sumeyye
Thu 10 March 2011, 12:11 pm GMT +0200
F- FEVKALÂDE YETKİLİ MAHKEMELERİN KARARLARININ TEKEMMÜLÜ
Fevkalâde yargı işlerine bakacak hâkimin bu işe tayini ve anlattıklarına hüküm verişi, araştırmada bulunuşu iki şekildedir. Ya bizzat bu işle görevlendirilmiş biridir, yahut değildir.
a) Görevlendirilmiş bir kimse ise aynen hâkimin taraflar arasında ihtilâfa bakıp hüküm verip imza ve infaz edişi gibidir. Ama fevkalâde yargı işlerine bakanın asıl memurun imza edişi ya hüküm vermeye izin verilişinden veya araştırma ve hakemliğe izin verilişindendir. Şayet hükme izin verilmişse kararı hukuken muteberdir, ayrıca izin veren şahıs da imza ederse bu, o karart te'kid anlammadır. Herhangi bir kusur karara tesir etmez. Dâvayı araştırma ve hasımlar arasında vasıta olmaya izin verilmişse hüküm vermesi ve icra etmesi yasaktır. Hüküm vermiş ve imza etmişse kıymeti yoktur. Özel bir azil durumu mâhiyetini taşır. Yetkisi sınırlı olup yalnız ihtilâf konusu şey hakkında delil toplamaktır.
Bununla beraber araştırmaya izin verilmiş, fakat hükmü yerine getirmesi yasaklanın amışsa: Bir görüşe göre o hususta bütün yetkileri haizdir. Bu sahada yetki verme diğer hususlarda yasaklama anlamını taşımaz. Bir diğer görüşe göre de: Bir husus için yetki verme onun hâricindekilerden yasaklama anlamını taşır. Bir başka görüşe göre de: Araştırma ve hakemlik sonucu bir karar vermekten hakem men edilir. Çünkü imzanın hükmü infazın anlamı kesin delil ifâde eder. Hakemlik ve aracılıkta irnzâ atma, tarafları bağlayıcı değildir.
Tetkik ve araştırmada, araştırma sonucunu yerine getirme bağlayıcıdır. Bunu fevkalâde mahkeme işlerini idareye yetkili olan imza infaz edince hüküm verilmiş ve yerine getirilmiş sayılır.
b) Fevkalâde mahkeme işlerine yetkisi olmayan biri atanırsa meselâ bir hukukçunun veya şahidin. Bu takdirde atama üç durum arzeder. aa) Dâvanın araştırıldığını, bb) Taraflar arasında vâsıta oluşu, cc) Hüküm anlamını taşır.
aa) Ferman, ihtilâfın araştırılmasına dâir ise ve bu konuda yetki verilmişse araştırıcı hüküm veremez. Araştırmaya istinaden asıl yetkili hüküm verir, icra eder, tarafları baskı altında tutar.
bb) Tayin yalnız aracı olmak için verilmişse taraflar arasında aracı olur. Hakemlik hususunda her türlü yetkiyi hâizdir. Çünkü aracılık özel bir tâyine, idareciliğe muhtaç değildir. Hasımları dinler, aralarını sulhla neticelendirirse bu hâl fevkalâde yargı işlerine bakan asıl yetkiliyi bağlayıcı değildir. Şahit varsa şahitlik için dinler. Sulhla bitiremezse, her ikisi aleyhine şahit de varsa taraflar fevkalâde mahkeme hâkimine müracaat edince, o şahit de dinlenir. Kararı hâkim verir ve infaz eder. Taraflar için kesin hüküm arzeder.
Bu durumda imza için iki yol vardır. Birincisi: Hasmın isteği üzerine talep muhtevasına bakılır. Aracılık ve araştırma istek konusuyla sınırlıdır. İnfaz yetkisi emir anlamını taşır. "Talebine cevap ver" demek olur. Veya isteği hususunda görüş istenir. Bu takdirde tayin işlemi emir anlamını taşımaz. Yalnız görüşün açıklanması belirtilir. Hasım söylenmez, dâvada zikredilmez, belirtil-mezse idarecilik sahih sayılmaz. Genel veya özel bir idarecilik söz konusu değildir. Çünkü hasım yok, ihtilâf belli değil. Eğer imza yetkisi emir şeklinde ise icra ve infaz eder, istenilen hususta cevap verir, taraflar arasında hüküm verme konusundaki yetkisi hukuken muteberdir.
