- Ferdî Hürriyet Düşünce Ve İfade Hürriyeti

Adsense kodları


Ferdî Hürriyet Düşünce Ve İfade Hürriyeti

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
saniyenur
Sat 4 August 2012, 12:48 pm GMT +0200
1- Ferdî Hürriyet, Düşünce Ve İfade Hürriyeti

Ferdin bağımsızlığı ile birlikte düşünce ve ifade hürriyeti, Allah'ın Birliği (Tevhid) İnancının ortaya koyduğu görüşlerdir. Yalnız Allah'ın hükümlerine itaat, kişiyi sadece eski âdetlerin, geleneklerin ve törelerin köleliğin­den kurtarmamış, aynı zamanda beşerî ka­nunların ve sınırlamaların -ki bu sınırlamalar ve kanunlar müstebit yöneticiler tarafından kendi çıkarlarını garantiye almak için yapıl­mıştır- esaretinden de kurtarmıştır. Kişi, hiç­bir haricî sınırlama olmaksızın, haklı gördüğü herşeyi ifade etmede ve düşünmede hürdür. Hz. Muhammed'in bu büyük hediyesinden Kur'ân-ı Kerîm şöyle bahseder: "..,0 pey­gamber, onlara iyiyi emreder, fenalıktan ah-koyar; temiz şeyleri onlara helâl, murdar şey­leri haram kılar, onların yüklerini indirir, mü­kellefiyetlerini hafifletir..." (7: 157). Bu aye­ti kerime, ufak tefek meseleleri bile kılı kırk yararak çok büyük ve mühim meseleler hali­ne getiren hukukçuların, dinî liderlerin takat getirilemeyecek sofuluk anlayışlarının ve avamdan kimselerin telkin ettiği bâtıl inanç ve talimatların, kendilerine yüklediği bunaltı­cı külfetlerden onları kurtarıcı olduğundan bahsetmektedir. Ayrıca, bizzat kendilerince uydurulup hayatlarını sımsıkı sarıp sarmala­dıkları bir takım kayıtlardan da onları kurta­rıp hür kılacak olan da yine bu peygamberdir. Burada, kişi için itaat edilmesi gereken sade­ce yaratıcısı olan Allah'ın emir ve yasakları­dır.

Hatta kişi inanç tercihini bile kullanmakta hürdür, iman hususunda hiçbir baskı ve zor­lama olmayacaktır (2: 256). Herkes kendi yaptığından sorumludur, bir başkasının yap­tıklarından mesul tutulamaz (2: 139).

Kişinin amellerinden dolayı hesaba çekilece­ği (2: 141), iyiliğe (ma'ruf) çağırmak ve kö­tülüğe (münker) mâni olmaktan (3: 104) me­sul tutulacağı görüşü o zaman hayal edilmesi bile zor olan düşünce ve ifade hürriyeti dün­yasının kapılarını açmıştır. Tarih, saldırgan ve zâlim yöneticilere rağmen, Allah'ın Kanu­nu altında hürriyet duygusunu açığa çıkaran pek çok müslüman şahsiyetin örnekleriyle doludur. Bu entellektüel düşünce ve ifade hürriyeti, Rasûlullah'in naklettiği Tevhid akidesiyle, insanları beşerî düzenlerin kıska­cından kurtarma hareketi sayesinde başlamış­tır. Bü ferdî sorumluluğun vurgulanması ve insanın özgürlüğüne yapılan teşvik sonucun­da kişi önceki kısıtlamalardan büyük bir fe­rahlama hissetmiştir. İnsan o zaman kendi fi­illerinin âmiri olmuştur. Kişi kendi amelleri ve Allah'ın kendisine emanet olarak verdiği güçleri kullanmasına göre yükselir veya alça­lır (13: 11). Rasûlullah'in öğretisi, Yaratı­cının Kudret ve Azametini, kâinatı kontrolü­nü ve insanlara yeryüzündeki davranışlarında lütfettiği serbest iradeyi çok güzel bir şekilde açıklamıştır. Her nefsin, kendi davranışların­dan dolayı Hesap Günü'nde mesul tutulacağı şeklindeki İslâmî görüş, insan geleceğinin her türlü baskı ve kısıtlamadan azade oluşunun açık bir ifadesidir. Ahlâkî bozukluğun ırsîliği ve insanın doğuştan günahkâr olduğu görüşü İslâm'ın reddettiği anlayışlardır. Her çocuk fıtrat üzere doğar, konuşmaya başlayıncaya kadar bu hâl üzere devam eder, sonra anne ve babalarının tesiriyle yahudi, hıristiyan, mecu-si vs. olurlar" {Buharı).

Hiç şüphesiz, insanı cennet veya cehenneme götürecek olan kendi amelleridir. Davranışlar kaderin bir sonucu değildir. Hiç kimse cenne­te ya da cehenneme gitmesi için karşı konul­maz bir emir üzerine doğmaz, tam tersine onun fiillerinin yaratılışı bir sonuçtur ve her fert ilk önce kendi yaptıklarından sorumlu tu­tulacaktır. Her fâni kendi davranışlarıyla ha­yat sürer. Başka bir âdet üzere konulur. Her­kes kendi karakteriyle mükemmel bir uyum içinde Ömrünü sürdürür. Bir keresinde Utbe b. Rebî'a Esedî, halife Hz. Ali'den "Al­lah'tan başka kendisine yardım edecek bir topluluk bulunmadı, o da kendi kendini kur­taracak durumda olmadı." (18: 43) âyetinin ne manaya geldiğini sordu. Hz. Ali cevaben: "Ben Allah'ın Gazabından değil, Safvetinden korkuyorum. Çünkü emirlerini ancak O'nun yardımı ile yerine getirebiliyorum." (Taber-sî, Ihticâc, sh. 236). Allah bizleri bu dünya hayatında lüzumlu olacak kabiliyetler ile do­natarak yaratmıştır. Kur'ân-ı Kerîm'in muhtelif âyetleri insanın bir denemeye tâbi tutul­duğunu açıkça ifade eder. Buna benzer ayet­lere başvurulursa: "Andolsun biz sizi deneye­ceğiz ki içinizden cihad edenleri, (güçlüklere) sabredenleri bilelim ve (yaptığınız işler hak­kındaki haberlerinizi sınayalım (gerçekten imanınızda, mü'min kardeşlerinize karşı dostluğunuzda sâdık mısınız, değil misiniz, bunu ortaya çıkaralım)." (47: 31). Halife, "Allah dilediğini doğru yola iletir, dilediğini yoldan çıkarır" âyeti üzerine yorum yapar­ken, bu ayetin Allah'ın kişiyi iyiliğe ya da kö­tülüğe zorlamadığını, davranışlar için kişinin serbest iradesine müdahale etmediğini veya sorumluluğu ortadan kaldırmadığını, aksine, insanların dikkatini Hak Yolu'na çektiğini ve onlara geleceklerini seçmelerine izin verdîğİ-ni belirtmiştir (Tabersî, a.g.e., sh. 237).