- Fitnenin başlatılışı

Adsense kodları


Fitnenin başlatılışı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
sumeyye
Tue 12 April 2011, 01:05 pm GMT +0200
Fitnenin Başlatılışı[352]


(Abdullah b. Sebe, Yemen'in San'a şehrindeki Yahudilerden biri olup anası zenci idi. Hz. Osman zamanında Müslümanlığını ilan edip Müslümanların fethettikleri yerlerde sapık fikirlerini yaymak için çıkıp Hicaz'dan başlayarak Basra, Küfe ve Şam diyarlarını dolaştıysa da arzusuna ulaşamadı. Üstelik Şamlılar onu kovdular. O da Mısır'a geldi. Orada fikirlerini yaymaya başlayarak onlara: "Hayret doğrusu adamların kimisi İsa (as)'in tekrar geleceğini iddia ediyor da, Muhammed (as)'ın tekrar geleceği gerçeğini yalanlıyor. Oysa Allah:

"Sana Kuran'ı farz eden (Allah), seni kesinlikle dönüp varılacak yere gönderecektir." buyurmaktadır. Muhammed (a.s.) yeryüzüne geri getirilme hakkına İsa'dan daha fazla hak sahibidir." diyordu. Mısır halkı onun bu sözlerini kabul ettiler. O da onlara "Öldükten sonra tekrar dirilip dünyaya geri gelme" masalını uydurdu. Sonra da "Bin tane Peygamber var ki, bunları her birinin insanlardan Vasi'leri (Onların vasiyetini yerine getirmekle görevlendirilen kimseleri) vardır. Ali (r.a.) da, Hz. Muhammed'in vasisidir. Muhammed Peygamberlerin, Ali de vasîlerin sonuncusudur. Peygamberin vasiyetini gerçekleştirmeyenden daha zalim kim vardır. Peygamberin vasîsi Ali (r.a.) fırlayıp, şu ümmetin işini ıslah için ele almaya çalıştı. Ama Osman bunu zorla ele geçirdi. İşte Ali, işte Muhammed'in vasîsi! Bu işi düzeltmek için davranıp hareket edin. Önce başınızdaki emirlerinize kusur bulmaya bakın. Emri bil ma'ruf ve nehyi anil münker yapıyor gibi görünüp insanların gönlünü kazanıp sonra onları bu konuya davet edin." dedi.

Yetiştirdiği adamlarını çevreye yolladı. Şehirlerde bozgunculuk is­teyen herkese mektuplar yolladı. Onlar da ona yazdılar. Dıştan iyiliği emredip kötülüğü men eder görünerek, içlerinden de kendi görüşlerini yayıyorlardı. Şehirlere gönderdikleri mektuplarda vali ve idarecilerinin ayıp ve kusurlarını yazıyor, dava arkadaşları da onlara aynı türde cevaplar yazıp gönderiyorlardı.

Böylece herkes kendilerine gelen bu mektupları kendi şehirlerinde-kilere okuyorlardı. Yeryüzünde, bu uydurma haberlerini genişlete ge-nişlete yayarak, tâ Medine'ye kadar ulaştırdılar. Göründüklerinin aksini arzu ediyor, ortaya attıkları şeyin aksini ise gizliyorlardı. Böylece beriki şehirlerde oturup da bu mektuplarla gelen öteki şehirdeki yalan haberi duyanların hepsi "Elhamdülillah bizim şehirde onların başına gelen bela yok" derken, sadece Medine halkı bu vaziyete ters düşüyordu. Zira onlara bu tür haber bir şehirden değil, her yerden geldiğinden onlar: "Biz bütün insanların uğradığı bu belaya uğramadık." diyorlardı.

İş bu vaziyetteyken, Muhammed Talha ve bir diğeri Hz. Osman'a gelip "Ya Emira'l-Mu'minin! Bize gelen insanların uğradığı musibet haberi sana da geliyor mu?" dediler. O da "Hayır, vallahi bana sadece

selamet haberleri geliyor!" deyince, onlar da kendilerine ulaşan kötü haberleri ona anlattılar. Hz. Osman "Siz benim bu işte ortaklarım ve insanların şahitlerisiniz bana ne yapmam gerektiğine işaret edin." dedi. Onlar da "Biz sana güvendiğin insanlardan bazılarını şehirlere gönderip sana onların durumlarını bildirmelerini tavsiye ederiz!" dediler. O da Muhammed b. Mesleme'yi Küfe'ye, Üsame'yi Basra'ya, Ammar b. Yasir'i Mısır'a, Abdullah b. Ömer'i Şam'a, birkaç kişiyi de diğer yerlere yolladı. Hepsi de Ammar'dan önce gelip: "Ey insanlar! Biz hiçbir gerçeği inkar etmedik, onu zaten Müslümanların ileri gelenleri de, avamı da inkar etmez. Hepsi bir ağızdan "Bu iş Müslümanların işidir!" Ancak şu bir gerçek ki, şehirlerin idarecileri, halkları arasında adaletle davranıp, onların işlerini iyi icra ediyorlar." dediler. Medineliler Ammar'in gecikmesinden dolayı öldürüldüğünü sandılar. Bir de beklenmedik bir zamanda Abdullah b. Sa'd b. Şerh onlara bir mektupla "Mısır'a bir takım adamların Ammar'a gelip onu kendi taraflarına çekmeye çalıştıklarını, bunlar arasında Abdullah b. Sevda, Halid b. Mülcem, Suvâ b. Humran ve Kinâne b. Bişr'in de olduğunu" bildirdi.

