saniyenur
Sat 16 June 2012, 06:09 pm GMT +0200
Faize İslâmî Bakış
İslâmî devlet, iki aşırı uç olan Kapitalizm ve Sosyalizm'in arasında yer alır. İslâm, ekonomiyi; ne müteşebbisin elinde spekülasyon kaynağının ürünü haline geldiği bir kaç kapitaliste bırakır, ne de proleter uygulamanın ferdî teşebbüs, hürriyet ve verimliliği yok etmesine müsaade eder. İslâm, kapitalistlere karşı bütün toplumun refahım emniyet altına alır, İşsizlik ve buhran ile neticelenen ticarî dönüşümlerin zararlı etkilerinden de toplumu korur.
Bazı durumlarda, ekonomiyi tam bir çökme ve yok olmadan korumak için, devletin müdahale ve kontrolünün kesinlikle lüzumlu olduğunu kimse inkâr etmemektedir. İşsizlik, modern sanayi devletlerini müdahaleciliğe ve işsizliği kontrol için bazı tedbirler almaya zorlayan saiklerden birisidir. Keynes de, depresyon ve işsizliği yok etmek için devlet müdahalesinin lüzumunu çok kuvvetli bir şekilde desteklemektedir.
İşsizliğin baskısını hafifletmek için devlet kontrolünün lüzumu, hemen hemen bütün modern devletler tarafından kabul edilmiştir. Bu, ABD'ndeki New Dealy mevzuatında, İngiltere, Avustralya ve İsviçre'de ayrı ayrı 1944 ve 1945'lerdeki istihdamla ilgili (White Papers)'da aşikârdır. Daha sonra 1950'de Avrupa Konseyi de tam istihdamı bir hedef olarak kabul etmiştir. Japonya, endüstriyel gelişme programlarının çoğunu devlet yardımıyla gerçekleştirmiştir. İslâm da, toplum yararını korumak ve emniyet altına almak için sınırlı olmak kaydıyla kontrolünü tavsiye etmektedir.
Sıfır faiz oranı, İslâmî sistemde, kanunî bir oran olarak kabul edilmekte ve bu oranı yukarıya çekecek herhangi bir hareket, insafsız, adaletsiz ve bu bakımdan da-gayri meşru sayılmaktadır. Faiz konusundaki bütün literatürün özü şu ifadelerle özetlenebilir: İktisadî şartlar ne olursa olsun, gerek para, gerekse altın, gümüş, yiyecek. maddesi veya diğer bir kullanım eşyası olarak ödünç verilen sermayenin üstünde döndürülen herhangi bir fazlalık faizdir (riba) ve bu sebeple de gayri meşrudur. Dolayısıyla, ister paranın kullanıldığı, isterse mübadelenin söz konusu olduğu işlemler olsun içine faizin karıştığı bütün muameleler İslâm ekonomisinde yasaklanmıştır.
Devlet, teşebbüs hürriyetini tanımakta ve kâr amacıyla yapılan ferdî teşebbüse müsaade etmekte, fakat, servetin stok edilerek biriktiril-mesinden doğan kâra izin vermemektedir. Herkes, devlet güvenliğini ve refahını tehlikeye sokmamak kayıt ve şartıyla istediğini yapmaya serbesttir. Faiz kurumu, toplumun sosyal refahını olumsuz olarak etkileyen unsurlardan biridir ve bu bakımdan da kişilerin kontrolüne bırakılmamıştır. Kaldı ki, elindeki herhangi bir imkânla, hatta ahlakî kural ve kanun müeyyidelerini yardıma çağırmak suretiyle faiz oranlarını tutmak, modern toplumun bir husustur.
Faiz almayı ve vermeyi yasaklayan ve sıfır faiz oranının İslâmî devletin tek kanunî rayici olduğunu belirten Kur'an-ı Kerim'in konuyla ilgili son emrinde şöyle buyurulmaktadır: "Ey inananlar ! Allah'tan korkun, eğer inanıyorsanız faizden arta kalmış hesaptan vazgeçin." (2: 278).
