hafiza aise
Fri 17 December 2010, 11:55 am GMT +0200
Bâb: Fecr (Sabah Namazı) Vakti
61- Yahya b. Bükeyr bize anlatarak dedi ki: el-Leys bize Ukayl'den, o îbni Şihâb ez-Zührî'den şöyle dediğini nakletti: Urve bana Âişe'nin (r.anhâ) şöyle dediğini bildirdi:
Mümine hanımlar Allah Resulü (sav) ile birlikte yün giysilere bürünmüş hâlde sabah namazında bulunur, namazı kıldıklarında evlerine dönerlerdi de karanlıktan hiç kimse onları tanıyamazdı.[2]
Şerh
Hiç kimse onları tanıyamazdı" ifadesinin şerhiyle ilgili olarak ed-Dâvûdî şyöle demiştir: Yani erkek mi kadın mı olduklarını kimse bilemezdi. Çünkü görenlere siluet gibi görünürlerdi.
Bir diğer görüşe göre Âişe'yi Fâtıma'dan ayırmak mümkün olmazdı. Nevevî bu görüşü zayıf bularak, örtüye bürünmüş bir kadının gündüz gözüyle dahi tanınamayacağını söylemiştir. Tanımak ancak kişinin kim olduğunu
bilmekle mümkün olduğundan, kim olduğu bilinmeyen birinin -erkek yahuti kadın- olsun tanındığı söylenemez.
Diğer lafızların şerhi için 42 no.lu hadise bakınız.
Hüküm
Bu hadis-i şeriften çıkan hükümleri 42 no.lu hadiste zikretmiştik. Ancak burada İmam Buhârî'nin hadisi bu bâbta zikretmesiyle ilgili olarak sabah namazının ilk vaktinde kılındığına dair bir hüküm çıkmaktadır. Gerçekten de sabah namazının vaktin ilk bölümünde kılınması müstehap görülmüştür.
Ders
Müslüman hanımların da erkekler gibi cami ve mescitleri imâr etmeleri asr-ı saadette yaygın bir gelenekti. Müslüman hanımlar, vakit namazlarında dahi cemaate katılmaya çalışırlardı. Günümüz İslam toplumlarında bu sünnetin iyice zayıfladığı, özellikle ülkemizde teravih namazları dışında hanımların camilere gelmedikleri görülmektedir. Erkek ağırlıklı toplumun oluşturduğu geleneklerin katkıda bulunduğu bu durum, dinimize göre sağlıklı olmamasına rağmen, bu gidişe bir biçimde dur demek de zor görünmektedir. Çeşitli maddi mazeretler bir kenarda tutulmak üzere, kadınların da dinî hayata katılmalarının yararlı olacağı açıktır.
Bâb: Sabah Namazının Bir Rek'atine Yetişen Kimse
62- Abdullah b. Mesleme bize Mâlik'ten, o Zeyd b. Eslem'den, o Atâ b. Yesâr'dan, o Büsr b. Saîd'den, o el-A'rac'dan, o Ebû Hüreyre'den (ra) nakletti:
Allah Resulü (sav) buyurdular ki: Her kim güneş doğmadan sabah namazından bir rekata yetişirse, sabah namazını idrak etmiş olur. Her kim de güneş batmadan ikindi namazının bir rekatına yetişirse ikindiyi idrak etmiş olur.[3]
Şerh
Sabah namazını idrak etmiş olur" ifadesinde geçen idrâk fiili, bir şeye ulaşmak, vâsıl olmak anlamındadır. Burada murat edilen, sabah namazı vaktine yetişmiş olmaktır.
Hadis-i şeriften anlaşılan, bir rekatten dah az kısmına yetişen kimsenin, vakti idrâk edememiş olmasıdır. Vakte yetişmek noktasında özür sahipleri (bayılıp ayılan, hayızdan temizlenen vb.) ile özrü bulunmayanların durumu hakkında da farklı hükümler verilmiştir.
Bazı âlimler ise, özrü bulunmayankimselerin namazı ancak bir rekatına yetişebilecek kadar tehir etmelerini aslen caiz olmadığı hususunda ittifak bulunduğunu kaydetmişlerdir.
Hüküm
Namazların vaktinde kıhnmalarıyla ilgili olarak kabul edilmiş belli hükümler vardır. Buna göre namazları, belirlenmiş vakitlerinde kılmak farzdır.
Vakti girmeden kılınan' namaz muteber olmayıp yeniden kılınması gerekir.