Sonra Hz. Osman şehirlere okunmak üzere şunu yazdı:

-Ben, valilerimi her hac mevsimi hesaba çekiyorum. Başa geldi­ğimden bu yana ben bu ümmete iyiliği emir, kötülüğü men işini teklif ettim. Bana veya valilerimden biri hakkında yapılan her şikayeti de­ğerlendirip hakkını verdim. Ne benim, ne de çoluk çocuğumun vatan­daştan öncelikli olma hakkı var. Bana Medine halkı diğer yerlerde bir kısım insanların dövülüp bir kısmının da sövüldüğünü dava ediyor. Gizlice dövülen ve sövülen kimse gelip bunu dava etsin ve hakkı ne ise benden yada valilerimden alsın.

Bu Mektubu duyanlar ağlaştılar. Osman'a dualar ederek "Eyvah bu ümmet bir şer doğuracak!" dediler.

Hz. Osman valilerini hac mevsiminde çağırdı. Abdullah b. Amir, Muaviye, ve Abdullah b. Sa'd geldiler. Hz. Osman onlarla yapacağı istişareye Said ile Amr'ı da aldı ve "Ne oluyor bu yayılan haber, bu şikayet ne?" diye söze başlayıp vallahi aleyhinizde çıkartılanların doğru olmasından korkarım. Bu sadece beni mahveder." dedi.

Onlar da: "Sen haberci yollamadın mı, biz sana halkın durumunu bildirmedik mi, onlar sana kimsenin ağzından bir şey duymadıklarını

söylemediler mi? hayır! vallahi bunu çıkaranlar doğru söylemiyor, iyi de etmiyorlar. Biz bunun kökünü kavrayamadık. Bu asla inanılıp gü­venilmesi hşlal olmayan bir yaygaradır ki, onu teftişe gitmek bile bir şey'kazandırmaz." dediler.      .

Hz. Osman onlara "Peki bana bir çözüm gösterin." Deyince, Said b. El-Âs "Bu uydurma haber gizlice yapılıp onu da esasını bilmeyenler yapıp anlatıyor. Sonra meclislerinde bunlar esas gibi konuşuluyor." dedi. Hz. Osman:

-Peki bunun çaresi ne? deyince Said "Bunları yayanları toplayıp bunlar arasında bu haber kimden çıkmışsa onların öldürülmesidir." dedi. Muaviye ise: Sen beni tayin ettin. Ben de öyle bir kavme valilik ediyorum ki, sana onlardan hayırlısı dışında bir haber ulaşmaz. Bu ikisi kendi taraflarında olanı benden iyi bilirler." Deyince, Osman (r.a.) "Görüşün ne?" dedi. O da "Güzel, edeble muamele edilmesi!" dedi. Hz. Osman "Ya Amr! Sen ne görüştesin?" deyince o da: "Görüyorum ki sen vatandaşa çok yumuşak davranıyorsun, sanki onlardan usanmış gibi davranıyorsun. Ömer'in onlara verdiğinden fazla veriyorsun. Bence senden önceki iki halifenin yolunu tut. Şiddetli davranacak yerde şiddetli, yumuşak davranmak gerekiyorsa yumuşak ol. Zira insanlara zarar vermeye gayret edene, şiddet uygulamak gerek. İnsanlara aykırı davranana nasihatle yumuşaklık gerek. Ama sen her iki gruba da yumuşak davrandın." dedi. Hz. Osman Allah'a hamd ile söze başlayıp:

-"Nasihatlerinizi duydum. Her işin girecek bir kapısı var. Şu kor­kulan fitne bu ümmetin başına gelecektir. Zira onu örten kapısı var ya, onunla gevşekler korunur. Ancak Allah'ın emrettiği cezalar hariçtir ki, kimse bunlardan birinin ayıbını başkası ile mukayese edemez. Eğer onu bir şey engellemişse bu bir rıfkla muameledir. Vallahi bu fitne kapısı açılacaktır. Kimsenin aleyhime delil getirme hakkı yoktur. Allah biliyor ki insanlar için elimden gelen iyiliği yaptım. Vallahi fitne değirmeni dönecektir. Ne mutlu Osman'a eğer onu hareket ettirmeden ölebilirse. İnsanları koruyun, haklarını bağışlayın, onlara acıyın. Allah'ın hukukuna el uzatılırsa, o zaman iki yüzlülük yapmayın." dedi.

Osman hareket edince, Muaviye ve Abdullah b. Sa'd da Medine'ye geldi. Abdullah b. Âmir ile Said geri döndü. Osman devesine binince deve sürücüsü:

"Zayıf binek hayvanı da bilir zayıf sert develerde Ondan sonra emir (halife) Ali'dir. Zübeyr de razı olunan halef.

Talha da onun velisidir."

Diye bir recez söyledi. Hz. Osman'ın arkasında yürüyen Ka'b da eliyle Muaviye'yi göstererek "Vallahi Osman'dan sonra emir Muaviye'dir." dedi.

Onun bu sözü Muaviye'ye ulaştırıldı. O da bunu Ka'b'a sordu. Ka'b "Evet ondan sonra emir sensin, ama benim bu sözümü sen ya­lanlamadan da emirlik sana gelmeyecektir" dedi. Böylece Muaviye'nin kalbine emir olabilme arzusunun tohumları ekilmiş oldu.

