ehlidunya
Thu 1 September 2011, 01:23 pm GMT +0200
Ahmet Kurucan
Gayrimüslimin bayramını kutlamak
Gayrimüslimlerle İstanbul'da ev ve iş komşuluğu yapan şuurlu bir Müslüman'ın sorusuna cevap vermeye çalışacağım bu yazıda.
Burada iki şey çok önemli. Bir, komşu. Yani kaderin sevkiyle gayrimüslim birisiyle beraber olunan bir zemin var. İki; soruyu okuyunca göreceksiniz, hem soru sahibi hem de dinî bayramını kutlayan gayrimüslim şuurlu dindar.
Soru şu: Büyük bir işyerinde çalışıyorum. Başka dinlere mensup arkadaşlarımız var ve onlar bizim bayramlarımızı kutluyorlar. Biz de onların bayramlarını tebrik etsek mahzuru var mı? Tebrik etmek, onların dininin hak din olduğunu tescil manası taşır, diyor bazıları. Ne dersiniz?
Usulüm olmamasına rağmen açık bir şekilde yazdım soruyu. Sebebi, cevabın bu soru çerçevesi içinde kalacağı ve başka yorumlara kapı açmaması için. Öncelikle meselenin bir insani boyutu var, bir de dinî.
İnsanî boyut itibarıyla din farkı gözetmeksizin insanlarla komşuluk, iş arkadaşlığı vb. münasebetlerde takip edeceğimiz ölçüleri bize dinimiz açıkça belirtmiş ve Efendimiz'den (sas) bu yana fiili tatbikatlarla bizlere öğretilmiştir. Burada insanları özgür iradeleri ile tercih ettikleri dinlerinden dolayı dışlama, yok sayma, savaş açma söz konusu değildir. Kur'an'ın ifadesiyle dinimizden dolayı bize düşmanlık göstermeyen insanlara kim olursa olsun insan gibi muamele etme, adaletle davranma, iyilikte bulunma vecibemiz ve vazifemizdir.
Komşuluk ve arkadaşlık münasebetlerinde bu türlü günlerde tebrikleşmeler, belki bir adım ilerisi hediyeleşmeler günümüz dünyasında örf ve âdet haline gelen sıradan uygulamalardır. Bu beşeri münasebetler içinde asıl kınanan, tebrikleşme ve hediyeleşmenin varlığı değil yokluğudur; münasebetlere sekte vuran bunların yapılması değil, aksine yapılmamasıdır. Bu zaviyeden bakınca komşunuzun bayramını tebrik etmek bir gereklilik olarak karşımızda durmaktadır.
İşin dinî boyutuna gelince; onların bayramını tebrik etmeniz neden o dinin hak olduğunu ikrar mânâsına gelsin ki? Dine inanma, onu dilimizle ikrar, kalbimizle tasdik ve amellerimizle tasdik etme başka şeydir, gayrimüslim birisinin din tercihine saygı gösterme ve bu saygıyı bayramını tebrik ederek gösterme başka şeydir. Unutmayın saygı, iman değildir, kabul değildir, tasdik hiç değildir.
Bununla beraber bazı fıkıh kitaplarında söylenen "tebrik etme onların küfrüne yardımcı olma, kuvvetlendirme, teşvik etme manalarını taşır" şeklindeki yorumlar, adı üzerinde yorumdur. Hem de yorum sahibinin "Allah en doğrusunu bilir" diye sözlerini sonlandırdığı yorum. Dönemin siyasî, askerî, iktisadî, kültürel, hukukî şartlarına bir bütün halinde bakmadan bu yorumları anlamak ve anlamlandırmak mümkün değildir. Bir başka ifadeyle yorumlar, dile getirildiği dönemin arka plan şartlarının izini, eserini üzerinde taşır. O şartların varlığı bu yorumların bugün de geçerliliğine, yokluğu ise yorumun geçersizliğine veya en azından askıya alınmasına delalet eder. Dolayısıyla mezkur yorumu bu zaviyeden değerlendirmek ve zemin farklı ise -ki farklıdır- bugüne taşımamak gerekir.
Mukayese unsuru olsun düşüncesiyle anlatayım: Efendimiz (sas) Medine'ye gelen Necran Hıristiyanlarına kendi mescidinde ibadet etmelerine, ayinlerini yapmalarına izin vermiş. Sorum şu: Din kaide ve kurallarına riayette Efendimiz kadar hassas, onların ihlali karşısında onun kadar kıskanç olabilecek bir kişi tahayyül ediyor musunuz siz? Cevabınızın hayır olduğunu biliyorum. Muhatabının dinî tercihini kabul eden ve onlara ibadet etmeleri için zemin hazırlayan bir Peygamber'in ümmeti olarak bizler farklı din mensupları ile iç içe yaşamanın dünya genelinde bu kadar yaygın olduğu günümüzde meselelere çok daha farklı perspektiflerden bakmak zorundayız. Mevcudu tekrar yerine Kur'an ve sünnete muhalif olmama kaydıyla maslahatlar, istihsanlar çizgisinde yeni hükümlerin kapısını aralamalıyız...