Vakti çıktıktan sonra kılman namaz, vaktinde kılınmış edâ namazı namazı değil, vaktinden sonra kılınmış kaza namazı olarak kabul edilir. Bilmek gerekir ki her namazın kazası olmaz. Örneğin Cuma namazı ve sünnet namazların kazası kılınmaz.
Bir namazın Özürsüz olarak kazaya bırakılması Allah katında ağır bir vebaldir.
Bir namazın son rekatına yetişmek, o vakte yetişmek anlamına gelir. Bir rekattan aşağısı için, örneğin kâdede iken veya selam verilirken yetişmenin hükmü böyledir.
Ders
Allah Resulü (sav) ümmetini namaza teşvik etmek, onlara namazı sevdirmek için elinden geleni yapmıştır. Bu amaçla söylediği hadis-i şerifler ve sünnet uygulamaları hayli çoktur. İşte bunlardan biri de namazını ertelemiş birinin, 'zaten vakit çıkmıştır' düşüncesiyle namaz kılmaktan vazgeçerek vakti kaçırmasını engellemeye dönük bu hadisidir.
Kişi, cemaat ile veya yalnız başına kıldığı namazlarda, bir rekati kılacak kadar vakit görüyorsa namazını hemen kılarak o vakti kaçırmamalıdır.
[2] Buhârî, salât/359, mevâkîtu's-salât/544, ezân/820, 825; Müslim, mesâcid/1020-2022; Tirmizî, salât/141; Nesâî, mevâkît/542-543, sehv/1345; Ebû Dâvud, salât/359; İbn Mâce, salât/661; İbn Hanbel/bâkî musnedi'I-Ensâr/22922, 22967, 24282, 24915, 25025; Mâlik, vukûtu's-saIât/3; Dârimî, saIât/1190.
[3] Buhârî, mevâkîtu's-salât/523, 545-546; Müslim, mesâcid/954-956, 958; Tirmizî, salât/171, cum'a/482; Nesâî, mevâkît/512, 514, 550-553; Ebû Dâvud, salât/349, 759, 946; İbn Mâce, salât/691, ikâmetu's-salât/112; İbn Hanbel, bakî musnedi'l-müksirîn/6918, 6983, 7146, 7224, 7277, 10333; Mâlik, vukûtu's-salât/4, 14; Dârimî, salât/1193-1194.
61- Yahya b. Bükeyr bize anlatarak dedi ki: el-Leys bize Ukayl'den, o îbni Şihâb ez-Zührî'den şöyle dediğini nakletti: Urve bana Âişe'nin (r.anhâ) şöyle dediğini bildirdi:
Mümine hanımlar Allah Resulü (sav) ile birlikte yün giysilere bürünmüş hâlde sabah namazında bulunur, namazı kıldıklarında evlerine dönerlerdi de karanlıktan hiç kimse onları tanıyamazdı.[2]
Şerh
Hiç kimse onları tanıyamazdı" ifadesinin şerhiyle ilgili olarak ed-Dâvûdî şyöle demiştir: Yani erkek mi kadın mı olduklarını kimse bilemezdi. Çünkü görenlere siluet gibi görünürlerdi.
Bir diğer görüşe göre Âişe'yi Fâtıma'dan ayırmak mümkün olmazdı. Nevevî bu görüşü zayıf bularak, örtüye bürünmüş bir kadının gündüz gözüyle dahi tanınamayacağını söylemiştir. Tanımak ancak kişinin kim olduğunu
bilmekle mümkün olduğundan, kim olduğu bilinmeyen birinin -erkek yahuti kadın- olsun tanındığı söylenemez.
Diğer lafızların şerhi için 42 no.lu hadise bakınız.
Hüküm
Bu hadis-i şeriften çıkan hükümleri 42 no.lu hadiste zikretmiştik. Ancak burada İmam Buhârî'nin hadisi bu bâbta zikretmesiyle ilgili olarak sabah namazının ilk vaktinde kılındığına dair bir hüküm çıkmaktadır. Gerçekten de sabah namazının vaktin ilk bölümünde kılınması müstehap görülmüştür.
Ders
Müslüman hanımların da erkekler gibi cami ve mescitleri imâr etmeleri asr-ı saadette yaygın bir gelenekti. Müslüman hanımlar, vakit namazlarında dahi cemaate katılmaya çalışırlardı. Günümüz İslam toplumlarında bu sünnetin iyice zayıfladığı, özellikle ülkemizde teravih namazları dışında hanımların camilere gelmedikleri görülmektedir. Erkek ağırlıklı toplumun oluşturduğu geleneklerin katkıda bulunduğu bu durum, dinimize göre sağlıklı olmamasına rağmen, bu gidişe bir biçimde dur demek de zor görünmektedir. Çeşitli maddi mazeretler bir kenarda tutulmak üzere, kadınların da dinî hayata katılmalarının yararlı olacağı açıktır.