Hz. Osman valileri yerine yollarken, Muaviye de veda edip çıktı. Kılıcını kuşanıp sefer elbisesi giymişti. Yolda Talha, Zübeyr ve Ali'nin de bulunduğu bir gruba rastlayınca durup selam verdi, yay'ına yaslandı ve "Siz de biliyorsunuz ki, insanların bir birine adamlarıyla galib gelmeye çalıştığı bir dönemde ortaya çıktı. İçinizde topluluğunuzun reisi olması ona uyulması, dediğinin derhal icra edilmesi, onun şahitliği ve danışılması istenmeyen kimse yoktur. Bu iş Allah'ın Peygamberini gönderip, ona uyanlara, onunla ikramda bulunmasına kadar sürdü. Peygamberden sonra gelenler de işi müşavere ile yürüttüler. Üstünlükleri önce İslâm olmak, eski olmak ve çok çalışmakta bulur­lardı. Eğer böyle olursa, böyle yaparlarsa bu iş onların olur ve insanlar onlara uyar. Ama dünyaya yönelip ona talib olurlarsa bu iş onlardan alınır. Allah onu bu işi yürütecek birine verir. Yoksa kıskançlıktan sa­kınsınlar. Zira Allah birinin yerine öbürünü bedel yapmaya gücü yeter. Zira kendi mülkünde dilemesi ve emri ona aittir. Şimdi ben aranızda bir zat bırakıp gidiyorum. Siz ona hayır tavsiye edin, onun etrafını alın, alın ki böylece saadete eresiniz." deyip vedalaşıp ayrılmak istedi. Bunu duyan Ali (r.a.):

-Ben bu adamda bir hayır görmüyordum!" deyince Zübeyr "Hayır, vallahi ne senin ne bizim, göksümüzde bu sabahki gibi büyük etkisi hiç olmamıştı." dedi.

Muaviye giderken Hz. Osman'a:  "Şu azgınlar sana saldırmadan benimle Şam'a gelsen" ricasında bulununca, Hz. Osman "Ben Pey­gambere komşuluğu bir şeyle değişmem, boynum kesilse de." dedi. Muaviye "Bir ordu yollayayım." Teklifi yapınca da: "Be"n bu hicret yurdunun halkının geçimini bu ordunun erzakı yüzünden daraltamam." dedi. Muaviye "Vallahi ya öldürülecek, ya da çarpışacaksın." deyince "Hasbiyallah ve ni'mel vekil." dedi. Muaviye de "Ey kesimi kolay deve." diyerek çıkıp gitti.)[353]

İsmail b. Ebi Halid bu konuda şunu nakleder: Mısır'dan (fitne için) gelenler el-Cuhfe'de kamplarını kurup, Osman (r.a.)'ı ayıplamak ve tenkit etmek için yanına geldi. Osman (r.a.) da hutbeye çıkarak şunları söyledi:

-Benden dolayı Allah sizi şer ile cezalandırsın. Ey Muhammed ümmeti! siz kötülüğü yayıyor, iyiliği ise saklıyorsunuz. İnsanların en akılsızlarını benim yüzümden fitneye düşürdünüz. Şimdi hanginiz gidip de bu adamlara neyin intikamını almak istediklerini, böylece ne yapmak istediklerini soruverecek?" diye sorup, bu sorusunu üç kere tekrarladı. Ama kimse ona cevap vermedi.

Bunun üzerine Hz. Ali ayağa kalktı ve "Ben gideyim!" dedi. Hz. Osman da "Onlara akrabalığı en yakın olan sensin zaten." dedi. Hz. Ali onlara "Osman aleyhine neyin intikamını almak istiyorsunuz?" diye sordu. Onlar "Elbette intikam alıyoruz, zira o, ümmeti bir tek Mushaf üzerine toplayacağım diye Allah'ın kitabını mahvetti. (Yani diğer nüshaları imha ettirdi.) devlete ait develer için tahsis edilen korulukları çoğalttı. Akrabalarını görevlendirdi. Mervan'a yüz bin dirhem verdi. Rasulullah'in ashabına el attı.

Hz. Osman onların bu iddialarını red ederek dedi ki:

-Kuran'a gelince: O Allah katından gelmiştir. Ben size sadece Kur'an hakkında ihtilaf etmeyi yasakladım. Bana dilediğiniz harfi okuyabilirsiniz. Koru meselesine gelince: Vallahi ben onu kendi de­velerim ve koyunlarım için tahsis etmedim. Ben onu sadece zekat de­velerini himaye etmeye ayırdım. Mervan'a bin dirhem verdiğime ge­lince: İşte şu onların Beytu'l-Mâl'i (hazinesi)'dir. Onun başına diledi­ğinizi tayin edin. Sizin "Rasulullah'in ashabına el uzattı, incitti." İddi­anıza gelelim: Ben de bir insanım, kızarım da razı olurum da. Kim

bende bir hakkı olduğunu iddia ediyorsa, işte ben buradayım. Zulmet­tiğim söyleniyorsa karşınızdayım, ne dilerse; isterse kısas, isterse af etsin."                                                   

Bunu üzerine Mısır'dan gelenler, Osman'ın bu müdafaasını kabul edip, sulh oldular ve Medine'ye girdiler.

