- Ganimetler alındıktan sonra tahsis edilmesi

Adsense kodları


Ganimetler alındıktan sonra tahsis edilmesi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Thu 17 February 2011, 01:42 pm GMT +0200
Ganimetler Alındıktan Sonra Tahsis Edilmesi Caiz Olan Ganimetler Ve Tahsis Yapması Caiz Olan Kimseler

 

1418- Müslümanlardan bir seriyye darulharpte bir miktar ganimet alsa, ancak alınan bu ganimetleri darulislâma çıkar­maktan aciz kalsa, bunun üzerine komutan yerinde bırakmak veya yakmak isterken aklına yeni bir düşünce gelse ve müslü-manlara "Kim bu ganimetten bir şey alırsa, kendisinindir" derse, sözü caiz ve geçerli olur. Bu ganimetlerden darulislâma kim bir şey çıkarma zahmetine katlanırsa, çıkardığı kendisinin olur ve ondan beşte biri alınmaz.

Çünkü bu ganimet tahsisi değerlendirme sonucu meydana gelmiştir. Ga­nimetler alındıktan sonra tahsis yapmasmm caiz olmadığını söylememizin se­bebi, ganimeti alan askerlerin bu ganimette haklarının sabit oluşudur. Bu hakkı iptal edip tahsis yapmak caiz değildir. İptal etmek de ganimetleri muhafaza etmek durumunda ve askerin haklarının kesinlik kazanması halinde sözkonusu olur. Ama ganimetlerin korunmasından aciz kalındığı ortaya çıktığında yapı­lacak bir tahsis, herhangi bir kimsenin hakkının iptali sayılmaz.

Canlılar dışında bu ganimetleri yakmasının caiz olması, ganimet alınan hayvanları kesebilmesi, sonra yakması veya bir tarafa terketmesi,tahsis yap­manın caiz olduğunu gösterir. Zaten böyle bir uygulama, ganimeti alan bütün fertlerin haklarını iptal etmektedir. îptal etmek de ganimetlerin korunabilmesi ve darulislâma çıkarılabilmesi durumda sözkonusu olabilir. Bunlar yapıla­mıyorsa, hakkın iptali de sözkonusu olmaz.

Zaten yakmakta herhangi bir müslümana yararı olmayan bir hakkı iptal etmek söz konusudur. Ama tahsis yapmakta bazı kişilere yarar sağlama imkanı bulunmaktadır. Onun için tahsis yapmaya gitmek öncelikle olur.

1419- Ganimetleri darulislâma çıkarma veya satma yahut

taksim etme imkanına sahip ise, o zaman hepsine yararı gerçekleştirme imkanına sahip demektir. Bu durumda bazılarının haklarını iptal etmesi doğru değildir.

Aynı şekilde "kim bir şey alırsa, beşte bir dışında gerisi onundur" veya "beştebiri ayrıldıktan sonra veya ayrılmadan önce aldığının yarısı onundur" derse, bu işlemlerin hepsi sahih olur. Bunlardan yararı en yakın olanı yapması lazımdır. Zaten darulislâma çıkarırsa, komutanın yaptığı tahsis gözönünde bu­lundurularak ganimet taksim edilir.

Müslümanlardan biri darulislâma çıkarılması mümkün olan ve komutanın ondan haberi bulunmıyan mücevherat gibi bir şey bulup darulislâma çıkarınca, beşte biri alınır ve gerisi asker arasında ganimet olarak taksim edilir.

Çünkü komutanın yaptığı tahsisin sahih olması, muhafaza etmenin im­kansızlığı sebebiyledir. Zaruret sebebiyle sabit olan şey, zaruret mahallinin dı­şına taşamaz. Dolayısıyla zaruretin tahakkuk etmediği bir şey bu tahsisin kap­samına giremez.

1420- Bu hüküm, aldıkları mallar hakkında geçerli olunca, almadıkları mallarda evleviyetle geçerli olur. Nitekim ele geçi­rip anbar yaptıkları ve içine silah, mermer, altın suyu gibi şey­leri doldurdukları bir binadaki eşyayı darulislâma çıkarmak­tan aciz olduklarında komutan "Bu şeylerden kim ne alırsa kendisinindir" derse, sahih olur. Yine "kim bir şeyi parçalayıp getirirse, kendisine mahsus olur" derse, yine sahih olur. Çünkü binayı yıkmağa güçleri yetmekle beraber içindeki şeyleri çıkar­maktan acizdirler.

Onu olduğu gibi bırakabilirler. Bu durumda da komutanın ondan tahsis yapması sahih olur. Bina yıkıldıktan sonra bu şeylerin taşınabilir ve taşınamaz olması aynıdır.

Çünkü komutanın tahsis yapması binanın yıkılmasından önce olmak­tadır. Taşıyabilecek duruma gelmesi, komutanın tahsis yapmasından sonra mey­dana gelen yıkma ile geçekleşmektedir.

