- Fransadaki Osmanlı Deniz Üssü

Adsense kodları


Fransadaki Osmanlı Deniz Üssü

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
reyyan
Mon 26 September 2011, 11:39 am GMT +0200
Fransa'daki Osmanlı Deniz Üssü



Kasım 2007 - 107.sayı


Ahmet MİROĞLU kaleme aldı, DİĞER YAZILAR bölümünde yayınlandı.

“Bizim dinimizden olmayan askerlerden (müslümanlardan) oluşmuş bu büyük ve güçlü ordu, Fransız kralına yardım için gönderilmiştir. Türklerin herhangi bir kimseyi incittiklerine dair hiçbir şikayet vaki olmamıştır. Nazik davranmışlardır. İaşeleri için aldıkları her şeyi, karşılığında para vererek almışlardır.”

Fransız Büyükelçi Jean de Montluc, Venediklilere övünürken

1520 yılında Yavuz Sultan Selim Han hayata gözlerini kapadığında 8 yıllık saltanat süresini yeni doldurmuştu. Her anı başarı ve zaferlerle dolu bir hayatı geride bırakırken, yerini o günlerde 25 yaşında
olan tek oğlu Süleyman alıyordu.

Adını tarihe “Muhteşem Süleyman” veya “Kanunî Sultan Süleyman” olarak yazdıracak olan bu büyük Osmanlı hükümdarı, babasının İran ve Turan fetihlerini durdurarak, yönünü ecdadının kuruluş günlerinde gözünü
diktiği topraklara yöneltecekti.

Büyük Kahramana Büyük Düşman


Zira, aynı dönemde Avrupa’da Charles-Quint (Kutsal Roma-Cermen İmparatoru Beşinci Karl; Şarlken) devri başlamıştı. Takdir-i ilâhi, insanın rakibi ve hasmı genelde şanına uygun ve büyüklüğüne denk olur. Onun
için kantarın bir gözüne bakıp, diğer gözündekinin ağırlığını tahmin edebilirsiniz.

Dedesinin ve babasının ölümü üzerine büyük bir mirasa konan Şarlken, aynı yıl anne tarafından dedesi İkinci Fernando’nun ölümüyle Kastilya, Aragon, Napoli ve Sicilya krallıklarının tacını giymişti. 1519’da Alman İmparatoru seçilerek Avrupa’nın en büyük imparatorluğunun da başına geçti. O, artık hem Alman, hem İspanyol, hem Hollanda hem Belçika kralıydı. Kısacası, Avrupa Kanunî’ye rakip olabilecek büyüklükte bir dev yetiştirmişti.

Şarlken’in -İngiltere dışında- Avrupa’daki en büyük rakibi, tek başına kalmış Fransa idi. O, büyük Avrupa İmparatorluğu’nu meydana getirebilmek için Fransa’yı da birliğe dahil etmek zorundaydı. Bu sebeple Fransa’yla 30 yıl süren savaşlara girişti. Önce La Bicoque (1522), sonra Pavie (1525) savaşlarını kazanarak Fransa Kralı I. Fransuva’yı (François) esir aldı.

Bunun üzerine, Birinci Fransuva annesi vasıtasıyla resmen Osmanlı Sultanı Kanunî Sultan Süleyman Han’a başvurup kurtarılması için ricada bulundu. Kraliçe, mektubunda dünyada oğlunu kurtaracak devlet başkanının Osmanlı hükümdarından başkasının olmadığını belirtiyordu.

Avrupa Haritasını Kim Çizmişti?


Kanunî, Fransa’ya yardım etmek, belki de asıl olarak Osmanlı çıkarlarını korumak amacıyla Avrupa içlerinde birçok sefere çıktı, çeşitli diplomatik hamlelerde bulundu.

16. yüzyılda Fransa, Hollanda ve İngiltere gibi milli monarşiler, Osmanlılar’ın, Habsburglar’a karşı giriştiği bu mücadele sayesinde hayathakkı bulabilmişlerdir. Dahası, Kanunî, tahta çıkmasından bir süre sonra ortaya çıkan Protestanlığı Katolikliğe karşı savunmuştur. Osmanlı baskısı olmasaydı Şarlken Protestan mezhebini ezecek, belki de yok edecekti. Şayet o dönemde Kanunî devreye girmeseydi, bugün ne İngiltere’den, ne Hollanda’dan ne de Fransa’dan, hatta ne de Protestanlık’tan söz etmek mümkün olacaktı.