Muhammed b sa'd da bu konuda şöyle anlatır: Raviler der ki:

-Esas adı Malik b. El-Haris olan el-Eşter en-Nehaî, Yezid b. Mükeffef, Sabit b. Kays, Kümeyi b. Ziyad, Zeyd Süvhan, Sa'sa b. Süvhan, Haris el-A'ver, Cündüb b. Züheyr ve Esfar b. Kas Küfe'den Medine'ye Hz. Osman'ın Küfe valisi Said b. El-As'ı vazifeden almasını ricaya geldiler. Said b, Âs da Osman (r.a.)'ın^yanına hareket etmişti. Onlara Osman'ın yanında rastladı. Hz. Osman onun azlini red etti. O gece el-Eşter bir grupla derhal yola çıkıp, on gün sonra Küfe'ye gelerek şehri istila etti, sonra Mescidin minberine çıkarak onlara: "Şu vali Said b. As, size gelip Fırat ve Dicle kıyısındaki yeşil arazinin Kureyşli gençlere ait bahçeler olduğunu iddia etmektedir. Bu ovalan fethi için sizin başlarınızın düştüğü mızraklarınızın dikildiği yerdir. Kim Allah için bir hakkı olduğuna kanaat getiriyorsa, derhal Ceraa mevkiine gelsin." dedi. İnsanlar da gelip Ceraa'da kamp kurdular.

Said b. El-Âs bu sırada Medine'den geri dönüp el-Uzeyb denen yere gelmiş ve konaklamıştı. Ester ona karşı başlarında Yezid b. Kays el-Erhabî ile Abdullah b. Kinane el-Abdi'nin bulunduğu bin kişilik bir süvari grubu hazırladı ve "Haydi varın ve Said'i rahatsız edip geri Osman'a gönderin. Kabul etmezse boynunu vurun." dedi. Onlar gelince Said işin ciddiyetini görüp Medine'ye geri döndü.

El-Eşter Kûfe'de Mescidin hutbesine çıktı ve: "Ben sadece Allah ve sizin için öfkelendim. Şimdi sizin namazınız için Ebu Musa el-Eşarî'yi görevlendirdim. Huzeyfe b. El-Yeman'ı da Fey'inize (haraç ve ganimet malı) tayin ettim." deyip hutbeden indi ve "Ey Ebu Musa hutbeye çık!" dedi. Ebu Musa da: "Ben böyle bir şeyi yapamam. Ama gelin Müminlerin emirine biat edin, boynunuza borç olan biatinizi yenileyin!" dedi. İnsanlar bunu kabul edip biat yenilediler.

Ebu Musa yaptığı işleri Hz. Osman'a yazdı. Bu iş Osman (r.a.)'ın çok hoşuna gitti. Kûfeli şair Utbe b. Va'l:

Ey Affan oğlu bize sadaka gönder de sevabına er!

Birkaç gecelerde de olsa Ebu Musa el-Eşari'-yi bize emir yap!

Diye bir beyit söyledi. Osman (r.a.) da: Evet, eğer yaşayacak olursam değil birkaç gece aylar ve senelerce görevlendiririm." dedi.

İşte Küfe halkının, Said'in azli için yaptığı bu icraat, ona karşı cüret ettikleri vakit, Osman (r.a.)'ın idaresine giren ilk gevşeklik olmuştur.[354]

Yine İbnu Sa'd Zühri'den naklediyor:

Hz. Osman halife tayin olunmuş ve altı yıl insanlar hiçbir itiraz göstermeden vazifesini icra etmiş idi. Öyle ki ümmet nazarında Ömer'den daha sevimli olmuştu. Zira Ömer halka -hak için- çok sert davranıyordu. Osman yönetimi ele alınca onlara yumuşak davranıp onlarla alakasını iyi sürdürdü. Daha sonra ümmet idaresinde gevşeklik göstermeye başladı. Son altı yılında akrabalarını ve ailesinden olanları devlet görevine almaya başladı. Mısır ve Afrikiyye'nin Humus'unu -ganimetin beşte birini- Mervan'a verilmesini yazdı. Mal dağıtımında akrabalarını tercihe başladı. Bu konuda Allah'ın emrettiği sıla-i rahim emrini te'vil ederek, akrabalara mal verme şeklinde anladı. Bir çok mal edindi. Beytu'l-mal'den borç aldı ve: "Ebu Bekir ile Ömer bu hususta kendi haklarını kullanmaktan vazgeçtiler. Ben ise onu alıp akrabalarım arasında taksim ettim." dedi. İnsanlar da onun bu işini hoş karşılamadı.[355]

Derim ki: Hz. Osman'a karşı ayaklanma sebeplerinden biri de, onun Umeyr b. Sa'd'ı Hımış valiliğinden alması olmuştur. Umeyr salih ve takva bir zat idi. Yine onun, Şam diyarının tamamını Muaviye'ye vermesi, ayaklanmalardan biridir. Yine Amr b. El-Âs'ı Mısır valiliğinden alıp yerine İbnu Ebi Şerh'i oraya vali tayin etmesi de bu hoşnutsuzluktan biridir. Muğira b. Şu'be'yi Kûfe'den alıp, yerine Said b. El-Âs'ı tayin etmesi de halkın kendisine karşı gelmesine sebep olmuştur.

