma'rifet-i İlâhîye'nin basamaklarıdır ve neticede bilimler, ya ister istemez iman edecek, ya da, insanlık çok kısa bir zaman sonra kaçınılmaz kıyametini yaşayacaktır. Fakat gidiş, insanlığın ilimlerle güçlenmiş tahkikî imana dayalı âsûde bir hayatı bir defa daha tadacağı istikametindedir. Bu dengenin kuruluşu, tabiî olarak ruh-beden ve madde-ma'nâ dengesini de beraberinde getirecektir.

Bugün bilimler, Toffler'in kitabında işaret ettiği üzere, kaosta kosmosa, yani düzensizlikmiş gibi görünen bir karmaşıklık içinde muazzam bir düzene, muhteşem bir sisteme işaret etmektedir. Ayrıca, aynen bir ağaç gibi, bütün sistem bir'den çıkıp, yine bir'e dönmekte, kesrette tam bir birlik görünmektedir. Bunun keşfi, Tevhid'in ispatı demektir. Bu ma'nâda Nur Risalelerini bir defa daha incelemek ve ehemmiyetlerini idrakle, niçin bu derece Tevhid'i, âfâkî delillerle ispata çalıştığını ve kâinat kitabını neden bu kadar hassasiyetle didik didik edip, tefekküre neden bu kadar önem verdiğini anlamak lâzımdır. Ayrıca, maddeyle, ekonomiyle doymuş batı insanına İslâm'ı götürmek için, ayaklarının altından bütün dayanaklarını çekmenin, yani dünya hayatının geçiciliğini, hayatın fânîliğini, insanın ebede namzet olduğunu, latifelerinin asla dünyada dünya nimetleriyle tatmin olamayacağını.. anlatmanın gereğine neden işaret edilmiş olduğunu da Mektûbât'ı ve Lem'alar'ı okurken bir defa daha hatırlamanın yeridir.

Bilgi Toplumu, demokrasi, ilerleme, çağdaşlık gibi kavramlarla geçmişe yüklenmenin göz boyayıcılığını da ortaya koyucu keyfiyettedir. Artık ilerleme, tek bir çizgide yürüme değil, geleceğe doğru uzanmış birçok dalı olan kültürün çeşitliliği ve zenginliğiyle ölçülen bir ağaç gibi düşünülmektedir. Ekonomik, ya da askerî açıdan faydalı olma, teknolojiyi değerlendirmek için yegâne kriterler olmaktan çıkmakta, bunlara çevre, insan ve toplum kriterleri de eklenmektedir. Artık bütün atıkları yeniden işleyebilen teknolojilerin geliştirilebileceği savunulmaktadır ki, bu, kâinatta en ufak bir israfın olmadığının ve dolayısıyla Kuddûs isminin tecellisinin daha bir idraki demektir. Bilgi toplumu, ölçüleri, kıymet hükümleri ve hedefleriyle bir geriye dönüşü remzetmektedir. Yönetimde tabanın sesi daha bir değer kazanırken, ferdler aynı noktaya uzanacak ve hakikatler âdeta bütün ferdlerce anlaşılacaktır. Bu da, aynı potada eridikleri için her biri bir müracaat mercii olan Ashâb-ı Kiram'ı ve onların nurlu devirlerini hatıra getirmekte değil midir?

Bilgi Toplumu'na gidilen yolda, madde ile ma'nâ, ruhla beden gibi, kâinatın çökeceğine ve her türlü organize düzenin yok olacağına inanan fizikle, hayatın bir organizasyon biçimi olup, devamlı surette daha yüksek organizasyon biçimlerinin ortaya çıktığını kabûl eden biyoloji de birbiriyle barışacaktır. Çünkü hayat, gerçekten bir organizasyon biçimidir ve daha yüksek organizasyon biçimleri ortaya çıkmaktadır. Fakat bu biçimler, ölümle gerçekleşmekte, meselâ, kendilerini fedâ eden unsurlar bitkileri meydana getirirken, hayvanlar tarafından yenilen bitkiler de, böylece daha üst bir hayat mertebesini İhraz etmektedir. Aynı şekilde, bitkiler ve hayvanlar, insanlara gıda olmakla daha yüksek bir hayat mertebesine çıkmaktadır. İnsan da, ölmekle imkânla vücûb arasında, zamansızlık sınırında kendine has en yüksek hayat sınırı olan Ahiret hayatına atlamaktadır.. Evet, bu kesin hakikattir ki, insanlığı ölüm korkusundan kurtaracak ve ona gerçek saadeti bahşedecektir.

Bilgi Toplumu'na gidilen yolda, sebeplilikle, sürekli var oluş da barışacaktır. Sebepler vardır ve bunlara riayet lüzumludur; fakat sebepler, sadece birer perdedir ve icadda hiç bir aktif tesir sahibi değildir. Allah, faaliyet-i Rubûbiyetine sebepleri perde yapmıştır; yeryüzünde hayatın devamı, ilimlerin te'sisi ve keşifler, sebepler perdesinin kalınlığıyla gerçekleşebilir. Buna karşılık, sebepler Allah'ın elindedir ve O, her zaman, her an yaratır, öldürür, yeniden yaratır; her an bir şe'ndedir; bu bakımdan, iman noktasında sebepleri gözardı edip, her şeyi O'na vermek, İnsana büyük bir yakîn, teslimiyet ve dolayısıyla iç huzuru kazandıracaktır. Bütün bu hakikatları, bu asırda olanca çıplaklığıyla ortaya koyan da, yine Nur Risaleleri olmuştur.

Evet, Toffler'in geleceğin toplumu dediği ve pek çok ilim adamınca da benzer husûsiyetleriyle ifade edilen toplum, esasen, bilgi ve iman toplumu, daha doğru bir ifadeyle gerçek ‘İslâm Toplumu’ olacaktır.


Taha F. Ünal