Kur'an-ı Kerim'in bu ayeti açıkça ortaya koymaktadır ki, İslâm ekonomi sisteminde faiz kurumuna asla müsaade edilemez. Hatta, sıfırın üstündeki herhangi bir oran aşın faiz oranıdır ve bu sebeple de kanunî değildir. Daha önce belirtildiği gibi,The Oxford Dictio-nary'de "usury" (riba) kelimesine,"Herhangi bir aşırılık, özellikle az veya çok, kanunların tayin ettiği oranın üstündeki herhangi bir artık oran, aşın faiz oranı" anlamı verilmiştir. Kur'an-ı Kerim'in hükmüne göre bizim kanunî oranımız sıfır'dır ve toplumumuzda bunun üzerindeki herhangi bir oran aşırı kullanım kabul edilir.
Söz konusu ayet, şuna da işaret etmektedir. Vurguncu kimseler, kendi şahsî çıkarlarını temin ederken çabucak para kazanmak için, çoğunlukla, nadiren en kârlı olanla denk düşen sosyal faydayı unutur veya önemsemezler. Ekonomiyi korumak ve sermayenin, kârlılık haddinin yüksekliği şart olmayan, ama topluma faydalı teşebbüslere akması için faizin iptali zorunludur. Böylece, verimlilik, ferdî ve serbest teşebbüsü yok etmeden kapitalizmin kötülüklerinden kurtulmak mümkün olur.
Şayet insanlar, Allah'ın kendileri için vahyet-tiği hükümlere teslim olarak ve sıfır faiz oranıyla biçimlendirilmiş, toplum için faydalı ve öncelikli politikalarında devletle işbirliği yapsalar, onların kendi menfaatlerine de, ferdî hürriyetlerine de saygı gösterilir ve hayatın her safhasında şu ifadelerde ima edildiği üzere emniyet altına alınırlar: "Haksızlık yapmazsanız, size de haksızlık yapılmaz." Kapi-talizm'in itiraz edilebilir bütün özellikleri, bu ekonomi içinde artık yok olmaya başlar. Herkes kendi gelirini daha sonraki bir zamanda harcamak maksadıyla biriktirebilir, fakat bu birikim faiz oranı kazanmak suretiyle büyü-mez. Devlet hasseten sıfır faiz oranını kontrol edip destekleyecek, bu arada faiz oranındaki pratik düşmelere karşı sınır oluşturan kurumsal ve psikolojik faktörler de, bu politikanın başarılı bir şekilde işlemesine tesir edemeyecektir. Üstelik, devletin meşru davranışları, uygulamada müminlerin beğenisini kazanan ve kendilerine Allah'a karşı olan görevlerini yapmalarını ve faizden doğan haklarını terket-melerini emreden Kur'an'm ahlâkî desteğiyle de takviye edilmektedir.
Bu politika; halkın ahlâkî değerlerine uygunluğu, makul, âdil ve tatbiki mümkün, bunların da ötesinde halkın yararına olması sebebiyle Çok başarılıdır. Halk bu politikanın doğruluğuna, doğru karar alındığı ve kendi faydalarına olduğu konusunda tam bir güven içindeyse tabii ki bu politika devam eder. Bu bakımdan halkın muvafakatini, tam destek ve yardımını alan devlet pratik sonuçlarda etkili ve başarılı olur. Tatbikattaki muhtemel hatalar kısa sürede giderilir. Elde edilen sonuçlar herhangi bir devlet politikasından beklenenlerden çok daha önemli ve faydalıdır. Sonuçta ekonomi, sadece kendini düşünüp başkalarını umursamayan spekülatör ve tefecilerden tamamen korunmuş olur. Artık, ne piyasada bulunan sermaye aktiflerinin cirosu konusunda aşın iyimser beklentiler vardır, ne spekülatörlerden herhangi bir tahrik, ne de sermayenin marjinal etkililiğinin âni ve yok edici düşmesi korkusu.
