sumeyye
Sun 27 February 2011, 03:10 pm GMT +0200
2- FIKIH SORUNLARI
1. İslâm, Siyaset Ve Muhalefet
Din-siyaset ilişkileri güncelliğini daima koruyagelen ve koruyaduracak olan bir konular bütünü. Bu çerçevede, Türkiye'de din-siyaset ilişkileri alevli ve ilginç tartışmalara yol açıyor. Sözünü ettiğimiz bu tartışmalar Türkiye'nin gündemini uzunca bir süre daha meşgul edecek gibi görünüyor.
İslâm kaynaklarında belli bir yönetim biçimi doğrudan doğruya ele alınmaz. Geçmiş milletlere ve ümmetlere ait bazı iyi veya kötü örnekler sözkonusu edilerek dolaylı anlatımlarla müslümanların kendilerine uygun yönetim biçimlerini oluşturmaları için ilkeler belirlenir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) dönemindeki siyasî toplum faaliyetleri açık bir şekilde yeni bir siyasî yapılanmayı hedefliyordu. Hicretten sonraki ilk zamanlarda yeni bir siyasî birlik oluşturmak için tarafların karşılıklı anlaşmasına dayalı bir metin /vesika çevresinde toplumun örgütlenmesi, devlet denilen örgütlenmenin kendisidir.
İslâm'ın öngördüğü devlet modelinde insan unsurunun rızasına ve hukuka dayalı olma şartları temel ilkelerdir. Hz. Peygamber, Medine'deki örgütlenmede bu iki ilkeye dayanmıştır. Siyasî toplumu, karşılıklı hakları ve görevleri düzenleyen yazılı bir anlaşma metni çevresinde örgütlemiştir, İnsan unsurunun rızası, iktidarın sürekliliğini; hukuka dayalı olma da insan unsurunun rızasını kazanma sonucunu sağlar. Bu iki unsurla, siyasî sistemin dengeli işleyişi sağlanmaya çalışılır.
Kur'ân-ı Kerîm'deki “İş konusunda onlara danış”[26] ve “Onların işleri, birbirlerine danışarak (şûra ile) yürür” [27]âyetlerinde geçen iş ve danışma (şûra) kavramları, siyasî sistemin işleyişinde çok önemli iki ipucu olarak görünmektedir. İş kavramı, toplum/kamu işi olarak yorumlanabilir. Danışma (şûra) kavramı ise âyette sadece ilke olarak belirtilmiş; alanı, yöntemi, bağlayıcılığı, örgütlenme gibi uygulamaya yönelik ayrıntılar ümmetin değerlendirmesine bırakılmıştır. Âyette konunun sadece ilke düzeyinde belirlenmesi dolayısıyla, yukarıdaki noktalarda çok çeşitli görüşler ileri sürülmüş; oldukça dar veya amacı zorlayan çok geniş yorumlar yapılmıştır. Sözgelimi bazıları şûranın demokrasinin kendisi olduğunu ileri sürerken bazıları da demokrasinin yetersizliğini, şûranın yetkinliğini dile getirmiştir.
Şûra kavramından esinlenilerek seçim, referandum, siyasî parti, muhalefet gibi konular gündeme getirilip tartışılır.
Seçimle gelip seçimle gitme olgusu, müslüman toplumların somut sosyal ve siyasî şartlarıyla yakından ilgilidir. Ümmetin ileri gelenleri ve şûra üyeleri, bu somut şartları değerlendirerek, iktidara seçim yoluyla gelip gitmeyi bir yöntem olarak benimseyebilir. Rızanın ifade biçimi olarak seçim yöntemi, ancak böyle anlamlı ve geçerli olabilir. Ayrıca, iktidarın rızaya ve hukuka dayalı olma şartlarını gözetmesi için hukukî, siyasî ve fiilî denetim düzeneklerinin oluşturulması da gereklidir. İktidara seçimle gelip seçimle gitme esası, klasik siyasî düşüncenin bazı kavramlarının gözden geçirilmesini de gerekli kılmaktadır. Bu noktada, halifenin (devlet başkanı/iktidar sahibi) Kureyş'ten olması şartıyla ilgili olarak İbn Haldun'un yaptığı değerlendirme önemlidir. İbn Haldun'un belirttiğine göre, halifenin Kureyş'e mensup olması şartı, iktidarın, çoğunluğun rıza ve desteğini kazanmış olmasıyla ilgilidir.
