- Geçersizliği Gerektirmeyen Nehyedilmiş Satışlar

Adsense kodları


Geçersizliği Gerektirmeyen Nehyedilmiş Satışlar

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ezelinur
Sun 7 February 2010, 02:35 pm GMT +0200
Nehyedİldiği halde, geçerli olan satış nevileri çoktur:

1- Necş satışı: Bu, kişinin kendisinin bir mala ihtiyacı olmadığı halde, başkasını o malı satın almaya kışkırtmak için, malın kıymetini arttırması­dır. Bu, Peygamber (s.a.v.) in yasaklamış olduğu haram bir davranıştır. İbn Ömer (r.a.) İn rivayetine göre:

"Rasûlullah (s.a.v.), necş satışından nehy etmiştir.[16]

Satıcı, bazı tüccarların yaptığı gibi yalan yere fiyat arttırımında bulu­nanla anlaşmışsa, bunun günahı her ikisinin üzerine olur. Aralarında böyle bir anlaşma yoksa, sâdece yalan yere fiyat arttıran günahkâr olur. Ama böyle yapmakla mal kendi değerinden fazla fiyatla satılmamışsa, haram olmaz. Bunun hükmüyle ilgili olarak mezheblerin geniş açıklamaları aşa­ğıya alınmıştır.

2- Bunlardan biri de kentlinin köylü adına yaptığı satıştır. Bu şöyle olur: Kentli birisi, köylünün getireceği malları toptan satın almayı üstlenir. Sonra da kentli (simsar), bu malları diğer kentlilere peyderpey satar; on­ları sıkıntıya düşürür ve fiyatların yükselmesine yol açar. Bunun hükmüy­le ilgili olarak mezheblerin geniş açıklamaları aşağıya alınmıştır.

3- Mezheblerin ileri sürdükleri tafsilât çerçevesinde, (dışarıdan) mal getiren kervanları karşılayarak onlardan mal satın almak da, yasaklanan alışverişlerdendir.

4- Yasaklanan satışlardan biri de, başkasının pazarlığı üzerine pa­zarlık etmektir. Bu şöyle olur: Satıcı ile müşteri, bir malı belli bir fiyatla satma ve satın alma hususunda prensip olarak anlaşır ve razı olurlar; sonra başka birisi gelerek, mal sahibiyle, razı olduğu fiyattan fazlasına pazarlı­ğa girişir ve "bu malı ona satma razı olduğun fiyattan fazlası ile bunu ben senden satın alırım" der. Müşterinin ilke olarak malı satın almaya razı ol­ması, sonra bir başkasının gelerek ona, "bu malı ona geri ver. Ben sana daha iyisini (veya daha ucuza) veririm" demesi de böyledir. Satıcıyla müş­terinin karşılıklı rızâlaşarak satışa meyletmelerinden önce, daha işin ba­şındayken yapılan arttırma ise caizdir. Peygamber (s.a.v.), pazarlık üstüne pazarlık yapmayı şu sözüyle yasaklamıştır:

"Kişi, kardeşinin pazarlığı üstüne pazarlık etmesin.[17]

Bu, fiilden yasaklamayı içermektedir. Bunun hükmünde, mezheble-rin tafsilâtı vardır.

(172) Mâlikîler dediler ki: Satıcı, yalan yere fiyat arttıranı bilir; satış ta­mamlanıncaya kadar sesini çıkarmazsa satış sahih olur. Ama durumu far-keden müşteri, malı alıp almamakta serbest olur. Satıcıya geri vermeden önce mal müşterinin yanında zayi olursa, malın satılan fiyatıyla asıl değerinden hangisi daha az ise, onu ödemekle yükümlü olur. Malın değeri teslim alındı­ğı günkü piyasaya göre değil, satış akdinin yapıldığı günkü piyasaya göre hesaplanır. Ama satıcı, malının fiyatının başkalarınca yalan yere arttırıldı­ğından habersizse, müşteri asla muhayyer olamaz.