Ekonomi, ticarî ilişkilerin kötü sonuçlanndan ve ekonomik buhranlardan tamamen kurtulur. Çöküntü ve bunalımlar meydana gelmez ve ekonomi de tam istihdamla büyüme hızını muhafaza edebilir. Artık ekonomide faiz yoktur ve çöküntülerle sonuçlanan krizlerin ana sorumlusu yanlış beklenti durumlannın olmadığı da açıktır. Bundan sonra, ekonomi, uzun süreli çöküntülerin takip ettiği sık veya geçici krizlerden kurtulur. Her zaman devam eden bir canlılığın yararlarından hoşnut olur. Bu sebeple de canlanmayı sağlamaya ve ekonomiyi yarı canlılık şartlarında tutmaya çalışır. Sözkonusu canlılık devam ettirildiği zaman da, Keynes'in rüyaları bu toplumda gerçek olur.
Keynes'e göre, "Çare, ticarî ortamda fiyat artışlarını yok ederek, bizi sürekli yarı çöküntü durumunda tutmakta bulunmaz. Doğru tedbir, Çöküntüleri iptal ederek, bizi devamlı olarak yan canlılık halinde tutmaktadır. Bu sonuçları elde etmek için, en iyi ve en etkili tek yol, faiz oranım sıfır'a yaklaşan çok düşük bir düzeyde tutmaktır.
Çok muhtemeldir ki, sermaye büyümesini kontrol için, faizin para oranını dizginleyen fren olmadığı zaman güçbela durdurulabilecek katlamalı sermaye büyümeleri meydana gelir. Netice itibariyle, sermayenin çoğalması, sıfır faiz oranının isabetli olduğunu yeterli bir şekilde ispat eder.
Bu politika, yatırımlar için de yeterli teşvik ve imkân hazırlar. Sermayenin marjinal verimliliğinin düşük olması ve yüksek faiz sebebiyle daha önce ele alınamayan, ancak toplum için faydalı bütün projeler serbest faiz ekonomisinde mümkün olabilir. Sermayenin sıfır marjinal verimliliği ile yapılan projeler dahi, böyle bir ekonomide ele alınabilir. Sonuç olarak da, yatırımlarda, dolayısıyla da ülkedeki istihdam düzeyinde çok büyük bir yükselme meydana gelir.
Zekat'ın zorunlu olarak toplanmasından doğan gelirin yeniden dağılımı ile yatırımların canlanmasına başka bir hareket daha getirilmiş olur. Başka bir bölümde açıklandığı üzere, sahipliği üzerinden bir tam yıl geçmiş, yatırıma dönüşmemiş nakit, biriktirilmiş para, altın, gümüş, mücevher v.s. her çeşit servet, %2.5 oranında zekata tâbidir. Zekatın toplanması, yatırım oranlarının yükselmesine de sebep olur.
Keynes'İn kapitalist bir toplum için düşündüğü ve eğer doğruysa "sermayenin marjinal et-kililiğindeki ciddi bîr düşüş tüketim arzusunu ters yönde etkilemeye yönelir" şeklindeki korkusu, sermayenin marjinal verimliliğinin böyle geniş bir değişime maruz kalmadığı bu ekonomide gerçekleşmez. Üstelik zekatı, eğer varsa sermayenin marjinal verimliliği, düşmenin ters etkilerini yok edebilsin diye, gerek topluma ve gerekse fertlere tüketimi arttırıcı büyük bir destek verir.
Bundan başka, zekat, likidite mallan nakit şeklinde elde tutmaktan uzaklaştırmaya çalışır. Servetin büyümesine önemli bir engel olan likidite önceliğini arttırmaya meyilli bir çok faktör vardır. Halk, geçmişte de günümüzde de, başlıca likid malların bu önceliğine sahip olan - tam istihdamı kuvvetlendirmek için, yatırım oranlarını yeterli yükseklikte tutmada başarılı olamamıştır. İslâm ise, zekat uygulamasıyla insan gelişiminin yolunda esas engel olan likidite önceliğine çok kuvvetli ve etkili bir kontrol getirmiştir.