1421- Ancak komutanın tahsis yapması anında binadan uzak bir yerde veya binanın alınması mümkün olan bir tara­fında konulmuş ve darulislâma   taşınması mümkün olan bir şey olur ve komutanın bundan haberi   yoksa, onu darulislâma bir kişi çıkarıp getirse bile, asker arasında ganimet olarak taksim edilir.

Çünkü ganimet tahsisi kapsamına girmez.

1422-  Komutan, kimseye bir şey tahsis etmeyip hepsinin yakılmasını emrettikten sonra bazıları onun bir kısmını hay­vanlarına yükleyerek darulislâma çıkarma güçlüğüne katlanır­sa, bu şeylerin  beşte biri alınır ve gerisi seriyye fertleri ara­sında taksim edilir.

Çünkü komutanın tahsisi bazı kişilere ganimet tahsisi ile olmaktadır. Bu da yapılmış değildir. Yaptığı şey, yakılmasını emretmekdir. Yakma emrinin bazılarına tahsis yapılmasında hiçbir etkisi yokur. Yani yakma emri hiçbir şe­kilde tahsis yapma anlamına gelmez. En iyimser bir değerlendirme ile darulis­lâma bu şeyleri çıkaran kişiler, yanarak yok olacak ve bütün fertlerin ortak malı olan bu şeyleri kurtarmış demektir. Bu da ortaklığın kesilmesine ve darulis­lâma çıkaran belirli kişilere mahsus olmasına sebep teşkil etmez.

1423- Darulharpte aldıkları ganimetleri hemen oracıkta taksim etse veya tüccara satsa yahut darulislâma çıkarsa, sonra düşman bunların peşine düşerek takip edince bırakıp kaçmak zorunda kalsalar, düşmanın onlardan faydalanmaması için bu ganimetleri derhal yakmaları lazımdır.

Çünkü bu işlemde onlara zarar verme ve zayıflatma bulunmaktadır. Bu­nun dışında düşmanın takibi sözkonusu olmadğı zamanlarda da mücahit asker­ler darulharpte ağır gelen eşya, silah ve diğer şeylerini de yakabilirler. Taki bı­rakıp gittiklerinde düşman bunlardan faydalanmasın Nitekim Mûte harbinde kendini kurtarmaktan ümidi kesilince Hz. Cafer bin Ebi Talib (Ca'fer-i Tayyar) atını kesmiştir.

Kendi eşyalarında  bu caiz olunca, düşmandan aldıkları   ganimetlerde evleviyetle caiz olur.

1424- Onu yakmak için bıraktıklarında, komutan "Bundan kim bir şey alırsa, onundur" der ve bir cemaat onu alıp kurta­rırsa, hepsi sahiplerine geri verilir.

Çünkü taksim etme ve satma ile sahiplerinin mülkiyeti onda kesinleş-

miştir.

1425- Devlet başkanının halkın mülkünden tahsis yapma yetkisi yoktur. Darulislâma çıkarmak suretiyle de bunu yapa­maz. Çünkü mülkiyetlerine öyle geçmiş ki öldüklerinde bu mülk varislerine kalır. Hiç bir şekilde ondan tahsis yapma yetkisi kalmaz.

Ama himaye altına alınmadan Önce olursa, durumu değişik olur. Çünkü orada hakkın subutu zayıftır. Sadece ele geçirme ile sabit olmuştur. Bu hak da yakılması emredilince geçerlili­ğini yitirmektedir. Böylece bundan yapılan hak tahsisi, ele ge­çirilmeden yapılan tahsis gibi olur.

Ancak darulharpte ele geçirildikten sonra sahip olma sebebi tam gerçekleştiği için sahibinin hakkı da kesinleşmektedir. Yakılması için bırakılmasıyla bu hak geçerliliğini kaybetmez. Hak devam ettiği için de devlet başkanının ondan tahsis yapma yetkisi kalamaz. Askerler arasında taksimden sonra böyle o-lunca. başkalarına satmada evleviyetle olmaktadır. Çünkü sahiplerinin mülkiyeti kesinleşmiş ve kime ait olduğu açıklık ka­zanmıştır.

Nitekim bunlar da alınan ganimetleri darulharpte bırakıp gitse ve düşman farkına varmadan ikinci bir seriyeye gelip alsa ve düşman bu seriyyenin elinden alsa, sonra gelen üçüncü bir seriyye bunları düşmandan geri alsa, birinci seriyyenin bunda hiçbir hakkı olmaz. Tıpkı düşmanın daha Önce alınmamış o malları gibi hepsi üçüncü seriyyeye kalır. Taksim etme ve satıştan sonra düşman korkusuyla yakmak üzere bırakıp gitseler ve düşman nerede olduğunu bilmese, sonra gelen bir seriyye bunları alıp darulislâma çıkarsa, hepsi eski sahiplerine verilir. Çünkü bunlarda hakları devam etmektedir.

1426- Bu malları müşrikler onlardan alsa, gelen diğer bir seriyye de onları müşriklerin elinden alsa, bakılır: Eski sahipleri mallarını taksim edilmeden önce görürlerse, hiçbir şey ver­meden geri alırlar. Taksim edildikten sonra görürlerse, kıyme­tini vererek geri alırlar. Tıpkı düşmanın ele geçirip koruma altına aldığı diğer malları gibi.