Kasım b. El-Fadl, Amr b. Mürra yoluyla, Salim b. Ebi'l-Ca'd'dan naklediyor: Hz. Osman aralarında Ammar'ın da bulunduğu Peygam­berimizin ashabından birkaç kişiyi çağırtıp: "Ben size soracağım, iste­rim ki beni doğrulayasınız. Allah'a ant veriyorum ki siz Rasulullah

(s.a.v.)'in Kureyş oğullarını diğer insanlara tercih ettiğini Haşim oğullarını da diğer Kureyşlilere tercih ettiğini biliyor musunuz." dedi. Ashab buna cevap vermeyince Osman (r.a.): "Eğer cennetin anahtarları elimde olsaydı, cennete girmelerini sağlamak için onları Ümeyye oğullarına verirdim." dedi.

Ebu Vail anlatıyor:

-Abdurrahman b. Avf ile Hz. Osman arasında laf düellosu vardı. Abdurrahman: "Uhut harbi günü neye kaçıp gelmedin, Bedir harbine neye yetişmedin, Ömer'in icraatına neye aykırı davrandm?" diye haber saldı. O da ona "Bedir harbine yetişemedim, çünkü Peygamberin kızı (hanımı) hastalığı sebebiyle beni meşgul ettLJUhud'da bulunmadığımı Allah af etti. Ömer'in icraatına gelince, vallahi onu tatbike ne benim ne de senin gücün yeterdi." diye haber saldı.

Yine Ali ile Osman arasında bir kırgınlık olmuştu. Abbas ikisi ara­sında barıştırmak için gelip gidiyordu. Ali: Vallahi eğer Osman bana evimden çıkmamı emretse derhal yerine getiririm. Ama Allah'ı kita­bının icra edilmemesine göz yumup, iki yüzlü davranmaya gelince bunu asla yapamam." dedi.

Seyf b. Ömer, Atiyye aracılığıyla Yezid el-Fak'asî'den şöyle dedi­ğini rivayet ediyor:

İbnu's-Sevda (Abdullah b Selul) Mısır'a geldiğinde kah Kinâne b. Bişr'e kah da Sevdan b. Humrân'ın yanma gelirdi. Gâfiki'nin yanına gelmiş, o da vurup başını yararak bağırıp çağırdı. Bunun üzerine Halid b. Mülcem, Abdullah b. Razin ve aynı karakterdeki birkaç kişi onun etrafını çevirdiler. O da onlara güzel laflar sarf ettiyse de, onun Hz. Ali'nin Vâsîliği hususunu kabule yanaştırmamıştı. Bunun üzerine on­lara: "Size Arabın dişine ve korumasına sarılmak gerek. Biz ise onun adamı değiliz. Görüyorum ki sizler ziraatçılık yapıyorsunuz. Bu yıl Mısır iflas edene kadar ziraat yapmayın. Böylece valiyi Osman'a şi­kayet edin, onu görevden uzaklaştırsın. Biz de yerine ondan daha zayıf birinin tayinini isteyelim ki, istediğimiz işle baş başa kalalım. İyiliği emredip kötülüğü men eder gibi görünüp işimize bakalım." dedi.

Onun bu teklifine ilk katılan Muhammed b. Ebi Huzeyfe oldu. Bu zat Muaviye'nin dayı oğlu idi. Yetim olduğu için Osman (r.a.)'ın hi­mayesinde büyümüş sonra da Osman'dan diğer şehirlerden birine göçüp

gitme müsaadesi alarak Mısır'a yerleşmişti. Onu buna sevk eden sebep, Osman (r.a.)'tan devlette vazife isteyince onun "Sen bu işin ehli değilsin!" demesi olmuştu.

Bu adamla ibnu's-Sevdâ'nın dediğini icraya başladı. Sonra bunlar yanlarına Allah'ın rüsvaylığa müsaade ettiği insanlarla yola çıkıp, Hz. Osman'dan valileri, Amr b. El-Âs'ı şikayetle istifa ettirilmesini iste­diler. Osman yanına gelen şikayetçi gruptan birilerine Amr'ı müdafaa edip onları susturunca, diğer bir grup gelip bir başka şikayette bulu­nuyorlardı. Bunların her birisi Abdullah b. Sa'd b. Ebi Serh'ın vali olmasını istiyordu. Nihayet Osman (r.a.) onlara:

-Ben şimdi Amr'ı size valilikten alıp harp komutanı olarak bırakı­yorum, diyerek onların haraç işlerinin başına Abdullah b. Sa'd b. Ebi's-Serh'i tayin etti. Amr'ı da namaz kıldırmakla görevlendirdi. Bu anlaşmayı bozmak üzere Abdullah b. Sa'd ile Amr b. El-Âs arasında Sudan, Kinane b. Bîş ve Harice gidip geldiler. Onların arasına fitne soktular. Hatta ulaştırabildikleri kadar da yazıştılar. Her ikisi de Os­man'a durumu yazdılar.

İbnu Ebi's-Serh, Hz. Osman'a "Bu Amr burada namaz emiri olarak kaldıkça benim haraç emiri olmam asla doğru olmaz." diye yazdı. Adamları da gelip onu doğrulayarak Amr'in müstafi sayılmasını iste­diler. Nihayet Hz. Osman da Amr'a: "Senden hoşlanmayanların arka­daşlığında senin hayrına bir şey olamaz. Bırak gel!" diye haber saldı. Sonra Mısır valiliğinin bütün vazifelerini İbnu Ebi's-Sarh'a devretti.

Rivayete göre, Ammar b. Yasir ile Abbas b. Utbe b. Ebi Leheb ara­sında bir çekişme olmuş. Osman da sulh için her ikisini dövmüştü.