Bâb: Sabah Namazının Bir Rek'atine Yetişen Kimse
62- Abdullah b. Mesleme bize Mâlik'ten, o Zeyd b. Eslem'den, o Atâ b. Yesâr'dan, o Büsr b. Saîd'den, o el-A'rac'dan, o Ebû Hüreyre'den (ra) nakletti:
Allah Resulü (sav) buyurdular ki: Her kim güneş doğmadan sabah namazından bir rekata yetişirse, sabah namazını idrak etmiş olur. Her kim de güneş batmadan ikindi namazının bir rekatına yetişirse ikindiyi idrak etmiş olur.[3]
Şerh
Sabah namazını idrak etmiş olur" ifadesinde geçen idrâk fiili, bir şeye ulaşmak, vâsıl olmak anlamındadır. Burada murat edilen, sabah namazı vaktine yetişmiş olmaktır.
Hadis-i şeriften anlaşılan, bir rekatten dah az kısmına yetişen kimsenin, vakti idrâk edememiş olmasıdır. Vakte yetişmek noktasında özür sahipleri (bayılıp ayılan, hayızdan temizlenen vb.) ile özrü bulunmayanların durumu hakkında da farklı hükümler verilmiştir.
Bazı âlimler ise, özrü bulunmayankimselerin namazı ancak bir rekatına yetişebilecek kadar tehir etmelerini aslen caiz olmadığı hususunda ittifak bulunduğunu kaydetmişlerdir.
Hüküm
Namazların vaktinde kıhnmalarıyla ilgili olarak kabul edilmiş belli hükümler vardır. Buna göre namazları, belirlenmiş vakitlerinde kılmak farzdır.
Vakti girmeden kılınan' namaz muteber olmayıp yeniden kılınması gerekir.
Vakti çıktıktan sonra kılman namaz, vaktinde kılınmış edâ namazı namazı değil, vaktinden sonra kılınmış kaza namazı olarak kabul edilir. Bilmek gerekir ki her namazın kazası olmaz. Örneğin Cuma namazı ve sünnet namazların kazası kılınmaz.
Bir namazın Özürsüz olarak kazaya bırakılması Allah katında ağır bir vebaldir.
Bir namazın son rekatına yetişmek, o vakte yetişmek anlamına gelir. Bir rekattan aşağısı için, örneğin kâdede iken veya selam verilirken yetişmenin hükmü böyledir.
Ders
Allah Resulü (sav) ümmetini namaza teşvik etmek, onlara namazı sevdirmek için elinden geleni yapmıştır. Bu amaçla söylediği hadis-i şerifler ve sünnet uygulamaları hayli çoktur. İşte bunlardan biri de namazını ertelemiş birinin, 'zaten vakit çıkmıştır' düşüncesiyle namaz kılmaktan vazgeçerek vakti kaçırmasını engellemeye dönük bu hadisidir.
Kişi, cemaat ile veya yalnız başına kıldığı namazlarda, bir rekati kılacak kadar vakit görüyorsa namazını hemen kılarak o vakti kaçırmamalıdır.
[2] Buhârî, salât/359, mevâkîtu's-salât/544, ezân/820, 825; Müslim, mesâcid/1020-2022; Tirmizî, salât/141; Nesâî, mevâkît/542-543, sehv/1345; Ebû Dâvud, salât/359; İbn Mâce, salât/661; İbn Hanbel/bâkî musnedi'I-Ensâr/22922, 22967, 24282, 24915, 25025; Mâlik, vukûtu's-saIât/3; Dârimî, saIât/1190.
[3] Buhârî, mevâkîtu's-salât/523, 545-546; Müslim, mesâcid/954-956, 958; Tirmizî, salât/171, cum'a/482; Nesâî, mevâkît/512, 514, 550-553; Ebû Dâvud, salât/349, 759, 946; İbn Mâce, salât/691, ikâmetu's-salât/112; İbn Hanbel, bakî musnedi'l-müksirîn/6918, 6983, 7146, 7224, 7277, 10333; Mâlik, vukûtu's-salât/4, 14; Dârimî, salât/1193-1194.