Şâfiîler dediler ki: Satıcı, yalan yere fiyat arttırımında bulunan ki­şiyle anlaşmalı değilse, müşteri için muhayyerlik ittifakla yoktur. Ama satı­cı anlaşmahysa, bunda ihtilâf vardır. Esahh kavle göre müşteri, yine muhayyer değildir. Çünkü malı bizzat araştırmada kusurlu davranmış; kendisini ve baş­kalarını oyuna getirenlere güvenmiştir. Dolayısıyla hiç bir hakkı yoktur.

Hanefîler dediler ki: Mal, kendi kıymetinden fazla bir fiyata ulaştığında necş satışı tahrîmen mekruh olur.

Hanbelîler dediler ki: Satıcı, yalan yere fiyat arttırımında bulunanla anlaşmış olsun olmasın, necş satışında müşteri muhayyerlik hakkına sahip­tir. Yalnız malı, normalin üzerinde bir fiyatla satın almış olması şarttır. Bu durumda müşteri, malı alıp almamakta serbesttir. Bazıları demişler ki: Müşteri malı tutup geri vermezse, malın asıl değerinden fazla vermiş olduğu bedel farkını satıcıdan alır. Satıcının müşteriye, "bu mal için bana şu kadar fiyat verildi" demesi ve sonra yalan söylediğinin anlaşılması da, necş satışı gibi­dir. Bu durumda müşteri, malı alıp almamakta serbesttir. Yalnız her iki du­rumda da müşterinin malı alırken olayı bilmemesi şarttır. Biliyorsa, muhayyerlik hakkı yoktur. Çünkü kendisi kusurlu davranmıştır.

(173) Mâlikîler dediler ki: Kentli birisinin, köylünün getirdiği mallan sat­mayı üstlenmesi, iki şartla caiz olmaz:

1- Satış, kentli birisine yapılmalıdır. Ama onun gibi bir köylüye yapılır­sa caiz olur.

2- Malın fiyatı kentte bilinmemelidir. Eğer biliniyorsa, satış sahih olur. Şundan ki: Bu yasaklığm illeti, köylüleri, insanlara ucuz fiyatla mal satmak için kendi hallerine bırakmaktır ki, böylece insanlar onlardan yararlanabil­sinler. Ama fiyatları bilirlerse, o zaman kendilerinin satmasiyla simsarların onlar için satması arasında bir fark yoktur. Bunun mutlak surette caiz ol­mayacağını söyleyenler de olmuştur. Fakat kentlilerin köylüler adına satın alması ise caizdir.

Küçük köy sâkinlerinin´de bâdiye sakinleri gibi olup olmadığı hususun­da iki görüş vardır: Kuvvetli görüşe göre, kentlinin, köylünün getirdiği mal­ları satmayı üstlenmesi caizdir. Şehir sakinlerinden biri, köylünün getirdiği mallan satmayı anılan iki şartla birlikte üstlenmesi durumunda satış feshe­dilir. Satılan eşya da henüz tüketilmemişse, satıcıya geri verilir. Eşya tüke-tilmişse satış, malın fiyatı üzerinden geçerli kılınır. Satıcı, müşteri ve simsar, günah işlemiş olup te´dip olunurlar. Fail, bu satışın haremliğini bilmemesi nedeniyle ta´zir olunur.

Hanbelîler dediler ki: Kentlinin köylü için satması haramdır, sa­hih olmaz. Bu alışveriş, beş şartla haram olur ve sahih olmaz:

1- Köylü, eşyayı satmak için getirmiş olmalıdır. Ama depolamak, stok yapmak ya da yemek için getirdiği halde kentli birisinin satması için onu teş­vik etmesi ve satmayı üstlenmesi halinde bu satış caiz olur. Çünkü bunda, kentliler için bir genişletme ve kolaylaştırma vardır. Bâdiye ehlinden kasıt, bedevî olsun olmasın, kent sakini olmayan ve kente gelen kimse demektir.

2- Köylü, malını günün piyasasına uygun fiyatla satmayı kasdetmiş ol­malıdır. Ucuza satmayıp bekletmeyi kastederse memnuiyet, malı satmayı üst­lenen simsar tarafından değil de satıcı tarafından olur.