Seyf b. Ömer, Mübeşşir ve Sehl b. Yusuf yolu ile Muhammed b. Sa'd b. Ebi Vakkas'tan şöyle nakleder:

-Ammar b. Yasir Mısır'dan geldiğinde, babam Sa'd hasta idi. Ammar'in geldiğini duyunca beni onu çağırmaya yolladı. Ammar be­nimle kalktı, başında kirli bir sarık, üzerinde de kürkten bir cübbesi vardı. Sa'd b. Ebi Vakkas'ın yanına girince Sa'd:

"Ulan horoz! Sen bizim aramızda iken kesinlikle hayır ehli idin. Peki şimdi Müslümanlar arsındaki şu fesada koşuşturup, müminlerin halifesine karşı insanları kışkırttığına dair bana ulaşan haberler neyin nesi, aklın halâ başında değil mi?" dedi, Ammar da sarığına uzanıp öfkeyle başından çıkardı ve: "Şu sarığı başımdan attığım gibi Osman'ı da vazifeden böyle attım!" dedi. Sa'd: "İnna lillah ve inna ileyhi raciûn, yazık sana, yaşın ilerledi, kemiklerin inceldi, ömrün sona erdi, şimdi de İslam'ın senin boynundaki halkasını çıkarıp atıyorsun. Dinden çırılçıplak soyunuyorsun öyle mi?" diye cevap verdi. Amraar öfkeyle kalkıp geri dönerken "Sa'd'ın fitnesinden Allah'a sığınırım!" diyordu. Sa'd da

"Dikkat edin onlar fitneye düştüler." Ayetini okuyup; "Allah'ım! Osman'ın affediciliği ve hilmi sebebiyle, katındaki derecesini yükselt!" diye dua etti. Nihayet Ammar kapıdan çıktı. Sa'd ağlamaya başlayıp sakalı sırılsıklam olana kadar ağlamaya devam etti. Bana "yavrucuğum kim fitneye düşmeyeceğinden emin olabilir. Ammar'dan duyduğun sözler sende kalıp çıkmayacak, zira onlar emanettir. Hem ben bu sözden dolayı insanların onu alıp Yasir aleyhine kullanmalarını da istemiyorum. Hem Rasulullah (s.a.v.):

"Yaşlılık bunaması kendisine galip gelmedikçe hak Ammar ile­dir."[356] buyurmuştur. Ne yazık ki bu hastalık onun aklını alıp bozmuş." dedi.[357]

Hz. Osman aleyhine kıyam edenlerden biri de Hz. Ebu Bekr'in oğlu Muhammed İdi. Rivayete göre Hz. Ömer'in torunu Salim b. Abdullah'a "Onun bu kıyamına sebep ne idi? diye sorulunca "öfke ve tamahkarlık onu bu hale koydu. O İslam'da yeri olan biriydi. Bir takım adamlar onu kandırdılar. O da bu işe tamah etti. Kendisinde cüretkar bir tavır vardı. Haktan ayrılmadı.

Muaviye hacca gidip döndü. Denildiğine göre Hz. Osman'ın (r.a.) yumuşak muamelesini ve idarenin zor durumunu görünce: "Şu senin reddinin imkansız olduğu kimseler, sana saldırmadan önce benimle Şam'a gel! Zira Şam halkı hala itaatkardır." diye teklif etmiş ama Hz. Osman "boynumun kesilmesi pahasına Peygamber (s.a.v.)'e komşu olmayı hiçbir şeyle değişmem!" demişti. Muaviye, "seni korumaları için ordu göndereyim!" diye teklif edince "Senin buraya yerleştireceğin askerler yüzünden Peygamber (s.a.v.)'in komşuları olan kimselerin geçimini daraltamam." diye cevap verdi. Muaviye de: "Ya müminlerin emiri! Sen kesinlikle saldırılıp helak edileceksin!" demiş. O da "Hasbiyallah ve ni'mel vekil" diye karşılık vermiştir.[358]

Mısır halkı, Küfe, Basra ve diğer yerlerde kendilerine katılan bütün taraftarlarına "emirleri aleyhine ihtilal hazırlığına girmelerini yazmış­lardı.[359] Hatta emirlerinin bir yerden bir yere gittiği sırada orada top­lanma kararı bile aldılar ise de bu işi bir türlü yapamadılar. Küfe halkı ise Yezid b. Kays el-Evhabî tarafından fitneye teşvik edildi ve etrafında bir takım adamlar toplandı. O vakit oranın harp komutanı Ka'ka'a b. Harb idi. Ka'ka'a ona geldiğinde insanlar etraflarını çevirmiş haldeydi. Ka'ka'a onlara yemin vererek yalvardı. Yezid de Ka'ka'a'ya "Senin ne bana ne de şu adamlara müdahelene sebep var. Vallahi ben, emirin emrini dinleyip itaat eden biriyim. Hem ben cemaatime lazım biriyim ancak ben Saîd'in emirliğinden istifasını istiyorum." dedi.

Bundan başka bir şey de açıklamadılar. Medine'den gelmekte olan Said'i karşılayıp onu Ceraa mevkiinden geri çevirdiler. İnsanlar da Ebu Musa'nın vali olması hususunda ittifak ettiler. Hz. Osman da bu kararı onayladı.