Likidite önceliği zekat mesuliyeti ile tamamen kırılmıştır. Eğer bazı insanlar buna rağmen hâlâ servetlerini biriktirmeye karar veriyorlarsa, gelecek yılların yıllık zekat toplamı onların hazinesini tüketecektir. Dolayısıyla bu kişiler er veya geç, biriktirmiş oldukları servetlerini yatırıma yöneltmeye veya biriktirmiş oldukları servetlerini değil de bu servetlerin kârlarından zekat olarak vermeye zorlanırlar. Böylece bütün sermaye, yatırım kanallarına akar ve hiç veya çok az denebilecek bir sermaye likid mal olarak kalır.
Gerek sıfır faiz oranı yatırımları canlandırarak ve gerekse yatırımları ve tüketimi hızlandırarak her ikisi birden toplumda tam istihdamın şartlarının oluşmasına yardım eder.
Tüketim talebinin artmasına ve dolayısıyla tam istihdam seviyesinin yükselmesine yardımcı olan başka bir tedbir de miras kanunudur. Bu kanunda, erkek ve kız çocuklar, baba, anne, eş, erkek ve kizkardeş vs., hepsi belli bir kanuna bağlı olarak aralarında paylaştırılması icap eden bir kimsenin mal ve mülküne
bütün serveti, onun ölümünden sonra erkek ve kadın mirasçıları arasında dağıtılır. Bu da kümelenmiş bir servetin toplumdaki birçok kişi arasında yayılmasına ve sonuç olarak , tüketim talebinin artmasına yardımcı olur. Miras kanunu, sıfır faiz oram ve zekat kurumuyla birlikte işlediğinde istenilen netice kısa bir zamanda gerçekleşir.
Daha fazla yardımda bulunmak ve tam istihdamın şartlarını istikrara kavuşturmak için İslâm, müslümanlarm bollukta, darlıkta ve benzeri durumlarda servetlerini serbestçe in-fak etmelerini tavsiye eder. Kur'an-ı Kerîm'de, iyi insanların vasıfları belirtilirken şöyle buyurulmaktadır: "O (takva sahibi ola)nlar bollukta ve darlıkta Allah için harcarlar ..." (3: 134). Ve Nisa suresinde şu ifâdeler yer alır: "... Allah'ın kendilerine verdiği rızık-tan Allah yoluna harcasalardı..." (4: 39).
Bunlar ve benzeri pek çok ayet, tüketime ve dolayısıyla istihdama, normalden daha fazla teşvikkâr olmaktadır.
İslâm'ın ekonomi sistemi bu vasıtalarla, yatırım ve tüketimi, dolayısıyla da problemin tek pratik çözümü olan istihdamı arttırmaya yönelmiştir. Keynes'in denklemine göre, millî gelir, çıktıların değerine veya tüketim ve yatırımların toplamına eşittir. N.I=P=C=1+1
Tam istihdamı ve halkın hayat standardında bir yükselme temin için eğer biz, bir ülkenin millî gelirini veya başka bir ifadeyle toplam çıktı değerini arttırmak istiyorsak, o zaman onun tüketimini veya yatırımını veya her ikisini birden arttırmalıyız. Az gelişmiş ülkeler mümkün olan en kısa zamanda gelişsinler, sanayileşmiş ve tam anlamıyla gelişmiş ülkeler de, tam istihdamı gerçekleştirebilsinler ve aynı zamanda da canlılık şartlarını sürekli olarak devam ettirebilsinler diye, İslâm, kanunî sıfır faiz oranı, zekatı, infak ve miras hükümleri vasıtalarıyla ekonomideki yatırım ve tüketimi birlikte en üst düzeye çıkarmaya çalışır.
Kısaca bu tedbirler aynı zamanda ve birbirini tamamlayıcı olarak işletilirse, bir nesilden daha az bir zaman içinde tam istihdamı gerçekleştirirler ve de ekonomideki canlılık şartlarını sürekli olarak muhafaza ederler.
Bu bölüm; Necdet Şensoy, Mustafa Aykaç ve Kenan Dönmez tarafından çevrilmiştir.