3- Köylü, piyasadaki fiyatı bilmemelidir. Eğer biliyorsa; kentlinin, ma­lını satmayı üstlenmesi sahih olur. Çünkü o, fiyatı köylüden daha fazla bili­yor değildir.

4- Müşteri de kentlilerden olmalıdır. Ama kendisi gibi köylü birisiyse, kentlinin onun malını satmayı üstlenmesi sahih olur. Çünkü kendisi gibi bir köylüye satmasında kentliler için bir genişletme eseri mevcûd değildir.

5- İnsanların, onun malına ihtiyaçları olmalıdır. Kentlilerin köylülere satmalanysa caizdir.

Şâfiîler dediler ki: Kentlinin anılan bâdiye sakini için satması ha­ramdır. Bunun küçük günah mı, büyük günah mı olduğu hususunda ihtilâf vardır. Bu alış-verişin günahı, bunun haram olduğunu bilenin üzerinedir. Bu şahıs, köylü de olabilir, kentli de... Bazıları derler ki: Bunun günahı, kentli üzerinedir. Köylüye gelince, onun bunda bir günahı yoktur. Çünkü o, ken­disi için yararlı olan bir işte kentliye muvafakat etmiştir. Dolayısıyla bunda mazurdur.

Kentli, kentte oturan demektir. Kentten kasıt da şehir, kasaba ve reyf-lerdir. Reyf ise içinde her ne kadar arabîlerin kıldan yapılma evleri (çadırla­rı) bulunsa da hem verimli, hem verimsiz tarlaları bulunan yerlerdir. Ama burada kastedilen, bu değildir. Asıl maksat, satmak amacıyla dışarıdan kente mal getiren yabancı kimsedir. Bazıları, buna yabancı kaydını eklemenin şart olmadığını söylemişlerdir. Meselâ kentlilerden birinin depolamış olduğu buğ­day ve benzeri bir malı olur, sonra bunu bir defada satmak üzere çıkarır; bir başkası da ona peyderpey satması için ertelemesini söylerse; bu, kentli de olsa, onun gibi yabancı biri de olsa, malını satmayı üstlenen biri de olsa veya başkası da olsa günahkâr olur. Çünkü yasakhğın illeti, her iki durum­da da tahakkuk etmektedir. Ki o da halkı sıkıntıya düşürmek ve piyasayı yükseltmektir. Bazıları, malı dışarıdan getirenin yabancı olmasının gerekti­ğini mûtemed görüş saymışlardır. İster kentli, ister yabancı olsun, mutlak surette günahkâr olacağını söyleyenlere gelince, bu satış üç şartla haram olur:

1- Mal, yiyecek maddesi gibi kendisine genelde ihtiyaç duyulan bir şey olmalıdır. Kent sâkinlerinin tümü o mala muhtaç olmasalar bile, gayr-ı müslim olsa dahi bir grubun o mala ihtiyaç duyması yeterli olur. Bu yiyecek madde­si, meyve gibi umumun ihtiyaç duymadığı bir şeyse, o zaman bu satış haram olmaz.

2- Dışardan gelen şahıs, malını günün piyasasına uygun bir fiyatla sat­mayı kasdetmelidir. Ama malını perakende satmak istiyorsa, bir şahıs ona, "ben senin malım perakende satmayı üstleniyorum" derse, günahkâr olmaz.

Çünkü böyle diyen şahıs´, bu durumda halka zarar vermiş olmamaktadır. Mal sahibini, malını perakende satmaktan men etmenin yolu da yoktur. Çünkü din hudutları çerçevesinde mal sahibi, malı üzerinde dilediği gibi tasarrufta bulunabilir.

3- Mal sahibi toptan satmanın mı, yoksa perakende satmanın mı kendi­si için hayırlı olacağı hususunda ona danışmış olmamalıdır. Bu hususta ihti­lâf vardır. Mûtemed görüşe göre, kendisi için hangisinin daha hayırlı olacağını danışması gerekir. Ona "perakende sat" veya "senin için perakende satma­yı üstlenirim" derse, günahkâr olmaz.