Emirler Medine'ye geri döndüklerinde Sebaîlerin (İbni Sebe çilerin) şehirlerden dışarı propagandaya çıkış imkanları kalmamıştı. Arzularına nasıl kavuşacaklarına dair görüş alışverişinde bulunmak için taraftarlarına Medine'de buluşmak için birer yazışma yaptılar. Hem kendilerinin, iyiliği emredip, kötülüğü men etmek istediklerini, bu meyanda Osman (r.a.)'a bir takım şeyleri sorup (bunların cevaplarını naklederek) Onun insnalar arasında şöhretini yayarak hilafetini sağlamlaştırmaya yardımcı olacaklarını iddia ederek Medine'ye gelip buluştular. Hz. Osman MaHz.um oğulları ile Zühre oğullarından iki adamı vaziyeti anlamaya yollayıp onlara: "Bunların ne istediklerini bir anlayın!" emrini verdi. Bu iki kişi Hz. Osman'dan edep elde etmiş in­sanlar olup hak uğrunda sabır gösterip içlerinde hiç kin tutmamış kimselerdi. Sebeiler bunları görünce yanlarına geldiler ve geliş sebeplerini bildirdiler. Bu ikisi: "Peki Medine halkından bu hususta sizinle beraber kimler var?" deyince, "Üç kişi" var dediler. Bu ikisi "Peki nasıl bir şey yapabileceksiniz?" diye sorunca, "İnsanların kalplerine saçmış ol­duğumuz bazı şeyleri Osman'a (şunu neye yaptın, neye böyle yapmadın diye) sorular sorup, sonra da bu insanların yanına dönüp, bu şeyleri Osman'a itiraf ettirdiğimizi ama Osman'ın bu yaptıklarından vaz­geçmediği gibi tevbeye de yanaşmadığını iddia edeceğiz. Daha sonra da sanki hacca gidermiş gibi yola çıkıp Medine'ye gelerek Osman'ı kuşatıp halifelikten azledeceğiz. Diretecek olursa onu öldüreceğiz." diye cevap verdiler.

Bu iki kişi bu haberi Hz. Osman'a getirdiler. Osman bunları duyunca güldü ve: "Allah'ım şu insanlara selametler verip fitnelerden) beri kıl. Eğer onlara selamet vermezsen ümmetin birlik asasını parçalayacaklar. Ammar'a gelince: "O Abbas b. (Utbe b.) Ebi Leheb'in günahını bana yükleyip onu bırakıverdi. Muhammed b. Ebi Belcr'e gelince, o kibirlendi ve hukukun kendini bağlamadığı kanaatine vardı. İbnu Surra'ya gelince, o yakında bir belaya uğrayacak." dedi.

Mısırlılarla Kûfelilere haber salıp: "Haydin Mescid'e diye dellal çağırttı ki, onlar zaten onun yanında minberin dibinde idiler. Rasulullah (s.a.v.)'in ashabı" hemen davete katıldılar ve (Osman'ın etrafını çevirdiler). Hz. Osman Allah'a hamd ve sena ederek söze başlayıp, anarşistlerin durumunu onlara haber verdi. O iki kişi ayağa kalktılar. Ashabın hepsi birden "Ya Osman bunları öldürt! Zira Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz:

"İnsanların başında bir idarecisi varken, her kim kendisine veya başka birine itaate davet ederse, Allah'ın laneti onun üzerinedir, bu kimseyi öldürün!" buyurdu. (Hz. Ömer de: "Ben böyle birini öldür­menizi helal görüyorum ve bu işte sizin ortağınız oluyorum." demiş­tir.)[360]

Hz. Osman onlara: "Öyle yapmayalım. Üstelik onları af edip kabul edelim ve onlara son gayretimizle gerçeği göstermeye çalışalım, (had cezası gerektiren bir şeyi yapmadan kimseyi cezalandırmayalım, küfrünü açıkça ortaya koymadan had uygulamayalım) Bunlar benim hak­kımda "Osman seferde namazı tam kılıp kasr yapmadı. Halbuki dinde seferde namazı tam kılmak yoktu." diyorlar. Dikkat edin, ben içinde ailem bulunan bir yere geldim. Bu sebeple (ailemin oralı olması sebe­biyle seferde kısaltma hükmü kalktığından) böyle yaptım. Öyle değil mi?" deyince ashab "evet dedi.

Hz. Osman "Bana sen korulukları kendi hayvanlarına tahsis ettin diyorlar. Vallahi ben benden önce tahsis edilenlerden başka hiçbir yeri kendime ayırmadım. Hem ben bu vazifeye tayin edildiğim zaman arapların deve ve davan en fazla olanı iken, şimdi hac için kullandığım iki devemden başka malım yoktur. Öyle değil mi?" diye sordu, yine "Evet." dediler.

Yine bunlar: "Ku'ran bir çok nüsha iken Osman bunu bir tek nüshaya indirdi.!" diyorlar. "Dikkat edin, Kur'an tektir, tek olan Allah katından gelmiştir. Ben bu konuda şu işi bilenlere uydum, öyle değil mi?" dedi. Ashab "Evet." dedi.

Yine bunlar, benim Hakem b. Ebi'l-Âs b. Ümeyye b. Abdi Şems'i sürgünden geri alıp Medine'ye getirttiğimi iddia ederler. "Halbuki Rasulullah onu Taife sürmüş, sonra da geri getirtmişti. Onu sürgün eden de geri getirten de Allah Rasulü idi. Öyle değil mi?" deyince "Evet." dediler.