Darulislamda himayelerine aldıktan (mülkiyetleri gerçek­leştikten) sonra da durum aynıdır. Onları bırakıp gitseler ve gelen başka seriyye onları alsa ve düşmanlar farkına varmasa, o mallar ilk seriyyedeki sahiplerine geri verilir. Çünkü onların malı olmuştur.

Düşman ele geçirdikten sonra başka bir seriyye onlardan alsa, bakılır; birinci seriyyedekiler onları taksim edilmeden ön­ce görürse, karşılıksız geri alırlar. Taksim edildikten sonra gö-

rürlerse, geri alamazlar. Bu konuda daha doğru olduğunu belirttiğimiz ikinci rivayet budur.

Çünkü onları alacak olurlarsa ancak kıymeti karşılığında alırlar. Taksim edilmeden önce bunların maliyetleri onların hakkı olmuştur. Çünkü eşyanın kendisinde hiç kimsenin mülkiyeti yoktur. Bu sebepten devlet başkanı bu şey­leri satıp tutarını askerlere dağıtabilirdi. Kıymeti (tutarı) ile geri almada onların bir avantajı yoktur. Zira geri alma hakkı ancak avantajlı olduğu zaman sabit olur.

1427- Satın alanlar veya paylarına düşenler yahut bırakıp gidenler bıraktıkları zaman "Kim bunlardan bir şey alırsa o kendisinindir" derlerse ve bunu müslümanlardan bir cemaat alırsa, kendilerine ait olur. Aldıkları şeyleri ister darulislâma çıkarsınlar, ister çıkarmasınlar, durum değişmez.

Çünkü bu mal sahiplerinin, alacak kişilere (hibe) bağışıdır. Bunların al­masıyla da bağış yerini bulmuş ve gerçekleşmiş olur. Bunları geri almak ister­lerse, bağış (hibe) de olduğu gibi, onu alanlar ancak darulislâma çıkarmadan önce almaya teşebbüs edebilirler.

1428- Alanlar onu darulislâma çıkarır veya darulislâma ta­şımaları mümkün olan bir yere ulaştırırlarsa, onu bırakıp gi­denler (hibe edenler) geri almaya teşebbüs edemezler.

Çünkü kendisine hibe edilen kişinin çabasıyla onda bir artış meydana gelmiştir. Zira meçhul bir yerde neredeyse telef olacaktı. Bu ise o meçhul yer­den çıkarıp getirmekle bir bakıma ihya etmiştir. Hibe edilen şeyin kendisinde meydana gelen ziyadelik, hibe eden kişinin onu geri almasına engeldir. Ancak bu hüküm mal sahibinin sözünü kendisinden veya biri vasıtasıyla alan kişinin duyması durumundadır. Böyle bir şeyi hiç duymıyan biri ondan bir şey alıp da-rulislama çıkarırsa, sahibine iade etmek zorundadır. Çünkü sözünü duyan kim­se onu hibe olarak almış sayılır. Almakla hibe gerçekleşmiş ve eski sahibinin ilişiği kesilmiş olur. Sözünü duymadan alan ise onu hibe olarak değil, daruli slâma malı çıkarmada sahibine geri vermek üzere yardım şeklinde almış olurlar. Bu alma ile onda mülkiyeti sabit olmaz.

Bu, belirsiz bir kişiye hakkın tanınmasıdır. Hibe yolu ile nasıl sahih olur? denilirse,

Deriz ki: Bu belirsizlik anlaşmazlığa yol açmaz. Mülkiyet malın alındığı anda sabit olur. Bu anda alışı belli ve muayyen bulunmaktadır. Mal sahibi bu lafızla malının alınmasını hibe şeklinde mubah kılmış sayılmaktadır. Bu mubah kılma belirsizlik durumunda da sabit olur.

Bunun dayanağı da Abdullah bin Kırt'nı Rasulullah'tan rivayet ettiği şu hadistir: "Günlerin hayırlısı kurban bayramını birinci günü, sonra ikinci "yevmü'1-karr" günüdür."

Yani Kurban bayramının birinciden sonra ikinci günü de faziletlidir. "Yevmü'1-Karr" diye isimlendirilmesi, hacıların Mina'da karar kılmalarından dolayıdır.

Ravi şöyle devam ediyor:" Rasulullah'a (kurbanlık) beş veya altı bedene (dişi deve veya sığır) getirildi. Hangisinden başhyacaksa derhal yanına yaklaştırıldı. Kurbanlar yere yatırılıp kesilince bir şeyler buyurdu. Ama ne dediğini anlayamadığını, için yakında bulunanlardan birine ne buyurduğnu sordum. Şöyle dedi: Rasulullah "Dileyen kesip götürebilir." buyurdu.

Temlik suretiyle alacak kişiye malın mubah kılınması ve alınan şeyden yararlanılması, bu esasa dayanmaktadır. Alacak kişi belirsiz ol­makla beraber Rasulullah bunu kararlaştırmıştır. Bu neviden olan şeylere bu hüküm tatbik edilir.