Hanefîler dediler ki: Kentliden kasıt, simsar (komisyoncu), bâdi-yeliden kasıt ta, köylü satıcıdır. Kentlinin (simsarın), köylü satıcıyı men ederek ona "sen satma; ben bu işi senden daha iyi bilirim" demesi, köylünün de ona güvenerek getirdiği mallan satması sahih olmaz. Bu, tahrîmen mekruh olup küçük günahlardandır. İnsanların kıtlık içinde bulunmaları ve o mala muhtaç olmaları durumunda bu mekruh olur. Böyle yapmakla insanlara za­rar verilmiş, halka karşı piyasa yükseltilmiş ve sıkıntı verilmiş olur. Halk bol­luk ve genişlik içindeyse, bu satış mekruh olmaz.

(174) Mâlikîler dediler ki: Bir beldeye satılmak üzere başka beldelerden getirilen malları (şehir dışında) karşılamak yasaklanmıştır. Bir kimsenin şe­hir dışında durarak, mallarını satmak üzere şehre getiren satıcıları karşıla­ması ve onlardan mal satın alması helâl olmaz. Çünkü böyle yapmakla belde halkına zarar ve sıkıntı verilmiş olur. ama şehirden altı millik öteye giderse, azık için olsun, ticâret için olsun, malların getirilmekte olduğu bu beldenin mûtemed görüşe göre pazarı olsun olmasın, mal satın alması sahih olur. Ama şehirden uzaklaştığı mesafe altı milden az ise ve beldenin pazarı da bulunu­yorsa, ticâret için dışarıdan mal satın alması caiz olmaz. Fakat bunu kendi azığı için alması caizdir. Beldenin pazarı yoksa, hem ticâret ve hem de azık için satın alması caiz olur. Beldeye ulaşan maldan pazara ulaşmadığı sürece, satın almak asla caiz olmaz. Eğer beldede pazar yoksa, o maldan ticâret ve­ya azık için satın almak mutlak surette caiz olur.

Mal sahibi bir beldede, malı başka bir beldede ise ve malını kendi bu­lunduğu beldenin pazarında satmak için getirmek istiyorsa; beldeye ulaşmaz­dan önce evsâf belirterek malı ondan satın almak caiz olmaz. Şehir dışında karşılanması yasaklanan malın satın alınması sahih olur. Salt satış akdi ne­deniyle de müşteri zamir olur. Fakat satın aldıktan sonra müşteri, o mala sahip olur mu? Yoksa dileyen kendisine ortak olsun diye malı pazar esnafı­na arzetmesi mi gerekir? Bu hususta meşhur iki kavil vardır. Meyveler, ekmekler ve şakacılar yükleri bu eşyalardan istisna olunmuştur.

Hanefîler dediler ki: Beldelerden birinde satmak üzere dışarıdan mal getiren kervanları şehir dışında karşılayarak onlardan mal satın almak tah-rimen mekruhtur. Zîrâ müşteri, ya belde halkının o mala ihtiyacı olmasıyla birlikte malı dışarıdayken karşılayıp satın alır; sonra da fazla fiyatla belde halkına satar ve onlara zarar verir. Ya da mal sahiplerini aldatarak onlar­dan malı ucuz fiyatla satın alır. Her iki durumda da mekruhluk tahakkuk etmektedir.

Şâfîîler dediler ki: Bir beldede satmak üzere mal-taşımakta olan ker­vanları şehir dışında karşılayan ve kervanın şehre ulaşıp fiyatları öğrenmele­rinden önce malları onlardan satın alan kimse günahkâr olur. Mal sahibi, piyasayı öğrendikten sonra iki şartla muhayyer olur:

1- Malı onlardan, belde piyasasından eksiğine satın almış olur. Belde piyasasına uygun fiyatla satın almışsa, mal sahihleri için muhayyerlik yoktur.