Bunlar "Sen çocukları vali tayin ettin." derler. "Ben buluğuna er­memiş herkesçe kabul edilmemiş hiçbir kimseyi devlet işine tayin et­medim. İşte şunlar benim işimin (vaziyetini bilen) işin ehli kimselerdir. Onlara sorun. Benden önceki geçen zat, benim tayin ettiğimden daha gencini tayin etmişti. Bu konuda Üsame (r.a.)'ı ordu komutanı yaptığı için Rasulullah (s.a.v.) hakkında benim hakkımda yapılandan daha fazla dedi kodu yapıldı. Öyle değil mi?" deyince "Evet." dediler.

Yine bunlar benim, İbnu Ebi Serh'a, Allah'ın ona fey olarak verdiği şeyi bağışladığımı, iddia ederler. Ben ise ona Allah'ın verdiği Fey'i (humusun) beşte birini bağışladım. Bu da yüz bin dirhem tutarında idi. Ebu Bekir ve Ömer de bu miktarda vermişlerdi. Asker, onların bundan hoşlanmadığını iddia etmiş, ben de onlara geri vermiştim. "Bu böyle olmadı mı?" deyince "Evet." dediler. "Benim ailemi sevdiğimi ve onlara bağışta bulunduğumu söylerler. Benim onları sevmem benim zulüm yapmamı gerektirmez, aksine onlara haklarını veririm. Onlara mal bağışlamama gelince, ben onlara kendi malımdan bağışlıyorum. Yoksa ne kendim ne de başkası için müslümanların malını helal görürüm. (Ben Rasulullah zamanında Ebu Bekir ve Ömer zamanında onlara öz malımdan veriyordum. O zaman ben, daha cimri ve daha hırslı idim. Şimdi ailemin en yaşlısıyım. Ömrüm varacağına vardı. Ben kendi malımı aileme dağıttım da mülhitler bir sürü laf ettiler, bundan sonra mı böyle yapacağım. Vallahi ben hiçbir şehre fazla bir şey göndermedim. Bana da humus dışında bir şey gelmedi. Humusten de bir şeyler almak bana helal olmaz. Ben sadece kendi malımdan yedim.) dedi.

(Yine bunlar, benim arazileri bir takım adamlara verdiğimi iddia ediyorlar. Bu araziler fethedildiği zaman, Muhacirlerle Ensar ortak olarak ona sahip olmuşlardı. Artık her kim bu fethedilen yerde ikamet edip kalıyorsa, o ailesinin bakanı, yardım eden kimsesi olmaktadır. Göçüp ailesine geri dönenler ise Allah'ın onlara nasip ettiği bu malı götürmüyor. Ben de, fey olarak hisseleri bulunanlara baktım ve araplar arsında arazi değerini bilenlerin tavsiyelerine göre bunları satıp parasını sahiplerine yolladım. Artık bu arazilerle ilgili hak bende değil sahiplerinin elindedir.)[361]

Hz. Osman malını ve arazilerini (halife olunca) Ümeyye oğulları arsında taksim edip, kendi öz oğlunu da bu hissedarlardan biri gibi ka­bul etmiş idi. (Önce Ebu'l-Âs'ın çocuklarından başlayıp, Hakem oğullarına onar bin vermiş ve onlar yüz bin almışlardı. Osman oğulla­rına da böyle verdi. El-Âs, el-Iys ve Harp oğullarına da vermişti.)

(Hz. Osman'ın çevresi, bu anarşistlere yumuşak davranmayı, diğer Müslümanlar da öldürülmeleri konusunda direnince, Hz. Osman onların bırakılmalarına karar verdi.) Onlar da, aynen hacılar gibi hacca gitmelerine izin verilme şartı ile, ülkelerine geri dönüp yandaşlarına "Şevval ayında Medine civarında buluşmak üzere" diye yazışıp anlaş­tılar.

(Hz. Osman civara mektuplar yazıp olanları ve sabredişini anlattı.) [362]

 


[353] Taberi 2/647-650

[354] İbni Sa'd, Tabakat 3/64; Ensabu'l-Eşraf

[355] Tabakat-i İbni Sa'd 3/64

[356] Zehebi hadise ilişmiyor. Hadisin metnini Ukaylî Zuafa'sında 1829 no ile zayıf ola­rak verir.

[357] Haberi Tarihi Dımışk'ta Hz Osman'nı terceme-i hal'inde geçer.

[358] Taberi, Tarih 2/650; Tarihi Dımışk Hz Osman bölümü s. 309

[359] Burada metinde "Katebû yerine yanlışlıkla "bâyeû" diye yazılmıştır ki, Taberi ve diğerlerinde doğrusu "Kâtebû" şeklindedir.

[360] Parantez arası Taberi ve Tarihi Dımışk'tan ilavedir.

[361] Bu kısım atlandığı için burayı Tarihi Dımışk'tan verdim.

[362] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 116-130

Bilal2009
Thu 22 July 2021, 09:44 am GMT +0200
Esselamü aleyküm Rabbim Müslüman alemini fitneden korusun Rabbim paylaşım için razı olsun

ceren
Thu 22 July 2021, 07:15 pm GMT +0200
Esselamu aleyküm.rabbim razı olsun bizlere sunulan bu güzel bilgilerden kardeşim...

Sevgi.
Mon 10 January 2022, 02:27 am GMT +0200
Aleyküm Selam. Rabb'im bizleri her türlü kötülükten muhafaza eylesin inşaAllah