Osmanlılar, Fransa’yı asker göndererek, para vererek veya ticari ilişkilerle destekleyerek Habsburglar’a karşı güçlendirdiler. Osmanlı Sultanı’nın Fransızlara uzun vadeli borçlar ve imtiyazlar vermesinin sebebi, Almanya’ya karşı denge sağlama isteğinden başka bir şey değildi. Zira, Fransa’ya baş eğdirdiği takdirde Şarlken, Tuna’nın doğu kesimlerine inerek Orta Avrupa’da Osmanlı ile karşı karşıya gelecekti.

Kanunî’nin belki de en ilginç hamlelerinden biri, yaşlı deniz kurdu Barbaros Hayreddin Paşa’yı Şarlken’e karşı Birinci Fransuva’ya yardımcı olmak için büyük bir donanmayla Fransa’ya göndermesidir.

Aslında Birinci Fransuva Osmanlılara verdiği hiçbir sözde durmamasına, hatta 1538’de Şarlken’le Osmanlı Devleti aleyhine bir anlaşma (Trevede Nice) yapmasına rağmen devletin âlî menfaatleri hatırına kendisine yardım edilmesine karar verilmişti. Barbaros da Andrea Doria’ya karşı yeni bir zafer vesilesi olacağı düşüncesiyle teklife sıcak bakmıştı. Fransızların ısrarları ve elçi üstüne elçi göndermeleri üzerine Kanunî, Fransa’ya yardım sözü vermiştir.

Yüzen Bir Şehir


Otuz bin kişilik mürettebata sahip olan, yaklaşık 150 gemilik Osmanlı donanması adeta yürüyen bir şehri andırıyordu. Donanma, Mayıs 1543 sonlarına doğru Barbaros’un kumandasında Fransız elçisi Paulin de
Lagard’i yanına alarak denize açıldı ve bir ay sonra Messina Boğazı’na girdi.

Sefer esnasında bu büyük armada, Roma’nın 16 km. güneybatısında bulunan, Osmanlı’nın “Tiber”, Fransızlar’ın “Tibre”, İtalyanlar’ın da “Tevere” dedikleri nehir ağzındaki Ostia Limanı’na demirledi. Osmanlı
Donanması’nın, Papalığın ve Hıristiyanlığın can evi Roma’nın bu ileri karakoluna girerek su alması, hele hele amiralinin de Barbaros olması, Avrupa’daki korku ve heyecanı son haddine vardırmıştı.

Donanma, Haziran sonlarına kadar İtalya sahillerini geçerek 20 Temmuz’da Marsilya’ya vardı. Tecrübeli kaptan, herhangi bir felaketle karşılaşmamak için gemilerinin büyük kısmını açıkta demirletip sadece
30 gemisi ile limana girmişti.

Barbaros donanması, Marsilya’da ise D’Enquienne Dükü François de Bourbon kumandasındaki 30 gemilik bir filo tarafından büyük bir merasimle karşılanmış, karşılıklı top atışları düzenlemiştir.

Yıllardan beri şöhreti bütün Avrupa’yı tutmuş olan bir Osmanlı amiralinin Kanunî tarafından Fran-sa’ya yardım için Marsilya’ya gönderilmiş olması olağanüstü bir ilgiyle karşılanmıştı. Binlerce Fransız ve saray erkânı şehre gelmişti.

Barut Fıçısı Yerine Şarap Fıçısı


Barbaros’un Dük’le yaptığı konuşma Fransızların ne kadar hazırlıksız olduklarının ipuçlarını veriyordu. Osmanlı Amirali’nin, herhangi bir planları olup olmadığına dair sorusuna Fransız Dük’ün cevabı hayal kırıklığından başka bir şey değildi. Barbaros’un sefere çıkılması isteğine Fransızlar her defasında biraz daha süre isteyerek cevap veriyorlardı.

Aslında Fransızlar, Osmanlı Donanması’nı çağırdıkları için Katolik aleminden korkmaya başlamışlar, Şarlken’e karşı Birinci Fransuva’nın Avrupa tarafından hain ilan edilmesinden çekinerek gelen yardımdan pişman olmuşlardı. Barbaros’u oyalayamayacaklarını bildiklerinden, önemsiz bir harekâtla işi bitirme sevdasına kapılmışlardı. Bu sebeple Nis (Nice) şehri üzerine bir sefer açmakla meseleyi halletmek istiyorlardı. Barbaros bundan hoşlanmamıştı. Kendisinin büyük bir sefer için geldiğini söylemesine rağmen, Fransa kralı adına böyle bir sefer de açamayacağı için, çaresiz Nis harekatına katılmaya rıza göstermişti.

