GizEmLi_yAzaR
Mon 10 December 2007, 02:43 pm GMT +0200
Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:"Çünkü Allah mükafatlarını kendilerine tamamen öde-dikten başka, lütfundan onlara fazlasını da verecektir. Çünkü O çok bağışlayıcı ve şükrün karşılığını vericidir." (Fatır; 3O)
Ayet-i kerimeden anlaşılan odur ki, insan yapmış olduğu amelinin, ibadet ve zikrinin mükafatının karşılığını eksiksiz hatta fazlasıyla alacaktır. Allah-u Zülcelal'in fazlı ve keremi olursa, sevapların mükafatı kat kat fazla olacaktır ki, bu Allah'ın rahmetinin bolluğunu gösterir.
Allah-u Zülcelal kendisine ibadet edilmesine ve çok yalvarılmasına sevinir. Çünkü Allah'a kulunun münacatı çok hoş gelir. O halde gece gündüz Allah'a ibadet edip yalvarana muamelenin nasıl olacağını sen düşün!
Allah-u Zülcelal'in rahmetine muhtaç kullar olarak, geceleri seher vakitlerinde çokça yalvarıp, bu ömrümüz devam ettiği sürece af ve mağfiret talebinden geri kalmamamız gereklidir.
Çünkü geçmiş Evliyaların yaşantısına baktığımız zaman, ömürlerinin çoğunu Allah-u Zülcelal'e ibadetle geçirdiklerini görüyoruz. Herkes uyurken, senin kalkıp Allah-u Zülcelal'e münacaat etmen, diğer vakitlerden çok daha kıymetlidir.
Şeyh Şehabeddin Ömer Sühreverdi şöyle demiştir: "Hakiki Allah aşığı gece zikir ve münacata başlayınca, onun gecesinin nuru gündüzüne münteşir olur. Gündüzü de gecesinin himayesinde olur. Onun gönlü Allah-u Zülcelal'in nurlarıyla münevver olur. Kalbi Allah'ın kalelerinden bir kale içinde olur."
Anlatıldığına göre, Allah-u Zülcelal Peygamberlerden birisine şöyle vahy etmiştir:
"Gerçekten benim bazı kullarım var ki onlar beni sever, ben de onları severim. Onlar bana kavuşmayı özler, ben de onlara kavuşmayı arzularım. Onlar beni zikreder, ben de onları zikrederim. Onlar bana nazar eder, ben de onlara nazar ederim, onların yoluna girersen seni de severim. Onlardan yüz çevirirsen sana kızarım."
Bunun üzerine o Peygamber: "Ya Rabbi! Onların alameti nedir?diye sorunca, Allah-u Zülcelal şöyle buyurdu: "Şefkatli bir çobanın koyunlarını takip edip izlediği gibi, onlarda gündüzleyin gölgeleri takip ederek ibadet vakitlerini tesbite uğraşırlar. Gün batımında kuşun yuvasına dönmeyi arzuladığı gibi, onlar da bana ibadet için güneşin batmasını arzularlar. Gece olup her sevgili sevgilisiyle başbaşa kalınca, onlar bana ibadet için ayakta durur, yüzlerini benim için secdeye sererler. Benim kelamımla münacaat ederler. Kendilerine ihsan ettiğim nimetler için beni övüp dururlar. Onların benim için katlandıkları sıkıntıları görüyor, muhabbetimden dolayı nasıl dertlendiklerini işitiyorum.
Onlara ilk olarak üç nimet veririm:
Birincisi: Kalplerine nurumdan bir parça nur atarım, artık benim onlardan haber verdiğim gibi, onlar da benden haber verirler.
İkincisi: Eğer yedi kat gökler, bütün yerler ve ikisinin içindeki-ler sevap olarak onların mizanına konacak olsa, onların yaptıklarına karşılık olarak bunları az bulur, kendilerine daha fazlasını veririm. Onların yaptıkları bu ibadetin ecri benim yanımda daha fazladır.
Üçüncüsü: Onlara zatımla yönelirim. Bir düşün! Benim zatımla yöneldiğim bir dostuma ne vereceğimi hiç kimse bilebilir mi?"
Görüldüğü gibi, gece ibadeti Allah-u Zülcelal'in sevgisine vesiledir. Bütün bunlardan sonra insan gece uykusundan fedakarlık yaparak Rabbiyle başbaşa kalmalıdır.