Bir şey söylemeden sadece eşyayı atmanın bu hükmü ifade edeceğini kararlaştırmaktadır. Zira insan, düğün ve diğer zamanlarda şekeri ortaya saçar ve bundan kim ne alırsa onun mülkü olup saçan kimse bir şey söylemeksizin alan kişinin ondan yararlanması caiz olur. Hatta durum, bu şeyin alınacağına dair iznin bulunduğuna delildir. Alınabileceği ayrıca açıkça söylenirse bu hüküm evleviyetle sabit olur.

Buna göre insan testiyi ve suyu kapının önünde bırakması (sebil etmesi) ile fakir veya zengin gelip geçen herkesin ondan içmesi helâl olur. Çünkü içmenin caiz olduğuna vaziyet delalet etmektedir.

Yine insan herhangi birinin mülkü olmayan bir yerde bir ağaç dikmesi ve gelen geçen herkesin meyvesinden alıp yemesi helâl olur. Bütün bunlar az önce naklettiğimiz hadisten anlaşılmaktadır.

1429- Müşrikler yenilip geri çekildikten sonra komutan, düşmanın henüz eşyaları üzerinde bulunan ve kim tarafından öldürüldükleri bilinmiyen ölülerine bakıp "Ölülerden herhangi birinin eşyasını kim alırsa kendisinindir" derse ve bunu bir cemaat alsa, bu onlara bir ganimet tahsisi olur.

Çünkü henüz müslümanlar onları almamışlardır. Bu da ganimetler alın­madan önce yapılan ganimet tahsisi mesabesindedir. En doğrusu, "Bu gani­metler alındıktan sonra yapılan bir tahsistir, ancak devlet başkam içtihadı ile bu uygulamayı gerçekleştirmiştir" demektir. Zaten ihtilaflı olan bir şey devlet baş­kam (Imam)ın içtihadı ve tatbiki ile ittifak edilen bir şey hükmüne geçmektedir. Hatta devlet başkanı ölür veya azledilirse onu alanlardan bir şey geri alınmaz.

1430- Bunu söyliyen komutan azledilip yerine başkası ge­linceye kadar onu almayıp azledildiğini bilerek veya bilme­yerek sonra alırlarsa, gelen ikinci komutan bu şeylerin hepsini geri alır ve ganimete katar.

Çünkü maksat gerçekleşmeden komutanın azledilmesiyle birinci tahsis geçersiz olmuştur. Maksat onu almaktı. Bu maksat yerine gelmeden tahsis batıl olunca, senki hiç yapılmamış gibi olur.

Buna benzer bir durum daha önce şöyle geçmişti. Ganimetler alınmadan önce tahsis yapan komutan ölür veya azledilir, sonra yerine başkası gelirse o| tahsis geçerliliğini kaybeder. Ganimetler alınmadan önce bu durumda tahsis batıl olursa, alındıktan sonra evleviyetle batıl olur. Tıpkı hakimin azledilinceye kadar uygulamadığı ve onun yerine gelenin aksine hüküm verdiği bir hüküm gibidir.

Belirttiğimiz kurala göre imam, savaş esnasında yapılan tahsisin ancak o savaş müddeti için geçerli olduğu, ganimetler alınmadan önce darulharbe gi­derken ve düşmanla savaşa tutuşmadan yapılan tahsisin ise daruiisiâma tekrar çıkıncaya kadar devam ettiğini belirtmekte ve şöyle demektedir.

1431- Daruiisiâma çıktıktan sonra tekrar darlharbe döner­lerse ve biri düşmandan birini öldürürse, eşyasını alamaz.

Çünkü daruiisiâma çıkmakla o tahsisin hükmü sonra ermiştir. Darulharbe tekrar girmeleri ise, başka bir giriştir. Komutan yeni bir tahsiste bulunmazsa, öldüren kişi öldürdüğünün eşyasını kendisine alamaz. Nitekim darulislâmda bir yıl kaldıktan sonra tekrar darulharbe dönerlerse, öldüren kişi yine bir şey alamaz.

1432- Düşmanın daruiisiâma girdiğini duyup ona karşı koy­maya çıkarken komutan, "Kim düşmandan birini öldürürse eşyası onundur" derse, bu tahsisi çıktıkları seferden dönünceye kadar hem darulislâmda hem darulharpte geçerlidir. Düşman­la darulislâmda karşılaştıktan sonra komutan böyle söylerse, bu sadece o savaş için geçerli olur.

Çünkü belirttiğimiz gibi sözün mutlaklığı her meselede halin delaletinden galip olan ile takyid edilir.

1433- Komutan darulharpte bir seriyyeyi bir kaleye gön­derip "Ne alırsanız dörtte biri sizindir" derse, onlar da gidip günlerce çarpıştıktan sonra İslâm ordusu kendilerine yetişir ve kaleyi birlikte fethetseler, giden ilk seriyye bir şey alamaz.