Seçim, rızayı ifade biçimi olarak değerlendirilirse adil ve temsil edici niteliği yüksek bir sistemin benimsenmesi kaçınılmaz olur. Aksi takdirde işin özüyle ilgili bir konudaki anlaşmazlık tıkanıklığa, hatta siyasî-sosyal çatlamalara yol açabilir.
Şûra emri, örtük biçimde karşı görüşlerin de söylenebileceğini içerir. Bu da siyasî parti ve muhalefet kavramlarını gündeme getirir.[28]
İslâm'a uygun parti kavramı, İslâm'ı anlama ve uygulama, sorunları değerlendirme ve uygun çözümler üretme açılarından farklı düşüncelere sahip insanların örgütlenerek düşünce ve çözümlerini iktidara taşımaları için siyasî faaliyette bulunmalarını içerir. Bu farklı partiler İslâmî değerler çerçevesinde ilişki kurmak ve faaliyet yapmak zorundadırlar. Çoğunluğun rızasını alan parti belirlendikten sonra da, bu değerler çerçevesinde hareket ederek, iktidar partisinin/partilerinin İslâm'a uygun karar ve uygulamalarını desteklemek ve hatta geliştirmek, bu karar ve uygulamaları denetlemek, hatta gerektiğinde engellemek zorundadırlar. Şûra emri, hem siyasî iktidarı elinde tutanların dikta ve istibdata sapmalarını önleyici, hem de mü'minlerin doğru bildiklerini söylemelerini özendirici niteliktedir. Şûra ilkesinin uygulanması, ayrıca siyasî sistemin işleyişinde muhalefetin de söz hakkı bulunduğunu, görüşlerini açıklamakta hiçbir engellemeyle karşılaşamayacağını ortaya koyar. Muhalefet partilerine mensup olanlar görüşlerini açıklamaktan hiçbir şekilde alıkonamayacakları gibi, açıkladıkları görüşlerinden dolayı hiçbir yaptırımla da engellenemezler.
İslâmî hayat düzenine temelden karşı olan toplulukların varlıklarını koruma haklarının bulunduğu tartışılamaz. Ancak bu topluluklar kendi düşünce ve anlayışlarını iktidara taşımak üzere parti kurabilirler mi? Bu konunun, şartlara göre farklı hükümler alacağını düşünüyorum:
a) İnsanları İslâmî değerlere sahip ülkelerde, emanetlerin ehline verileceği beklenir. Dolayısıyla insanlar bu değerlere sahip veya saygılı kişileri veya partileri iktidara taşırlar. Bu gibi ülkelerde karşı görüşte olanlar, İslâmî değerleri hedef edinmemek, sadece kendi düşüncelerini savunmak üzere parti kurabilmeli, ancak İslâmî değerlere sahip partiler daima işbirliği içinde olmalıdırlar.
b) Müslümanların denk bir güç olduğu ülkelerde bu çeşit partiler İslâmî değerlere sahip ve saygılı partiler için avantaj bile oluşturabilir.
c) Müslümanların azınlık olduğu ülkelerde ise İslâmî değerlere sahip partiler, bu konuda sonucu etkileyici bir güçte olmadıklarından kendi özel şartlarına göre hareket etmeli, kendi değerlerini ve düşüncelerini yaymaya çalışmalı, hatta bu uğurda başka partilerle işbirliği dahi yapmalıdır.
Herhangi bir ülkedeki İslâmî değerlere sahip partiler, birbirleriyle veya bu değerleri doğrudan ya da dolaylı olarak hedef almayan partilerle çeşitli konularda işbirliği yapabilirler.
İslâm-siyaset ilişkilerinin ele alınmasında bazı kavramlar ister istemez mevcut sosyal-siyasî şartlara göre yeniden düşünmeyi ve değerlendirmeyi gerektirir. Devlet, hilâfet, şûra, bey'at, itaat, Medine vesikası, seçim, parti, muhalefet, kadınların siyasete katılımı gibi kavramlar bunların ilk akla gelenleri.
[26] Al-i İmran: 3/159
[27] Şûra: 42/38