hafiza aise
Sat 30 April 2011, 09:47 am GMT +0200
Gatafan Gazvesi ve Bir Suikast Girişimi
Bir başka bilgi de Betıii Sa'lebe ve Muhôrib yurdundan geliyordu; sözde Efendimiz'i etrafından kuşatıp da tüketmeyi planlamışlardı. Bunun üzerine Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern), yerine Hz:
Osman'ı vekil bırakarak dört yüz elli kişiyle birlikte Rebiülevvel ayının on ikisinde yola çıktı. O'nun ashabıyla birlikte gelişini duyunca Benü Sa'lebe ve Muharib orduları dağılıp kaçmış ve dağlara sığınmışlardı. Belirlenen hedefe gelindiğinde, sadece bir adamla karşılaştılar. Oturup bu adamla bir müddet konuşunca o da Müslüman oldu ve Müslümanlar gelinceye kadar orada yaşanılanları teker teker anlattı.
Bu sırada şiddetli bir yağmur yağmış ve bu rahmetle ıslanmışlardı. Yağmur dinip de giysilerini kurutmak için kenara çekildikleri sırada Du'sür İbn Haris8s adında bir adam Efendimiz'in arkasından yaklaşacak ve kılıcını kaldırıp soracaktı:
- Bugün Seni benden kim kurtaracak?
Meğer adam, çok önceden planını kurmuş ve planlı bir şekilde gizlenerek Efendimiz' e yaklaşıp O'nu öldürmek istemişti. Buraya gelmeden önce de kavmi arasında ahdetmiş ve Muhammedü'l-Emin'i öldürmeden geri gelmeyeceğini söylemişti.
Onun bu halini gören Efendiler Efendisi, gözleriyle esir almaya çalıştığı adama dönecek ve:
- Allah, buyuracaktı. Tevekkülü tamdı ve Allah'ın da, O'nu koruyacağına dair teminatı vardı. Zira adam tam kılıcını kaldırdığı anda karşısında Cibril-i Emin temessü1 etmiş ve göğsüne indirdiği bir darbe ile adamı yere yuvarlayıvermişti.
Şaşkınlıktan neye uğradığını şaşıran adam, sağına soluna bakıyor ve bu darbenin nereden geldiğini anlamaya çalışıyordu. Bu sı-
85 Bazı kaynaklarda bu şahsın adı Gavres İbn Haris veya Avf İbn Haris; kabilesinin adı da Benü Muharib olarak geçmektedir. Bkz. İbn Hişam, Sire, 4/159; İbn Hıbhan, Sahih, 7/138 (2883)
rada Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellem) de, adamın düşen kılıcını almış ve üzerine yürümüş; anladığı dilden sesleniyordu:
- Peki, seni Benim elimden kim kurtaracak?
Çaresizdi; elinden tutacak kimsesi yoktu. Sadece kendi bilek gücüne güveniyordu ama o da bu durumda bir işe yaramazdı. Teslim olmaktan başka çare gözükmüyordu ve önce:
- Hiç kimse, diye cevapladı. Çünkü etrafında, kılıcını kaldınp da tam indirecek kadar meseleye hakim iken kendisini yere çalıp da başkasına mahkum edebilecek başka bir güç görünmüyordu. Olsa olsa bu güç, inayet-i ilahiyeye sırtını dayamış bir Nebi'ye ait olabilirdi ve şunları söyledi:
- Bundan sonra ben, ne Senin karşına çıkıp kılıç çekerim ne de Sana kılıç çeken bir topluluğun içinde yer alırım. Ve ben şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve yine ben şehadet ederim ki Muhammed de O'nun Resülü'dür.
Birileri yine O'nun bedenini ortadan kaldırma niyetiyle koşup gelmişti ama şimdi kendisi hayat bularak geri gidiyordu; hem de başka 'ölü'lere de hayat olmak niyetiyle! Zira Du'sür İbn Haris de kavrnine dönecek ve hemen onlara Allah ve Resülullah'ı anlatma gayreti içine girecekti. Onlara şöyle diyordu:
- Şu anda ben, insanların en hayırlısının yanından geliyorum. Minnet sadedinde gelen mesajda bu duruma da telmihte bulunulacak ve şöyle denilecekti:
- Ey iman edenler! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın; hani bir topluluk size ellerini uzatmışken Allah da onların ellerini sizin üzerinizden savrnıştı. Öyleyse sizler, Allah'ın takva sınırları içinde bir hayatyaşayın ve mü'minler, topyekünAllah'a tevekkül etsinler.f'"
Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), on bir gün burada kaldıktan sonra herhangi bir problemle karşılaşmadan yeniden Medine'ye dönecekti.
Bu ve benzeri gazvelerle Medine'deki yapının gücü ortaya çıkıyor ve Hicaz'daki hakimiyet artık İslam adına pekiştirilmiş oluyordu.
86 Bkz. Maide, s/n