Rivayete edildiğine göre; Cebrail aleyhisselam, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelerek:
"Abdullah ibn-i Ömer ne iyi bir insandır. Fakat gecenin bir kısmında namaz kılmayı adet edinseydi." dedi. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bunu İbn-i Ömer'e haber verdi. Ve O da, ondan sonra gece namazına devam etti.(Buhari, Müslim, Tirmizi)
Malik bin Dinar şöyle anlatmıştır: "Bir gece uyuyakaldım ve evradımı yerine getiremedim. Rüyamda güzel bir cariye karşıma çıktı ve: "Okur yazarlığın var mı?" diye sordu. Ben de: "Var!" dedim. Cariye: "O halde şu yazıyı okur musun?" dedi ve bir kağıt parçası verdi. Kağıtta şu yazılı idi: "Dünyanın geçici ve aldatıcı nimetleri, ölümsüz olarak yaşa-yacağın cennetin zevk ve sefasından seni alıkoymuştur. Yani geçici olarak kendisinden zevk aldığın bu uyku, ebedi saadetini sağlayacak ibadetine engel olmuştur. Uyan, namaz kıl ve Kur'an oku; zira bunlar uykudan hayırlıdır."
Bakınız bütün bu bahsedilenler bizim için ibret verici ve ibadet üzerine teşvik edici olmalıdır. Gece ibadet ve taatle meşgul olanlara bakın, hepsi Allah-u Zülcelal'in rızasını, sevgisini kazanmış zevatlardır.
Sen kendini onlardan uzak görme! Seninle onlar arasında ne fark var ki, sabahlara kadar uyku uyuyorsun, nefsinin her istediğini veriyorsun da, ruhunun gıdası olan ibadetten uzak kalıyorsun. Anlaşılan odur ki sen kendini mahcup ediyor, azmediyorsun fakat gece uykudan kalkamıyorsun. Sebebine gelince, gece kalkabilmenin şartlarından ve gece yapılan ibadetlerin manevi hazzından haberin olmamasıdır.
Zahiri ve batıni kolaylaştırıcı sebepler olmadıkça, gece uykusundan kalkmak hakikaten çok zordur.
Bunun zahiri sebepleri dörttür: Birincisi: Fazla yemek yemektir. Çünkü çok yemek o nisbetle de çok uykuya sebep olur ve bu suretle kalkmak da zorlaşır. Alimlerden bazıları, müridlerin akşam sofrasına giderek: "Sakın çok yiyip, çok içip, çok uyumayın; çünkü çok yer, çok içer, çok uyursanız; sonra ölüm anında çok pişman olursunuz." derdi. İşte gece kalkabilmek için birinci şart; az yiyip, mideyi hafif tutmaktır.
İkincisi: Vücudunu gündüzleri haddinden fazla yormaktır. Çünkü bu sebeple sinirler de zayıflar ve çok uykuya ihtiyaç hasıl olur.
Üçüncüsü: Öğleden sonra biraz uyumaktır. Buna "kaylule" denir. Bu uyku, gece kıyam için yardımcı bir sünnettir.
Dördüncüsü: Gündüzleri isyana dalmaktır. Çünkü bu hal kalbi karartır ve rahmeti celbedecek sebeplere engel olur.
Adamın biri Hasan-ı Basri'ye: "Ben gece kalkmak için her çareye başvurur hatta abdest suyumu da hazırlarım. Böyle iken yine uyanamam, bunun hikmeti nedir?" diye sormuş. Hasan-ı Basri de şöyle cevap vermiştir: "Günahların seni bağlıyor."
Alimin biri şöyle demiştir: "Oruç tuttuğun zaman, kimin yanında ve nasıl bir lokma ile iftar ettiğini düşün. Çünkü insanın yediği bir lokma ile kalbi öyle bir döner ki, bir daha eski haline gelemez. Bütün günahlar kalbi katılaştırır ve gece kıyamına engel olur. Buna en çok neden olan da haram lokmadır. Helal lokma ise, başka hiç bir şeyin yapama-yacağı şekilde, kalbe tesir eder, kalbi cilalandırır, iyiliğe ve ibadete çeker. Kalplerini murakabe halinde bulunduranlar, islam'ın şehadetinden başka bunu tecrübe ile de bilirler."
Bu sebepten bazıları şöyle demiştir: "Nice lokmalar var ki, insanı gece kıyamından, nice bakışlar var ki, insanı Kur'an okumaktan alıkoyarlar. İnsanoğlu bir lokma yemek veya bir iş sebebiyle, bir senelik gece ibadetinden mahrum olur. Namaz insanı kötülükten alıkoyduğu gibi, kötülükler de insanı namazdan ve diğer iyiliklerden alıkoyarlar."