Osmanlı donanması 20 Ağustos’ta Toulan’a gelip maiyetine önemsiz bir Fransız filosunu da alarak harekete geçmiştir. Yolda Fransız amiralin Kaptan-ı Derya’dan barut istemesi Osmanlı denizcilerini şok etmişti.
Barbaros, Nis muhasarasında donanmayı şehrin yakınında bulunan Vilafranca Limanı’na sokmuş, sonra bombardımanlarına başlayarak, şehri anahtarları bizzat getiren validen Kanunî Sultan Süleyman adına teslim
almış, fakat direnişe devam eden iç kaleyi Fransızların gevşekliğini ve bu esnada gösterdikleri ikiyüzlülüğü anlayarak fethe lüzum görmeden Toulon’a dönmüştür. Zira donanmalarındaki başıbozukluk ve düzensizlik bir yana, Fransızların barut fıçısından çok şarap fıçısı getirmeleri leventleri ve kaptanları şaşkına çevirmişti.

Frenk Tuhaflıkları


Güya ortak harekât yürüten Fransız Donanması’nın zaman zaman Osmanlı Donanması’nı güç duruma sokan manevraları da hayli can sıkmıştı. Buna bir de kuşatma sırasında Fransızların Nice şehri ileri gelenleriyle
gizlice haberleşip, ganimetlerin Osmanlı denizcilerinin eline geçmemesi için müşterek tedbir almaya çalışmaları ve şehrin Osmanlılara değil Fransızlara teslim olmasını planladıklarının ortaya çıkması eklenince, Barbaros harekâtı bitirme kararı almıştı.

Barbaros’un söz vermesine rağmen şehir yine de yağmalanmıştır. Vieillevîlle Markisi bu durumu hatıralarındaşöylece aydınlatır: “Nice şehri, teslim şartlarına aykırı olarak yağmalandı, sonra yakıldı. Bu hadise, Türkler’e isnat edilmek istendi. Fakat yağma başladığı vakit Barbaros ve bütün Türkler Nice’den çoktan uzaklaşmışlardı. Bununla beraber Fransa’nın ve Hıristiyanlığın şerefini korumak maksadıyla bu çirkin olay hâlâ masum Barbaros’a yüklenmek istenmektedir.”

Harekâta mecburen ertesi bahar devam edilecekti. Lakin İstanbul’a gidip dönmek daha da masraflı olacaktı. Barbaros ve adamlarını sinirlendirecek birçok aksaklık çıkıyordu. Güya kendilerini yardıma çağırmış
olan Fransızların hazırlıkları yetersizdi. Ne böyle muazzam bir orduyu besleyebilecek erzakları, ne de yeterli tahsisatları vardı. Ne var ki, bu İstanbul’da böyle anlaşılmamıştı. O zamanlar bir şehri dolduracak kadar kalabalık bunca askerin barınma ve beslenme meselesi nasıl çözümlenecekti?

‘Tanırlarsa Müslüman Olurlar’

Osmanlı gemicileriyle Fransız makamları arasındaki tartışmalar gitgide alevleniyordu. Hatta bir ara leventler -bazı rivayetlere göre bizzat Barbaros Hayreddin Paşa- bu işe kendilerini bulaştıran Fransız Sefiri Polin’i öldürerek cezalandırmayı tasarlamışlardı.

Barbaros, Fransa ile ek bir anlaşma yaparak ihtiyaçlarının karşılanması ve leventlerin maaşlarının verilmesi şartıyla kışı Fransa’da geçirmeye karar verdi. Toulon limanı kışlamak için en uygun yerdi. Nihayet Toulon şehrindeki evler boşaltıldı ve giden ahalinin evlerine Osmanlı askerleri yerleştirildi. Toulon, Kralın emri ile Barbaros’un idaresine bırakıldı. Bu süre içinde şehre Osmanlı Bayrağı çekildi ve o yılın vergisi de Osmanlı memurlarına ödendi.

Fransız yetkililer, evlerinden çıkarttıkları ahaliyi müslümanlarla temas kurmasınlar diye ücra köylere götürüp yerleştirmişlerdi. Çünkü halkın bu temas sonucunda müslüman olmasından korkuyorlardı.

