Eslemnur
Wed 22 September 2010, 11:46 pm GMT +0200
BÖLÜM: 13
GAYR-İ MÜSLİMLERİN HAKLARI
HAZIRLAYICININ NOTU
Anayasa (düstur) bahisleri bağlamında karışık meselelerden biri de azınlıklar meselesidir. Bu meseleler hakkında sayısız yanlışlıklar ortaya çıkarıldığından zihinler karışmıştır.
Mevlânâ Ebu'l - A'lâ Mevdûdi, istiklâlin hemen akabinde bu mesele üzerinde durmuş ve bütün cepheleriyle bu mevzuyu izah ederek, bir İslâmî hükümette zimmîlerin haklarının nelerden ibaret olduğunu açıklamıştır. Mevlânâ, bu makalesini tekrar gözden geçirmiş ve düzeltilmiş son şekliyle bu kitaba alınmıştır.
Adı geçen bu yazı Tercüman ül - Kur'an'da Ağustos 1948 de neşredilmişti. Makalede bir tarafta Gayrı - İslâmî hükümetlerin Anayasalarında bulunan azınlık haklarından, diğer tarafta da İslâmi hükümetteki gayrı - müslimlerin haklarından bahsederek durum karşılaştırılmalı olarak gösterilmiştir.
Bu şekilde, İslâmî hükümetin gayrı - müslimlere davranışıyla, diğer hükümetlerin azınlıklara karşı tutumları açık bir tarzda ortaya çıkmış oluyor.
(Hazırlayıcı)
GAYRI MÜSLİMLERİN HAKLARI
İslâmî hükümette gayrımüslimlerin haklarından bahsetmeden önce, şu noktayı zihinlere yerleştirmek icap eder ki, İslâmî hükümet hakikatte usulî/ideolojik (ideological) hükümettir. Böyle bir rejim, millî cumhuriyetten (Na-tional Democratic) den bambaşkadır. Burada bu iki ayrı rejime tabi olan hükümetlere göre, biz de bu meselenin farklarını ayrı ayrı muhtelif yönleriyle ortaya koyacağız. O zaman bu mesele etraflıca ve daha iyi bir şekilde anlaşılmış olacaktır.
1. İslâmi hükümet kendi hudutları dahilinde oturan halkı şu şekilde tasnife tâbi tutar:
Ya bu halk, bu hükümetin usullerine ve ideolojisine inananlardan müteşekkildir, yahut da inanmayanlardan.
Yani ya bunlar müslümandırlar, yahut da gayri Müslimdirler.
1. Millî hükümette ise halk şu bakımdan tasnife tâbi tutulurlar:
Bu hükümetin hudutları dahilinde bulunanlardan kimler bu hükümete mensupturlar ve kimler değillerdir. Yani bu hükümeti yürütenler esasta kimlerdir ve kimler değildir. Bugün bütün hükümetlerin rejimlerinde halkı ikiye ayırırlar ve ıstılahta bunlara (çoğunluk ve azınlık derler. Ve bu iki ıstılahı kullanırlar.
2. İslamı hükümette, hükümet ve devlet işlerini yürütmek bu hükümetin usulüne inanan bütün halk efradına aittir.
Kendi nizam ve intizamı dahilinde gayrı müslimlere de münasip vazifeler verilebilir.
Fakat devlet reisliği ve hükümet başkanlığı gibi işler onlara emanet edilmez.
2. Millî hükümette, devlet reisliği ve hükümet başkanlığı hususunda yalnız kendi kavminin itimat eder. Vatandaşlardan olan diğer azınlık mensupları böyle bir hükümette itimata edilir ve güvenilir kimseler değillerdir. İsterse bunu açıktan açığa söyler. İsterse fiiliyatta böyle yapar. Azınlıklardan kimse kilit noktalarda vazife göremez. Böyle bir vazife verilecek olursa, sadece gösterişten ibaret kalır. Memleketin asayişi ile ilgili mühim mevkiler de azınlığa verilmez.
3. İslâmî hükümet kendi rejimi bakımından şu meseleyi gözönünde bulundurmakla mükelleftir:
Müslümanlarla, gayrı müslimler arasındaki farkı açıkça beyan eder ki, hangi hakların müslümanlara mahsus olduğu ve hangi hakların gayrı müslimlere ait olduğu bilinsin.
3. Millî hükümetlerde bu şekilde söz oyunu yapmak gayet kolay bir iştir. Memleketin bütün halkına, eşit haklara sahipsiniz denir, fakat bu haklar sadece kâğıt üzerinde yazılı kalır. Fiiliyata gelince, her zaman ve heryerde, çoğunluğun azınlığa karşı bir imtiyaz hakkı gözönünde tutulur. Böyle bir zeminde azınlıklara fiiliyatta ve hakikatte bir hak tanınmaz.
4. İslâmi hükümet, kendi tebaası içinde bulunan gayrı müslimlerin karışık hakları meselesini, onların bir zimmilik hakkı olduğunu kabul etmiş ve kendilerinin korunmasını tekeffül (Garanti) ederek halletmiştir. Bu şekilde onlara bir güven vermiştir.