Çünkü diğer askerler dışında çarpışırken alacakları şeylerden onlara tah­siste bulunmuştur. Amacı da kaleyi fethedip düşmanla çarpışmaya teşvik et­mekti. Bunu da kendileri gerçekleştirememişlerdir. Nitekim kendileri hazır olup da bir asker tek başına kaleyi fethedecek olursa, seriyye fertlerine bir şey düşmez. Hepsinin çarpışmasıyla kale fethedildiğinde de durum aynı olup seriy­ye fertleri tahsis olarak bir şey alamazlar.

1434- Komutan darulislamdan bir seriyye gönderip başla­rına birini tayin etse ve ganimet tahsisinde bulunsa, sonra onu azledip yerine başkasını tayin etse, onlar da tahsis edilen gani­meti almış olsa, duruma bakılır; komutanın azledildiğini bil­meden Önce almışlarsa, hepsi onlarındır.

Aynı şekilde azledüdiğini bilmeden önce ilk başkan tahsis yapmış ve azlini bilmeden Önce o ganimeti almışlarsa, yine onlarındır.

Çünkü azledildiği veya azledüdiğini bildiren diğer komutan gelip kendi­sine söylediği ana kadar komutandır.

1435- Ama ikincisi gelip azledüdiğini bildirdikten sonra bi­rinci komutan ganimet tahsisi yaparsa, bu tahsisi geçersizdir.

Çünkü kendisi de askerlerden biri olmuştur

1436- Devlet başkanının falan kişiyi seriye komutanlığına tayin ettiğine*dair yazısı gelirse, ikinci komutan gelip hazır o-luncaya kadar onun komutanlığı devam eder ve tahsis yapma­sı caiz olur.

Nitekim bir şehir valisi olsaydı, ikinci vali gelinceye kadar onun Cuma namazını kıldırması caiz olurdu.

Çünkü darulharpte olsun, darulislâmda olsun, müslümanları başı­boş ve işlerim düzehliyen yöneticisiz bırakmak caiz değildir, ikincisi gel­medikçe komuta birincinin elinde olur ve tahsis yapması caizdir.

Ancak devlet başkanı kendisine "Seni azlettik ve yerine falan kişiyi görevlendirdik" diye yazar yahut" yerine falan kişiyi görevlendirdik" kıs­mını zikretmezse, kendisi azledilmiş sayılır ve bundan sonra ganimet tahsis etmesi caiz olmaz.

Çünkü devlet başkanının tensibi ile komutan olduğu gibi onun hitabı ile de azledilmiş olmaktadır. Hitabın yakında veya uzakta olan birinden olması arasında fark yoktur.

1437- Birinci komutan, tayin edildiğinde askeri darulharbe sokması emredilmiş, ama" yerine falanı komutan tayin ettik, sana gelinceya kadar bekle" diye devlet başkanının yazılı emri gelinceye kadar askeri darharbe sokmaz da o anda darulharbe askeri sokar ve ganimet tahsisinde bulunursa, bu tahsisi geçersizdir.

Çünkü devlet başkanının darulıharbe girmemesini emreden yazısı kendi­sine ulaşmış bulunmaktadır. Kendisi bizzat yüz yüze söylemiş gibi azli ger­çekleşmiştir.

1438- Bu amaçla huzura çağrılmış ve devlet başkanının emri olmaksızın komutanlık sıfatını da kaybetmiş olarak askeri darulharbe sokmuş ve ganimet tahsisi yapmış ise, bu tahsisi geçersizdir. Devlet başkanının mektubu "Komutan sensin, as­kerle dar-ıharbe gir, falan kişi sana vardığında artık komutan odur" şeklinde ise, ikinci komutan gelinceye kadar birincinin yaptığı ganimet tahsisleri geçerlidir.

Çünkü azlini ikinci komutanın gelmesine bağlamıştır. İkisi bir yerde bu-luşmadikça komutan birincisidir. Buluştuktan sonra komutan ikincisi olur. Bu­luştuktan sonra tahsis yapılırsa, sadece ikincinin tahsisi geçerli olur.

1439- "Falan kişi yanma varıncaya kadar komutan sensin" diye yazarsa, durum önceki gibidir.

Çünkü komutanlığına bir süre belirlemiştir. Sürenin gereği olarak sonra yapılan işlerle önce yapılan birbirinin zıddı olur.

Bu yazıdan önce ona mutlak yetki verip vermemesi durumu değiştirmez.

Çünkü mutlak yetki verdikten sonra da onu azletme yetkisine sahiptir. Görevlendirirken yine belirli bir süre için görevlendirme yetkisi vardır. Bu ya­zı ile süreyi sınırlandırma sabit olunca, sanki ona açıkça "falan sana geldiğin­de komutan sadece odur" demiş gibidir.

1440- Müslümanlardan caydırıcı güce sahip bir cemaat ko­mutanın izni olmaksızın başlarına bir komutan tayin edip darulharbe girer ve ganimetler alırsa, onun beşte biri alınır ve gerisi aralarında ganimet taksimi esaslarına göre taksim edilir.