2- Satıcı, fiyatları bilmemelidir. Biliyorsa, müşteri kendisinden piyasa­dan daha aşağı bir fiyatla satın almış olsa bile muhayyer olamaz. Muhay­yerlik hakkına sahip olan, bu hakkını derhal kullanmalıdır. Piyasayı öğrendikten hemen sonra,alışverişi onaylama veya feshetme şeklinde bu hak­kını kullanmazsa, muhayyerlik hakkı düşer. Muhayyer olduğunu bilmediği­ni veya muhayyerlik hakkına sahip olduğunu bildiğini, ancak bu hakkını derhal kullanması gerektiğini bilmediğini iddia ederse, sözü kabul edilir.

Belde dışına, kervanı karşılamak için değil de, gezinti yapmak veya av­lanmak gibi bir amaçla ve dışarıdayken beldesine satmak üzere mal getiren kervandan mal satın alan kimse; eğer bu alışverişin şer´î hükmünü biliyorsa, esahh kavle göre günahkâr olur. Çünkü haramlık illeti tahakkuk etmiştir ki, o da gelenleri aldatmaktır.

Bir beldeye mal satın almak üzere gelen kervanı karşılayarak onlar için simsar sıfatıyla mal satın almanın caiz olduğunu söyleyenler olduğu gibi, caiz olmadığını söyleyenler de vardır. Mûtemed görüş, caiz olmadığını söyleyen­lerin görüşüdür.

Hanbelîler dediler ki: Beldede satmak üzere mal getiren kervanı (şehir dışında) karşılayarak onlardan mal satın alma hususunda İki görüş var­dır: Bir görüşe göre bu alışveriş mekruh, diğer bir görüşe göre ise haramdır. İkinci kavil evlâdır. Kervandan kasıt, yaya da olsalar dışarıdan mal getiren­lerdir. Bir kimse bunlardan bir şey satın alır veya bunlara bir şey satar, son­ra da alışılagelen ölçünün dışında bunları kandinrsa; kandırılan taraf gerçek

fiyatı öğrendiklerinde alışverişi onaylama veya feshetme muhayyerliğine sa­hip olur.

(175) Hanefîler dediler ki: Malın bedelini belirlemede müşteriyle satıcı­nın prensip olarak anlaşarak satıcının, malım bu bedelle satmaya meyletme-sj durumunda başkasının pazarlığı üzerine pazarlık etmek, tahrîmen mekruhtur. Ama satıcı, malını belirlenen fiyatla satmaya meyletmezse, ilk müşterinin fiyatı üzerine arttınm yapmak sahih olur. Hatta bunda satıcının yararı bulunduğu ve malın da revaç kazandığı için böyle yapmak övgüye de­ğer bîr davranış olur.

Evlenme talebi de alışveriş akdi gibidir. Tarafların mehir hususunda an­laşmalarından sonra, bir kimsenin başkasının istediği kadınla evlenme tale­binde bulunması mekruh olur. Ama mehir hususunda anlaşmamişlarsa, mekruh olmaz. İcar da böyledir.

Mâlikîler dediler ki: Başkasının pazarlığı üzerine pazarlık yapmak, eğer satıcının fiyata meyletmesinden ve prensipte müşteriyle anlaşmasından önceyse, hîlâf-ı evlâdır. Ama fiyata meyletmesinden sonraysa haramdır.

Şâfiîler dediler ki: Başkasının pazarlığı üzerine pazarlık yapmak, fi­yatın kesinleşmesinden ve tarafların açık olarak rızâlaşmalarından sonra olursa haramdır. Ama satıcı susar veya "başkasına danışıncaya kadar" dediği zaman, açık olarak fiyata razı olmaz. Öyleyse bu durumda sarih kavle göre pazarlık haram olmaz. Ancak (ikinci müşteri) bunu biliyorsa haram olur.

Hanbelîler dediler ki: Satıcının açık olarak fiyata razı olmasından sonra kişinin kendi (din) kardeşinin pazarlığı üzerine pazarlık etmesi haram olur. Bir çoklarının yaptığı gibi, malın satılık olduğu çağrı yapılarak ilân edildiğinde pazarlık yapmak ve müzayede (açık artırma) ye katılmak haram ol­maz. Bu tartışmasız olarak caizdir.