Devlet kendi ideolojik nizamı içinde ve işlerin yapılması hususunda onlara müdahale ettirmez.
Yine bu sınıfa siz ne zaman isterseniz, İslâm usulünü kabul ederek müslüman olabilirsiniz ve siz de diğer fertler gibi idareyi elinde tutan cemaatin bir ferdi olabilirsiniz ve siz de idareye iştirak edersiniz, demiştir.
4, Millî hükümet nizamında, hükümetin kendi milleti saydığı kimseler ile kendi milletinden saymadığı kimseler arasında karışık işleri halletmek için üç yoldan birisi seçilebilir. Ya kendi milletinden olmayan bu fertleri asimile edip devşirecek ve kendi milletinden yapacaktır. İkinci şık olarak, bunların varlığını ortadan kaldıracak; öldürmek, soymak, dağıtmak gibi yollara başvuracak vezalimane bir şekilde bu sınıfı memleketten kaçıracaktır. Üçüncü tedbir olarak, kendi milleti içinde Açhot (Hindumezhebinde bir nevi afaroza uğramış, aşağılık görülen, elsürülmez, mundar cemâat) yapacaktır. Dünyadaki diğer Cumhuriyet rejimlerinin çoğunda, bu gibi tedbirlere başvurulduğunu görmek mümkündür. Eski devirlerde de böyle idi. Şimdiki modern çağımızda da bu usul değişmiş değildir. Hindistan müslümanları bu durumun acı tecrübesini tatmışlardır ve halen tatmaktadırlar.
5. İslâmî hükümet, zimmi gayri - müslimler için, İslâm şeriatinin tayin ettiği bütün hakları kabul etmeye ve teslim etmeye mecburdur. Onların bu haklarını ellerinden almak, yahut da kısmak İslâm hükümetinin elinde değildir: Elbette ki, müslümanlar isterlerse bu zimmîlere şeriatce kararlaştırılmış bulunan haklardan bir parça daha fazla haklar verebilirler. Fakat kendilerine fazladan verilecek olan haklar, İslâmın usulleri ile muhalif olamaz. Ancak onların haklarından bir şey de asla kısılamaz.
5. Millî hükümet, azınlığas bir hak verecek olursa, yine bu hakkı da çoğunluk verecektir. Bu hakları çoğunluk verdiğine göre, bir gün çoğunluk bu hakları istediği takdirde azaltır veya çoğaltabilir. Yahut da tamamen ortadan kaldırabilir. Çoğunluğun böyle bir hakkı her zaman için vardır. Böyle bir nizam içinde azınlığın vaziyeti, çoğunluğun bu zümreye acıyıp acımamasına bağlıdır. Azınlık, çoğunluğun kendisine acımasının sayesinde yaşayabilecektir. Hatta bu sınıfa en ilkel insanlara tanınan hakları da tanımayabilir. Azınlığın böyle bir nizamda hiçbir garantisi olmadığı gibi, onlara bu hakların tanınacağına dair, bir şey de tekeffül edilmez.
İşte İslâmın zımmîlere karşı davranışı ile, millî Cumhuriyet rejimi hükümetlerinin azınlıklara karşı davranışları arasında yukarda saydığımız esaslı ihtilaflar bunlardır. Davranış bakımından İslâmın diğer hükümet rejimlerine olan üstünlüğü de bunlardır. Şu var ki, bu hususlar gözönünde bulundurulmadan insan meseleyi karıştırıp içinden çıkamaz bir hale sokacağı gibi, yanlış anlayıştan da kurtulamaz. O zaman zanneder ki, bu günkü mîllî Cumhuriyet rejimi hükümetler, azınlıkların haklarını teslim ediyormuş da İslâm, bu muamele hususunda aç gözlülük edip de vermiyormuş.
İzah ettiğimiz bu hususlardan sonra şimdi asıl mevzuumuza gelebiliriz.
1. Gayrı - muslim reâya'nın (vatandaşların) çeşitleri.
İslâmî kanun, İslâm camiası içinde yaşayan gayrı müslim reayayı üç şekilde sınıflandırır.
Birincisi; Sulh ve barış yolu ile, yahut da bir anlaşma ile İslâm camiasının içinde yaşamayı kabul edenler.
İkincisi; Muharebe ederken mağlup olup da, İslâm camiasının içinde yaşamak zorunda kalanlar.
Üçüncüsü; Ne muharebe ne sulh ne de muahede ile olmayıp İslâm ülkesinde İslâmî hükümetin arazisi içinde bulunanlar.
Bu üç sınıf zimmîler, umum zimme hakkında aynı şartlara tâbi iseler de yine birinci sınıf zimmîlerin diğer ikisinden biraz farklı hakları vardır. Bunun için biz de ehli zimmenin haklarını açıklamadan önce bunların üçünün de ayrı ayrı vaziyetlerini gözden geçirelim. Ve bunların haklarındaki hükümleri de ortaya koyalım.