Çünkü caydırıcı güce sahip olduklarından mal dini yüceltme adına alın­mış sayılır ve hükmü ganimet hükmüne uygun olur.

1441- Komutanları ganimet tahsisi yaparsa, caiz olur. Tıpkı devlet başkanının görevlendirip gönderdiği komutanın tahsis yapmasının caiz olması gibi.

Çünkü onu kendilerine komutan yaptılar ve razı oldular. Razı olmaları haklarında geçerli olur. Onların ittifakı ile kendilerinin komutanı olmuştur.

Nitekim hilafet, halifenin yerine birini halife tayin etmesi ile sabit olduğu gibi, müslümanların tek kişi üzerinde ittifak etmeleriyle de sabit olur.[20]

Bunun dayanağı Hz. Ebu Bekir'in hilafetidir. Aynı şekilde seriyye komutanlığı seriyyedeki fertlerin ittifakı ile sabit olduğu gibi, devlet başka­nının görevlendirmesiyle de sabit olmaktadır.

Nitekim isyancılar başlarına birini komutan yapsalar ve darulharbe girin­ce komutan ganimet tahsisinde bulunsa, sonra tevbe etseler, komutanın yaptığı tahsis geçerli olur. Az önce belirttiğimiz anlamın gereği budur.

1442- Devlet başkanı bir ordu ile savaşa gidip darulharpte ölse veya öldürülse ve askerlerden bir camaat "falan komuta­nımız olsun", diğer cemaat da "filan komutanımız olsun" der ve birbirinden ayrılarak düşmanla çarpışmaya tutuşsa ve her cemaatın komutanı beşte birin alınmasından önce veya sonra bazı kişilere ganimet tahsisi yapsa, sonra darulharpte bir araya gelip barışsalar, seçilecek halife, her iki cemaat komutanının yaptığı tahsisleri yerine getirir. Çünkü onları, maiyetlerindeki kişiler komutan seçip razı olmuş ve ganimetleri de bunlar almıştır.

Onun için ister darulharpte karşılaşsınlar, ister darulis-lâmda bir araya gelsinler, her komutanın yaptığı tahsis caiz olur.

Ancak darulharpte karşılaştıklarında tahsisler ayrıldıktan sonra arta kalan ganimetler her iki cemaat fertleri arasında ganimet taksimi esaslarına göre taksim edilir.

Çünkü ganimetlerin alınıp korunmasına hepsi katılmışlardır.

1443- Devlet başkanı sınır boylarında (veya geeçitlerde) bulunan askerlerin başına birini komutan tayin etse ve ganimet tahsisinden ona söz etmese, beşte birin alınmasından Önce veya sonra ganimet tahsisi yapabilir.

Çünkü sınır boyları (ve geçitleri) koruması ve düşmanla savaşıp darulis-lâm üzerindeki emellerini boşa çıkarması için görevlendirilmiştir. Ganimet tahsisi de savaşla ilgili işlerdendir. Zira savaş teşviktir. Savaş ile görevlen­dirilmesi ve bu işin idaresini eline vermesinin bir gereği olarak ganimet tahsisi işleri de ona verilmiş sayılır.

1444- Ancak devlet başkanı ganimet tahsis etmemesini söy­lerse, tahsis yapması caiz olmaz.

Çünkü zıddı tasrih edilince, delalet itibardan düşer. Tıpkı kişinin önüne sofranın konması gibi. Delalet olarak bu, hazır olan kişilerin yemesine izin ve­rildiğini gösterir. Yani sofranın konması, yemek için izin verildiğine delalet eder. Ama yemek yasaklanırsa, bu delalet ortadan kalkar.

1445- Devlet başkanının görevlendirdiği bu komutan başka birini görevlendirir ve görevlendirilen bu kişi ganimet tahsis ederse, bakılır; şayet devlet başkanı birincinin tahsis yapma­sını yasaklamamışsa, ikincinin yaptığı tahsis geçerlidir. Ama birincinin tahsis yapmasını Yasaklamışsa, ikincinin tahsis yap­ması caiz olmaz.

Çünkü birinci komutanın görevlendirdiği kişi, görevlisi olup onun yerine kaim olmaktadır.

Nitekim, had (şeriatın miktarını belirledği ceza) larda hüküm vermesi ya­sak olan bir hakimin görevlendireceği hakimin de aynı konuda hüküm verme yetkisi olmaz. Şayet birincisi yasaklanmamışsa, ikincisi hüküm verebilir. Geçen meselede de durum bunun gibidir.

1446- Devlet başkanının görevlendirdiği komutan sınır bo­yundan bir seriyye gönderip başlarına birini komutan tayin et­se ve bu komutan darulharpte öldürülen düşmanın eşyalarını ganimet olarak seriyeye tahsis etse, tıpkı birinci komutanın kendisi savaşırken tahsis yapması caiz olduğu gibi bunun yap­tığı da caizdir.