Ayet-i kerimeden anlaşılan odur ki, insan yapmış olduğu amelinin, ibadet ve zikrinin mükafatının karşılığını eksiksiz hatta fazlasıyla alacaktır. Allah-u Zülcelal'in fazlı ve keremi olursa, sevapların mükafatı kat kat fazla olacaktır ki, bu Allah'ın rahmetinin bolluğunu gösterir.
Allah-u Zülcelal kendisine ibadet edilmesine ve çok yalvarılmasına sevinir. Çünkü Allah'a kulunun münacatı çok hoş gelir. O halde gece gündüz Allah'a ibadet edip yalvarana muamelenin nasıl olacağını sen düşün!
Allah-u Zülcelal'in rahmetine muhtaç kullar olarak, geceleri seher vakitlerinde çokça yalvarıp, bu ömrümüz devam ettiği sürece af ve mağfiret talebinden geri kalmamamız gereklidir.
Çünkü geçmiş Evliyaların yaşantısına baktığımız zaman, ömürlerinin çoğunu Allah-u Zülcelal'e ibadetle geçirdiklerini görüyoruz. Herkes uyurken, senin kalkıp Allah-u Zülcelal'e münacaat etmen, diğer vakitlerden çok daha kıymetlidir.
Şeyh Şehabeddin Ömer Sühreverdi şöyle demiştir: "Hakiki Allah aşığı gece zikir ve münacata başlayınca, onun gecesinin nuru gündüzüne münteşir olur. Gündüzü de gecesinin himayesinde olur. Onun gönlü Allah-u Zülcelal'in nurlarıyla münevver olur. Kalbi Allah'ın kalelerinden bir kale içinde olur."
Anlatıldığına göre, Allah-u Zülcelal Peygamberlerden birisine şöyle vahy etmiştir:
"Gerçekten benim bazı kullarım var ki onlar beni sever, ben de onları severim. Onlar bana kavuşmayı özler, ben de onlara kavuşmayı arzularım. Onlar beni zikreder, ben de onları zikrederim. Onlar bana nazar eder, ben de onlara nazar ederim, onların yoluna girersen seni de severim. Onlardan yüz çevirirsen sana kızarım."
Bunun üzerine o Peygamber: "Ya Rabbi! Onların alameti nedir?diye sorunca, Allah-u Zülcelal şöyle buyurdu: "Şefkatli bir çobanın koyunlarını takip edip izlediği gibi, onlarda gündüzleyin gölgeleri takip ederek ibadet vakitlerini tesbite uğraşırlar. Gün batımında kuşun yuvasına dönmeyi arzuladığı gibi, onlar da bana ibadet için güneşin batmasını arzularlar. Gece olup her sevgili sevgilisiyle başbaşa kalınca, onlar bana ibadet için ayakta durur, yüzlerini benim için secdeye sererler. Benim kelamımla münacaat ederler. Kendilerine ihsan ettiğim nimetler için beni övüp dururlar. Onların benim için katlandıkları sıkıntıları görüyor, muhabbetimden dolayı nasıl dertlendiklerini işitiyorum.
Onlara ilk olarak üç nimet veririm:
Birincisi: Kalplerine nurumdan bir parça nur atarım, artık benim onlardan haber verdiğim gibi, onlar da benden haber verirler.
İkincisi: Eğer yedi kat gökler, bütün yerler ve ikisinin içindeki-ler sevap olarak onların mizanına konacak olsa, onların yaptıklarına karşılık olarak bunları az bulur, kendilerine daha fazlasını veririm. Onların yaptıkları bu ibadetin ecri benim yanımda daha fazladır.
Üçüncüsü: Onlara zatımla yönelirim. Bir düşün! Benim zatımla yöneldiğim bir dostuma ne vereceğimi hiç kimse bilebilir mi?"
Görüldüğü gibi, gece ibadeti Allah-u Zülcelal'in sevgisine vesiledir. Bütün bunlardan sonra insan gece uykusundan fedakarlık yaparak Rabbiyle başbaşa kalmalıdır.
