- Fakihin farklı kadı hükmüne uyması

Adsense kodları


Fakihin farklı kadı hükmüne uyması

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Fri 4 February 2011, 01:12 pm GMT +0200
Fakihin, Kendi Görüşünden Farklı Kadı Hükmüne Uyması:


Fakîhin, kendi görüşünden farklı kadı hükmüne uyması, kendi görüşünü terketmesi, kendisini kadının verdiği hükümle ilzam etmesi ve onun verdiği şeyi alması caizdir. İmam Muhammed şöyle demiştir:

“İlim sahibi olmayan bir kimse, bir olayla karşılaşsa, sonra onu fakihlere sorsa, onlar da haram ya da helâl şeklinde bir fetva verseler, sonra o konuda kadı onların fetvasından farklı başka bir hükümde bulunsa, konu da fukahâ arasında ihtilaflı konulardan olsa, o kişinin fukahânın verdiği fetvayı terkederek, kadının verdiği hükme uyması iyi olur.”

Alıntı bitti.

 

5) İmamlara Nisbet Edilen Görüşlerin Çoğu, Tahrîc Yoluyla Onlara Nisbet Edilmiştir:
 

Ben, şu uzun şerhlerde, koca koca fetva kitaplarında yer alan her şeyin, Ebû Hanîfe ve talebelerine ait olduğunu sanan kimseler gördüm. Bunlar, onların koydukları esaslardan hareketle kendile­rine nisbet edilen sonuçlar (el- kavlu’l-muharrec) ile gerçekten on­lara ait görüşler arasını ayırt etmemekte, “Kerhî’nin [810] tahrici üze­re şöyle, Tahâvî’nin [811] tahriri üzere böyle...” gibi ifadelerin manası­nı kavrayamamakta, “Ebû Hanîfe şöyle dedi” sözüyle, “Meselenin cevabı, Ebû Hanîfe’nin mezhebine ya da Ebû Hanîfe’nin aslına gö­re böyle...” sözü arasını ayırmamakta, İbnu’l-Hümâm (ö. 861/1457), İbnu’n-Nüceym (ö. 970/1563) gibi muhakkik hanefî fakihlerinin sözlerine kulak vermemektedirler; havz-ı kebirin ona on (zira) olması meselesi, teyemmümde suyun bir mil uzakta olması şartının ileri sürülmesi meselesi ve daha başka örneklerde olduğu gibi. Oysaki bunlar sonradan gelmiş âlimlerin tahriclerinin sonuç­ları olup, gerçekte imamların (mezhebin) görüşü değildir.

Bazıları da, mezhebin Serahsî’nin [812] Mebsûfu, Mergînânî’nin Hidâye’si, Zeyla’î’nin Tebyînu’l-hakâik’i gibi kitaplarda yer alan cedel tarzı tartışmalar üzerine oturtulmuş olduğunu sanmakta, onlar arasından bu üslubu ilk kez ortaya koyanların Mutezile ol­duğunu ve bu tartışmaların mezhebin esasım oluşturmadığını, ne var ki müteahhir hukukçuların bu usûlü hoş bulup, öğrencilerin zihinlerini bilemede, meselelerin iyice yerleşmesini teminde -başka amaçlarla da olabilir Allah’u a’lem!- bir araç olarak kul­lanmaya başladıklarım bilmemektedirler. Bu kuşku ve şüphelerden birçoğu, bu bâbda arzettiklerimizle izale olacaktır.

 

6) Mezhepler Arasındaki Hilafın Çoğu Tahrîc Yoluyla Ortaya Konulmuştur;
 

Ben bazılarının, İmam Ebû Hanîfe ile İmam Şafiî arasındaki hilafın, Pezdevî [813] ve benzerlerinin kitaplarında yer alan esaslar üzerine bina edilmiş olduğunu zannettiklerini gördüm. Bu doğru değil; doğrusu şu ki, bu esasların çoğu onların sözlerinden çıkarıl­mış sonuçlardır, bizzat onlar tarafından konulmuş değildir. Bence,

“Hâss mübeyyendir, onun beyana ihtiyacı yoktur”;

“Ziyâde neshtir”;

“Amm, hâss gibi kat’îdir.”;

“Rivayetin çokluğu tercih sebebi değildir”;

“Re’ye mahal bulunmayan konularda fakih olmayan râvînin hadisi ile amel etmek gerekmez”;

“Şart ve sıfat mefhûm­larına asla itibar edilmez”;

“Emir kesin olarak vucûb ifade eder” .., ve buna benzer ileri sürülen daha başka kurallar, imamların sözlerinden tahrîc yoluyla çıkarılmış esaslardır. Bunların İmam Ebû Hanîfe ve arkadaşlarına nisbet edilerek nakledilmesi doğru değildir. Bunlara sarılmak, mütekaddîmine ait istinbâtlarda bun­lara ters düşen davranışlar varsa, onlara cevap vermek için -Pezdevî ve emsalinin yaptığı gibi- bir sürü tekellüfe girmek, bunların tersi kurallara uymaktan ve onlara uymayanlara cevap­lar aramaktan daha isabetli değildir.



[810] Ubeydullah b. el-Huseyn el-Kerhî: Devrinde Irak hanefî fakihlerinin başı durumundadır. Bağdad'da 340/952 yılında vefat etmîştir. (Ç)

[811] Ebû Ca'fer Ahmed b. Muhâmmed b. Selâme el-Ezdî et-Tahâvî: Hanefi imamlarının büyüklerindendir. 230 yılında doğdu, önce İmam Şafiî'nin talebesi dayısı Müzenî'den okudu, sonra kadı olan Ebû Ca'fer b. Ebî İmrân'a gitti ve ondan ilim tahsil etti. Sonra Şam'da kâdılkudât olan Ebû Hâzim ile karşılaştı ve ondan fıkıh aldı. Kendisi hadiste ve ahbârda da imam idi. Tasnifleriyle akranlarına üstün bir duruma geldi. 321/983 yılında vefat etti.

[812] Şemsu'l-eimme Muhammed b. Ahmed es-Serahsî: Hulvârıî'nin talebesidir ve mesâilde müctehid sayılır. İmam, allâme, hüccet, mütekellim, usûlcü ve münâzır idi. Mebsût'nn on beş kadar cildini Özcand'da hapiste iken imîâ yoluyla yazdırmıştır. Hakana yaptığı nasihat yüzünden bir ku­yuya tıkılmıştı. Kuyunun dibinden mütâlâada bulunmadan ezberinden meseleleri, kuyunun başındaki talebelerine yazdırırdı. Usûlû'l-fıkh, Şerhu's-Siyer ve'l-Kebîr, Şerhu Muhtasaru't-Tahâul gibi eserleri vardır. 483/1090 yılında vefat etmiştir.

[813] Fahrulislâm Ali b. Muhammed b. el-Huseyn b. Abdilkerîm el-Bezdevî: Fakîh ve usûlcüdür. Semarkand hanefî İmamlarının büyüklerindendir. Usûl ve furû'a dair eserleri vardır. 487/1089 yılında vefat etmiştir. (Ç)