Çünkü savaşma işini ona havale etmiş ve seriyyedeki askerin işlerini dü­zenleme yetkisini vermiştir. Onları damlislâmdan darulharbe gönderince, ko­mutanları da ordu komutanı mesabesinde olur. Resmi yazı ile bizzat ganimet tahsisi ile görevlendirilmese bile, ordu komutanının tahsis yapması caizdir. Çünkü alınan ganimetlerde hak, özellikle velayeti vacip olanındır. Seriyye komutanının ganimet tahsis etmesi de böyledir.

1447- Birinci komutan herhangi bir kişiye ganimet tahsis etmesini yasaklamışsa, seriyye komutanının tahsis yapması caiz

olmaz.

Çünkü ona komutanlık görev ve yetkisini veren kimse tahsis yapmasını

yasaklamıştır. Durumu tıpkı devlet başkanının tahsis yapmasını yasakladığı birinci komutanın durumu gibi olur. Zaten birinci komutanın yetki vermediği şeylerde bu onların komutanı değildir. Yapacağı tahsis seriyye fertlerinin tah­sis yapması gibi olur ki, geçerli değildir.

1448- Askerin buna razı olması veya olmaması aynıdır.

Halbuki ona razı olduktan sonra yapacağı tahsisin caiz olması gerekirdi. Tıpkı komutanın ölümünden sonra ona razı oldukla­rında komutanlığının sabit olması gibi.

Ancak aralarımda şu fark vardır: Orada ona razı olmaları birinci komutanın emrine muhalefete rağmen meydana gelme­miş, aksine, birinci komutanın hakkında bir şey emretmediği bir şeyde meydana gelmiş ve geçerli olmuştur.

Burada ise birinci komutanın emrettiği şeye muhalefet üze­rine rızaları hasıl olmuş ve geçersiz sayılmıştır.

Tıpkı başlarına tayin edilen komutanı azledip yerine başkasını tayin et­meğe kalkışmaları gibi.

1449- Komutanları ganimet tahsisi yapmış ve alınan gani­metleri darulislâma çıkarıncaya kadar taksim etmemiş ve ko­mutan yaptığı tahsisi birinci komtana haber vermiş, o da bunu caiz saymişsa, bu tahsisi geçerlilik kazanmaz.

Çünkü caiz sayması, ganimetler alındıktan sonra tahsis yapması mesabe­sindedir.

1450- Bunu caiz görürse, ganimet tahsisi de caiz olur ve alan kişilerin tahsis edilen şeyleri alması helâl olur.

Çünkü bu içtihad konusu olan bir meselede içtihad ederek verdiği bir hü­kümdür. O da ganimetler alındıktan sonra tahsis yapmaktır ve geçerli olur.

Ganimet tahsis etmenin temeli geçersizdir, geçersiz olan bir şeyi caiz kıl­mak, karar yetkisine sahip makamdan da gelse, geçersizdir. Mesela, çocuğun karısını bir adamın boşaması ve çocuk erginlik çağına geldikten sonra bu boşamayı caiz görmesi gibi. Erginlik çağına gelince boşama yetkisine kendisi sahip olmakla beraber adamın batıl boşamasını caiz görmesi geçersizdir. Onun için bu işlem geçersiz olur, diye itiraz edilse, cevap olarak deriz ki:

a) Orada geçerlilik başkasına bağlı değildir. Çünkü orada bu şeyi caiz görecek kimse yoktur. Burada ise ganimet  tahsisinin  geçerliliği şartlı olarak (birine  bağlı) meydana gelmiştir. Hatta ganimetleri almalarından önce birinci komutan onu caiz görmüşse, geçerli olur. Ganimetler alındıktan sonra da caiz görürse geçerli olur, deriz.                   

b) Burada caiz görmesi komutanın kendisine tahsisi yaptığı kişilere eş­yayı teslim etmekle gerçekleşir.Yani bu teslim yeni tahsis yapma mesabesinde kabul edilir. Talak (boşama) ile karşılaştırarak deriz ki: Çocuk erginlik çağına geldikten sonra "bunu meydana gelmiş (geçerli) bir boşama kabul ediyorum" derse, bu ondan meydana gelen yeni bir talâk kabul edilir. Daha açık bir misal; ücretini ne zaman vereceğini belirlemeden kişi bir şey satın alırsa, bu alış akdi fasid olur. Hakim bu konuda dava açıldığında bu alişı (satışı) caiz görmek ister­se, satış onun bu karan ile geçerli olur. Bize göre bu satışın aslı fasid olmakla beraber, satın alan kişinin o şeyi alıp götürmesi caiz olur.

1451- Birinci komutan darulharbe askerle beraber girse, sonra bir seriyye gönderip komutanına ganimet tahsisinden olumlu veya olumsuz hiç söz etmese ve seriyye komutanı se-riyyedeki askerlere ganimet tahsis ettikten sonra aldıkları ganimetlerle beraber karargaha gelseler, seriyye komutanının tahsisi sadece seriyyedeki fertlerin payları için caiz olur.