Rivayete edildiğine göre; Cebrail aleyhisselam, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelerek:
"Abdullah ibn-i Ömer ne iyi bir insandır. Fakat gecenin bir kısmında namaz kılmayı adet edinseydi." dedi. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bunu İbn-i Ömer'e haber verdi. Ve O da, ondan sonra gece namazına devam etti.(Buhari, Müslim, Tirmizi)
Malik bin Dinar şöyle anlatmıştır: "Bir gece uyuyakaldım ve evradımı yerine getiremedim. Rüyamda güzel bir cariye karşıma çıktı ve: "Okur yazarlığın var mı?" diye sordu. Ben de: "Var!" dedim. Cariye: "O halde şu yazıyı okur musun?" dedi ve bir kağıt parçası verdi. Kağıtta şu yazılı idi: "Dünyanın geçici ve aldatıcı nimetleri, ölümsüz olarak yaşa-yacağın cennetin zevk ve sefasından seni alıkoymuştur. Yani geçici olarak kendisinden zevk aldığın bu uyku, ebedi saadetini sağlayacak ibadetine engel olmuştur. Uyan, namaz kıl ve Kur'an oku; zira bunlar uykudan hayırlıdır."
Bakınız bütün bu bahsedilenler bizim için ibret verici ve ibadet üzerine teşvik edici olmalıdır. Gece ibadet ve taatle meşgul olanlara bakın, hepsi Allah-u Zülcelal'in rızasını, sevgisini kazanmış zevatlardır.
Sen kendini onlardan uzak görme! Seninle onlar arasında ne fark var ki, sabahlara kadar uyku uyuyorsun, nefsinin her istediğini veriyorsun da, ruhunun gıdası olan ibadetten uzak kalıyorsun. Anlaşılan odur ki sen kendini mahcup ediyor, azmediyorsun fakat gece uykudan kalkamıyorsun. Sebebine gelince, gece kalkabilmenin şartlarından ve gece yapılan ibadetlerin manevi hazzından haberin olmamasıdır.
Zahiri ve batıni kolaylaştırıcı sebepler olmadıkça, gece uykusundan kalkmak hakikaten çok zordur.
Bunun zahiri sebepleri dörttür: Birincisi: Fazla yemek yemektir. Çünkü çok yemek o nisbetle de çok uykuya sebep olur ve bu suretle kalkmak da zorlaşır. Alimlerden bazıları, müridlerin akşam sofrasına giderek: "Sakın çok yiyip, çok içip, çok uyumayın; çünkü çok yer, çok içer, çok uyursanız; sonra ölüm anında çok pişman olursunuz." derdi. İşte gece kalkabilmek için birinci şart; az yiyip, mideyi hafif tutmaktır.
İkincisi: Vücudunu gündüzleri haddinden fazla yormaktır. Çünkü bu sebeple sinirler de zayıflar ve çok uykuya ihtiyaç hasıl olur.
Üçüncüsü: Öğleden sonra biraz uyumaktır. Buna "kaylule" denir. Bu uyku, gece kıyam için yardımcı bir sünnettir.
Dördüncüsü: Gündüzleri isyana dalmaktır. Çünkü bu hal kalbi karartır ve rahmeti celbedecek sebeplere engel olur.
Adamın biri Hasan-ı Basri'ye: "Ben gece kalkmak için her çareye başvurur hatta abdest suyumu da hazırlarım. Böyle iken yine uyanamam, bunun hikmeti nedir?" diye sormuş. Hasan-ı Basri de şöyle cevap vermiştir: "Günahların seni bağlıyor."
Alimin biri şöyle demiştir: "Oruç tuttuğun zaman, kimin yanında ve nasıl bir lokma ile iftar ettiğini düşün. Çünkü insanın yediği bir lokma ile kalbi öyle bir döner ki, bir daha eski haline gelemez. Bütün günahlar kalbi katılaştırır ve gece kıyamına engel olur. Buna en çok neden olan da haram lokmadır. Helal lokma ise, başka hiç bir şeyin yapama-yacağı şekilde, kalbe tesir eder, kalbi cilalandırır, iyiliğe ve ibadete çeker. Kalplerini murakabe halinde bulunduranlar, islam'ın şehadetinden başka bunu tecrübe ile de bilirler."
Bu sebepten bazıları şöyle demiştir: "Nice lokmalar var ki, insanı gece kıyamından, nice bakışlar var ki, insanı Kur'an okumaktan alıkoyarlar. İnsanoğlu bir lokma yemek veya bir iş sebebiyle, bir senelik gece ibadetinden mahrum olur. Namaz insanı kötülükten alıkoyduğu gibi, kötülükler de insanı namazdan ve diğer iyiliklerden alıkoyarlar."