meryem
Sat 12 February 2011, 03:58 pm GMT +0200
Feleka Fiili Ve Fâliku'l-Habbi Ve'n-Nevâ, Fâlikul-İsbâh İsimleri
Felk birşeyi yarmak, birbirinden ayırmak manasınadır. Felaktu-hu fe'nfelaka (onu yardım, o da ayrıldı) gibi. Felak, iki tepe arasındaki çukura, yarığa da denir. Fâliku'l-habbi ve'n-nevâ, taneleri ve çekirdekleri yaran, yaprak çıkarmak suretiyle yaran demektir [106]. Fâlik felk'dan ism-i faildir. Fâlik kelimesinin Halik mânâsına olduğuna dair İbn Abbas ve Dahhak'tan rivayetler var. Felak kelimesine halk, mahlûkât mânâları da verilmekle birlikte, [107] daha çok sabah mânâsına almışlardır. Şu halde "Rabbu'l-felak" sabahın Rabbi, tanın tanrısı, mânâsına gelir [108].
ALLAH tohum ve çekirdekleri yer altında çürümekten, bozulmaktan korur, onları canlanıp büyümeye hazırlar, sonra da inbat için onları açar. Tohumdan ekin, çekirdekten ağaç çıkarır. O'ndan başkası buna muktedir olamaz [109]. Âlûsî, Hasan, Katâde ve Süddî'nin şu tefsirini nakleder:
"Kuru taneleri yaran ve ondan bitkiyi çıkaran, hurma çekirdeklerini yarıp ondan da hurma ağaçlarını çıkaran demektir" [110].
"Fâliku'l-habb" âyetin "yuhricu'l-hayye mine'l-meyyit..." kısmıyla tefsir edilmiştir. Yani canlı bitkiyi, ölü cansız gibi olan çekirdekten ALLAH çıkarır, ölü olduğuna "ölü arz onlar için bir işarettir" [111] âyeti delildir. Yâni âyetin son kısmı baş kısmını atfen tefsir etmektedir [112]. Çekirdek yerin altında bir alttan bir üstten çatlar, bir alttan bir üstten iki filiz çıkar, bunlardan üstteki, toprağın üstüne çıkarak ağacı, alttaki yerin derinliklerine nüfuz ederek saçağı meydana getirir. Parmakla ezilecek kadar ince ve latif olan bu saçaklar, sert çuvaldızların, sivri bıçakların nüfuz edemeyeceği derecede sert yerleri, bazan taşları, kayaları çatlatır aralarına girer. Topraktan hayatî gıdaları emerek, ağaç gövdesine verir. Bu Cenâb-ı Hakk'ın ölüden diri çıkarmasına ne güzel bir temsildir [113]. Yeryüzünde yüzbinlerce çeşit ot, ekin, ağaç gibi nebatlar, ilâhî bir ihya programı dahilinde, öldükten sonra dirilmeyi tekrar edip duruyorlar.
Sayısını ancak ALLAH'ın bileceği çekirdeklere Kudretten manevî ve önemli cihazlar, Kaderden de ince ve değerli program verilmiştir. Tâ ki toprak altında çalışıp o dar âlemden çıksın, geniş olan hava âlemine girerek Yaratıcısından İsti'dat diliyle bir ağaç olmasını dilesin, kendine lâyık bir olgunluk bulsun. Eğer o çekirdek kötü mizacından dolayı kendisine verilen manevî cihazları, toprak altında bazı zararlı maddeleri celb etmeye harcarsa, o dar yerde kısa zamanda bozulur, çürür. Eğer o çekirdek, o manevî cihazlarını "Faliku'l-habbi ve'n-nevâ"nın tekvînî emrine yapışıp güzelce kullanırsa, o dar âlemden çıkar, meyvalı koca bir ağaç olmak suretiyle pek küçük cüz'î gerçeği ve manevî ruhu, büyük bir küllî hakikat şeklini alır. Çünkü her tohum ve çekirdek, kendinden meydana gelecek büyük ve faydalı bitki veya ağacın küçük bir fıhristesi ve program sandukçasıdır [114].
"FLK" maddesi Kur'ân-ı Kerîm'de çok geçmez. İlk defa 20. sırada bulunan Felak sûresinde geçer.
"De ki: sığınırım ben, karanlığı yarıp sabahı ortaya çıkarana." İkinci ve üçüncüsü de 55. sırada bulunan En'am sûresinde geçerler. "Taneyi ve çekirdeği yarıp çatlatan (Fâlik), ALLAH'tır. (O), ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü, işte ALLAH budur. O halde nasıl (O'na inanmaktan) çevriliyorsunuz? Karanlığı yarıp sabahı ortaya çıkaran O'dur. Geceyi dinlenme zamanı, güneş ve ayı (vakitlerin bilinmesi için) birer hesap (ölçüsü) yapmıştır. Bu O üstün ve bilen (ALLAH)'ın takdiridir." [115] Birisi de yarıldı mânâsında "infelaka" fiilidir. "Musa'ya:
"Değneğinle denize vur!" dedik. (Vurunca deniz) yarıldı, (on iki yol açıldı). Her bölüm kocaman bir dağ gibi oldu."[116]
"Fâliku'l-İsbâh" (tan yerini ağartan, zulmetleri yarıp fecr yapan), sabahı çatlatan, gece karanlığından sabah sütununu yaran, çıkaran demektir. İbn Abbas'tan gece ve gündüzün yaratıcısı mânâsında rivayet gelmiştir [117]. ALLAH her an varlığı devam ettiren hallâkiyet ve fa'aliyeti ile, kâinata yeni bir hayat vermektedir. Gece-gündüz değişimine ay ve güneşi işaret ve sebep kılması, O'nun bu vasıflarını unutturmamalıdır. Bu son iki ilâhî vasıf Kur'ân'ın ALLAH'ı tanıtışının, felsefe, metafizik ve kelâm ilminin tanıtışından nasıl bir fark gösterdiğine güzel bir örnek teşkil eder [118].
[106] Muf., s. 385; Fîrûzâbâdî, IV, 214; TA, V, 49; LA, XII, 184-185.
[107] RM, VII, 280-281; XXIX, 351.
[108] Elmalılı, VII, 6370.
[109] el-Halîmî'den, Suat Yıldırım, s. 212.
[110] RM, VII, 226-227.
[111] Yasin: 36/33
[112] İbn Kesîr, II, 158.
[113] Elmalılı, III, 1986-1987.
[114] Said Nursî, Sözler, s. 309'dan sadeleştirilerek.
[115] En'am: 6/95, 96.
[116] Şuarâ: 26/63.
[117] Tab., VII, 282-283.
[118] Suat Yıldırım, s. 213. Veli Ulutürk, Kur’an-ı Kerim’de Yaratma Kavramı, İnsan Yayınları: 31-33.