Çünkü burada asker, alman ganimetlerde seriyyedekilerle ortaktır. Seriy­ye komutanının bütün asker üzerinde bir yetkisi de yoktur. Yetkisi sadece seriy­ye fertleri üzerindedir. Onun için sadece onların paylanndaki tahsisi geçerlidir.

1452- Birinci komutan onları gönderirken bir ganimet tah­sis etse, seriyye komutanı da bir tahsis yapsa ve düşmandan ga­nimet alarak dönseler, birinci komutanın yaptığı tahsis bütün ganimetten ayrılır ve seriyye fertlerinin payları belirlenince ge­risi taksim edilir. Sonra seriyye komutanının seriyye fertlerine düşen paydan yaptığı tahsisi ayrılır ve sahiplerine verilir. Son­ra da birinci komutanın yaptığı tahsis yerine getirilir. Çünkü bütün bunlar sadece onlara mahsustur. Komutanlann da onlar üze­rinde yetkisi (velayeti) vardır. Onlara mahsus olan paydan komutanlann yaptığı tahsis yerine getirilir.

Birinci durumdaki ise farklıdır. Çünkü birinci durumda seriyye da-rulislâmdan gönderilmekte ve aldıkları ganimetlerde başkasının onlara or­taklığı olmamaktadır. Hatta bu seriyye aldıkları ganimetlerle beraber ordu karargahına tekrar dönmeyip darulislâma başka bir yerden çıkıp gelse, hüküm yine darulislâmdan gönderilen seriyyenin hükmü gibi olur. Çünkü aldıkları ganimetlerde onlarla kimse ortak değildir. İki durumda da ganimet olarak aldıkları yiyeceklerden diledikleri gibi yiyebilirler.

Nitekim ordu karargahına döndükten sonra diğer askerlere mubah olduğu gibi, yiyeceklerden onların da yemesi mubahtır. Ganimet tahsisi hükmünde ol­duğunun aksine, ganimet alınan yiyeceklerden yemenin karargahtaki yiyecek­lerden yemek gibi mübahhğı, ikisinde de mubah olması esasına dayanır.

1453- Düşmandan sığır, koyun veya at gibi canlı hayvan ga­nimet alsalar ve komutan bunları sürecek birini ücretle tutsa, bu hem seriyye fertleri hem de karargâh askerleri hakkında caiz olur.

Çünkü komutan bu uygulamayı onların yaran için yapmaktadır. Yaptığı işin yararı her iki tarafa da racidir. Ganimetten tahsis yapması ise böyle değil­dir. Zira bunda menfaat sadece tahsis yapılan kişilere racidir. Onun için karar­gah askerlerinin payından tahsis yapması caiz olmaz.

1454- Birinci komutan onlara ganimetin dörtte birini tahsis ettikten sonra seriyye komutanı da kendi içtihadı ile düşmanla karşılaştıkları anda onlara bir tahsiste bulunsa ve seriyye ordu karargahına değil de darlislâma çıkıp gelse, birinci komutanın onlara yaptığı tahsis geçersiz olur. Seriyye komutanının tahsisi ise geçerli olur.

Çünkü ordu karargahına değil de darulislama çıkınca, aldıkları ganimet­ler konusunda sanki darulharpten değil de, darulislamdan gönderilmiş gibi olur­lar. Birinci komutan da seriyye için yaptığı tahsiste sanki bütün asker için tah­sis yapmış olur. Bu ise varid olan rivayetlere aykırıdır ve birinci seriyyeye tahsis olmaz.

Seriyye komutanının tahsis yapması ise belirli kişilere içtihad yolu ile yapılmış bir tahsistir. Bu da alınan ganimetlerde kendileri hak sahibi olduğu için sahih olur.

1455- Ordu karargahına döner gelirlerse, birinci komuta­nın yaptığı tahsis caiz olur.

Çünkü alınan ganimetlerde asker onlara ortaktır. Bu tahsis ile askerin onlara ortaklığı iptal edilmiş olur ki, bu da beşte birin ve süvarinin piyadeden alacağı fazla payın iptaline yol açsa bile sahihtir. Seriyye komutanının tahsisi ise, diğer askerlerin payı dışında sadece seriyye fertlerinin payları hakkında geçerli olur.

1456- Birinci komutan seriyye komutanının tahsis yapma­sını yasaklamışsa, onun yapacağı tahsisler bu yasaklamadan dolayı geçersiz olur. Ordu karagahına dönseler, birinci komu­tanın onlara yaptığı tahsis geçerli olur. Ordu karargahına dön-meyip darulislama çıksalar birinci komutanın yaptığı tahsis de geçersiz olur. Alınan bütün ganimet, ganimet taksimi esasla­rına göre paylaştırılır.

Çünkü alman ganimetlerde tahsis payı hakkı sadece onlar için söz konu­sudur. Bu tahsisde ise beşte birin ve süvariye piyadeden fazla vermeyi iptal et­mekten başka bir şey yoktur. Bu da geçersizdir.

Doğrusunu Allah bilir.[21]



[21] İmam Serahsî, İslam Devletler Hukuku, Şerhu’s-Siyeri’l-Kebir, Eğitaş Yayınları: 2/275-290