Toulon, kısa bir sürede bir “müslüman şehri”ne dönmüştü. Çağdaş Fransız kaynakları, “Türk mahallesi”ndeki düzen ve disiplinden söz ediyor, idarecilikteki başarılarını, tutum ve davranışlarını övüyorlar,
Türkler’in yönetimi sırasında en küçük bir inzibat olayının dahi vuku bulmadığına değiniyorlardı.

İkinci Bir İstanbul


O günleri yaşayan Toulonlular, birbirlerine yıllar yılı Türklerin gelişiyle birlikte namaz kılınmaya başlanan şehrin birdenbire sükûnete büründüğünü ve “Sancakbeyleriyle dolu ikinci bir İstanbul” haline geldiğini anlatmışlardır.

Bu olaydan birkaç yüzyıl sonra, Fransız Deniz Kuvvetleri’nin en önemli deniz üslerinden birinin yer aldığı Toulon Belediye Sarayı’na, limanlarına demirli Osmanlı donanmasını gösteren görkemli bir tablo
asılmıştır. Barbaros’un anısını yaşatan bu resmin altındaki şiirin son dizesi şöyledir: “Bu gördüğünüz, hepimizin imdadına yetişen Barbaros ve ordusudur.”

Fransa’nın Nice ile Monaco arasında uzanan Eze bölgesinde her yıl 25 Temmuz’da temsili olarak Barbaros’la leventlerinin giysilerine bürünen Fransızlar, hâlâ yörelerini kurtaran Osmanlı’ya minnettarlıklarını
sunarlar.

Barbaros burada ertesi sene ilkbaharına (Nisan 1554) kadar ikamet etmiş, bu esnada Salih ve Hasan reislere İspanya’nın Katalonya sahillerini vurdurarak birçok esir ve ganimet almıştır. Bu müddet zarfında Osmanlı Donanması’nın Batı Akdeniz’de büyük bir hâkimiyet ve üstünlük kurması, İspanya’daki Müslüman Arapları bile isyana cesaretlendirmiştir.

Son Sefer


Osmanlı Donanması’nın Fransa’da kaldığı süre içinde, kralın vermeyi vaat ettiği aylık 50 bin Duka Altını ödemekte güçlük çektiğini gören Barbaros öfkelenmiş, leventlerinin aç kalmasına tahammül edemeyerek bir Fransız tüccardan borç almak zorunda kalmıştır. Görevini başarıyla tamamlayan Barbaros, en sonunda Fransız hükümetine Osmanlı Donanması’nın masraflarını karşılatarak törenlerle Toulon şehrinden ayrılmıştır.

Birçok Türk ve Müslüman esirin yanı sıra, dönüş yolunda Elba Adası’nı basarak İtalyanlar’ın elinde tutsak bulunan Sinan Reis’in oğlunu da kurtaran Kaptan-ı Derya Barbaros, İtalya sahillerine çıkartmalar yaparak, esir ve ganimet devşirerek yaz aylarında İstanbul’a gelmiş (1544) ve Kanunî tarafından büyük deniz gazasının kahramanı sıfatıyla kabul edilerek iltifat görmüştür.

Osmanlı Donanması bu tatsız seferden, en azından Güney Fransa’nın işgaline engel olmayı başarmış olarak geri dönmüştür. Fakat bu seferin belki de en anlamlı ve hayırlı sonucu üç yıldır Cenevizliler’in elinde esir bulunan Turgut Reis’in Barbaros tarafından 3.000 altın karşılığında kurtarılması olmuştur.

“Fransa Seferi” onbinlerce İstanbullunun sevinç gösterileri arasında limana giren Barbaros Hayreddin Paşa’nın son seferi olmuştu. Barbaros’un 70 yaşında gerçekleştirdiği bu sefer, aynı zamanda bu büyük kaptanın kazandığı en büyük zaferlerden biridir. Şanlı Kaptan-ı Derya son 2 yılını İstanbul’da geçirmiş ve Beşiktaş’taki konağında 4 Temmuz 1546 günü Kadir Gecesi’nde vefat etmiştir.

Fransa’ya gelince... Fransızlar, Osmanlılardan aldıkları destek sayesinde ayakta kaldıklarını çabuk unutmuşlardır. Bugünkü tavır ve davranışları da bunu göstermiyor mu? Yoksa bu yardım zamanla onlarda ciddi bir kompleks ve reaksiyon mu oluşturmuştur, bilemiyoruz artık.

Osmanlı baskısı olmasaydı Şarlken Protestanlığı belki de yok edecekti. Kanunî devreye girmeseydi, bugün ne İngiltere’den, ne Hollanda’dan ne de Fransa’dan söz etmek mümkün olacaktı.