sumeyye
Mon 17 January 2011, 01:48 pm GMT +0200
FİTNELER (FİTEN)
Bil ki: Fitneler kısım kısımdır; Bunları aşağıda gelecek şekilde sıralayacağız:
1. Nefis fitnesi: Kişinin nefsi yüzünden maruz kaldığı fitneler vardır. Bunlar, kalbinin katı olması sebebiyle olur ve bir türlü ibâdetlerden tat, münâcâttan haz alamaz. İnsan şu üç unsurdan mürekkeptir:
i. Kalp: Kalp, Öfke, cesaret, haya, sevgi, korku, kabz (daralma) ve bast (açılma) gibi hallerin doğduğu yerdir.
ii. Akıl: Duyu organları ile algılanabilen bilgilerin mahallidir. Bunlar, tecrübe ve hads (kalbe doğma) gibi yollarla elde edilen bedîhî hükümler, burhan yoluyla ulaşılan nazarî hükümler ile daha çok hamasî olan hatabî hükümlerden ibarettir.
iii. Tabiat (yapı, nefs): İnsanın bünyesinin bekası için zorunlu olan yeme, içme, uyuma, cinsel ilişkide bulunma gibi arzuların kaynaklandığı yerdir.
İ. Kalp: Kalp, ne zaman behîmî hasletlerin galebesi altında kalsa ve bunun sonucu olarak da kabz ve bast hali hayvanların kabz ve bast hali gibi, tabiat ve vehimden kaynaklanan bir vaziyette olsa, o kalp, behîmî bir kalp olur.
Kalbin, uykuda ya da uyanık halde iken şeytanların vesveselerine açık olması, onların telkinlerini kabul etmesi halinde o kalbin sahibi, "insan şeytanı" diye isimlendirilir.
Melekî hasletlerin kalbe galebe çalması halinde, insanî kalpten söz edilir ve artık korkusu, sevgisi ve benzeri halleri, elde etmiş olduğu hak itikatlara olur.
Her ne vakit duruluğu güçlense, nuru artsa ona "ruh" denir ve artık kabz hali yaşamaz; hep bast halinde olur; huzursuzluk duymaz, hep ülfet halinde bulunur. Halleri, nefesler olur ve melekî özellikler -çalışma ile elde edilmiş meziyetler değil- onun için, bir karakter halini alır.
ii. Akıl: Behîmî hasletler her ne zaman akıl üzerine galebe çalacak olsa, akıl cerbeze ve "ehâdîs-i nefs" olur. Bunlar, bazı tabiî dürtülere meyleder. Bunun sonucu olarak eğer aşırı şehvet gücüne sahipse, içinden cima düşüncesini geçirir, açsa türlü türlü yemekleri düşünür vb. Veya şeytanın ilhamlarına açık olur. Bu durumda içinden geçirdiği bu düşünceler (ehâdîs-i nefs), üstün nizamın bozulması, hak itikatlardan şüphe etme doğrultusunda gelişir, ntrat-ı selîme sahiplerinin tiksineceği çirkin hallere meyleder.
Melekî hasletlerin akla kısmen galebe çalması halinde ise, o akıl, akıl olur ve işi, irtifakı ya da ihsânî bilgilerden bedîhî olarak ya da nazar sonucu tasdiki gerekli olanlarını tasdik eder.
Nuru güçlenir, duruluğu artarsa ona artık "sır" denir. Onun işi ise, gayb âleminden rüya, fîrâset, keşf, hatiften ses gelme gibi yollarla feyz halinde inen bilgileri kabul ve tasdik etmektir.
Zaman ve mekândan hâlî soyut şeylere yöneldikçe "hafi" olur.
iii.Tabiat: Tabiat, behîmî hasletlere doğru yuvarlandıkça, "nefs-i emmâre" adını alır.
Durum, behîmîlikle melekîlik arasında gelip gidiyor, bazen bu galip bazen öteki galip geliyorsa, o zaman ona "nefs-i levvâme" denir.
Serî hükümlerle kendisini kayıtlayıp, haddi aşmazsa, ancak şeriata uygun doğrultuda hareket ederse, o zaman "nefs-i mutma-inne" adını alır.
Bu, benim insanda bulunan letâif hakkındaki bildiklerim olmaktadır.
Allah'u alem! [314]
2. Aile Fitnesi:
Kişinin ailesine yönelik fitnesi, aile düzeninin bozulmasıdır. Rasûlullah (s.a.) buna şu hadisleriyle işarette bulunmuştur:"Gerçekten İblis tahtını suyun üzerine kurar. Sonra çetelerini gönderir. Bunların ona derece itibariyle en yakın olanı, en büyük fitne çıkaranıdır. Bunlardan biri gelerek, şöyle şöyle yaptım, der. O da: Hiç bir şey yapmamışsın, der. Sonra biri gelerek onu karısıyla birbirinden ayırmadan bırakmadım, der. Bunu kendisine yaklaştırır ve: Sen ne iyisin! der.[315]
3. Şehir Fitnesi:
Öyle bir fitne daha vardır ki, deniz dalgası gibidir. Bu, şehir düzeninin kaybolması, anarşi ve kargaşanın hâkim olması, insanların haksız yere baş olma sevdasına kapılmasıdır. Şu hadis bu manaya işaret etmektedir:
"Şüphesiz Şeytan Arap yarımadasında namaz kılanların kendisine ibâdet etmesinden ümidini kesmiştir. Ancak aralarını bozma ve birbirine düşürme hususunda çalışmaktadır. [316]
4. Din Fitnesi:
Bu, peygamberin (s.a.) ashabından havarilerin ölmesi ve işin ehil olmayanların eline düşmesi, bunun sonucu olarak da ruhbanların, din adamlarının aşırılığa kaçması, hükümdarların, idarecilerin ise ihmal göstermesi; iyiliği emredip kötülüklere karşı tepki göstermemesi ve böylece zamanın tekrar cahiliye dönemi gibi bir hal almasıdır. Bu meyanda olmak üzere Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:
"Hiç bir peygamber yoktur ki, onun havarileri ve sünnetine tabi olan, emrine uyan ashabı olmasın. Ne var ki onların ardından, yapmadıklarını söyleyen ve emrolunmadıkları şeyleri yapan bir takım kötü nesiller ortaya çıkar. [317]
5. İnsanlıktan Çıkma Fitnesi:
Bu insanların, insanlıktan ve onun gereklerinden çıkmaları fîtnesidir. Bu zamanda insanların en temiz ve en zahitleri, insan tabiatının gereklerini ıslâh yolunu değil de, ondan tümden soyutlanma yolunu tutarlar, şöyle ya da böyle soyut varlıklara benzemeye ve onlara özlem duymaya çalışırlar. Çoğunluk halk ise, mahza hayvânîlik peşine düşerler. Bu iki uç grubun arasında ise her ikisine de benzemeyen insanlar da olur. [318]
[314] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/665-666.
[315] Müslim, Münâfıkîn, 67.
Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/666-667.
[316] Müslim, Münâfıkîn, 65.
Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/667.
[317] Müslim, îmân, 80.
[318] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/667.