seymanur K
Fri 22 July 2011, 12:43 pm GMT +0200
Fetih
Resulüllah'a itiraz sesini en çok yükselten, anlaşmayı kabul ettiği için sitemini bildirmekten çekinmeyen ve istediği sonucu alamayınca Resulüllah'ı Ebû Bekir'e şikayetten bile geri durmayan Ömer, bir türlü kendisini kontrol edemiyordu. Ebû Ubeyde b. Cerrah'la da görüştü. Ona da benzer şekilde dertlenip, niçin böylesi bir anlaşmayı kabullendiklerini sordu. Ebû Ubeyde b. Cerrah soğukkanlı kalabilen birkaç Müslümandan birisiydi. Ömer'in Resulüllah'ı dahi sorguya çeker bir tavra sahip olmasını yanlış bularak 'Ey Ömer! Kendine gel. Şeytanı kov, Allah'a sığın. Yanlış yapıyorsun dedi. Bu davet Ömer'i sarstı, biraz olsun kendisine geldi. Zaten olayın sıcaklığı da geçmişti. Yanlış yapmış olabileceğini düşünmeye başladı. Müslümanlar hazırlanmışlar, Medine'ye doğru hareket etmek üzereydiler. Ömer, yaptıklarını düşündükçe yanlışını fark etmeye, yanlışını fark ettikçe sıkılmaya, sıkıntısı artarak perişan olduğunu hissetmeye başladı. Kendisi o anlarını şöyle anlatıyor: 'Ben o günkü kadar hiç perişan olmadım. O günkü kadar yanlış yapmadım. Daha önce hiç davranmadığım şekilde Resulüllah'a kötü davrandım. Yaptığım şeyleri düşündüm. Düşündükçe sıkıntım arttı. Resulüllah'a karşı davranışımın yanlışlığından dolayı korkmaya, ilâhî azabın üzerime ineceğine inanıp, azabı beklemeye başladım'. Ömer, yaptıklarının yanlış olduğunu anlamıştı. Resulüllah'm gönlünü almak, özür dilemek istedi. Resulüllah'a yaklaştı. Onunla konuşmak; onun dost, sıcak sözlerini duyup içinde yanan ateşi biraz olsun dindirmek niyetindeydi. Konuşmaya zemin olsun diye bir şey sordu. Resulüllah hiçbir şey demedi, ikinci kez sordu, Resulüllah yine sessizdi. Üçüncü kez sordu, Resulüllah'tan yine cevap gelmedi. Ömer, o anı ve sonrasını şöyle anlatıyor: 'Kendi kendime 'Ey Ömer! Anan seni kaybetsin de yok olasın olmaz mı! Bak Resulüllah'a üç kere sordun ve hiçbirinde de seninle konuşmadı. Sen aleyhine ayet inecek bir iş yaptın, azabı hak ettin' deyip, aleyhime inecek ayeti duymamak için devemi sürüp, Resulüllah'm yanından uzaklaştım. İnsanların en önüne geçtim. Yakın, uzak, her şey beni tuttu, sıktı ve bunalttı. İnsanların önünde tasalı, üzüntülü bir hâlde gitmeye başladım. Perişandım. Ne yapacağımı bilemiyordum. Duygularıma esir olmuş, yanlış davranmış, yanlış sözler söylemiştim. Bu sırada 'Ey Ömer, Neredesin' diye seslenildiğini duydum. Resulüllah'm beni çağırdığını söylediler. Kendi kendime 'Eyvah hakkımda ayet indi, mahvoldum' dedim. Çok korkmuştum. Ne kadar korktuğumu sadece Allah bilir. Resulüllah'm yanına gittim.
Selâm verip yaklaştım. Selâmıma karşılık verdi. Baktım sevinçliydi. Yüzü gülüyordu. 'Ey Hattab'ın oğlu! Bana bir sûre vahyolundu' dedi. 'Eyvah' dedim. Korktuğum başıma gelmiş ve beni azapla müjdeleyen ayet vahyolmuştu. Ben bunları düşünürken Resulüllah yeni vahyolunan süreyi okumaya başladı; 'Doğrusu biz sana apaçık bir fetih ihsan ettik.[287]
Ömer'i korkutan ve üzüntüden perişan eden durum, diğer Müslümanların da içinde bulundukları hâlin bir örneğiydi. Onlar da davranışları nedeniyle birbirlerini suçlamakta, yaptıkları hata nedeniyle birbirleriyle dertleşmekteydiler. Nasıl olmuşta böyle davranmışlar; Resulüllah'a itiraz etmiş, O'nu üzmüşlerdi? Haklarında bir ayet inmesinden ve yanlışlarının yüzlerine vurulup, azabı hak ettiklerinin bildirilmesinden korkuyorlardı. Bir ara Resulüllah'a vahiy geldiği haberi duyuldu. Herkes hem merak ve hem de korku içerisinde, kötü akıbetlerini ilan edecek ayetleri duymaya hazır şekilde Resulüllah'm çevresini sararak beklemeye başladılar. Resulüllah ayetleri okumaya başladı. Şaşırdılar. Birisi şaşkınlık içerisinde sordu: 'Ey Allah'ın Resulü.' Bu anlaşma bir fetih midir?' Resulüllah; 'Evet, o birfetihdir. Varlığım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki bu anlaşma birfetihdir' dedi. Müslümanlar sevindiler. Bunun nasıl bir fetih olduğunu bilmiyorlardı, anlayamamışlardı. Ama Allah öyle demişse, öyleydi. Buna imanları tamdı. Sevinç içerisinde Resulüllah'ı kutlamaya başladılar; 'Ey Allah'ın Resulü/ Bu fetih sana mübarek ve kutlu olsun diyorlardı. Fakat içlerinde hâlâ bir korku, hâlâ bir ürperti vardı; ya kendileri? Kendilerinin yanlış tutum ve davranışları ne olacaktı? Allah kendileri hakkında neye hükmetmişti? Yine içlerinden birisi korkarak sordu; 'Ey Allah'ın Resulü! Bize ne olacak?' Resulüllah vahyolunan sürenin diğer ayetlerini okudu; '(Allah) sana şanlı bir zaferle yardım eder. îmanlarını bir kat daha artırsınlar diye müminlerin kalplerine güven indiren O'dur. Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Allah bilendir, her şeyi hikmetle yapandır. (Bu lütuflar) mümin erkeklerle, mümin kadınları, içinde ebedî kalacakları, içinden ırmaklar akan cennetlere koyması, onların günahlarını örtmesi içindir. îşte bu, Allah katında büyük bir kurtuluştur.[288] Anladılar ki, bağışlanmışlardı. Şükrettiler. Sevinçle birbirlerine sarıldılar,
[287] Fetih, 48:1
[288] fetih, 48:3..