Bu türlü tayin ve infaz yetkisi örf ve âdetten çıkan bir durumdur. Devlet başkanlığının hukukî durumlarından çıkmış sayılmaz. Dînî hükümlerde ise, örf-ve âdetten çıkan icra ve infazla ilgili âdetler bir kısım hukukçularca muteberdir. İdarecilik de sahihtir. Bir kısım hukukçular da idare makamından bu konuda bir yetki tanınmasını isterler.
cc) Tayin fermanı taraflar arasında hüküm vermeyi içeriyorsa, bu durumda duruşmayı isteyenler aralarında cereyan eden hususta, taraflar talebe cevap verilmesini istediklerinde infazı da isterlerse dâvayı yönetmeye, idareciliğe tâyin edilen, şahıs bu konuda İcra ve infazda bulunur ve bu işlem hukuken muteberdir. Hâkim olarak tâyin edilen şahsın vereceği kararda infazının olmasını arzu eden tarafların bu isteğine rağmen tâyin eden makam imza yetkisi verememezlik edemez. Çünkü tarafların talebi imzayı da yani kararın yerine getirilmesini de içermektedir. İkinci bir durum da, dâvâcı infazı ister, dâvâlı taraf hakemin infazını istemezse veya davacının isteğine ımıhâlif bir hususta karar verilirse, hakem taraûndan verilip yerine getirilen bu cevap muteberdir. Çünkü dâvâcı, hakemin kararının infazlı olmasını istemiştir.
İmza ve infaz konusunda üç durum mevcuttur. 1- Hâl-i Kemâl, 2- Hâl-i Cevaz, 3- İki hâlin dışındaki durumlar.
Hâl-i kemal; imzanın kesin ve tam bir mânâ ifade edişi sıhhat yönünden iki şeyi tazammun eder. Bakmaya tam yetki ve hüküm vermeye tam yetki. Burada yetki veren fevkalâde yetkili hâkim tâyin ettiği hakeme: "İki taraf arasındaki ihtilâfa bak ve hüküm ver." demiştir. Hakem kanunî hükümlere göre karar verir. İmza . ve infazı verdiği karar için bir vasıf olur, şart sayılmaz. Verilen bu imza yetkisi sözü geçen iki şartı ihtiva edince yetki de tam bir yetkidir. Hakem bir başkasını da hakemlik için tâyine yetkili sayılır. Hal-i Kemâl bundan ibarettir.
Hâl-i Cevaz, imzanın caiz olduğu yer ise; tam infazda aranan iki şarttan yalnız hüküm verme yetkisini tanıyan emirlerdir. "Taraflar arasındaki ihtilâfa bir hüküm ver" demektir. Bu takdirde duruşmayı yönetmeye tâyin edilen hâkim hem hüküm verir, hem de infaz edebilir. Ama hüküm verirken ihtilâfa bakması gerekiyorsa ona da bakabilir.
Kâmil veya caiz olmayan imzaya gelince: "Aralarındaki ihtilâfa bak" şeklinde bir emirle tâyin edilmişse bu türlü tâyin idareci anlamına gelmez. Çünkü taraflar arasında hakemliğe de, aracı olmaya da ihtimal mevcuttur. Halbuki ihtimâl taşıyan bir tâyin düşünülemez. Bu sebeple de ne tam ve ne de caiz bir imza yetkisi ve infaz yetkisi, tâyin emrinde belirtilmiştir. Ama "Aralarındaki ihtilâfa dosdoğru bak" denilmişse bu takdirde tâyin muteberdir, çünkü hak ile hüküm bunun gereğidir. Bir görüşe göre de böyle bir tâyin de olamaz. Çünkü sulh etme ve aracılıkta bulunma da birer haktır. Emir her ikisine de ihtimâllidir. İhtimâl sebebi ile de muteber sayılmaz. Ama her durumda doğruyu ancak Allah bilir.[91]
[91] El-Ahkâmu’s-Sultaniyye, Ebu’l-Hasan Habib, Bedir Yayınevi, 1/ 183-186.