hafiza aise
Sat 15 September 2012, 01:13 pm GMT +0200
GECENİN OKLARI
Bir âyet-i kerîmede “Duanız olmazsa ne ehemmiyetiniz var” buyrularak, dua ile değer kazandığımıza işaret edilmektedir:
Resûl-i Ekrem Efendimiz:
“Dua, ibâdetin özüdür”, buyururken; duânın, mü’minin silâhı olduğunu da bir başka hadîsleriyle ilân etmişlerdir.
Evet, dua, feryâd eden bir gönülle yapıldığı takdirde, red edilmez. Hiç olmazsa âhirette karşılığı verilir. Mükâfatsız kalmaz.
Hükümdarlardan biri, zevk ve eğlenceye pek fazla düşkünmüş. Her gece çalgıcılarını toplar, sâzendelerini sahneye sürer, sabahlara kadar işret edermiş. Şarkıcıların bağırıp, çalgıcıların gürültü etmeleri de saray çevresindeki dindar, müttaki kimseleri rahatsız edip uyutmaz, ibadetlerini bile huzur ile yaptırmazmış.
Bunlar, ilk önceleri sabretmeyi düşünmüşler, bir iki hafta dayanalım, demişler. Belki bir müddet sonra bu gürültüler azalır, bizi rahatsız etmeyecek şekle girer, diye düşünmüşler.
Ne var ki, bekledikleri olmamış. Her geçen gün hükümdarın sarayından çalgı sesleri, eğlence gürültüleri ayyuka çıkıyor, çevrede yaşayanlara bir türlü huzur ve dinlenmeye imkân vermiyormuş.
Böylece dindar insanların oturdukları ev, sanki bir eğlence mekanıymış gibi şarkı ve çalgı sesleriyle doluyormuş.
Böyle olmayacak, demişler. Onlar da gidip ne kadar iyi sesli hâfız, mevlidhan varsa, hepsini çağırmışlar; hükümdarın eğlence meclisi kurulmadan hâfızlara Kur’an okutmaya, mevlidcilere kasîde ve gazel söyletmeye başlamışlar.
Bu defa kulağına gelen Kur’an ve Mevlid seslerini duyan hükümdar, hele bunlar bitirsinler de öyle başlarız, diye düşünmüşse de, komşu evdeki bu okuyuşların bir türlü bitmeyip her akşam devam edeceğini anlayınca, vezirini göndermiş:
– Git hele bak bakalım, bunlar ne yapmak isterler? Böyle devam etmesinler, onlar kessin ki, bize sıra gelsin, demiş.
Vezir, hükümdarın teklifini söylediği zaman, dindarların sözcüsü: “Hükümdara söyle, biz bu işten vazgeçmeyeceğiz. Ya o bu gürültülü eğlenceden vazgeçer, ya da biz bu türlü merasimimize devam ederiz,” diye karşılık vermiş.
Vezir dönüşte durumu hükümdara anlatınca, küplere binen hükümdar, hiddetle bağırmış:
– Tez elden git söyle, onlara askerlerimi gönderecek, evlerini yerle bir edeceğim!...
Vezir gelmiş ve gayet heyecanlı bir şekilde konuşmuş:
– Bu hâlinize devam ederseniz, hükümdar askerini gönderecek size....
Dindarların reisi, çekinmeden cevap vermiş:
– Hükümdara söyle, bize askerlerini gönderirse, biz de onlara, gece oklarımızla karşı koruz...
Vezir bir şey anlayamayıp, sormuş:
– Gece okları da nedir?
Mazlum zat izah etmiş:
– Gece okları, zalimin zulmünden inleyenlerin ellerini gökyüzüne doğru kaldırıp, gönülden ettikleri dua sırasında uzanan kollardır. Bu kollar gecenin oklarıdır ki, onlara karşı koyacak bir babayiğit mevcut değildir. Hangi zalim için uzanırsa, onu mahveder.
Vezir dönüp hükümdara gelmiş ve söyleneni aynen nakletmiş.
Hükümdar, bir müddet başını aşağıya eğip düşünmüş ve sonra yavaş yavaş konuşmuş:
– İşte şimdi mağlûp ettiler beni. Gecenin oklarına karşı koymak, benim haddimin üstündedir. Biz bu gürültülü eğlence hayatından artık vazgeçelim!...
Ahmet ŞAhin